23 Haziran 2018 Cumartesi

BU GECE ERDEK...





Bu gece bu gece,
Uykusuzum, kederliyim,  deliyim.
Yüzümde uzak sevgilerin serin aydınlığı,
Durmayalım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta,
Bu gece ölmemeliyim. F.H.Dağlarca

***********************

BU GECE ERDEK...

Erdeğin bu halini seviyorum bencilce. Gecesini, sadece benimmiş gibi olan saatlerini, sadece ağaçlarla ben varmışım gibi olan halini. Sanki çay sadece benim için demleniyormuş gibi olan halini… 





Gece, saatler ilerlemiş, bütün gün deniz kıyısında kumsala uzanıp bir yılın yorgunluğunu atmaya çalışan insanlar daha çok yorulmuş, güneş yeryüzüne yolladığı oklarını batırmış yorgun süt beyaz bedenlere, denizde kulaç atarken, bir de sırt üstü gitsem, bir de kurbağalama derken bitap düşmüş bedenler ‘’hadi artık uykuya’’ diye uyarmış sahiplerini ve yavaş yavaş çekilmiş yorgun bedenler çay bahçelerinden, kapalı kapılar ardına, yataklarına.

Belki hemen uykuya dalmamışlardır. Kimi ertesi günün programını yapmış, kimi geleceğe dair hayaller kurmuş, kimi bu günün analizini yapmaya, kimi çok daha eskileri deşmeye kalkışmıştır.

Pikesini üzerine çekip pembe hayaller kuranlar deliksiz bir uykuya dalarken ve de pembe hayalleri uykusunda bir bir karşısına çıkarken,

Geçmişi deşenlerin ise uykusu kaçmış, sadece geçmişin olayları ile de değil pikesi ile bile boğuşmaya kalkmış, döndükçe dönmüş, döndükçe başı dönmüş, başı döndükçe eskiler birer birer dikilip karşısına göz kırpıp, dil çıkarmışlardır.

İşte bazıları rüyalar ile gülümserken, bazıları ise kâbuslarla boğuşurken ya da bazıları sivrisinek peşinde koşarken ya da bazıları elinde bir kitap, cümleleri tekrar tekrar okurken,

Bencilce severim ben çay bahçelerini, gece yarısından sonra, yarı uykulu…

Uykuya direnenler vardır bu saatte, senin gibiler vardır çay bahçelerinde.

Uykularını kaçırmak için, bu sonsuz huzur ve sükûnet vadeden geceyi kaçırmamak için direnenler vardır bu saatte.

Rüzgâr bile gitmiştir yuvasına, uzaklara… Uzaklara dalıp gitmişleri, belki de bir sigara yakmış olanları,ve de uykuya direnenleri rahatsız etmemek adına…

Yakamozların her biri denizin üzerinde kıpır kıpır,  aynı senin gibi uyumamışlar, gitmemişler yataklarına.



’Bir çay daha ister misiniz? ‘’ Sessizce sorar bu soruyu gece yarısı çay bahçesinin garsonu, o da rahatsız etmek istemez, yakamozlarla başlattığın sohbeti bölmek istemez.
Yakamozlar dert yanar sana, balıklardan, sandallardan kendilerini ayışığı sanan insanlardan,’’ biz denizlerin ateşböceğiyiz’’ der bir sır verircesine sana.

Sen de anlatırsın ona, ormandaki ateşböceklerini, biraz da kendi dertlerini, yarına dair ümitlerini,

Tam dalmışken sohbete,
Hafif bir ürperti uzaklaştırır sohbetten seni,
Şöyle bir bakarsın etrafına,
Çevrende uykuya direnenlerin sayısının gittikçe azaldığını fark edersin,
Israrla uykuya yenilmek istemezsin yine de,
Yarını düşününce, yine bir ürperti duyarsın bedeninde,
Uyumak istemezsin, sanki uyumadıkça yarın olmayacak sanırsın,
Ama bilirsin ki yarından kaçamazsın,
Şimdi geceye,  gecedeki sessizliğe, sessizliğin içindeki yakamozların sana ‘’gitme ‘’diye seslenişine, veda etme vaktidir.

Saat 1.51dir.

Çayından son yudumu alır ve yol alırsın karanlık sokaklara, yarına, umuda…




******************************************************
Sen geceyi tutuyorsun… Ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında,
Görmüyoruz birbirimizi…
Usul usul sis iniyor,
Kopmuş yollara.
Işığı hafif… Uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin,
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.
Sevgilim sevgilim,
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin,
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da… M.Mungan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder