7 Temmuz 2018 Cumartesi

GELECEĞİ GÖREN ÇOCUK





                         
                       
GELECEĞİ GÖREN ÇOCUK…

Okullar kapanınca köye dedemlere gideceğim için o kadar mutluyum ki. Çok hem de pek çok. Daha o gece bavullarımızı hazırladık, annemle beraber gideceğiz, babam çalıştığı için gelemiyor bizimle.

’yaşasın köye gidiyoruz, bekle beni dedeciğim, sana geliyoruz’’

Dedem karşıladı bizi, arabadan inince.
Çok özlemişim, bir sarıldım ki dedeme, öyle bir sarıldım ki, sıkı sımsıkı.

O sarılmayla birlikte sarsılmam bir oldu, elektrik çarpmış gibi, başka bir dünyada gibi, rüyada gibi.

''Anneciğim bir şeyler oluyor bana! ''

Dedem uyuyor, uyuyor, bir türlü uyandıramıyoruz. Sonra da onu bir sandık içinde omuzlarda taşınırken görüyorum.

Bundan sonra yaşayacaklarımın ilk anısı, lanetli olduğumu anladığımın ilk dakikaları.
Korkulu günlerimin başlamasının ilk zamanları, dedem ile başladı işte.

Bütün gün ağladım, dedemin yanından ayrılmadım.

’Ne olur, uyuma dedeciğim, uyutmayın dedemi ‘’diye ağlayıp, sızlanıp durdum. ‘’Ne oluyor bu çocuğa’’ deyip durdular. ‘’ aman ne huysuz olmuş bu ‘’ dedi kimileri. Umurumda bile değildi söyledikleri.

Sızmışım sonunda divanın üzerinde, başım dedemin dizinde.

Sabah olup ta dedemi kahvaltı masasında görünce ‘’oh, rüyaymış ‘’dedim ve çıktım sokaklara. Oynadım gönlümce arkadaşlarımla.

Ama eve döndüğümde herkes bir başkaydı artık, dünkü ben gibiydiler. Ağlıyordu herkes, komşular bizim eve doluşmuştu.

Dedem uyumuş ve bir daha uyanamamıştı. ‘’Ben bıraktım dedemi, ben biliyordum uyanamayacağını, benim yüzümden, benim yüzümden’’ En sonunda annem’’ yeter artık ‘’deyip bir tokat patlattı suratıma. Kimse anlamadı beni, anlatamadım kimseye derdimi. Çocuktum işte, ‘’hayal dünyası çok geniş bu çocuğun’’ dediler hep geçiştirdiler.

Sarılamazdım artık kimseye, kolay kolay sarılmadım kimseye. Zaten sevmezdim vıcık vıcık, tükürüklü öpücükleri, hemen silerdim yanağımı beni öptüklerinde.
Sarılmadım kimseye.

Ta ki o geceye kadar. 

O kadar korkunç bir şekilde gök gürlüyordu ki, babamın kızgın olunca gürlemesi yanında hiç kalırdı. Şimşekler öyle çakıyordu ki odamın içi apaydınlık oluyor, duvarda acayip şekiller oluşuyordu. Ben cesur bir çocuktum ama inanın bana, siz bile korkardınız, işte o yüzden attım kendimi annemlerin yatağına.

Sarılmışım anneme sıkıca, korusun beni şimşeklerden diye, anneler korur ya hep çocuklarını tüm kötülerden. Çarpıldım yine birden. Annemin koskoca karnını görüyordum. Pembe bir battaniye örüyordu annem, pespembe.

’oh, güzel bir şey bu sefer ki’’ dedim.

Ertesi gün annem ‘’kardeş geliyor ‘’ dediğinde, sordum ukalaca: ‘’kız mı, erkek mi’’ diye. ‘’ Gelince göreceğiz ‘’ dedi annem.

Muzırca güldüm ardından:’’ kız geliyor kız’’ demedim tabi ki ona.

Severim ama sarılmam bir daha kimseye.
Sevmek için sarılmak şart mıdır ki?

Ama öyle anlar vardır ki, kucaklaşmak gerekir, sarılmak doya doya…

Liseye başladığımda yürüyüşüm bile değişmişti. Havalı ve de yakışıklı. Saçlarımı zar zor babamın baskılarına rağmen uzatabilmiştim. At kuyruğu çok da yakışıyordu bana, bence yani. Kızların bakışından anlıyorduk canım.

İkinci dönem bir kız gelmişti sınıfımıza. Yeni bir öğrenci olmak ne de zordur. 
Yapayalnız bir ayrık otu. Herkes size bakıyor gibi gelir insana. Biz aramıza almaya çalışmıştık onu. Çok sessiz, içine kapanmış, bir kızdı. Arada bir çağırırdık yanımıza, gelirdi o da, katılırdı bize, esprilerimize, saçma sapan konuşmalarımıza utangaçça gülerdi. Sanki çok gülmek ayıp gibi, elini ağzına kapatıp gülerdi sessizce.

Bir gün tek başına gördüm onu sınıfta, ağlıyordu, gözyaşları sicim gibi yanağında. Ağlayanlara da, gözyaşlarına da hiç dayanamazdım. Farkında bile değilim, ne zaman yanına oturdum, ne zaman sarıldım sıkıca, sımsıkıca.

Tren çarptı bana, sarsıldım bir sağa bir sola, koşuyordum raylarda, tren arkamda…

‘’Sakın trene binme ‘’ dedim
‘’Sakın rayların üzerinde gezme ‘’dedim
’buralarda çok tren kazası olur ‘’dedim ona.

O gün eve kadar eşlik ettim. Öbür gün, daha öbür gün. Arkadaşlarım sevgili olduk sanmışlardı. Olsun varsın, sansınlardı. Sabah alıyordum evinden, akşamüstü beraberce yürüyorduk evine doğru. Benimle mutluydu. Artık gülerken elini de kapatmıyordu ağzına. Özgürce gülümsüyordu, özgürce kahkahalar atıyordu.

Karne alacağımız gün, işte o uğursuz gün, ailece bir uyumuşuz ki, bizim ailede bir ilktir herhalde. Hepimiz ölü gibi uyumuşuz. Saatlerin alarmları çalmış ama biz uyumuşuz. Arkadaşlarım aramış, ama duymamışız, biz uyumuşuz.

Koşarak gittim okula, içimde bir sıkıntıyla, ‘’ya trene bindiyse, ya raylarda yürüdüyse’’…

Sınıfa girdiğimde o yoktu sırasında, ağlıyordu bizimkiler, gözler şişmiş mosmor.

Boş bir çuval gibi yığıldım sırama…

Trenin önüne atmış kendisini,

Evlendireceklermiş okul kapanınca,

Yüklüce bir para karşılığında

’ ben satılık değilim’’ yazmış tek  cümle, ardında bıraktığı pusulada.

Sarılamadım bir daha kimseye,
Yanlışlıkla olsa bile,
Lanet mi, lütuf mu?
Bilemedim,
 bildiğim tek şey işte,
bir daha sarılamayacaktım kimseye…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder