RAYLARIN ÜZERİNDE-5-
Gazeteleri bile ezberleyen ben, maden bulmuş gibiydim. Şimdi
de kahramanım MARTI JONATHAN olmuştu. O gece hemen tanıştım Jonathan’la. Zor
okuyordum adını, CAN deyiverdim kısaca. Bana uçmayı öğretecekti CAN, anlamıştım
daha ilk sayfalarda. Bir ilahi güç, benim gibi gitmeye hevesli birine
göndermişti bu kitabı, tam da pes edecekken gitmekten.
Eğer ne yaptığını iyi
biliyorsan, her zaman başarırsın, diyordu yeni ve tek arkadaşım olan CAN.
Uçmak, bir yerden bir
yere ulaşmak için kanat çırpmaktan çok daha anlamlı bir olaydır, diyordu
bana CAN. Gitmek istememin, ikide bir trenlere koşmamın sebebinin bir anlamı
vardı, ben bilmesem de JONATHAN biliyordu.
Yıllarca aradığım
cenneti de anlatmış bana canım arkadaşım. Cennet, bir yer, bir mekân değildir,
bir zaman dilimi değildir. Cennet öğrenmektir, mükemmelliktir, diyordu
bana. Annem mükemmelliğe ulaşmış demek ki diye artık içim rahattı.
Yaşamak için bir
sebebimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi, diyordu. O benim
özgürlüğe âşık en iyi arkadaşımdı.
Gözünle gördüklerine
sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, sınırlarının
ötesine geçmeye çalış. O zaman uçmanın anlamını da daha iyi öğreneceksin,
diyordu gözlerimin içine baka baka.
Babama da anlatırdım okuduklarımı, zavallı babacığım korkardı yine gideceğim diye, sakın yanlış bir şey
yapma, ona göre, diye uyardı beni her seferinde. Bir de Martı JONATHAN çıktı başımıza derdi.
Bazen de dalga geçerdi benimle. Seni kondüktör yaparız, bu tren aşkınla başka
bir şey olamazsın sen, derdi. Kızardım ona, benim hayallerim onun küçük
dünyasına göre devasa idi, çok büyük kanatlarım vardı benim, Can'ın kanatları
gibi kocaman, o bu kadarını hayal bile
edemezdi.
Ben trenler yapacaktım insanları çöllerden ya da sarp
kayalıklardan koparıp alacak, hayallerine taşıyacak,
Ben çok hızlı trenler yapacaktım, anneciğim gibi doğum yapacak olan
kadınları hastaneye yetiştirebilecek, çocukları annesiz bırakmayacak,
Ben trenler yapacaktım, uçurtmalarla yarışacak,
Babam başa çıkamazdı ki benim hayallerimle.
İlk zamanlar annem uğruna düşmüştüm yollara, cenneti
bulmaya. Çocuktum, küçüktüm. Büyüdüm de ne oldu? Ruhumda vardı galiba gitmek.
Bağlı kalamayacağım galiba bir toprağa, kök salamayacağım galiba buralara.
Bu sefer de JONATHAN yollara düşürecekti beni.
Ya babam, ya babam. Ama başarılı olunca gelip alacaktım onu, çok rahat ettirecektim
onu, yeni bir palto alacaktım ona, güzel bir ayakkabı, hayatında hiç yemediği yemeklerden
yedirecektim ona, gazetelerde resmini gördüğümüz pizza’ yı yedirecektim, hem de
ton balıklı. Gitmezsem hiç birini yapamazdım ne ona ne de kendime.
Koştum
raylara, tren gelmek üzereydi. İşte dumanı görünmüştü, işte sesi duyulmuştu,
işte kocaman gövdesi de görünmüştü. Tam yavaşlayacağı yerdeydim, avını bekleyen
bir panterdim bu sefer de. Tam atlarken son vagona, tren yavaşlayacağına birden hızlanmaz mı,
düştüm rayların üzerine. Tren çığlık çığlığa gidiyordu, ben ne olmuştum, ya
ben? Rayların üzerinde miydim, yoksa trenin altında mı?
-ARKASI YARIN-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder