KÜLKEDİSİ
1960' lı ya da 70' li yıllar herhalde, ne farkeder ki sonuçta çocukların
sokaklarda oynadığı, insanın insandan korkmadığı yıllar, komşuluk diye bir kavramın
olduğu yıllardı. Denizin uzaklara itilmediği, dalgaların şehir kulübünün altına usulca
sokulup Bandırmanın dedikodularını dinlediği yıllardı. Yaşadığım mahallede
hiç mi hiç yaşıtım kız çocuğu yoktu. Yaşıtlarım hep erkekti, dolayısıyla da kız arkadaşımın olmaması
normaldi. Bu yüzden mahallenin futbol
takımının bir elemanı, cicoz oyununda kullik ekibinin en iyisiydim. Tam bir
erkek çocuğuydum. Çamura çivi saplamada üzerime yoktu. Kirli, çamurlu olmak
onur verirdi bana. Bana verirdi de annemin bu konuda neler düşündüğünü yazmasam
da olur, terlik fırlatma muhabbetlerine ise hiç girmeye gerek yok.
Benim bilyelerim hep
en güzeldi. Hatta eniştem havacı astsubay olduğu için, bana hava üssünden
büyük, parlak metal gerçek bilyeler getirirdi de, acayip hava atardım onlarla
mahallede.
Futbol da da öyleydim gerçekten. Hatta Bandırma’ nın
yetiştirdiği futbolculardan Seracettin ağabey’ de bizim mahallede oturuyordu. Biz
çocukları da futbol maçı yaparken camından seyrederdi. Ve bana seslenirdi:
-Kız, gel seni Fenerbahçe’ye transfer edelim, erkeklerden
daha iyi oynuyorsun sen, diye takılırdı.
Ben altta kalırmıyım:
-Sen önce kendin git fener’e de, sonra beni alırsın, derdim,
pabuç kadar dilimle.
İşin garip tarafı, bir süre sonra Seracettin ağabey,
gerçekten de Fenerbahçe’ye transfer oldu ama bizi unuttu tabi ki.
Apartmanlar tek tüktü o yıllarda henüz. İki ya da üç katlı
betonarme evler ya da müstakil bahçeli evler vardı. Aralıklı olarak da, sayıları gittikçe azalsa
da ahşap evler de yer alıyordu. Mahallemiz Kurtuluş caddesinin bir alt sokağı ve
o çevreydi. Köşede yer alan bir ahşap ev
vardı, iki katlı ahşap bir ev. Bana hep üflesen yıkılacakmış gibi bir his verirdi
o ev. Ve ürkerdim o evden nedense. Koyu kahverengi renginden mi, onu hiç
hatırlayamıyorum.
Ama o evde oturan upuzun saçlı liseli kızı hatırlıyorum. O
eski ahşap eve hiç yakıştıramazdım onu, o
eski püskü evden çıkan bir külkedisiydi kesin, onu çok iyi biliyorum.
Liseye gitmek o dönemlerde çok önemliydi, yüksek tahsilli
sayılırdı lise mezunları. Bankaya girerler, şirketlerde rahatlıkla iş bulabilirlerdi, tabi o
dönemlerde işsizlik gibi bir sorun yoktu herhalde.
Liseli kızlar özellikle, bu yüzden çok gözdeydiler,
havalıydılar, şimdiki zamanda cool ‘ dular yani. Okuldan çıkınca İspanyol
paçalı pantolonlarını giyerlerdi. Kot pantolonlar Wrangler, Lewis marka idi.
Amerikan pazarlarından alınırdı daha da önceleri. Üstlerinde jarse gömlekleri,
omuzlarına da bir kazak ya da hırka bağlarlar, sahile inerlerdi. Şimdi havalar
da değişti, baharlar yaşanmıyor artık buralarda, birden ısınıveriyor havalar. Hırkalar,
süveterler tarih oldu, kot pantolonlarda paramparça, yırtık pırtık oldu, birçok
değişen şeyle birlikte, hayatımız gibi…
Bandırma da bir havalı grup daha vardı o dönemlerde. Hatta
bunlar hem havalı hem de yakışıklı bir gruptu. Hava üssünün subayları. Bandırma
resmen subay, astsubay cennetiydi. Genelde
Bandırmaya tayin olup gelen bu gençler bekâr olup, Bandırmalı bir kız ile
evlenip, buradan aile kurarak giderlerdi.
Eee, Bandırmanın kızları malum, hem havalı, hem liseli, hem de
güzel…
İşte bizim mahallenin köşesindeki, ilk yangında yanıp kül
oluverecek gibi duran ahşap evin, karşısındaki iki katlı betonarme binanın
birinci katında bekâr bir teğmen oturuyordu. Omuzlarında apoletler, jilet gibi subay elbisesi, şapkası ile Tekin Teğmen mahallenin
gözbebeğiydi. Bütün kızların da gözdesiydi
aynı zamanda. Acaba benim de mi gözdem di bu kadar aklımda kaldığına göre?
Ben her zamanki gibi sokaklarda çocuklarla futbola, cicoza
devam ederken mahallede olan bitene de kayıtsız değildim yani. Tekin Teğmen
bizi sokakta oynarken görünce gelir, bana takılırdı. Cicozlarıma ayağıyla
vurur, futbol topuna vurur gibi, bana da derdi ki:
-Hişt, baksana bana, ne biçim kızsın sen öyle? Hep erkek
çocuklarla oynuyorsun. Git evine annene yardım etsene.
Ben de yine o pabuç dilimle:
-Sen esas kendine bak, derdim ona. Küçücük çocukların oyununu
bozuyorsun, ne biçim askersin sen, bir de vatanı koruyacaksın,
diye sıralardım arka arkaya cevapları… Bu sözler onun çok hoşuna gider, kahkahalarla gülerdi, çok da güzel gülerdi, o bembeyaz dişleri ortaya çıkar, sol yanağında da bir gamzesi oluşurdu.
diye sıralardım arka arkaya cevapları… Bu sözler onun çok hoşuna gider, kahkahalarla gülerdi, çok da güzel gülerdi, o bembeyaz dişleri ortaya çıkar, sol yanağında da bir gamzesi oluşurdu.
Bir ara duydum ki bizim Tekin Teğmen, tahsilli ya, liseli
gençlere ders veriyormuş. Matematik, İngilizce özellikle.
O yıllarda özel ders kavramı yoktu aslında. Ama demek ki
böyle tek tük ders verenler, ders alanlar varmış, biz de öğrenmiş olduk.
Sonra ablam da anlatmıştı. Okuldaki fizik öğretmenleri,
ablam ile iki arkadaşını ders çalıştırmak için evine çağırmış. Ama ders
çalıştıracağına, merak etmeyin canım, kötü
bir şey yapmamış da, bu üç saf kıza evini temizletmiş. Çok gülmüştük çok.
O zamanlar da ders alanlar gerçekten tembel öğrencilerdi. Onlara kafası çalışmıyor da ders aldırıyor ailesi
denirdi.
Ben de anneme çok yalvarmıştım.
‘’Ne olur anneciğim,
benim de matematiğim çok kötü. N’olur, Tekin Teğmen beni de çalıştırsın,
diye. Ama ne yazık ki bana sadece annemin terlikleri çalıştı.
diye. Ama ne yazık ki bana sadece annemin terlikleri çalıştı.
Bir de duymaz mıyım bizim ahşap evin külkedisi Tekin Teğmen’
den ders alıyormuş diye. Yüreğime sanki bir kor düştü. İçime doğmuştu, bu işin sonunun foto romanlık olacağı. Offf
çekememezlik bu olsa gerek.
Bir süre sonra mahallede dedikodular aldı yürüdü. Sonra da
dedikodular gerçeğe doğru yol almaya başladı. Sene sonu yaklaştıkça, sınavların
sayısı arttıkça, özel derslerin sayısı da artıyor, aşkın kokusu da tüm
mahalleye yayılıyordu. Bizim kül kedisi prensese dönüşüyordu.
Artık okulların kapanmasına yakın, mahalleli düğün bekler
olmuştu. Mahallenin kızları kıskansa da külkedisini, düğün için BURDA dergileri
ellerinde elbise modelleri seçiyorlardı. Tekin Teğmeni kaptırmışlardı ama Tekin
Teğmen’in arkadaşları düğünde olacaktı. Bir umut daha vardı yani.
Nereden de aklıma geldi o yıllar, o eski mahallem, o ahşap
ev, Tekin Teğmen, ahh o çocukluk
anıları…
O ahşap evin külkedisini gördüm geçen gün, Bandırma’ da. Yine saçları uzundu ama o gür saçlar biraz
zayıflamış, boyayla renklendirilmiş,
canlılığını yitirmiş. Biraz da kilo almış
kendisi. Ama yine güzel, hani derler ya mihrap yerinde.
Beni mi merak ettiniz, ben hala çocuk ruhumla geziyorum
ortalarda. Ama yüzümdeki çizgiler
artmış, saçlarım hala kısacık, dilim yine pabuç. Sanki çıkıp gelse arkadaşlarım, oynarım onlarla futbol da, cicoz da vallahi. Çivilerimi atarım çamurlara, keşke annemde
hayatta olsa da, o da terliklerini atsa yine bana.
O, yani külkedisi tanımadı beni tabi ki. Benim gibi bir
erkek Fatma’yı, kısa pantolonlu beni, nereden hatırlasın ki.
-Siz o ahşap evde oturuyordunuz, dedim.
Şaşırdı, biraz duraksadı, anladım, anılara gönderdim onu
hunharca, öç alırcasına.
Bir gün söylentiler aniden sardı mahalleyi, kulaktan kulağa…
Pencerelerdeydi mahallenin kadınları. Güya çarşaf silkiyor, güya çamaşır
asıyorlardı. Amaç ise gerçeği öğrenmekti. Herkes soruyordu birbirine:
-Gitmiş mi gerçekten?
-Nasıl yani, kaçmış mı mahalleden?
-Aaaa, tayini mi çıkmış, her şeyi bırakıp gitmiş mi hiç
haber vermeden?
Gerçekler ortaya çıktı akşamüstüne doğru. Gerçekten de Tekin Teğmen’in
tayini çıkmış ve de O, sadece bavulunu alıp, gece yarısı çıkıp gitmiş
mahalleden, kimseye görünmeden, düğün hazırlıkları yapan külkedisine haber bile
vermeden, bir veda bile etmeden.
Uzun saçlı, liseli, ahşap evin külkedisini kıskananlar bile
üzüldü. Tekin Teğmen ile prensese dönüşen liseli, tekrar külkedisi oldu ve uzun
yıllar evlenmedi, içine kapandı. Çok uzun ,aylar belkide yıllar boyunca o korkunç ahşap evden dışarı adımını atmadı. Ta ki o ahşap ev de yıkılıp, başka mahalleye taşınana kadar. Çok sonraları duymuştum, evlendi kendisinden
yaşça çok büyük bir adamla diye.
Ben hala düşünürüm, Tekin Teğmen, acaba benim yüzümden mi
evlenmedi külkedisiyle diye?
O benimle bence daha mutluydu,
Çünkü bana gülüşü bir başkaydı.
Çünkü bizim ilişkimiz onunla doğaldı
Çünkü bizim ilişkimiz onunla temizdi, saftı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder