İKİ KIZ KARDEŞ-5-
Ne kadar
duvarlar örsem de işe yaramadı, ne kadar konforlu bir kafes inşa etmiştim ona,
ama istemedi. Gitti, gitti. Nefret ediyordum, nefret ediyordum ondan. Benim sağ
omuzumda iyilik meleğim falan yoktu. İyi falan değildim ben, iyi olmak da
istemiyordum. Sol omuzumdaki her an
faaliyetteydi. Nefret et ondan, seni terk etti, yapayalnız kaldın bak, diyordu
bana. Çabalarımın hepsi boşunaydı, boşunaymış bütün çabalarım.
O nefretle
çıktım çatı katına. Eski antika eşyalar, radyolar, gramofon, taş plaklar,
Safiye Ayla’lar, oyuncak bebeklerimiz… Hepsinden nefret ediyordum, hepsinden. Bir
tekme attım bebeklere. Bir tanesi başladı ağlamaya. Ağlayan bebeğimiz de vardı
bizim. Şimdi ise ben ağlıyordum her dakika, bir başıma…
Siyah beyaz
fotoğraflarla dolu albümler. Stüdyoda çekilmiş siyah beyaz fotoğraflar. Annem
babam ve kız kardeşim ile ben. Babam ne kadar da meraklıydı, yoktu o zaman
fotoğraf makinamız. Her ay giderdik stüdyoya, foto Deniz’e. Bazen hepimizin olduğu, bazen iki kız kardeş
elele tutuşmuş, bazen sadece anneyle kızları, poz poz… Bu fotoğraflara
bakanlara anlatsanız şu anda yaşadıklarımızı, asla inanmazlardı. Bu mutlu
pozlardan, acı çıkamazdı.
Aldım makası
elime nefretle. Fotoğraflarda, nerede varsa kız kardeşimin kafası, bir bir kestim onları, fotoğraflarda, nerede varsa
kız kardeşimin kara kara bakan gözleri bir bir oydum onları. Uzaklarda da olsa
canını yakıyordum sanki her makası batırışımda. Roma’da mıydı acaba? Her yer kesik kafalarla
doldu, her yer bana bakan kara gözlerle doldu. Hala bakıyordu bana, ne
yapıyorsun sen abla? Topladım hepsini avucuma, avucumdaydı küçük kardeşimin
kafaları ve gözleri, ne kadar da masum
bakıyordu? Ahhh, kıyamadım atmaya çöpe, kıyamadım o masum bakan gözleri
yakmaya.
Annemin
ikimize ördüğü yelekler vardı sandıkta, bir bohçanın içinde. Her birimizin
isminin baş harfinin işlenmiş olduğu yelekler. Kardeşimin yeleğini aldım
bohçadan, M harfi işli olanı. Yeleğin cebine doldurdum kara gözleri, kesik
kafaları…
ARKASI YARIN -SON-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder