11 Nisan 2020 Cumartesi

BENİM Kİ








BENİM Kİ

Mutfaktan tıkırtılara uyandım. Yine erkenden kalkmış benim ki. Bırakmaz ki, şöyle bir rahat uyuyayım. Bir bıraksa, hiç uyanmadan, sonsuza kadar uyuyacağım sanki. Ama nerede o günler?

Ben hazırım, dedi bir ses. Gardırobun üzerinden bana bakıyor. Pembe bavulum.

Duymazdan geldim, yastığı başıma kapatıp, yorganı çektim kafama,  yatağın içine gömüldüm, kayboldum.

Daha kalkmıyor musun? Çay acıyacak,diye seslendi içeriden öksürüklü bir ses.

Peki, bana kim acısın. Kalktım, üzerimde de yavruağzı saten sabahlığım. Çeyizimden. Çıkardım artık bavuldan, sarı lekeler oluşmaya başlamış. 7 yılda bir kez giymiştim. İlk gece. Ne umduysam artık!

Çıktım salona. O masanın başına kurulmuş. Yakaları kaymış, bel lastikleri gevşemiş eşofmanı ile. Masanın üzeri kızarmış ekmek kırıntıları, zeytin çekirdekleri sağa sola atılmış. Oturamadım. Banyoya gidip yüzüme birkaç parça daha su attım.

Yatak odasına döndüm. Yatağıma oturdum. Bir ses geldi çok yakınımdan, fısıldıyor kulağıma.
 Ben hazırım… Çeyizlik pembe bavulum.

Kızım bu adam kurtuluşumuz. Borçlarımı ödeyecek, demişti babam bir gün beni karşısına alıp.
Ortaokuldan sonra göndermemişti beni okula. Annem hep hastalıklı. Yardım edersin ona, diye. Ne çok ağlamıştım, arkadaşlarımı örgülü saçları ile görünce. Her gün okul saati kalkardım, saçlarımı örerdim, üşenmeden. Okul çıkışlarını gözlerdim, kızlı erkekli şakalaşarak yürürlerdi.
Sen bilirsin, diyen sesim kulak zarımı deliyor hala.

Nikaha gelenler fıs fıs konuşuyorlardı. O ise yanımda zor kapanan yeleği ile nikah memurunun verdiği kalem kıllı dolmalık parmaklarında kaybolmuş imza atmaya uğraşıyordu aceleyle.
Babamın borçlarının kefareti ben de yanında küçücük kalmışım, görünmek istemez gibi masanın altına doğru kaymışım.

Cebindeki akrebi görmedin, tabi baba. Sana da birkaç kuruş koklattı. Sen öldün gittin de beni bıraktın bu adama miras .

Çayı karıştırıyor hiç durmadan, şeker de erimiyor bir türlü, sesler kulağımın dibinde.  Benim midem bulandı kaşığın dönüşünden bardakta.

Kamyon şoförüydü. Kocaman iki tane kamyonu vardı. Oh, hiç olmazsa gidecek gelmeyecek uzun süre yollarda, diye avuturdum kendimi. Gözleri bozukmuş meğer. Kiraladı kamyonları, adım atmadı evden dışarı.

Gece yatağa yattığımda sağa kıvrılıveririm.  Bavulum göz kırpar karanlıkta, gidelim mi, diye. Gardırobun üzerinden.

 O ise sigarasını tellendirmiş, horlamaya başlar hemen.

Gözümü kapatırım. Uykuda mıyım bilemem. Ama yolda görürüm kendimi. Hep aynı yolda. Erimiş bir asfaltta. Yanlarda pamuk tarlaları. Ortalarında  birkaç ağaç. Yoldan geçen tek tük araba. Bazıları durup sorar, götürelim mi, diye. Cevap alamayınca gaza basarlar.  Ben de devam ederim yolum.
                                                                                                   
                                                                                                                    ATÖLYE.
                                                                                                                 NİSAN, 2020




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder