RAYLARIN ÜZERİNDE-2-
Babacığım, beni
trenlere olan aşkımdan vazgeçirmek için uğraşadursun, benim sevdam gitgide
artıyordu. Benim sevdam sadece trene değildi ki, anneme idi, cennetteki anneme.
O da biliyordu bunu, daha çok korkutuyordu bu onu. O vazgeçirmek için
uğraştıkça, ben beklemeye devam ettim treni ve trenin içindeki annemi.
Bekledim, bekledim. Çok bekledim galiba, gelmeyecek dediğim
anlarda ise, bir kuş çırpınırdı
yüreğimde, yok yok gelecek diye.
Her kadını annem sanırdım, cebimde sakladığım tek
fotoğrafını çıkarıp bakardım, trendeki kadınlara, annem olabilirler mi diye.
Gelemeyeceğini anlayınca, beklemekten sıkılınca, niye ben
gitmiyorum ki, dedim kendi kendime.
Bir gün, trenin geliş saatine yakın, indim rayların
yakınına, treni hep gözlediğim yere. Burada biraz yavaşlardı tren, bilirdim,
yolun durumundan dolayı. Tam trenin yavaşladığı yerdeydim. Önce dumanı, sonra
sesi, sonra da koca gövdesi geldi, her zamanki gibi. Son vagonuna tutunuverdim,
attım kendimi içeriye. Çok kolay oldu gerçekten de. Koridorlar insanlarla
doluydu. Koridorların pencerelerinden uzaklara bakıyorlardı. Belki de, buralar
da da yaşayanlar var mı ki, buralarda hayat var mı ki, buralarda kim yaşar ki diyorlardı.
Sigaralarını üflüyorlardı uzaklara, aynı babam gibi, sigarasız yapamıyordu
babam da. Tek arkadaşı oydu, ben ve keçilerimizden başka, ne yapsındı ki eli
kolu bağlanmıştı bu dağlarda, sıkışıp kalmıştı buralarda. Bir çekerdi ki sigara
dumanını içine, ciğerleri dumanla şişer şişer, sonra da tren bacası gibi dışarı
üflerdi fazlasını halka halka. Dünyanın bütün yükü omuzlarında gibi gezerdi
babam öne eğik boynu ile.
Vagonlarda oturanlara göz attım, genelde aileler vardı,
anneler, babalar, çocuklar. Birine süzülüverdim. Masaları açmışlar, dolmalar,
börekler... Ne de güzel kokuyorlardı,
nasıl da acıkmıştım. Bir kadın sesi, sen de yemek istemez misin, der demez
yumuldum dolmalara. Güldüler bana, ama umurumda değildi, hepsi anne dolması,
anne böreğiydi, belliydi, zira çok lezzetliydi.
Ailen yan tarafta mı, diye sorduklarında, yok, ben anneme
gidiyorum, cennete, onu bulmaya, deyiverince suratları değişti galiba. Bir
yamukluk vardı bende, anlamışlardı, ben farkında bile değildim, böreklere ancak sıra
gelmişti çünkü. Kondüktörü başucumda görünce, korktum, ne oluyor diye. Aldı
beni trenin restoranına götürdü, orada oralet ısmarladı bana, bir de horoz
şeker verdi, kıpkırmızı. Ohhh, iyi ki binmişim trene. Hem horoz şekerleri, hem
de cennet var burada.
ARKASI YARIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder