İKİ KIZ KARDEŞ-3-
Bu
duygularla boğuşur olmuştu son zamanlarda. Kız kardeşinin büyümesi, evden bir
an önce uçmaya hazırlanışı yüzünden, daha
öfkeli, daha sabırsız olmuştu son zamanlarda.
Ama kız kardeş bunun farkında
bile değildi. O kendi havasında, bambaşka bir kafadaydı. O üniversiteye gidecek, yeni arkadaşlar
edinecek, yeni maceralara adım atacaktı. Roma’ya bile gidecekti, tek hayali
buydu bir de.
Ablasının
davranışlarındaki değişimin farkına varması mümkün değildi küçük kardeşin.
Ablası, annesinin yerini almıştı hayatında.
Hep uyaran, hep kollayandı kendisini. Hava soğuk, üzerine bir şey al,
ıslak saçla dışarı çıkma, ezan okunmadan evde ol. Bazen sertleşir, bazen
şakalaşırdı ablası. Ama küçük kız ablasının sorumluluk duygusunun mantığını
anlayamazdı tabi ki. Ablasına, çık dışarıya, git eğlen arkadaşlarınla,
ablacığım kapatma kendini bu eve, derdi. Ama ablası, memnunum ben hayatımdan, diye cevap verince, iyi o zaman, kendi tercihi, diye düşünürdü. Bu yüzden
de, ablasını, bu eski eve
kapanıp kalmış, eğlenmekten, gezmekten tozmaktan anlamayan eski kafalı biri
olarak görürdü. Bir zorunluluğu yoktu, onu zorlayan yoktu bu evde kalması için,
bu sorumlulukları alması için. İstese çıkardı, kendi hayatını yaşardı. Bu evde
kalmak, babasına, annesine bakmak kendi tercihiydi ablasının, ona göre. Ona
göre ablası kuşlar gibi uçmayı değil, evde kalmayı, yani kolayı seçmişti. O ise
kısa zamanda uçacaktı uzaklara, çok uzaklara belki de taaa Roma’ya…
Sınava giriş
belgeleri elinde heyecanla eve geldiğinde nefes nefeseydi, bir an önce koşarak
eve gelmiş, formları dolduracaktı hemencecik. Ama onun o heyecanına karşın, ablasının ve babasının kendisinin heyecanını
paylaşmadıklarını fark ettiğinde bir hoş oldu içi. İçi ezildi birden. Bir
gariplik vardı, bir terslik vardı, normal değildi bu halleri, bu duruşları.
Ne olduğunu çözmeye çalışırken, babasının’’ hiç boşuna hayal kurma, üniversiteye falan
gidemezsin, ablanın sana ihtiyacı var bu evde’’ demesi ile neye uğradığını
şaşırdı. Anlayamadı, babası şaka yapıyor
sandı. Oysa babası çok da ciddiydi, babası gerçekti, hayat kadar gerçek, Acı
Hayat filmi kadar gerçekti. Ablasına baktı bir umutla. Ablası kurtarırdı onu bu
durumdan, o abla değil anneydi ona, bırakmazdı onu zor durumda. Hayallerini
biliyordu küçük kardeşinin, nasıl çalıştığını görmüştü yıllardır. Ablacığım, ne olur, yardım et bana… Ama
ablasının bakışlarından, bir oh olsun, ulaşıyordu sanki onun bakışlarına. Anladı
ki bu durumun mimarı oydu. Ablası bir
duvar gibi karşısındaydı, Berlin Duvarı bile aşılabilirdi de, abla duvarının
aşılabilmesi çok zordu. Ama ya Roma, ya Roma ne olacaktı?
ARKASI YARIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder