20 Temmuz 2018 Cuma

TIPKI BİR SİNCAP GİBİ...




TIPKI BİR SİNCAP GİBİ ...

Bu gece 80 yaşında bir adam bağırıyordu sahnede var gücüyle, Erdek' te. O kocaman çınar ağaçlarının altında ,kendisi de adeta yıllanmış bir çınar edasıyla. Ne enerji ama hiç yaşlanmıyorlar, yaş alıyorlar ama tükenmiyor bu tür  sanatçılar, hedefleri var, bu hedefler doğrultusunda hep koşuyorlar. Genco Erkal da işte onlardan biri. Asırlık bir çınar, koşturuyor hiç durmamacasına.

Sahnedeki 80 yıllık adam, yıllarını dört duvar arasında ya da sınırlar ötesinde geçiren, memleketine hep ama hep özlem duyan ve bu özlemini şiirlerle dile getiren bir adamın, hatta yıllarca VATAN HAİNİ diye damgalanmış bir adamın,Nazım Hikmet'in  şiirlerini okuyordu.

‘’Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın,
Tıpkı bir sincap gibi…’’




Diyordu. Sincaplar yaşamı ciddiye alıyorlar mıydı ki gerçekten? Aklıma geliyor birden ve sincapların gerçekten de dünyanın en meraklı hayvanları arasında sayıldıklarını hatırlıyorum. Etrafta olup bitenleri incelemeyi ve izlemeyi çok severlermiş ve bunu da büyük bir ciddiyetle yaparlarmış.
Yani Boşuna dememiş şair, boşuna bağırmıyormuş sahnede 80 yıllık bir ömür:

'' Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, 

''Tıpkı bir sincap gibi,'' diye, diye.

Biz insanlar ne yazık ki bir sincap kadar bile ciddiye alamıyoruz yaşamı.

İzlemiyoruz etrafımızda olup bitenleri. Ya da izliyoruz da,  bir TV dizisi izler gibi, bir sabun köpüğü dizileri gibi. Bakıyoruz şu an, ama biraz sonra unutmak üzere. Belki de bilinçli bir şekilde unutmak istiyoruz  yaşadığımızı, yaşadıklarımızın ya da yaşayacaklarımızın sorumluluğunu almak istemiyoruz üzerimize kim bilir?

‘’insanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
Hem de en güzel, en gerçek şeyin,
Yaşamak olduğunu bildiğin halde…’’

Ama sincaplar yaşamı ne kadar ciddiye alırlarsa alsınlar,  en kötü huyları da unutkan olmalarıymış. Aynı bizim gibi diyeceğim ama öyle bile değil. Onların unutkanlığı çok ulvi ve yüce imiş gerçekten de yaradılışlarından dolayı. Toprağa stoklamak amacıyla gömdükleri tohumların yerlerini unuttukları için her yıl binlerce ağacın yetişmesine sebep oluyorlarmış. Ne muhteşem değil mi?

Bizlerin unutkanlığı ise öyle mi ya? Bizim unutkanlıklarımız değil ağaç yetiştirmeyi, yetiştirdiğimiz değerleri, en değerlilerimizi yani çocuklarımızı, yani kendi toprağımızın insanlarını kaybetmemize yol açıyor. Bir sincap kadar olamıyoruz yani yaradılışta.

Dün Suruç’ta,  daha dün Sivas’ta, daha dün sınırda Hakkâri Çukurca’da, Şırnak’ta ya da, ya da…

‘’ Diyelim ki ağır ameliyatlık hastayız,
Yani, beyaz masadan bir daha kalkmamak ihtimali de var,
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini,
Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
Hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,’’

Sanki bize seslenmiş şair ve sesleniyor sahnedeki 80 yıllık bir ömür bağıra bağıra. Çok kişi kendini ağır ameliyatlık hasta gibi hissediyor ya bu günlerde, daha çıkamadı komadan, birçok insan. Hayal kırıklığı da bir nevi hastalık değil mi? Birçok insan bu salgına kapıldı ya şimdilerde. Siyasetçilere inanan, güvenen binlerce, milyonlarca insan hasta bu ülkede.

Ama elbette çıkacağız bu salgından, bu hastalıktan da. Sincapları unutmadan. Merakla bakacağız etrafa hava yağıyor mu diye, güneş hangi bulutun arkasına gizlenmiş diye ve dinleyeceğiz yine Pinhani’den
‘’dön bak dünyaya, güneş açmış mı, yağmur yağmış mı’’ diye diye.

Ve insanlar, ah benim insanlarım, 
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız''



evet, şair çok haklı ''açız biz'' , evet, bunu yüzümüze haykıran 80 yıllık ömür çok haklı ''açız biz''. Ama bizi yönetenler gibi paraya, pula aç değiliz.Saraylarda beslenenler gibi  etle beslenmeye aç değiliz.
Biz yani ah benim insanlarım dediği insanlar huzura aç, birlik ve beraberliğe aç, kardeşliği unutturanlara inat kardeşliğe aç,


‘’ diyelim ki hapisteyiz,
yaşımızda elliye yakın’’



Hep hapiste olmuş aydınlar, aydınlık beyinler bu ülkede.
Hep hapislerde tutularak unutacaklar kendilerini, vazgeçecekler düşüncelerinden sanmışlar nedense. Ama içerdeki adam unutur mu ki hiç, daha çok hatırlar daha çok, niye bu dört duvar arasındayım diye? Hiç davasından vazgeçen olmuş mudur ki bu uğurda?
Bu ülkede hapise girmeyen düşünce kaldı mı ki?  En acıklısı ise,  şiir okudu diye hapise atılan adam da, attı içeri, kendinden  farklı düşünenleri. Oysa kimse hatırlamıyor geçmişi nedense, sincap gibi unutkan oluveriyor birdenbire. Dün sen, bugün o, yarın kim?

İşte o yüzden, tam da bu yüzden…

‘’bu dünya soğuyacak günün birinde,
Hatta bir buz yığını
Yahut ölü bir bulut gibi de değil,
Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak,
Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız ‘’



Yuvarlanacağız hep birlikte boş bir ceviz gibi. Tohumu saklayan ve unutan sincapta, unutup unutup tekrar aynı hataları yapan insan da, bu gün kendini padişah sanan da, dün kendini padişah sanmış olup bu gün bir köşecikte saklanan da, sahne de bize bunları devamlı hatırlatmaya çalışan 80 yaşındaki insan da…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder