22 Şubat 2019 Cuma

REKOR SICAKLAR







REKOR SICAKLAR 

İstanbul son 50 yılın en sıcak gününü yaşayacak bu gün, diyordu televizyondaki sempatik hava durumu spikeri, tam telefonun çaldığı anda.

Ben dönüyorum, beni havaalanından alır mısın, diyordu bir kadın sesi ahizenin öbür ucundan.
Tabi ki, diye kekelerken hala, rekor sıcaklık kaç derecedir acaba diye düşünmekteydi adam. Kendine geldi bir an, saatine baktı, yola çıkmalıyım, bu trafikte ancak yetişebilirim, diyerek, hazırlandı alelacele, attı kendini yollara, rekor sıcaklıkların kucağına.

Trafikte arabalar milim milim ilerliyordu,  hatta hiç ilerlemiyordu. Trafiğin aksine beynindeki düşünceler roket hızıyla geriye, geçmişe gidiyor, hiç hatırlamak istemediği anılara doğru yol alıyorlardı.

Gidiyorum bile demeden gitmişti kadın bir sabah ansızın. Biliyordu adam, yaşadıkları çok ağırdı, tonlarca ağır, insan olan kaldıramazdı. Ama kaybettikleri ikisinin kaybıydı. Beraber yaratmışlardı, beraber kaybetmişlerdi. Acıları farklı mıydı ki?
Ben nasıl dayandım, koskoca bir 5 yıl, 60 ay, 260 hafta, 1800 gün, 43200 saat, 2.592.000 dakika,   onun oyuncaklarına, onun mama sandalyesine, beşiğine bakmak, nasıl dayandım ki, diye şaşkın şaşkın bakınıyordu ilerlemeyen trafiğe.

Bu düşüncelerle boğuşurken, klimasının çalışmadığını fark ettiğinde ise alnında geçmişin anıları birer ter damlasına dönüşmüştü adeta. Gömleğini ıslatıyor, koltuk altlarını ıslatıyor, pantolonunu yapış yapış yapıyorlardı. Adam ıpıslak, yapış yapıştı, kurtulamıyordu anılarından.

Trafik iyice sıkışmış, yol alamıyordu bir türlü, mengeneye sıkışmıştı sanki yolda. Yüreği de geçmişteki anılar yüzünden sıkışıyordu resmen. Kalbine sancılar giirmeye başladığı anda ise radyoda bir kadın sesi, kalp hastası olanlar sokağa çıkmasın bu gün, diyordu.

O sabah uyanıp yataktan kalktığında, evin odalarını tek tek dolaştığında onu bulamayınca deliye dönmüş, ama gittiğini de anlamıştı. 6 aydır tek laf etmemişti ki kendisine, gidiyorum, desin. İyi de gitmek neyi hallederdi ki? Kayıplar geri mi gelirdi, kötü anılar mutlu anlara mı dönüşürdü? Yaralar iyileşir miydi? Kilometrelerce git, dünyanın öteki ucuna git, Merkür’e, Mars’a git, yaşananları değiştirebilir miydin ki?

Saatine baktı adam, geç kalacaktı. Ya yetişemezsem, ya yetişemezsem, ya beni gelmedi sanıp giderse, beklemezse?

Havaalanı karşısındaydı, görüyordu, elini uzatsa tutacaktı, ama Allah’ın cezası arabalar milim oynamıyordu yerlerinden. Kapattı kontağı, attı kendini dışarı. Asfalt erimişti sıcaktan, insanlar da erir miydi ki?

Başladı koşmaya, bütün arabalar korna çalıyordu ona, araba bırakılır mı ortada diye. Oysa o kornaları, koş yetişeceksin diyorlar gibi tezahürat olarak algılıyordu. Bir Forest Gump tı o şu an. Koşacaktı sadece, bir boşluk vardı yüreğinde, bir boşluğa daha asla katlanamazdı.

Gördü onu, gitmemişti.  Karşısında duruyordu kadın, sırılsıklamdı tişörtü onun da, ıpıslaktı saçları, alnına yapışmış. Sanki erimek üzereydi, incecikti. Var mıydı gerçekten, yok muydu bilemedi.  Ama yine de güzeldi, çok güzeldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder