1 Mart 2018 Perşembe

KUTSAL TAŞIYICILAR, ÇOCUKLAR






 KUTSAL TAŞIYICILAR, ÇOCUKLAR

  Korku değil de siyasetin anlayamadığım, ikiyüzlü ve her an ölümü çağrıştıran ve çağıran çığlıkları idi uzakta tutan beni, yazmaktan.

 Çok kısa bir süre önce birbirlerine çok ağır hakaretler eden insanların el ele kol kola yürümeleri idi şaşırtan,

Ya da dünya üzerindeki devletlerin var olmaya ve güçlü olmaya çalışırken nasıl da acımasız oldukları idi korkutan,

Düşündüklerini söyleyememek ya da onca kandırılanı olan ülkede’’ yoksa yoksa biz de mi kandırılıyoruz’’ diye kendinden korkmaktı beni uzakta tutan.

Küçük bir kız çocuğunu Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında görünce ‘’ne güzel bir tablo ‘’ dedim hemen. Zira Sayın Cumhurbaşkanımız da bir dedeydi, torunları vardı, tabi ki de çok severdi onları ve tüm çocukları.


O an ülkemizin çocuklarına bir günü 23 Nisan’ı armağan eden ve ‘’bu gün bayram olsun çocuklar’’ diyen, dünyanın örnek lideri Atamızı hatırladım birden.

Ama ama tablo örtüşmedi zihnimde. Çünkü bu gün 21.yy a giderken  Sayın Cumhurbaşkanımızın yanındaki çocuğumuzun cebinde bir bayrak ve başında savaşı simgeleyen bir bordo bere vardı. Ve Sayın Cumhurbaşkanımız ona ‘’ Şehit olursa inşallah bayrağı da örtecektir. Her şeye hazır. Değil mi?’’ diye sorarken o minicik kız çocuğundan’’Evet’’ cevabını almış, sanki sanki sadece Sayın Cumhurbaşkanının değil, onları izleyen milyonların da içi rahatlamış, çılgınca alkışlamışlardır.


Öbür tablo da ise Atatürk’ün yanında bir kız çocuğu vardır. 1920' li yıllarda. Ve o kız çocuğu bir kara tahtanın başında Latin alfabesini öğrenmektedir. Yıllar sonra yani bugün Kazakistan’ in henüz geçtiği Latin alfabesi.

Ölüm ve yaşam üzerine kaydı düşüncelerim birden. Ölüm ve yaşam gibi iki zıt kavram. Artı eksi gibi, güzel ve çirkin, fakir ve zengin gibi. Biri olmadan diğerinin olmayacağı kavramlar gibi.

Yaşam varsa ölüm de var dedim kendi kendime. Dünyaya getirmek bir canı, yaşam sunmaktır ona. İnsanoğluna verilmiş bir görevdir bir can vermek yeryüzüne. Sadece analık duygusunu tatmin etmek için gibi gelse de önce çocuk doğurmak, derinlerde bir yerde çok daha gizli, çok daha anlamlı, kodlanmış bir görevdir aslında.

Hayata getirmek görevimizdir, neslimizin devamını sağlamaktır, genlerimizi sonraki yüzyıllara iletmektir, belki de bu sayede hep yaşamaktır bir yerlerde, bedenlerde.

Görevlerimiz arasında hayata getirmek vardır da, öldürmek yoktur.’’ Çiçekleri dalından koparmayın ‘’deriz, ‘’karıncayı bile incitmem ‘’deriz, övünürüz. Canlıyı bile bile öldürmek gibi bir düşünceyi beynimizden geçirmek bile rahatsız eder bizi, utanırız kendimizden. Hem vicdanen, hem dinen yasaktır canlının yaşamına son vermek.

Hele ki, dünyaya getirdiğimiz, genlerimizi, bizi yüz yıllara taşıyacak olan canlıyı yani çocuklarımızı korumak, hayatta kalmasını sağlamak, canını acıtmamak değil midir asli görevimiz?
Önce bizlerin görevidir, onu dünyaya getirenlerin görevidir korumak, kollamak küçük birer varlıkken, ama sonra muktedirlerin eline geçer hayatlar. Onların elindedir ipler, onların görevidir sahip çıkmak, korumak, kollamak artık. Devlet Babadır O, kanatlarının altına alan güçtür, Devlet Anadır O, kıyamaz, korur, kollar, en güzel şekilde, mutlu yaşatmak ister bizim elimizden kayan hayatları, çocuklarımızı.

 Çünkü onlar yaşamak için getirilmiştir dünyaya, hem de onlara sorulmadan, kirli emellerin kurbanı olmak için değil,


Çünkü onlar genlerimizi taşımak ve ileriye doğru taşımak, nesilden nesil'e aktarmak için getirilmiştir dünyaya, biz büyüklerin yanlışlarını temizlemek için değil.

Biz büyükler onlara, insanlığı yani genlerimizi emanet ediyoruz da, o kutsal taşıyıcı varlığı korumamız gerektiğini, özenle, iyi birer insan olmak  üzere yetiştirmemiz, eğitmemiz gerektiğini bir türlü anlayamıyoruz.

Onların bedenine el uzatıyor, minicik beyinlerini ölüm kavramları ile yıkıyor ve hatta gerekirse ölüme yollayabileceğimizi sık sık hatırlatıyoruz. Vatan için, bayrak için, din için, para,  menfaat için…

Vatan kutsaldır.
Bayrak kutsaldır.
Din kutsaldır.

Peki, ama para kutsal mıdır?
Koltuk kutsal mıdır?
Petrol kutsal mıdır?

Ya çocuklarımız?
Ya çocuklarımız?

Başka bir çözüm yok mudur?
Ölümden başka.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder