CUMARTESİ, PAZAR, PAZARTESİ... ANNELERİ...
Gerçekleri, hatta kendi söyledikleri ve gazetelerde ve ekranlarda beyan ettikleri gerçekleri, şimdilerde saptırarak yeni bir algı yaratmakta üstlerine yok bu iktidar sahiplerinin. Baş edilemez bu yalanlarla. Ancak öncesi ve sonrasını, çok basitçe karşılaştırarak doğru yol bulunabilir belki, tarafsız ve objektif bir gözle bakılırsa.
'' Biz bu sürece analar ağlamasın diye başladık. Orada 103 yaşına ulaşmış Berfo ana vardı. ...Kendisini dinlediğinizde anneliğin siyaseti ve ideolojisi olmadığını bir kez daha gördük. Bir gece evinize geliyorlar, ve oğlunuzu gözünüzün önünde alıyorlar ve götürüyorlar. Tam 31 yıldır oğlunuzdan haber alamıyorsunuz. Berfo Ana tam 31 yıldır kapısını kilitlemiyor, oğlu belki bir gün çıkar da gelir diye.Ne yazık ki bu ülke bu acıları yaşadı. Suçlu da olabilir, suçluysa karşılığını bulur. .....Hatta diyelim ki, öldü, hiç olmazsa mezarına gidip bir çiçek koyalım..........Biz bu acılar bir daha yaşanmasın diye siyaset yapıyoruz. O annelerin yüreği bizim yüreğimizi ve yolumuzu aydınlatmaya yeter ''
(08.02.2011) diyor Sayın Erdoğan.
O zamanki bakanları ağlıyor karşısında.
Kim ağlamaz ki bu sözler karşısında, duygulanmıyorsa insan mıdır ki?
2018' deyiz şimdi.
Tam 7 yıl geçmiş aradan , yüreklerimiz ve yolumuz karanlıklara bürünmüş sanki.
Ağlayan bakanları arar olmuşuz. Gelen gideni aratır derler ya.
Şimdilerde, Hazine Bakanına, Ülkenin en başının damadına( o da tek başına ülkemizin ayıbı ya ) omuz atıp sırıtan bir İçişleri bakanımız var artık.
Ağlayan analara PAÇOZ diyebilen...
Çocuklarını arayan analara '' kayboldular da ,Eminönü meydanında turlarken kaybolmadılar ya'' diyebilen bir İçişleri Bakanımız var artık ...
Sayın Soylu'nun omuz atan ruh halini ben bile anlarımda, yazamam buralarda...
Kendisine bu güne kadar söylenmiş en kötü sözleri söyleyen, en ağır hakaretleri eden Soylu' yu bir anda her şeyi yapan Erdoğan'ın ise ne düşündüğünü, Berfo Ana için o sözleri söylerken nasıl buralara geldiğini ise hiç ama hiç anlamam, anlayamam.
Ama Sayın Soylu'ya bir kaç laf edebilirim saygı çerçevesinde.
Bir omuz da bana atmasın diye...
Sayın İç İşleri Bakanımız, hepimizin can güvenliğinden sorumlu Bakanımız, (içişleri bakanlığının anlamı buydu değil mi)
bizler Cumartesi Annesi değiliz ama,
her günün anneleriyiz.
Her saatin, her dakikanın, her saniye,her salisenin anneleriyiz.
Eğer ki,
Canımızdan bir parça,
Sizin buyurduğunuz gibi,
ister Eminönü Meydanında gezerken,
ya da bir stadyumda maç seyrederken,
ya da sokaklarda serserilik yaparken,
ya da ya da mahalle aralarında devleti ve uygulamalarını protesto ederken,
ne bileyim ben,
yani bizim canımız, canımızdan bir parça, bizden daha öte biz olan çocuklarımız,
ister bir köprü altında,
isterse bir uyuşturucu batağında,
ya da arka sokaklarda bir barın karanlıklarında,
ya da ya da bir sokak kadının kucağında,
ne bileyim işte,
yani bizim bedenimizde yeşerttiğimiz, bağımız kesilirken avaz avaz bağırdığımız, uğruna gözümüzü kırpmadan ölüme gideceğimiz canımız,
isterse aynı sizler gibi bir cemaatin kandırmacasında,
ya da bir terör örgütünün kıskacında,
ya da ya da devletin kirli işlerinde,
ya da ya da bir namlunun ucunda,
hatta bir namlunun başında....
KAYBOLDUYSA
Berfo Ana gibi hepimiz,
Kapımızı açık bırakırız sonuna kadar, 11, 21, 31 yıl ya da sonsuza dek,
''YA GELİRSE CANIMIZIN İÇİ,'' diye...
Berfo Ana gibi kapatamayız göz kapaklarımızı,dalamayız uykuya,
Gözlerimiz açık gideriz öbür dünyaya,
YA GELİRSE CANIMIZIN İÇİ, diye, diye...
Bilesiniz istedik,
Cumartesi,Pazar,Pazartesi ...
Ne fark eder ki,
biz analar çocuklarımız uğruna,
Taksim, Eminönü meydanlarında ya da dünyanın öbür ucunda
her daim nöbet bekleriz.
Bir olay bir olgu bir yaşanmışlıklara bu kadar güzel anlatılır. Eline yüreğine sağlık Nazancigim.
YanıtlaSil