28 Haziran 2018 Perşembe

BEYAZ SAYFA VE O SAYFAYI KARALAYAN SÜLEYMAN SOYLU






BEYAZ SAYFA VE O SAYFAYI  KARALAYAN SÜLEYMAN SOYLU

Seçimden sonraki ilk yazı, yeni bir defterin, bembeyaz ilk sayfasına yazılacak bir yazı gibi olmalıdır değil mi?

Umutlar, mutluluk veren kelimeler, huzuru hissettiren cümleler ile dolu olmalıdır satır satır.

Hatta araya bir şiir bile sıkıştırılabilir:
‘’güzel günler göreceğiz çocuklar’’diye.

Seçimden önce kullanılan hakaret dolu cümleler, suçlayıcı ithamlar, seçimi kazanmak için atılan yalanlar, pinokyo gibi burnu uzayan siyasiler çok kaliteli, iyi bir silgi ile silinmelidir hafızalarımızdan, eski defterlerimizden.

Şimdi umutlanma zamanıdır değil mi?

%52+%48 :% 100 ( oy oranları bir çok açıdan verildiği  için kısaca böyle alınmıştır) 



Aynı metroya binen, aynı otobüsle işine giden,
Aynı marketten alışveriş yapan, aynı manavdan aynı hormonlu domatesi alan
Aynı yağmurda ıslanan, aynı sel baskınında sürüklenen,
Aynı depremde çöken binanın altında kalan,
Aynı grizu patlamasında madende boğulan,
Aynı hayalleri kuran, çocukları üniversitede okuyacak, adam olacak olan,
Aynı gözyaşını döküp, çocuğunu askere gönderirken ‘’ya dönmezse’’ diyen,
Aynı toprakta yaşayan, aynı havayı soluyan,

%52+%48 =%100, birlikte umutlanma zamanıdır değil mi?

Umutları bulutlara bile  yazma zamanıdır değil mi?

Ama yazamayız işte, yazdırmazlar bir türlü, aynı güneşte yanan bedenlere.

2008 ‘DE Sayın Tayyip Erdoğan’a
‘’paçalarından yolsuzluk akıyor. Boyan döküldü Erdoğan. Başbakan PADİŞAH olmak istiyor’’diyen,

Sayın İç İşleri Bakanı S. S,
‘’ Şehit cenazelerine CHP’Lİ il başkanlarını almayın’’ diye talimat gönderdim’’ demiş.

Tam isabet. Bence de almayın Sayın Soylu.

Seçmenini hayal kırıklığıyla ortada bırakan CHP’li siyasetçileri almayın o cenazelere.

Ortadan yok olup 3 gün sonra ortaya çıkan siyasetçileri almayın o cenazelere.

Ama mümkünse siz de gelmeyin.

Çünkü o cenazeler hepinizin eseri.

‘’ ey halkım, artık merak etmeyin o cenazeler gelmeyecek’’ diyeceğinize, tam tersi geleceğini ilan edenlerin eseri.

Sizler de gelmeyin mümkünse…


%52+%48=%100 gelir, Chp’lisi, Akp’lisi, Mhp’lisi, Sp’lisi, İp’lisi, Hdp’lisi, Çerkesi, Lazı, Kürtü, Müslümanı, Ermenisi, Ateisti, kaldırır o cenazeleri.

Çocuklarını yıllardır savaşa gönderen, bu toprakların insanları…
Gözyaşlarını döke döke, evlatlarını seve seve, okşaya okşaya…

Ama sizler gelmeyin mümkünse.
GELMEYİN MÜMKÜNSE…



23 Haziran 2018 Cumartesi

BU GECE ERDEK...





Bu gece bu gece,
Uykusuzum, kederliyim,  deliyim.
Yüzümde uzak sevgilerin serin aydınlığı,
Durmayalım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta,
Bu gece ölmemeliyim. F.H.Dağlarca

***********************

BU GECE ERDEK...

Erdeğin bu halini seviyorum bencilce. Gecesini, sadece benimmiş gibi olan saatlerini, sadece ağaçlarla ben varmışım gibi olan halini. Sanki çay sadece benim için demleniyormuş gibi olan halini… 





Gece, saatler ilerlemiş, bütün gün deniz kıyısında kumsala uzanıp bir yılın yorgunluğunu atmaya çalışan insanlar daha çok yorulmuş, güneş yeryüzüne yolladığı oklarını batırmış yorgun süt beyaz bedenlere, denizde kulaç atarken, bir de sırt üstü gitsem, bir de kurbağalama derken bitap düşmüş bedenler ‘’hadi artık uykuya’’ diye uyarmış sahiplerini ve yavaş yavaş çekilmiş yorgun bedenler çay bahçelerinden, kapalı kapılar ardına, yataklarına.

Belki hemen uykuya dalmamışlardır. Kimi ertesi günün programını yapmış, kimi geleceğe dair hayaller kurmuş, kimi bu günün analizini yapmaya, kimi çok daha eskileri deşmeye kalkışmıştır.

Pikesini üzerine çekip pembe hayaller kuranlar deliksiz bir uykuya dalarken ve de pembe hayalleri uykusunda bir bir karşısına çıkarken,

Geçmişi deşenlerin ise uykusu kaçmış, sadece geçmişin olayları ile de değil pikesi ile bile boğuşmaya kalkmış, döndükçe dönmüş, döndükçe başı dönmüş, başı döndükçe eskiler birer birer dikilip karşısına göz kırpıp, dil çıkarmışlardır.

İşte bazıları rüyalar ile gülümserken, bazıları ise kâbuslarla boğuşurken ya da bazıları sivrisinek peşinde koşarken ya da bazıları elinde bir kitap, cümleleri tekrar tekrar okurken,

Bencilce severim ben çay bahçelerini, gece yarısından sonra, yarı uykulu…

Uykuya direnenler vardır bu saatte, senin gibiler vardır çay bahçelerinde.

Uykularını kaçırmak için, bu sonsuz huzur ve sükûnet vadeden geceyi kaçırmamak için direnenler vardır bu saatte.

Rüzgâr bile gitmiştir yuvasına, uzaklara… Uzaklara dalıp gitmişleri, belki de bir sigara yakmış olanları,ve de uykuya direnenleri rahatsız etmemek adına…

Yakamozların her biri denizin üzerinde kıpır kıpır,  aynı senin gibi uyumamışlar, gitmemişler yataklarına.



’Bir çay daha ister misiniz? ‘’ Sessizce sorar bu soruyu gece yarısı çay bahçesinin garsonu, o da rahatsız etmek istemez, yakamozlarla başlattığın sohbeti bölmek istemez.
Yakamozlar dert yanar sana, balıklardan, sandallardan kendilerini ayışığı sanan insanlardan,’’ biz denizlerin ateşböceğiyiz’’ der bir sır verircesine sana.

Sen de anlatırsın ona, ormandaki ateşböceklerini, biraz da kendi dertlerini, yarına dair ümitlerini,

Tam dalmışken sohbete,
Hafif bir ürperti uzaklaştırır sohbetten seni,
Şöyle bir bakarsın etrafına,
Çevrende uykuya direnenlerin sayısının gittikçe azaldığını fark edersin,
Israrla uykuya yenilmek istemezsin yine de,
Yarını düşününce, yine bir ürperti duyarsın bedeninde,
Uyumak istemezsin, sanki uyumadıkça yarın olmayacak sanırsın,
Ama bilirsin ki yarından kaçamazsın,
Şimdi geceye,  gecedeki sessizliğe, sessizliğin içindeki yakamozların sana ‘’gitme ‘’diye seslenişine, veda etme vaktidir.

Saat 1.51dir.

Çayından son yudumu alır ve yol alırsın karanlık sokaklara, yarına, umuda…




******************************************************
Sen geceyi tutuyorsun… Ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında,
Görmüyoruz birbirimizi…
Usul usul sis iniyor,
Kopmuş yollara.
Işığı hafif… Uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin,
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.
Sevgilim sevgilim,
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin,
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da… M.Mungan

20 Haziran 2018 Çarşamba

SEÇİME DOĞRU-2-







SEÇİME DOĞRU -2-

Bir gazeteci mi demişti, bir sanatçı mı ya da duyduğum ya da uydurduğum bir cümle de olabilir:

’’ ben Erdoğan’ın demokrat olma ihtimalini sevdim’’ 

İşte dün sorduğum soruların cevabı belki de bu cümlede gizlidir.

Kocaman bir hayal kırıklığıdır 2007 ve sonrası ve de sonrası.
Kronoloji gözetmeden, tamamen ilk aklımıza gelenlerle ya da aklımızda ve yüreğimizde ya da vicdanımızda ya da gözyaşlarımızla yer eden olaylarla hatırlarsak olayları birer birer, atlayarak, unutarak…

Unutmadıklarımıza da dokunaraktan :

Ergenekon ve Balyoz davaları,
KCK davaları,
Gezi olayları,
Komşularımızla sıfır sorundan, Esad’dan ESED’E geçişler,
Ayakkabı kutularında paralar,
Oğlu Bilal ile tapelerden sızan ‘’paraları sıfırlama’’lar
Bakanlarının yolsuzlukları,
Man adaları paracıkları,
Binalinin binlerce gemicikleri,
Güneydoğuda şehirlerde kazılan tüneller,
Suruç’ta patlamalar,
Uludere, Aktütün baskınları, Çözüm süreci deyip, sıra sıra tabutlar,
Berkinler, İsmailler, çocuklar ölmesin diyenler,
Soma'da nefessiz kalanlar, kirli ayaklarını sedyeye koyamayanlar, 
Cengiz Holdingler, millete küfür edenler, yine de ihaleleri kapanlar,
Halk ''HAYIR'' dedikçe verilen göz dağları, korku tünelleri, 
Ankara, İstanbul… Tüm şehirlere yayılan terör saldırıları,
Irak, Membiç, Afrin, Suriye… Kara ve hava harekâtları,
Yıllarca besledikleri ve özledikleri,bir tek fotoğrafı olmayan tüm muhalefeti fetöcü saysa da,kolkola,dizdize fotoğraf verdikleri Fetullah Gülenin FETÖ oluşu,
Kendisine eleştiri yönelten ve hesap sormaya kalkanlara TERÖRİST damgası,
Silah yüklü tırlar,  bunları ortaya çıkaranların vatan haini sayılmaları,
Yüzlerce gazetecinin, yüzlerce öğretim üyesinin, sırf düşünceleri nedeniyle tutuklanmaları veya işten atılmaları,
Tüm yazılı basın ve görsel medyanın ele geçirilip tek yanlı yayın yapmasının sağlanması,
Onlarca, yüzlerce taciz olayları ile ülkenin sarsılması, ciddi bir ahlak çöküntüsü,
yurtlarda yanan çocuklarımız, onların çığlıkları ile uyanılan geceler, geceler, 
Ekonominin çöküşü,
Doların, eoruonun fırlaması,
İşsizliğin tavan yapması,
Yatırımların, tarım ve hayvancılığın, üretimin sıfırlanması,
Buna karşın saray üstüne saray inşaatı,

Siz de sıralayın  aklınıza gelenleri bir çırpıda,
 Biter mi  hiç yılların hesaplaşması, tek tek yazmakla.
16 yıl kim iktidarda kalırsa kalsın, kendine hayranlığı, önlenemez narsizme dönüşeceği aşikârdır.


 ‘’Ben ne yaparsam yapayım, arkamdadır halkım.’’

’ Ben ne kadar başarısız olursam olayım, onlar bilir ki dış güçlerdir altımı oyanlar’’

’Onlar inanır bana, kim benim için kötü bir şey söylüyorsa, amacı beni yok etmektir’’

’ben onların yol göstereni, ben onların babası, ben onların abisi, ben onların kardeşi, her şeyiyim’’

’ben onların sigarasını bıraktıran, alkolüne karışan,  üç çocuk doğurtan, kürtajı yasaklayan, kısaca hayatını şekillendirenim’’

BEN,BEN, BEN…

’Saraylar yaptırırım benimle anılacak, camiler yaptırırım arkamda bırakacak’’

Kemik kitlesi  böyle düşünecek, normaldir, aşk ile kalp ile bağlanmaktır bu.

Ama şu da düşünülemez mi?

Bu 16 yılda bu olaylara karşı hiç mi önlem alınmaz?

Kalpten bağlandığın adam ya da parti hata üstüne hata yapmış,
Hadi diyelim ki, hep kendisine komplolar kurulmuş,
Bütün istihbarat elinde, Güçlü Türkiye’nin Güçlü Başbakanısın ya da Cumhurbaşkanısın mademki, nasıl bir güçlülüktür ki bu, hiçbir şeyin farkına varamayıp, hiçbir önlem alamayıp, darbelerle, ekonomik bunalımlarla Türkiye’yi batağa sürüklüyorsun?

Daha önceki dönemlerde Türkiye’de  enflasyon fırlayınca, dolar alıp başını gidince hükümetlere koca koca ilanlarla gözdağı veren işadamları nerdedir şimdi acaba?

Evinizin direği babanızı dış güçler, yani  arkadaşları ya da çevresi veya komşuları  diyelim ki kumara, alkole alıştırıyor ve babanız ailenizi maddi ve manevi batağa sürüklüyor. Babanızı uyarmaz mısınız ya da bu gidişata bir dur demez misiniz? ‘’ ya da ‘’ onu eleştirince size hain evlat derse’’ üzülmez misiniz? Ama onun suçu yok, dış güçler mi dersiniz? Ya da nereye kadar dersiniz’’

Koskoca bir 16 yıl.

Kim ne derse desin Erdoğan misyonunu tamamlamıştır.
Seçilip seçilmemesi önemli değildir artık.
İşi zordur, karşısında kendine güvenen, toparlanmış ve de sıkılmış bir halk kitlesi vardır.

’ben Erdoğan’ın demokrat olma ihtimalini sevdim’’,

İşte o bir ihtimalmiş.
O ihtimali düşünenlerde yok artık.

Erdoğan sadece kendisini ağabey, kardeş, baba gibi sevenlerle baş başa.
Bu da ona yetecek mi acaba?


19 Haziran 2018 Salı

SEÇİME DOĞRU - 1 -







SEÇİME DOĞRU - 1 - 

Doğadaki değişimlerin her biri bir süreçtir. Depremler oluyorsa yeraltındaki enerjinin normalden fazla birikimi, hortumlar gerçekleşiyorsa ve buzullar eriyorsa iklimdeki değişim ve bunların sonucunda insanlarda ölüyorsa o da doğanın dengesinin insan eliyle bozulmasındandır. 

Bir çocuk derslerinde başarısız oluyorsa, ailesinin, eğitimcilerin veya yanlış eğitim sisteminin sonucudur bu başarısızlık.

Demem odur ki, bir sebebi vardır yaşananların, olayların.

16 yıldır bu ülke yönetimine, birkaç nesilin yetişmesine, hataları ve sevapları ile hayatımıza, kültürümüze, refahımıza veya yoksulluğumuza ve de acıların yahut da mutlulukların yaşanmasına, ekonomik konjöktüre, savaşlara, ya da bir zamanlar barışa damga vuran AKP ve Tayyip Erdoğan,

Gökyüzünden inmedi topraklarımıza, ya da walking dead gibi canlanmadı birden topraktan ya da bir UFO ile gelmedi uzaydan.

2002 yılı ve öncesinde yaşanan olaylar ve de ne yazık ki basiretsiz siyasetçiler var etti Tayyip Erdoğan’ı.

1997 yılında Siirt’ te bir mitingde okuduğu şiir yüzünden cezaevine gitmesiyle sonuçlanan bir süreç, bir dönemin de başlangıcı oldu.

 2001 yılında Fazilet Partisinin kapatılması ve bu partinin Milli Görüş kanadı Saadet Partisini kurarken, daha ılımlı olarak kendini tanıtan diğer kesim AKP’ yi kurarak Türk siyaset sahnesinde yerini aldı.

 Parti Kapatmalar, Anayasa Kitapçığını fırlatmalar, Doların roket gibi fırlaması, borsanın kanatları kopmuş bir kuş gibi çakılması, yolsuzluklar,  hortumlamalar, başörtülü öğrencilerin üniversite kapılarına yığılması, orduevlerine başı bağlı anaların alınmaması, iki de bir askerin siyasilerin kulağını çekmesi…

Ve sonuçta 2002 seçimlerinde seçime giren partilerden 16’sı barajı aşamayıp, sadece CHP VE AKP MECLİSE GİREBİLDİ.

Halk’’yeter’’ dedi, ‘’tamam artık’’dedi. Yenilik aradı, değişim aradı, güvenmek istedi. Kim güzel şeyler söylerse değil, kim yeni ise, kim denenmemişse ona gidecekti ve gitti de. Bunun en somut örneği seçimden henüz 5 ay önce kurulmuş olan Cem Uzan’ın Genç Partisinin aldığı % 7 oy oranıydı.( ki AKP’ yi iktidara taşıyan sebeplerden biridir)  Erdoğan’ın karşısına Deniz Baykal’ın çıkarılması, DSP’ nin artık tükenmiş Ecevit ile MHP’nin kendi kuyusunu kazan Bahçeli ile Lale Devrini Tamamlamış ANAP’ın, yolsuzluklarla anılan Mesut Yılmaz ile halktan oy istemesi abesle iştigal olmuş bu durumda.

Katılımın % 79 olduğu, seçmenin% 54’ünün parti değiştirdiği 2002 de,  AKP’NİN zaferle çıktığı seçimin mimarlarından olan ve  15 Temmuz darbe girişiminde hayatını kaybeden AKP'nin  reklamcısıve Erdoğan'ın yol arkadaşı Erol Olçak’’ seçimi kazanmak için, neyin söylendiği değil, kimin söylediği önemlidir'' diyerek de son noktayı koymuş oldu.

Kısacası halk yeni bir ses, yeni bir söylemi dinledi. Eskilere güle güle dedi, yeni bir yüze ‘’hoş geldin’’dedi, bir dönemin siyasi aktörlerini sandığa gömdü.

Bu arada 2002 seçimlerinde AKP,  sağ oyların yanında, liberallerin ve aydınların ve de cemaatlerin(  fetöcülerin) desteğini de alarak sarsılmaz iktidarının temellerini atmış oldu. 

Ve de, İngiltere’ de özgürlüğe atılan ilk adım, halk ile kral arasında imzalanan Magna Carta 1215, seçimle oluşan ilk parlamento 1265, Fransa’da Fransız İhtilalinin ardından cumhuriyetin kurulduğu 1792 olarak görülürse ve tarihler kıyaslanırsa, Atamızın kurmaya çalıştığı,  Genç Cumhuriyetimiz, Fransız’a, İngiliz’e, İtalyan’a kök söktüren ama ne yazık ki içeride temellerini sağlamlaştıramadığı Güzel Ülkemiz farklı bir mecraya, belki de yaşanması gereken bir  mecraya doğru adım attı. 

Politik üst yapıda gerçekleşen değişim ekonomik ve kültürel alt yapıyı da tamamen değiştirdi ve şekillendirdi. Türkiye deki egemen güçler, burjuva, Türk aydını,  sokaktaki adam da değişimden nasibini aldı.

Sonrasında herkes mutlu oldu mu?
AKP' nin zaferi ve sonrasındaki icraatları, 
refah ve huzur getirdi mi?
 ülkemize saygınlık ve ekonomik büyüme getirdi mi?
 kardeşlik ve barış getirdi mi?


 

16 Haziran 2018 Cumartesi

BENİM BALONLARIM VARDI






                    BENİM BALONLARIM VARDI.

Benim balonlarım vardı,
Onları kimler aldı,
Mutlu bayramlar vardı,
Kimbilir nerde kaldı?

Çocukluğuma ait  bayramlar ile ilgili duygularımı tam olarak hatırlayamasam da bazı kareler canlanıyor bayram deyince, gözümün önünde. 

Bayramlık alınmış rugan kırmızı ayakkabılarım var ayağımda, hatta arkası biraz vuruyor. Biz çocuklar önde, anne, babalar arkada bir büyüğümüze,  büyük halamıza gidiyoruz. Dere mahallesinde ahşaptı galiba, merdivenle çıkılan bir ev. Onun evinin kokusunu hatırlıyorum. Biraz rutubet, biraz da sigara…İleri yaşına rağmen sararmış parmaklarının arasındaki sarma sigarasını efkârla içişini hatırlıyorum. O yaşına rağmen neşeli halini, kahkahalarını hatırlıyorum. Babamın ve İhsan  amcamın kahve içişlerini, babamın hiç saçı olmamasına rağmen, amcamın o simsiyah gür saçlarını düşündüğümü hatırlıyorum o günden.


Mendil veren büyüklerden hoşlanmazdım, galiba hiçbir çocuk da hoşlanmazdı. Para veren büyükler makbuldü büyük bir ihtimalle.

 Sonra köye dedemlere gitmek, teyzeler, yeğenler kocaman bir aile olarak bir yer sofrasında mis gibi gerçek tavuk kokan,  gezen tavuk ile ya da bir ördek ile yapılmış anneanne mantısı yemek, gece bir odada birçok kişi beraber yatıp, sohbetler etmek, kıkırdayıp gülüşmek.

Bir gün önce hep beraber olduğun kişilere, ertesi gün sabah tekrar el öpmeye gitmek.

Karşı komşumuz havalı kadın Meserret teyzemde kahve yanında likör içmek.

Sonra Enver Çinko amcamıza gittiğimizde evden kaçarak yüzme yarışmasına gittiğini, Tuna nehrini nasıl yüzerek geçtiğini, nasıl madalya kazandığını, babasından nasıl dayak yediğini anlatmasını beklemek, on yüz kere dinlesek de, her ayrıntısını bilsek de. O ayrılsa da aramızdan anısını hala anlatmak onun ağzından,

Amcamın her misafirle kahve içişini, bu 15. Kahvem deyişini hatırlamak,

Babacığımın ille de ''her bayram yeni bir şey alınır adettendir'' deyip, en azından yeni bir çorap alışını, televizyonda bayram sabahı çalan çiftetelli ile şöyle bir dönüvermesini, Erolcan ile sabah kahvelerini içmelerini hiç unutmamak, o gittikten sonrada bayramları hep bir eksik yaşamak, bir daha da bayramlardan aynı tadı alamamak...

AH, işte…

Biz çocuktuk,  bayramlar da çocuktu, çocuk gözümüzle, çocuk aklımızla yaşadığımız bayramlardı, o bayramlar. Çocuk olunur  da mutlu olunmaz mı hiç? İşte, aynen öyle,  buram buram mutluluk kokan bayramlardı o bayramlar.

Büyüdükçe çocuk gözünü kaybediyor ya insanlar, bayramlarda büyüyor belki de,  gözümüzün önünde. Eskiyor bayramlar, neşesini yitiriyor belki de, aynı insanın kendisi gibi.

Bayram ziyaretleri işkenceye dönüşüyor, kaçmak istiyor belki de uzaklara. Ya da yoğun bir iş temposundan sonra hak ediyor bu kaçışları da. Zaman değişiyor, şartlar ağırlaşıyor, insan insana ağır geliyor, kapılar yüzümüze kapanıyor, bayramların tadı kalmıyor. Reklamlarda izleyince çocuğunu bekleyen anne babayı görünce duygulanıp, sanki kendimiz başka  bir  gezegende  yaşıyor  gibi gerçek hayatta bunları unutuveriyor.

Bizler hep eski bayramlarda yaşayacağız,

Ananemizin gezen tavuklu mantısını,

Annemizin ciğer sarmasını,

Halamızın cigarasını,

Babamızın çiftetellisini

 İlla ki, o eski bayramların tadını arayacağız.

Gidenleri hoş bir seda ile anıp,

Yanımızda olanlara sımsıkı sarılacağız.

Ama ama...

''Acaba biz çocuklarımıza bizi hatırlatacak anılar bırakabiliyor muyuz?
Gülümseyerek anlatacakları güzellikler yaşatabiliyor muyuz?'' 

diye de soracağız? 




.......

Hani ya o özlem, hani ya o tad?
ne dışım kaygusuz, ne içim rahat,
haftalar öncesi her gün, her saat,
babamdan sorduğum bayramlar hani? A.Karakoç.







9 Haziran 2018 Cumartesi

DEMOKRASİ VE KEK YANYANA, BUZDOLABINDA







DEMOKRASİ VE KEK YANYANA, BUZDOLABINDA

2018 HAZİRAN seçimlerine giderken sayın liderlerimizin gösterdiği performanslara baktığımızda, vatandaşa verdikleri vaatlere gözattğımızda, televizyon ekranlarında soruları cevaplarken ki ruh hallerini analiz ettiğimizde çok değişik tablolarla karşılaşıyoruz.

En son Sayın Cumhurbaşkanımızın performansını televizyon ekranlarından seyrettiğimde çok derin bir hayal kırıklığı yaşadım. O ne olursa olsun bizim Cumhuriyetimizin Cumhurbaşkanıydı, yani ben Cumhur, O, Başkan'dı. Ve O Cumhur'un Başkan'ı çok ama çok yorgundu. İnsan olarak baktım ona ve dedim ki içimden:

''En yüksek mevki ye gelip, Allaha şükür torunlarınızın torunlarının torunlarının da geleceğini garantiye alıp, Türkiye'yi genç nesillere, daha heyecanlı ellere bırakmak varken, bu yorgun bedeninizle ve gerçekten şişmiş gözaltı torbalarınızla neden hala çabalamak, neden?''

Tabi ki bunun cevabını bizler anlayamayız. Ülkemiz de nedense bir mevkiyi dolduranlar sanıyor ki, kendisi giderse her şey alt üst olur, mekanizmalar bozulur, dünya dönmez olur...

Bir milletvekili her dönem seçilmek zorundadır sanki. Sanki onun boşluğunu kimse dolduramaz, sanki kimse onun gibi o koltuklara oturamaz ve onlar gibi uyuklayamaz ve  mecliste el kaldıramaz.

Hele ki parti liderleri '' beni yok etmek istiyorlar'' diye bir saplantılı ruh haline girip, o giderse ülke yok olur, parçalanır gibi hastalıklı düşüncelerle ayrılamazlar bir türlü partilerinin başkanlığından.

16, 26, 36 kez başarısız olurlar, ama kardeşim bir türlü kıpırdamazlar.
16 yıl iktidarda kalırlar, artık politikaları ve nefesleri yetmez koşmaya, iflas eder bedenleri, o kadar yorulmuşlardır ki, kandırılırlar, aldatılırlar ve itirafta ederler ama yine de  tık yok, devam ederler nefes nefese kalp krizi geçirme pahasına koşuya.

Sayın Cumhurbaşkanımızın performansının da düştüğünü nereden çıkardın diyecek olursanız, seçim vaatlerinden efendim, seçim vaatlerinden.

''Her eve buzdolabı giriyorsa refah seviyesi var, demektir'' sözünden.

İlk olarak1748 ( Amerikalı mucitler, sonra İngiliz ve İsveçli ve de Alman mucitler tarafından )yılında tasarlanan, 1844 yılında ticari olarak üretilen,  1890 yılında satışa sunulan, 1920' li yıllardan sonra üretimi hızlanarak evlerde başköşeye kurulan, Türkiye'ye de 1930'lu yıllarda giren fakat 1961'de ilk üretimi yapılan ve sonra gittikçe yayılan bir ev eşyasından bahsediliyor. 

Ve hatırlatmak isterim ki 2018 yılında, görüntülü telefonların çocukların elinde olduğu bir çağda yaşıyoruz. O yüzden derim ki böyle bir karşılaştırmayı yapabilmek cesaret ister. Kimse açık açık sormasa da yüzüne karşı, alkışlasa da sevgisinden dolayı, içinden geçirmiştir '' eh, müsaadenizle bu çağda da olsun artık birer buzdolabı''  Ama yeter ki içi dolu olsun!

Bir  de KEK konusu var. Bazen diyorum ki ''Sayın Cumhurbaşkanımız bizi KEK'liyor mu, ya da birileri mi onu KEK'LİYOR''

''Millet kıraathaneleri açacağız ve içinde KEK ve ÇAY OLACAK, ÜCRETSİZ''

Vallahi bana uyar. Ben giderim, zaten hazır kek ve çay var, kitap okumaya da bayılırım. Çıkmam ben millet kıraathanelerinden de. Fakat Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek'in '' Ülkemizde kitap okuma oranı binde 1'' dedikten sonra bu projeyi açıklamak ne anlama gelir bilemedim, bilemedim.

Yüce gönüllü halkımız kıraathanelere gider, 4' lüyü kurar okeye, çay ve kekleri de mideye indirir, kitapları da sallanan masaların, iskemlelerin ayağının altına koyar, dengeyi sağlar.

Çok uzattım çok. Kısaca demem şudur ki:

Tam EKMEK İÇİN EKMELEDDİN  gibi bir seçim sloganının yarattığı psikolojiden yeni yeni  çıkıyorduk ki, KEK VE BUZDOLABI yine ayarımızı bozdu. Saygılarımla...

5 Haziran 2018 Salı

EVET,BEN BİR ÖZENTİYİM



EVET, BEN BİR ÖZENTİYİM.

Hiç zorlamayın boşuna, siyaset yazmak istemiyorum.



Jet sosyete dizisindeki Şennur Teyze karakteri gibi, ben bu kurulan ittifaklara UCUBE
ittifak demiycem, ben şimdi twitlerinde   ‘’Memleket isterim ‘’ diye şiirler okuyan  Karamollaoğluna, bari ölüp gitmiş! şairlerin ruhunu sızlatma demiycem, Ben Sayın Cumhurbaşkanıma, yeter artık, terörist ilan etmediğiniz bir bizim evdeki tek gözlü kedi kaldı demiycem, Akşener’e biraz hitabet öğrenseydiniz hanumefendi demiycem, Sayın Bahçeli’ye benim dedemin de koltuk değneğine ihtiyacı var, onunla da ittifak 
yaparmısınız, o hem de pisküviti çaya  batırıp yiyor, demiycem,


 Kılıçdaroğluna, bak İnce ile umut geldi Chp’ye, ne düşünüyorsunuz  bu konuda demiycem, İnce’ye ah, biz de 50’li yaşlardayız, şiir de severiz, öğretmeniz de, pek bir ortak yanımız varmış demiycem, ama Suriyelilere de keşke öyle demeseydin demiycem, Selahattin’e güzel öyküler yazıp durma, kıskanıyorum seni, ha bir de ketıl’ın ne marka  demiycem, hele hele Perinçek ustama hiçbir şey diyemiycem, hayal dünyasını yerle bir etmeyecem.

Özentiyim evet, ilan ediyorum kendimi, siz demeden önce. 



Çünkü ben, Hollanda Başbakanı’nı yazmak istiyorum . Toplantıya giderken kahvesini döken Başbakanın, döktüğü kahvesini kendisinin temizlemesini yazmak istiyorum ben. Temizlik işçilerinin onu bu hareketinden dolayı alkışlamasını yazmak istiyorum. Hiç koruması olmadan gezdiğini, eline peçete alıp yere eğilirken, aslında halkının gözünde nasıl yükseldiğini yazmak istiyorum.

Hollanda’da Hollanda Başbakanının, İsveç’te İsveç Başbakanının, Ya da İsviçre’de başbakanın adını birçok vatandaşın bilmediğini yazmak istiyorum. Çünkü başbakan değildir orada önemli olan. Kurumlardır halka hizmet götürecek olanlar. Yerel yönetimler, bağımsız yargı, bağımsız medya… Oralarda ‘’KURTAR BİZİ BABA’’ demez hiç kimse.(T24,C.Tunçdemir’in yazısından alınmıştır bazı bilgiler.Emeğe saygı yani)


İspanya Başbakanını yazmak istiyorum ben.’’ben bir sosyalist ve Felipistim’’ diyerek Felipe Gonzales’e hayranlığını belirten ve İncil’e değil de din, dil, ırk gözetmeden herkese lazım olan ANAYASA ‘ ya el basan bir başbakanı ve hakkındaki yolsuzluk suçlamaları nedeniyle iktidardan düşürülen bir başbakanı yazmak istiyorum.(Hakkında yolsuzlukve rüşvet aldığı  iddiaları ayyuka çıkan İspanya başbakanı ve hükümeti güvenoyu oylamasında iktidarlarıını kaybettiler.)

Özenti işte, ne olacak diyorsanız, söyleyebilirsiniz rahat, rahat.

Çünkü ben de açıkça söylüyorum ki,

Özlüyorum dürüst politikacıları,

Özlüyorum İspanyada’ki gibi  yolsuzlukları kanıtlanmış olanların cezalandırılmasını, yanlarına kar kalmamasını,

Özlüyorum kandırmayan politikacıları, saraylar inşa etmeyen politikacıları,

İşte bu yüzden,

Tam da bu yüzden özenti olunuyorsa, evet ben bir özentiyim.



2 Haziran 2018 Cumartesi

HAYAT BAYRAM OLSA








HAYAT BAYRAM OLSA…

Türkiye hep seçime gidiyor olsa,
Ama seçimler hiç yapılmasa.

Seçilmek üzere  seçilmiş insanlar zümresi, iktidara gelmeye çalışan partiler ya da  iktidarı asla ve de kat’a bırakmam diyen muktedirler , ağızlarından bal damlatıyorlar  bal.

Mesela;


16 yıldır iktidarda bulunan pek bir AK  partimiz, sanırsınız henüz yeni kurulmuş, daha yeni emeklemeye başlamış bir bebek, ya da yeni tomurcuk vermeye başlayan bir gül fidanı.

‘’AHDİM OLSUNKİ, yeni dönemde Türkiye muasır medeniyetler seviyesine çıkacak.’’( tercümesi: kusura bakmayın,16 yılda yapamadık ama bu sefer yapacağız, söz)

‘’AHDİM OLSUN Kİ, TÜRKİYE, küresel bir güç olarak dünya sahnesinde yerini alacak.( tercümesi: dünya sahnelerine bir türlü adım atamadık, ama bu sefer olacak,söz)

Tarım ve hayvancılık teşvik edilecek, faizler ve enflasyon ve cari açık düşecek,Dar gelirli vatandaşlarımın standartları mutlaka artacak.( tercümeye gerek yok herhalde değil mi?)

Bu can bu bedende oldukça terör örgütlerine dünyayı dar etmekten asla vazgeçmeyeceğim.( ben gidersem işiniz kötü yani)

‘’Birimiz özgür olmadıkça diğerleri de özgür olamaz’’( tercüme: selo sayılmaz, o birimiz değil, bizden değil, ona oy veren 6  milyon da bizden değil)

Ne güzel değil mi, bu tatlı sözlerle, -cek, -cak ile  yaşayıp gitsek. Bir 16 yıl daha versek, işe yaramazsa bir 16 yıl daha. Zamandan bol neyimiz var ki? Yaparlar yaparlar ben güveniyorum kendilerine AHDİM OLSUNKİ!

Durun daha bitmedi.



Başka bir aday da  dokunduruyor İNCE’den İNCE’ den.

En büyük vaadim Türkiye’ye huzur getirmek olacak.( tercüme: huzur yok, artık herkes bunun farkında)

En büyük hayalim bisiklet ile dolaşan bir cumhurbaşkanı.( tercümesi: 50 korumalı konvoylarla gezilmeyecek artık, ya da belki de çocukluğunda almamışlardı bir bisiklet)

Hedefimiz Türkiye’yi 21.yy’ın lideri yapmak.

Hukuk, demokrasi, ekonomi, dış politika, eğitim hepsinde reform, reform.

OHHH, HARİKA, oyum bu partiye mi yoksa? Bisikletim eskimişti,  verirler mi ki yeni bir bisiklet bana. 



Sakallı bir aday geziyor ortalarda bir de bu ara , atmış kapağı Millet İttifakına.

Saadet Partisi, saadet getirecektir mutlaka. Tertemiz bir mazinin,( neden belirtme gereği duydularsa), tertemiz bir geleceğin adıdır ve adresidir bu parti. Diyorlar. Mazileri pek tertemizmiş ya, omo ile yıkamışlar duman lekelerini herhalde

Liyakati esas alan bir  adil sistem kuracaklar,

Siyaseti Allah rızası için yapacaklar.
Sağ olsunlar varolsunlar, Allah razı olsun kendilerinden.

Ha, bir de, doğum yapan annelere de isterlerse 3 yıla kadar doğum izni vereceklermiş.

O zaman, bütün genç kızlar, çalışan anneler elele, tabiî ki oylar saadete.

Bir de adı üzerinde İYİ bir parti varmış, siyasete yeni adım atmış. Onun da yapacakları pek bir matahmış.


İşsizlik oranını o/o 5,6 ya düşüreceğiz,

Öğretmen ve polislerin ek ücretlerini artıracağız,

Muhtarlarımız başımızın tacıdır. Biz onları sayın  Erdoğan gibi her ay değil her gün ağırlayacağız.

Çiftçimizi bankalara ezdirmeyeceğiz, gerekirse biz ezeceğiz.( şaka şaka )

Eeee, o zaman ,eyyy Muhtarlar, köylüler, çiftçiler,öğretmenler oylar kime, tabi ki İYİ PARTİ ‘ye.




Bir de sakıncalı partimiz var. Adı CIZ olsa daha iyi olurmuş aslnda. Dokunan yanabilir, sempati varsa terörist sanılabilir.

Ama ne hikmetse seçime girebiliyor, biz normal zekalılar anlayamıyoruz tabi ki. O parti de güzel şeyler söylüyor vallahi…
.
Asgari ücretin 3 bin liraya yükseltilmesi,

Yoksulluk sınırı altındaki ailelere ücretsiz elektrik, su ,doğalgaz verilmesi,

Her gence 500 tl’lik kart verilmesi, ücretsiz ve özgür internet erişimi sağlanması,
Hasta ve yaşlı bakımevleri açılması…

Cezaevindeki mahkumların uğradığı zulme son verilmesi( kendiside orada ya,mesaj veriyor belli ki)

Vayyy, süper değil mi? HAYDİ gençler, yaşlılar, yoksullar nereye mi, tabi ki  HDP’YE…

Ah,işte ,sevgili ülkemin, hemen her şeye inanan ,aynı benim gibi, saf kalpli, tertemiz insanları…

Hep böyle güzel sözlerin havada uçuştuğu,
Umutların kalplerimizi doldurduğu,
Herkeslerin kardeş olup,(oy uğruna da olsa) herkesin birbirini kucakladığı,
Günlerde yaşasak devamlı.

Hep seçim zamanı olsa,
Ama seçimler hiç yapılmasa.
HAYAT HEP AMA HEP  BAYRAM OLSA…