21 Ocak 2019 Pazartesi

İKİ KIZ KARDEŞ-3-








İKİ KIZ KARDEŞ-3-

Bu duygularla boğuşur olmuştu son zamanlarda. Kız kardeşinin büyümesi, evden bir an önce uçmaya hazırlanışı yüzünden,  daha öfkeli, daha sabırsız olmuştu son zamanlarda.

 Ama kız kardeş bunun farkında bile değildi. O kendi havasında, bambaşka bir kafadaydı.  O üniversiteye gidecek, yeni arkadaşlar edinecek, yeni maceralara adım atacaktı. Roma’ya bile gidecekti, tek hayali buydu bir de.  

Ablasının davranışlarındaki değişimin farkına varması mümkün değildi küçük kardeşin. Ablası, annesinin yerini almıştı hayatında.  Hep uyaran, hep kollayandı kendisini. Hava soğuk, üzerine bir şey al, ıslak saçla dışarı çıkma, ezan okunmadan evde ol. Bazen sertleşir, bazen şakalaşırdı ablası. Ama küçük kız ablasının sorumluluk duygusunun mantığını anlayamazdı tabi ki. Ablasına, çık dışarıya, git eğlen arkadaşlarınla, ablacığım kapatma kendini bu eve, derdi. Ama ablası, memnunum ben hayatımdan, diye cevap verince, iyi o zaman, kendi tercihi, diye düşünürdü. Bu yüzden de,  ablasını, bu eski eve kapanıp kalmış, eğlenmekten, gezmekten tozmaktan anlamayan eski kafalı biri olarak görürdü. Bir zorunluluğu yoktu, onu zorlayan yoktu bu evde kalması için, bu sorumlulukları alması için. İstese çıkardı, kendi hayatını yaşardı. Bu evde kalmak, babasına, annesine bakmak kendi tercihiydi ablasının, ona göre. Ona göre ablası kuşlar gibi uçmayı değil, evde kalmayı, yani kolayı seçmişti. O ise kısa zamanda uçacaktı uzaklara, çok uzaklara belki de taaa Roma’ya…

Sınava giriş belgeleri elinde heyecanla eve geldiğinde nefes nefeseydi, bir an önce koşarak eve gelmiş, formları dolduracaktı hemencecik. Ama onun o heyecanına karşın,  ablasının ve babasının kendisinin heyecanını paylaşmadıklarını fark ettiğinde bir hoş oldu içi. İçi ezildi birden. Bir gariplik vardı, bir terslik vardı,  normal değildi bu halleri, bu duruşları.

Ne olduğunu çözmeye çalışırken, babasının’’ hiç boşuna hayal kurma, üniversiteye falan gidemezsin, ablanın sana ihtiyacı var bu evde’’ demesi ile neye uğradığını şaşırdı.  Anlayamadı, babası şaka yapıyor sandı. Oysa babası çok da ciddiydi, babası gerçekti, hayat kadar gerçek, Acı Hayat filmi kadar gerçekti. Ablasına baktı bir umutla. Ablası kurtarırdı onu bu durumdan, o abla değil anneydi ona, bırakmazdı onu zor durumda. Hayallerini biliyordu küçük kardeşinin, nasıl çalıştığını görmüştü yıllardır.  Ablacığım, ne olur, yardım et bana… Ama ablasının bakışlarından, bir oh olsun, ulaşıyordu sanki onun bakışlarına. Anladı ki bu durumun mimarı oydu.  Ablası bir duvar gibi karşısındaydı, Berlin Duvarı bile aşılabilirdi de, abla duvarının aşılabilmesi  çok zordu. Ama ya Roma, ya Roma ne olacaktı?

                   ARKASI YARIN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder