SEVİMLİ HAYALET
İki katlı,
bir de çatı katı olan bir ev bulduk sonunda. Bu ev, yani satın aldığımız ve de
yeni taşındığımız bu sevimli ev, sevimliydi ama, aynı zaman da da hayaletli bir
evdi, bundan hiç kuşkum yoktu.
Gece
yarısından sonra başlıyordu, ayak sesleri, takırtılar, tukurtular. Bir ayak
sesi, bütün evi dolaşıyor, eşyaları birer birer elliyor, onlara dokunuyordu.
Bazen ayak sesleri hızlanıyor, ev sallanıyordu resmen, deprem oluyor gibi,
avizeler bir o yana, bir bu yana salsa yapıyordu. Ertesi gün kalkınca bazı eşyaların
ya yerlerinden oynamış ya da ellendiği için üzerindeki tozların alınmış
olduğunu görüyordum. Toz almama gerek kalmıyordu benim de, böylece.
Şaka bir
yana, bazen ciddi sorunlar da yaşamaya başlamıştık aslında. En son yaşadığımız
olay, her şeyin tuzu biberi olmuştu.
Yeni satın
aldığımız bu evde bir takım tadilatlar yapmamız gerekiyordu. Evin bütün kapıları
yağlı boya, ama ne yazık ki yeşildi. Yeşil yağlı boyalı kapıları vardı bu evin.
Oysa ben evimde bembeyaz kapılarım olsun istiyordum. Eve girenlerin içi açılsın
istiyordum. Beyaza boyadık kapıları, bembeyaza, çok da beğendim bu bembeyaz renkli kapıları.
Ama O, hiç
beğenmedi belli ki, zevklerimiz hiç uymuyordu onunla birbirine. O gece sabaha
kadar beğenmedim bu rengi dercesine, kapıları çarptı teker teker, defalarca. Kapılar
kapandı açıldı, kapandı açıldı sabaha kadar. İlk defa o gece korktuk kocamla.
Yorganın altına iyice saklandık, birbirimize sarılıp, sessizce fırtınanın
dinmesini, yani sinirinin yatışmasını bekledik
‘’eyvah, çok
kızdı bize, kapıların rengini değiştirdik diye’’
Ertesi gün, hemen
tekrar yeşil boya alıp, eski rengine boyadık kapıları. Ooh, ev o gece süt
liman, sessiz, sakin. Rahat bir uyku çektik sonunda.
Artık bu
soruna el atmalıydım, bu hayalet neyin nesi, eski defterleri bir bir karıştırmalıydım.
Evimizin
çatı katına, henüz el atamamıştık daha. Hep sonraya ertelemiştim çatı katının
tadilatını. O gün çıktım çatıya, ahhhh
ne kadar da güzel, , bayıldım o anda bu çatı katına. Her yerde antika eşyalar,
eski telefonlar, küçük oyuncaklar,ağlayan bebekler, transistörlü radyolar, gramofon,
onlarca taş plak, Safiye Ayla’lar, işlemeli kaftanlar, bakır kaplar…
Ve de…
Albümler,
albümler, siyah beyaz fotoğraflar…
Hazine
bulmuş gibiydim, Mısır piramitlerindeki hazineleri bulsam bu kadar memnun
olmazdım.
Albümleri
aldım elime, başladım incelemeye. Bir ömür vardı, bir roman vardı, değişik hayatlar vardı bu albümlerde.
Fotoğraflarda
genç bir anne, baba ve de iki kız çocuğu vardı çoğunlukla. Ama kız çocuklarından birinin vücudu duruyor
da başı kesilmiş.
Bir başka
fotoğraf alıyorum elime. Annenin elini tutan iki kız çocuğu, ama yine kız
çocuklarından birinin başı çıkarılmış.
Bütün
fotoğraflar da başı çıkarılmış, gözleri oyulmuş önceleri çocuk, sonraları bir
genç kız var.
Kız
kardeşlerden biri, fotoğraflarda bütün olarak yer alanı önce çocuk, sonra genç
kız, sonra da yetişkin bir kadın olanı, esmer, kocaman siyah gözlü, upuzun
kirpikli, Türkan Şoray gibi bir kadın hatta hafif şehla ve de çok güzeldi,
ablaydı sanırım o.
Ama ya diğeri? Başı çıkarılmış ve de gözleri
oyulmuş olanı nasıldı acaba? Benziyor
muydu ki ablasına?
O birkaç
hafta evde gün normal geçti. İşimize gidip geliyor, rutin yaşantımızı
sürdürüyorduk. Düğün fotoğraflarımız da gelmişti bu arada fotoğrafçıdan, güzel
olanlardan bazılarını seçip çerçeveletmiştik. O gece duvara astık onları, bir
köşe yaptık düğün fotoğraflarımızdan.
İşte o uğultulu
gece, yine kıyametler koptu evde, çerçevelere hiç rahat vermedi bizim
hayaletimiz. Anladık ki hoşlanmadı fotoğraflarımızdan. Kasırga gibi esiyordu evde bir rüzgâr
şeklinde, çerçeveler sallanıyordu sağa
sola. Birkaç tanesi de dayanamayıp düştü ve de kırıldı hem de.
Ertesi gün
çıktım yine bizim çatı katına. Baktım yine eşyalara, işime yarayan, hayaletimi
sakinleştirecek bir şeyler var mıdır diye?
Daldım
sandıkların arasına tekrar. Tek tek çıkardım eşyaları, bebek yelekleri, bebek
eşyaları buldum sandığın en diplerinde bir bohçada. Yeleklerin birinde M,
diğerinde S harfleri işliydi, el
işlemesiyle. Bu yelekler fotoğraftaki iki kız kardeşe aitti, kesinlikle. Yeleklerin içinde bir gizli cep
vardı, mendil cebiydi bu galiba. M harfli olanın cebi biraz kabarık gibi geldi
elime. Hemen açtım baktım bu cebe. İçinden bir sürü kesik baş dökülmez mi yere.
Siyah beyaz kafalar, kimi küçük bir çocuk kafası, kimi genç kız, kimi yetişkin
bir kadın.
Evet, evet
bu kafalar öbür kız kardeşindi. Fotoğraflardan kesilerek çıkarılan öbür kız
kardeşti bu. Bebek, ergen ve de genç kız olmuş kız kardeşin fotoğraflarıydı
bunlar, kesik kafalar, oyulmuş gözlerdi bunlar. .
Biri yok
etmek istemişti bu kız kardeşi, silmek istemişti aralarından, silmek istemişti
mutlu günlerin anılarından, görmeye katlanamamıştı onun fotoğraftaki suretini
bile, amma velakin atamamıştı kesik kafaları yine de, yakamamıştı oyuk gözleri
bir yerlerde. Yine kıyamayıp saklamıştı ta derinlerde, yeleğinin cebinde.
O kesik kafaları
aldım önüme, bir tarafa da eksik fotoğrafları. Tek tek, puzzle yapar gibi her
birini yerleştirdim yerine.
Artık
fotoğraflar bütünlenmişti, boşlukları kapatmıştım, taşlar yani kafalar yerine
oturmuştu. Daha önce mutsuz olan suretler mutluydular sanki şimdi. Fotoğraflarda daha önce görmediğim bir
gülümseme yerleşmişti siyah beyaz suretlere, buna emindim. İçleri rahattı şimdi
siyah beyaz insanların, daha bir huzurluydu siyah beyaz insanlar şimdi. Anne
baba bana teşekkür eder gibi bakıyordu, çocuklarına kavuşturdum onları diye.
İki kız kardeş kahkaha atıyorlardı, tekrar çocukluklarına, eski günlerine
döndürdüm onları diye…
Eski bir
hesaplaşma yaşanmıştı belli ki aralarında, hayatlarının bir döneminde. Hangi
öfkeyle, hangi sebeple, nasıl bir nefretle çıkarılmıştı o kafalar fotoğraflardan?
Hangimiz
yaşamıyorduk ki hayatımızın bir döneminde hesaplaşmalar, kırgınlıklar…
O gece girdik
yatağımıza, çektik yorganımızı kafamıza. Bekledik, bakalım bu gece ne olacak
diye? Uyumuşuz beklerken, demek ki sakin geçmiş bu gece.
Kapıları
beyaza boyadım yeniden, bembeyaza, saatlerce
bekledim o gece, hayaletimiz esecek mi bakalım kasırga gibi diye?
Yine ses
seda yok, ev sakin ve huzurlu.
Demek ki sorun
çözülmüştü, fotoğraflardan çıkarılmış olan ve evimizde başıboş dolaşan bizim sevgili
hayaletimiz yerine yerleşmiş, huzura ermiş ve de sevdiklerine kavuşmuştu.
Artık
geceleri biz de bembeyaz kapılı evimizde rahatça uyuyabilirdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder