Eskiden Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır derlerdi. Her şey gibi, insanlık gibi, teknoloji gibi, ahlak anlayışı gibi, iklimler de değişti ya, bir bahar havası yaşıyoruz.
Biz memnunuz da, bahar geldi diye çiçek açan ağaçlara üzülen insanlar var çevremizde.
Biz memnunuz da, leylekler de şaşırıp geldi, ya üşürlerse diye hayıflanan insanlar var aramızda.
İşte bu insanlar iyi insanlardır. Evindeki balkonunu süsleyen saksısındaki mor menekşeler ile konuşan insanlardır bu insanlar.
Sokak sokak gezip sokak hayvanlarını besleyen, çevredeki kafayı yemiş bunlar bakışına aldırmayan insanlardır bu insanlar.
Karşı dairede oturan ve yalnız yaşayan komşusuna her gün evet her gün kendisine yaptığı yemekten veren insanlardır bu insanlar.
Ayın sonunu nasıl getireceğini düşünen, çocuğunun yırtılan ayakkabısını nasıl yenileyeceğini düşünen bir babanın yerde bir çanta bulup içindeki yüzlerce euroyu polise teslim eden insanlardır bu insanlar.
Yere düşen rakibini elinden tutup kaldıran futbolcu, yanında koşan atlete su uzatan atlet, topun kendisinden çıktığını söyleyen basketbolcudur o iyi insanlar.
Dünyayı kötüler yönetiyor olabilir, ama dünya dönüyorsa, insanlar hala hayal kurabiliyorsa umuda dair, şiirler yazıyorlarsa hala barışa ait, bu iyi insanların var olduğunu bilmekten geliyordur muhakkak.
İyilik demek bile iyi hissettiriyor değil mi? Hepimizde var muhakkak,ama çok değerli ya, saklanmış bir yerlere, derinlere, kalbimizde,beynimizde, hücrelerimizde. Ender bulunan değerlidir ya, işte onun gibi.
10. katta oturan bir arkadaşımızın evine minicik bir fındık faresi giriyor. Akıllı fare, o evdeki peynir kokusu ile birlikte iyiliğin kokusunu da alıyor galiba. Ama yakalanıyor hemencecik evin sahibi erkeğe. Evin sahibi erkek alıyor avucuna minik fareyi, olması gereken yere bahçeye indirmek için biniyor asansöre. Bu arada da onunla başlıyor sohbete .'' Yaramaz fare, ne işin var senin bu kadar yüksekte, git bakalım sen kendi bahçene, şeker şey '' diye burnunu okşayıp severken, farecik ısırıveriyor adamın elini. Sonrası hastane ve iğneler tabi ki ve de iğneye gidince hemşirelerin bıyık altından gülüşleri '' fareyi severken elini ısırtan adam'' deyişleri...O iyi insanlar minik fareciği öldürmeyi asla düşünmediler, farede okşanıp sevilir mi, değil mi? İşte iyi insanlar canlının çeşidini gözetmezler, canlı oldukları için sever ve zarar vermeyi asla düşünmezler. İyidirler, sadece iyidirler.
İşte yine bu iyi insanlar, çıktıkları bir geziden dönüp, bavullarını ve çantalarını boşaltırken çantanın birinde bir kabuklu deniz salyangozu görürler. Kafasını çıkarmış meraklı meraklı bakıyorken bulurlar onu çantanın içinde. 6000 km lik yoldan ta Maldivlerden gelen bir misafirleri vardır artık o iyi insanların. Ama bir de dertleri, nasıl bir ortama bırakmalı bu canlıyı, kaderin bir cilvesi olarak evlerine gelen tanrı misafirini. Önce sahile götürüp Bandırma sularına bırakmayı düşünürler, ama kıyamazlar. Çünkü Marmara denizinin suyu soğuktur. Oysa o tanrı misafiri sıcağa alışkındır. O zaman minik bir akvaryum ayarlayıp bir süre orada misafir etmeye karar verirler. Sonra da Antalya ya gittiklerinde sıcak denizlere bırakmaya. Kıyamaz onlar işte minicik bir canlıya. İyidirler çünkü, zarar veremezler yaratılana.
''Kar yağmıyor '' diye üzülen öğrencilere kamyon ile kar getiren koca yürekli insanlar var bu gezegende hala,
''Çocuklar okusun'' diye evini satıp, huzurevine yerleşen insanlar var hala bu dünyada,,
Bir gün bir filmi, ''Mandıra filozofu '''nu seyredip, hayatlarında yepyeni bir sayfa açıp, Antalya'ya yerleşen ve bir KEDİ KÖY kuran Mehmet ve Müjgan Orhan çifti gibi insanlar var uzaklarda,
Bir fındık faresini severken elini ısırtan, bir deniz salyangozunu sıcak denizlere götürmeyi planlayan Ali İhsan ve Sıdıka Irmak ailesi gibi insanlar var yanı başımızda.
O zaman niye umutsuz olalım ki?
Niye kalbimizi mutluluktan çarpmaya kapatalım ki?
O iyi insanların varlığı adına,
O iyi insanların hatırına,
Sahip çıkalım umutlarımıza,
Ve yüreğimizde hiç susmadan İYİLİK DE VAR BU DÜNYADA, UNUTMA,UNUTMA diye öten minik kuşa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder