RAYLARIN ÜZERİNDE -3-
Ama ilk istasyonda beni indirmezler mi? Biraz sonra babamı
görünce karşımda nasıl da sevindim yine de, demiştim size küçücüktüm, masallara
inanacak, cennete gitmek için uğraşacak kadar küçüktüm.
Sakın, sakın yapma bunu bir daha, dedi ve öyle bir sarıldı
ki bana, kemiklerim kırılacaktı az daha. Neyi yapmayacaktım ki, kötü bir şey mi
yapmıştım ben şimdi?
Büyüyordum da aklım pek büyümüyordu sanırım, orantılı
gitmiyordu yaşımla başımla. Takılıp kalmıştım annemi bulmakta. Bu sefer trene
binince kimseye gözükmeyecektim, o kadar da çalışıyordu yani kafam. Babama da
söz vermiş miydim ki, gitmeyeceğime dair?
Hiç kimselere gözükmemeye çalıştım bu kez, tuvaletlere saklandım. Yine
müthiş kokular geliyordu burnuma, yemek kokuları, ama hiç pas vermiyordum onlara. Dura kalka
gittik, sanki sonsuz bir zamanda. Hiç bitmeyecek sandım bu yolculuk, ama pes
edemezdim, sonunda büyük ödül vardı bu yolculuğun.
Son durak, dediklerinde attım kendimi trenden
dışarıya. O da ne, Amerika mı burası, bütün dünya mı burası, çok kalabalık çok.
Neresi ki burası, cennet mi yoksa yoksa burası? Ama hangisi annem, nasıl
bulacağım ki ben onu, ama o yavrusunu tanır muhakkak, keçiler bile tanıyor
yavrusunu. Kokusundan tanırlarmış, babam öyle dediydi. Annemin resmi cebimdeydi
de nasıl bulurdum onu bu kalabalıkta.
Birden korkmuş, birden güvenimi
kaybetmiştim. Hava da kararmaya başlıyordu gitgide, bir adam yaklaştı yanıma, kime
geldin sen ufaklık, deyince tanıyor sandım beni.
Annemi bulmaya, dedim ona da,
resmini gösterdim, cennete gitmiş, ben de bulmaya geldim işte, dedim.
Gel, ben
seni götüreyim cennete, annene, demez mi?
Tuttu elimi, gidiyorduk bilinmeze doğru. Ama o kadar
sıkıyordu ki elimi, canım acıyordu.
ARKASI YARIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder