Bu gün harika iki film seyrettim değerli arkadaşlarım, hayatım değişti demesem bile,
gerçekten de çok kaliteli iki film seyrettik bu gün, İF sinema günleri kapsamında
Bandırma’da.Öncelikle Bandırma Belediyesine teşekkürü bir borç biliriz
efendim.
İlk film, bir İran filmi olan AVA idi. 16 yaşındaki liseli
bir kızın üzerindeki aile ve okul yönetiminin kısaca toplumun baskısını konu
alan bir film. Gelişme çağında olan AVA, kişiliğinin arayışı içinde olup,
çevreden gelen tüm baskılara karşı koymaya çalışmaktadır. Tüm Ortadoğu ülkelerinde ve Müslüman
toplumlarda olduğu üzere kızların hareketlerinin kısıtlanması üzerinedir burada
da eğitim anlayışı. AVA müzisyen olmak istemektedir. Aydın bir doktor olan annesi
müzikte gelecek yok diye kızını engellemekte, üniversite sınavlarına
hazırlanmasını istemektedir.
AVA erkek arkadaş edinemez, bir erkekle dolaşamaz,
dolaştığında gideceği yer, bir jinekolog olur, hem de doktor olan annesi
tarafından götürülmek üzere. Hep bir korku vardır ailelerde ve bütün yetişkinlerde , yeni
yetişmekte olan kızlar için,’’ ya başına bir şey gelirse’’ diye. Ne gelecek, ne
gelecek ki? Anladığınız üzere her şey cinsellikle bağlantılı olarak korkuya, çevre ne der düşüncesine odaklanmış
bir eğitim sistemi hem ailede hem de okullarda. Neden bu kadar ayrıntıya
giriyorsun diyecek olursanız, bende size sorarım. Tanıdık gelmedi mi,diye.
Evet,evet, sanki bir Türkiye filmi izliyor gibiydik. Hele ki son günlerde
verilen fetvaları, demeçleri ya da cinsel tacizleri düşünecek olursak
bilinçaltımız kirlenmiş diyebiliriz değil mi? İşte yok birbirimizden farkımız,
kan bağımız var Ortadoğu ile toprak bağımız var, burası oralardan izler,
oraları buralardan izler taşıyor. Konuştuğumuz dilin yarısı Arapça yarısı Farsça,
sınırlarımız var diyoruz ama kalemle çizebilirsiniz haritaları da ya insanlar
ya insanları, konuşulan dilleri, inançları, gelenekleri, alışkanlıkları ne yapacağız?
Bizim çağdaş bir yolumuz, aydınlığa bakan bir yüzümüz var
ama yine de değil mi? Nasıl koruyacağız, beyinlerimizi kirli düşüncelerden nasıl
arındıracağız, çok işimiz var galiba, ne dersiniz sizler de acaba?
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL_TTapUlulqnd9A-4um7_dYAv-Pfu312Qb6chiAj9ptP9yBoah_I9W50eRYok8en6msFLE90QhRahmjL8qk3FCh0VHG_o53fZAeXIz8HadY_qb-kVtGG48FUj8bS0AyLOuRt235l6E-pu/s320/Y%25C3%259CZLE%25C5%259EME.jpg)
Bir tanesi hamile genç bir kadın, bir tanesi bir kadın futbolcu, bir tanesi ise bir erkek. Erkeklerde de binde bir oranında görülebilen bir hastalıkmış meme kanseri. Özellikle bu hastalıkla mücadele eden Sertuğ Ağar filmin renkli karakteri olmuş. Tek şikayeti'' meme kanseriyim'' deyince insanların onunla dalga geçmesi, inanmaması ve karizmasının çizilmesi imiş ve Sergun Ağar '' bu hastalık bana iyi geldi'' diyenlerden.Ve diğerleri de.Yaşam tarzlarını değiştirip, kendileri için bir şeyler yapmaya, mutlu olmanın peşinde koşmaya, çevrelerindeki insanların değerini bilmeye başlamışlar.
Önce korktuk,konusunu okuyunca, biliyorsunuz çok hassasız bu konuda. Hemen
hemen hepimiz bir yakınımızı, canımızı kaybettik bu hastalıktan. Bu arada bir
bilgi daha vereyim. Kelime oyununda bir soru olarak sormuştu İhsan Varol. Çok
eskiden, daha bilinmezken, bu hastalığa ‘’bana dokunma’’ ‘’canımı yakma’’ denirmiş.
Çok etkilemişti beni, nasıl insani bir yakarış değil mi sevgili arkadaşlar?
O yüzden korktuk önce filmi izlemeye, çok üzücü, bol
gözyaşlı, bir film olarak düşündük diye. Tam tersi hiç gözyaşı dökmeden izledik
bu belgeseli. Yönetmeni, özellikle insanların duygularını istismar etmeden
çekmeyi planlamış, öyle de yapmış. Çok başarıl bir güçlenme hikâyesi olmuş, bir başarı hikâyesi,
ilham verici bir hikâye olmuş.
İşte bu günde böyle geçip gitti sevgili arkadaşlar. Bu gün
zevkle izlediğimiz bir kaç film.
Paylaşmak istedi sizlerle, nedense içim.
Yarın dolu dolu, ama içi illa da dolu bir dost muhabbeti…
Öbür gün elimizde bir kitap, öbür gün yüreğimize dokunan bir
müzik…
Yine paylaşmak üzere,
Ruhumuza iyi gelen şeylerin peşinde koşarken biz,
Günler, aylar, yıllar, işte bu günkü gibi geçip gidecek,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder