16 Haziran 2018 Cumartesi

BENİM BALONLARIM VARDI






                    BENİM BALONLARIM VARDI.

Benim balonlarım vardı,
Onları kimler aldı,
Mutlu bayramlar vardı,
Kimbilir nerde kaldı?

Çocukluğuma ait  bayramlar ile ilgili duygularımı tam olarak hatırlayamasam da bazı kareler canlanıyor bayram deyince, gözümün önünde. 

Bayramlık alınmış rugan kırmızı ayakkabılarım var ayağımda, hatta arkası biraz vuruyor. Biz çocuklar önde, anne, babalar arkada bir büyüğümüze,  büyük halamıza gidiyoruz. Dere mahallesinde ahşaptı galiba, merdivenle çıkılan bir ev. Onun evinin kokusunu hatırlıyorum. Biraz rutubet, biraz da sigara…İleri yaşına rağmen sararmış parmaklarının arasındaki sarma sigarasını efkârla içişini hatırlıyorum. O yaşına rağmen neşeli halini, kahkahalarını hatırlıyorum. Babamın ve İhsan  amcamın kahve içişlerini, babamın hiç saçı olmamasına rağmen, amcamın o simsiyah gür saçlarını düşündüğümü hatırlıyorum o günden.


Mendil veren büyüklerden hoşlanmazdım, galiba hiçbir çocuk da hoşlanmazdı. Para veren büyükler makbuldü büyük bir ihtimalle.

 Sonra köye dedemlere gitmek, teyzeler, yeğenler kocaman bir aile olarak bir yer sofrasında mis gibi gerçek tavuk kokan,  gezen tavuk ile ya da bir ördek ile yapılmış anneanne mantısı yemek, gece bir odada birçok kişi beraber yatıp, sohbetler etmek, kıkırdayıp gülüşmek.

Bir gün önce hep beraber olduğun kişilere, ertesi gün sabah tekrar el öpmeye gitmek.

Karşı komşumuz havalı kadın Meserret teyzemde kahve yanında likör içmek.

Sonra Enver Çinko amcamıza gittiğimizde evden kaçarak yüzme yarışmasına gittiğini, Tuna nehrini nasıl yüzerek geçtiğini, nasıl madalya kazandığını, babasından nasıl dayak yediğini anlatmasını beklemek, on yüz kere dinlesek de, her ayrıntısını bilsek de. O ayrılsa da aramızdan anısını hala anlatmak onun ağzından,

Amcamın her misafirle kahve içişini, bu 15. Kahvem deyişini hatırlamak,

Babacığımın ille de ''her bayram yeni bir şey alınır adettendir'' deyip, en azından yeni bir çorap alışını, televizyonda bayram sabahı çalan çiftetelli ile şöyle bir dönüvermesini, Erolcan ile sabah kahvelerini içmelerini hiç unutmamak, o gittikten sonrada bayramları hep bir eksik yaşamak, bir daha da bayramlardan aynı tadı alamamak...

AH, işte…

Biz çocuktuk,  bayramlar da çocuktu, çocuk gözümüzle, çocuk aklımızla yaşadığımız bayramlardı, o bayramlar. Çocuk olunur  da mutlu olunmaz mı hiç? İşte, aynen öyle,  buram buram mutluluk kokan bayramlardı o bayramlar.

Büyüdükçe çocuk gözünü kaybediyor ya insanlar, bayramlarda büyüyor belki de,  gözümüzün önünde. Eskiyor bayramlar, neşesini yitiriyor belki de, aynı insanın kendisi gibi.

Bayram ziyaretleri işkenceye dönüşüyor, kaçmak istiyor belki de uzaklara. Ya da yoğun bir iş temposundan sonra hak ediyor bu kaçışları da. Zaman değişiyor, şartlar ağırlaşıyor, insan insana ağır geliyor, kapılar yüzümüze kapanıyor, bayramların tadı kalmıyor. Reklamlarda izleyince çocuğunu bekleyen anne babayı görünce duygulanıp, sanki kendimiz başka  bir  gezegende  yaşıyor  gibi gerçek hayatta bunları unutuveriyor.

Bizler hep eski bayramlarda yaşayacağız,

Ananemizin gezen tavuklu mantısını,

Annemizin ciğer sarmasını,

Halamızın cigarasını,

Babamızın çiftetellisini

 İlla ki, o eski bayramların tadını arayacağız.

Gidenleri hoş bir seda ile anıp,

Yanımızda olanlara sımsıkı sarılacağız.

Ama ama...

''Acaba biz çocuklarımıza bizi hatırlatacak anılar bırakabiliyor muyuz?
Gülümseyerek anlatacakları güzellikler yaşatabiliyor muyuz?'' 

diye de soracağız? 




.......

Hani ya o özlem, hani ya o tad?
ne dışım kaygusuz, ne içim rahat,
haftalar öncesi her gün, her saat,
babamdan sorduğum bayramlar hani? A.Karakoç.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder