2 Mart 2019 Cumartesi

ÇARŞAMBA


                              




ÇARŞAMBA

Bir yazı okudum geçen gün gazetede.
 En yakınınızdaki 5 kişiye bakın, onların ortalamasısınız işte siz de, diye.

Amanın, içime bir kurt düşmez mi, Kimlermiş en yakınımdakiler acaba, başladım onları kafamda sıralamaya.

Dönem dönem değişirdi insanoğlunun yakınındakiler tabi ki. Bazen iş nedeni ile bazen oturduğunuz ev, hatta mahalle ya da okulunuz, gittiğiniz cafe, ruh halinize göre bile değişebilirdi en yakınınızdakiler.

Ama her daim değişmeyen, değiştiremediğiniz kişiler de vardı hayatınızda, örneğin aileniz, anneniz, babanız, kardeşleriniz ya da akrabalarınız. Kan bağınız bulunan kişileri seçme şansınız yoktur ya. Ama yine de görüşüp görüşmemek elinizdedir. İçiniz rahat edebilirse anlaşamadığınız kardeşiniz ya da vicdanınız elverirse anneniz ile dahi ilişkilerinizi sınırlandırabilirsiniz.

Kısaca, sizi duygusal ya da moda deyim ile mental olarak aşağılara çeken akrabalarınızdan da uzak durabilirsiniz.

Ben işte bunlara taktım kafayı bu yazıyı okuduktan sonra,  hımmm, duyar gibi oldum sizi, boşluktan dediniz değil mi?

Neyse, ben devam edeyim sizinle dertleşmeye.

Bu ara o kadar çok hastanelere gidip geldim ki. Haliyle hastalar, hasta yakınları, doktorlar en yakınımdakiler oluverdiler. Koridorlarda doktorun kapısını tutan fedailer hasta yakınlarıydı genellikle, iyi geçinmeliydik kendileri ile onları aşıp geçmek çaba isterdi polikliniğe. Vallahi doktorları bile geçirmeyenler vardı. Hoop sıranı bekle, diyerekten.

İşte oralarda dertleştiğimiz bir amca kendilerine sıra gelince, seslendi koridorun öbür ucuna,
Başçavuş, baş çavuş, gel sıra bizde diye. Kelli felli bir çavuş beklerken, bastonuyla, karısı gelmez mi?
Ben ona başçavuş, derim dedi yaşlı arkadaşım ben şaşırınca…

Bir ara artık en yakınlarımdan olan doktorumuz da, hastaların çat kapı odaya girmelerinden bıkınca,   çıkıp kapıya, giderim ha, oynamam ha, deyince, bekleyenler hep bir ağızdan bağırdılar, gitme, gitme, kal bizimle diye…



Hastane Koridorlarında tanıştığım ve yakın arkadaşım oluveren Balıkesir Yörüklerinden şeker mi şeker ablam, doktorunu beklerken, bir yandan da elinde şeker ölçüm aleti ile sırada bekleyen diğer hastaların şekerini ölçüyordu büyük bir hevesle. Hayali hemşire olmakmış, olamayınca kendini gönüllü olarak hastane koridorlarında şeker ölçmeye adamış ve sağdan soldan çağırıyorlardı da kendisini,  sırada doktor bekleyen hastalar, benimkini de ölçüver diye…

En en yakınımdaki kişi sıralamasında en önemli kişilerden birisi  ise annemdi tabi ki her zaman, her şartta ve olayda.

O gün, hastaneden, tahlil, mr, tomografi sonuçlarını alıp da, müjde anneciğim, bir şeyin yokmuş deyince, aaa hiç mi yokmuş yani bir şeyim deyip hayal kırıklığına uğrayınca, dur bakalım, daha Bursa’ya gideceğiz bak,  çıkar belki bir şeyler, dedim ona…

Zor attım kendimi eve, hastane ortamından sonra ev gibisi var mıdır?

Girer girmez eve, bir koku geldi burnuma,  buram buram etanol kokusu galiba, baktım bizimki tezgâha kurmuş çilingir sofrasını, formülünü de hazırlamış. Başlamış demlenmeye…
Aaaa, bu gün Çarşamba mı dedim, ona. Çarşambaları yapacaktı formül uygulamalarını  kendisi, öyle karar vermişti.
Evet, Çarşamba bu gün dedi. Oysaki Salıydı. Ama Salı daha bu gün, dedim.
Bana her gün çarşambaaaa, dedi. .



Bıraktım onu mutfakta, bulaşmadım kendisine, zira her daim en yakınımdakiydi kendisi...

Geçtim salona,  televizyonun kumandasına uzanıp açtım ekranı, 16 yıldır beraber olduğum diğer erkek de ekrandaydı, en yakınım gibi olmuştu artık o da. Sayın Cumhurbaşkanım , hep ekran aracılığıyla salonumuzdaydı zira.
Elinde çay poşetleri, atıyordu etrafa. Bir taraftan da, marul da var, patlıcan da gel vatandaş gel diye bağırıyordu.  Kim ki tanzim kuyruklarına girip patlıcan almaya, kafası tez vurula, gibi bir de  Tanzimat fermanını duyuruyordu halka.

Sevgili arkadaşlarım, bu ara en yakınlarımdakiler böyle ve ben de onların ortalamasıyım işte.

Bu ortalama ruh hali ile seslendim mutfağa. Bana da bir formül yap, ama yanına buzdolabından soğuk bir şalgam suyu, bol acılı, lütfen dedim kocama.

Yani anlayacağınız, bize her gün Çarşamba…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder