GELECEĞİ GÖREN ÇOCUK…
Okullar
kapanınca köye dedemlere gideceğim için o kadar mutluyum ki. Çok hem de pek çok.
Daha o gece bavullarımızı hazırladık, annemle beraber gideceğiz, babam çalıştığı
için gelemiyor bizimle.
‘’yaşasın
köye gidiyoruz, bekle beni dedeciğim, sana geliyoruz’’
Dedem karşıladı
bizi, arabadan inince.
Çok
özlemişim, bir sarıldım ki dedeme, öyle bir sarıldım ki, sıkı sımsıkı.
O sarılmayla
birlikte sarsılmam bir oldu, elektrik çarpmış gibi, başka bir dünyada gibi,
rüyada gibi.
''Anneciğim bir şeyler oluyor bana! ''
Dedem uyuyor,
uyuyor, bir türlü uyandıramıyoruz. Sonra da onu bir sandık içinde omuzlarda
taşınırken görüyorum.
Bundan sonra
yaşayacaklarımın ilk anısı, lanetli olduğumu anladığımın ilk dakikaları.
Korkulu
günlerimin başlamasının ilk zamanları, dedem ile başladı işte.
Bütün gün
ağladım, dedemin yanından ayrılmadım.
‘’Ne olur,
uyuma dedeciğim, uyutmayın dedemi ‘’diye ağlayıp, sızlanıp durdum. ‘’Ne
oluyor bu çocuğa’’ deyip durdular. ‘’ aman ne huysuz olmuş bu
‘’ dedi kimileri. Umurumda bile değildi söyledikleri.
Sızmışım
sonunda divanın üzerinde, başım dedemin dizinde.
Sabah olup
ta dedemi kahvaltı masasında görünce ‘’oh, rüyaymış ‘’dedim ve çıktım
sokaklara. Oynadım gönlümce arkadaşlarımla.
Ama eve
döndüğümde herkes bir başkaydı artık, dünkü ben gibiydiler. Ağlıyordu herkes,
komşular bizim eve doluşmuştu.
Dedem uyumuş
ve bir daha uyanamamıştı. ‘’Ben bıraktım dedemi, ben biliyordum
uyanamayacağını, benim yüzümden, benim yüzümden’’ En sonunda annem’’ yeter
artık ‘’deyip bir tokat patlattı suratıma. Kimse anlamadı beni, anlatamadım
kimseye derdimi. Çocuktum işte, ‘’hayal dünyası çok geniş bu
çocuğun’’ dediler hep geçiştirdiler.
Sarılamazdım
artık kimseye, kolay kolay sarılmadım kimseye. Zaten sevmezdim vıcık vıcık,
tükürüklü öpücükleri, hemen silerdim yanağımı beni öptüklerinde.
Sarılmadım
kimseye.
Ta ki o
geceye kadar.
O kadar korkunç bir şekilde gök gürlüyordu ki, babamın kızgın
olunca gürlemesi yanında hiç kalırdı. Şimşekler öyle çakıyordu ki odamın içi
apaydınlık oluyor, duvarda acayip şekiller oluşuyordu. Ben cesur bir çocuktum ama
inanın bana, siz bile korkardınız, işte o yüzden attım kendimi annemlerin
yatağına.
‘’oh,
güzel bir şey bu sefer ki’’ dedim.
Ertesi gün
annem ‘’kardeş geliyor ‘’ dediğinde, sordum ukalaca: ‘’kız
mı, erkek mi’’ diye. ‘’ Gelince göreceğiz ‘’ dedi annem.
Severim ama
sarılmam bir daha kimseye.
Sevmek için
sarılmak şart mıdır ki?
Ama öyle
anlar vardır ki, kucaklaşmak gerekir, sarılmak doya doya…
Liseye
başladığımda yürüyüşüm bile değişmişti. Havalı ve de yakışıklı. Saçlarımı zar
zor babamın baskılarına rağmen uzatabilmiştim. At kuyruğu çok da yakışıyordu
bana, bence yani. Kızların bakışından anlıyorduk canım.
İkinci dönem
bir kız gelmişti sınıfımıza. Yeni bir öğrenci olmak ne de zordur.
Yapayalnız
bir ayrık otu. Herkes size bakıyor gibi gelir insana. Biz aramıza almaya çalışmıştık
onu. Çok sessiz, içine kapanmış, bir kızdı. Arada bir çağırırdık yanımıza,
gelirdi o da, katılırdı bize, esprilerimize, saçma sapan konuşmalarımıza utangaçça
gülerdi. Sanki çok gülmek ayıp gibi, elini ağzına kapatıp gülerdi sessizce.
Bir gün tek
başına gördüm onu sınıfta, ağlıyordu, gözyaşları sicim gibi yanağında.
Ağlayanlara da, gözyaşlarına da hiç dayanamazdım. Farkında bile değilim, ne
zaman yanına oturdum, ne zaman sarıldım sıkıca, sımsıkıca.
Tren çarptı
bana, sarsıldım bir sağa bir sola, koşuyordum raylarda, tren arkamda…
‘’Sakın trene binme ‘’ dedim
‘’Sakın rayların
üzerinde gezme
‘’dedim
‘’buralarda
çok tren kazası olur ‘’dedim ona.
O gün eve
kadar eşlik ettim. Öbür gün, daha öbür gün. Arkadaşlarım sevgili olduk
sanmışlardı. Olsun varsın, sansınlardı. Sabah alıyordum evinden, akşamüstü
beraberce yürüyorduk evine doğru. Benimle mutluydu. Artık gülerken elini de
kapatmıyordu ağzına. Özgürce gülümsüyordu, özgürce kahkahalar atıyordu.
Karne
alacağımız gün, işte o uğursuz gün, ailece bir uyumuşuz ki, bizim ailede bir
ilktir herhalde. Hepimiz ölü gibi uyumuşuz. Saatlerin alarmları çalmış ama biz
uyumuşuz. Arkadaşlarım aramış, ama duymamışız, biz uyumuşuz.
Koşarak
gittim okula, içimde bir sıkıntıyla, ‘’ya trene bindiyse, ya raylarda yürüdüyse’’…
Sınıfa
girdiğimde o yoktu sırasında, ağlıyordu bizimkiler, gözler şişmiş mosmor.
Boş bir
çuval gibi yığıldım sırama…
Trenin önüne
atmış kendisini,
Evlendireceklermiş
okul kapanınca,
Yüklüce bir
para karşılığında…
‘’ ben satılık değilim’’ yazmış tek cümle, ardında bıraktığı pusulada.
Sarılamadım
bir daha kimseye,
Yanlışlıkla
olsa bile,
Lanet mi,
lütuf mu?
Bilemedim,
bildiğim tek şey işte,
bir daha sarılamayacaktım
kimseye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder