31 Aralık 2016 Cumartesi

HER DAİM POLLYANNA

                                                       



                                   

              HER DAİM POLLYANNA

           ''Yarın farklıdır bu günden 
              Adı değişir hiç olmazsa.
              Kara bir suyu
             Geçiyoruz şimdilerde
              Basarak yosunlu taşlara.

                                Sen bugünden yarına
                                Birazcık umut sakla.”
                                                    ( m.altıok )


                         Bir zamanlar optimist hatta Polyannacılığa varan bir optimisttim.Şu an ki realitemle  ise optimistliğin   kırıntıları kalmış mı diye aranıyorum.
                       '' Umutlarımızın ,sevinçlerimizin bombalarla patladığı bir yılı bitirdik .'' Yok ,yok bu yılı yani 2016 yı kastetmiyor bu yazılanlar .
2015 biterken yazılmış bu  cümleler ve de şöyle devam etmiş '' 5 haziran HDP mitingi , 20 temmuz Suruç katliamı  , 10 ekim Ankara tren garı patlaması ....Asla unutamayız ,unutmayalım da , unutturmayalım da ...''
                         Amma velakin unutturmamışlar da ..Hep hatırlatmışlar hatta .2016 'ya öyle bir giriş yapmışız ki , daha beteri de olur mu ki derken olmuş , beterin beteri varmış gerçekten .
                        1 yılda 17 bombalı saldırı ,298 kişi ölü ,bine yakın yaralı .Bakın tam bir sayı bile yok ,bine yakın ...Kim onlar ,çocuklarımız ,gençlerimiz ,anneler ,babalar ,sevgililer ....
                        Biz yaşamışız bunları . Bu ülkede yaşayan ,bu ülkenin vatandaşı olan hepimiz .Ekranda izlemişiz gencecik şehit polislerin fotoğrafları geçerken , izlemişiz geride kalan yetimleri asker selamı verirken,eşleri ,nişanlıları mağrur bir duruş sergilerken ,izlemişiz sıvasız evlerine bayrak asılırken , neden hep sıvasız evlere asılıyor diye sormazken toplumumuzun insanlarını izlemişiz.,gözyaşı dökmüşüz ..Bunları izlerken de sıvalı evlerimizdeki çocuklarımıza sarılmışız sıkı sıkı ...Başka bir alemi izler gibi , hayvanlar alemini izler gibi ,belgesel izler gibi izlemeye devam etmişiz ,çocuklarımız koltuğumuzun altında..
                     Tam o anda yakınımızda ,çok yanı başımızda bir bomba sarsmış bizi.Uyanın ,uyanın ,uyanın der gibi .Başka bir alemde değil ,tam ortasındasınız der gibi ...Bu gün sıvasız evlerin ama belki de yarın sıvalı evlerin çocukları der gibi .Bursa ,Gaziantep, İstanbul ,Kayseri ...
                     Fetö terör örgütü ,Pkk terör örgütü ,işid  ve diğerleri .Canlı bombalar içimizde , çok ama çok yakınımızda ,onlarla iç içe ,kol kola ,baş başa bir yıl geçirmişiz.
                     Ellerine bir fırsat geçirip siyasi emeller uğruna bir araya gelemeyenler ile , halkı için anayasa yapmaya çalışırken birbirine su şişeleri fırlatanlar ile bir yıl geçirmişiz iç içe ..
                     Gazetecilerin ,yazarların, öğretim üyelerinin ,karikatüristlerin ,ama diyenlerin  bir bir tutuklandıkları bir yıl geçirmişiz hep beraber ....
                     Geçirmeye de devam edeceğiz .2015 , 2016 ,2017 ,ya da diğerleri ....Nereye gideceğiz ki ,bu ülkeden daha güzel bir ülke var mıdır ki ?''Yaprak döker bir yanımız , bir yanımız bahar bahçe '' demiş ya şair aynen öyle .Bir yanımız bombalar ,düşmanlar ,hainler ,diğer yanımızda sevdiklerimiz  ,anamız ,babamız ,kardeşlerimiz ,arkadaşlarımız ,dostlarımız ,komşularımız .Kaçmakmış   bu ülkeden .Masal bunlar.Sıvalı evler ,sıvasız evler , ilkbahar ,sonbahar , hep beraber yaşamaya devam edeceğiz hayatı ,bu şekilde ya da başka bir şekilde ,ama bizim ülkemizde .Dış düşmanlar ,iç düşmanlar , pet şişe fırlatan siyasiler , koltuk sevdalıları hep beraber yaşayacağız enseyi karartmadan.

                  İşte 2017 ye girerken bazen pesimist , bazen optimist ,bazen Pollyanna ....Kısaca ülkemiz gibi ruhumuz da karışık iç güçler optimist ,dış güçler pesimist ,gönül ister her daim Pollyanna ve NİCE MUTLU YILLARA .
 
                                      “Hadi uyan
                                       Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
                                       İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
                                       Yoksul olsan da uyan
                                      Garip olsan da uyan
                                      Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
                                      Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
                               Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için“( m.eloğlu )

(not :sıvasız evler Umur Talu 'nun ,enseyi karartmayalım Çetin Altan' ın sözleridir )

24 Aralık 2016 Cumartesi

ÜST KATTAKİLER

                                                   





            ÜST KATTAKİLER

Niye kızıyorsun baba
Bence sırası değil
Bağırmanın faydası yok
Yumruklarının gücünle ve saygıyla alakası yok
Seni terk ediyoruz baba
Annem ve ben
Karın ve oğlun ( alıntı )

         
                Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki her daim hareket ,her daim değişim .Ayak uydurabilmek mucize .Bu karışıklıkta kısacık hayatlarımız elimizden kayıp gidiyor. .Çevremizdeki , karşı dairemizdeki  , üst katımızdaki  insanlar  sade ,ama aslında  her biri öykülere ,romanlara konu olabilecek  hayatlarını yaşıyorlar sessizce .
              Bu arada ,  üst katımdakiler deyince ...
      İlk taşındığımızda biz de ürkmüştük önce .Gece yarısı üst kattan sürekli bir yürüme sesleri .Bir ileri ,bir geri , bir ileri ,bir geri ,gidip gelmeler .Bir gece değil, iki gece değil ,sonra anladık ki hep olacak .Evimize kalmaya gelenler de ilk önce şaşırıp ,ürküyorlar ,ama sonra biz devreye girip durumu izah ediyoruz .
        Üst kat komşularımız bir anne ve oğlu .Ufak tefek ,kısacık saçları ,hep gülümseyen , hafif de kamburu çıkmış bir kadın anne .70' li yaşlarında .Çok şeker , ama çok ürkek ,çok korkak .Öyle ürkek ,korkak ki sanki hep birileri ona zarar verecek de,''aman kimseyi kızdırmayayım '',  ''aman kimseyi sinirlendirmeyeyim''  der gibi davranışları , çekingen .
        Çünkü korkutulmuş ,ürkütülmüş bir kadın .Alkolik bir kocanın yadigarı bize ve bizim apartmana .Sarhoş olup merdivenlerden yuvarlanan ,düşüp kafasını patlatan ,sızıp küfelerde taşınan ,yemeği beğenmeyip  karısına saldıran , gürültü yapıyorlar  diye  üç çocuğuna şiddet uygulayan bir kocanın .Sonunda da içki masasında hayatı terk eden  bir kocanın yadigarı bize ...
            Arkasında 3 erkek çocuk ,ama 3 yarım erkek çocuk  ve bir yaralı kadın bırakarak giden bir koca .3 yarım erkek çocuk ,hiç tam olamamışlar bir daha .Bir tarafları eksik kalmış .Çünkü babaları olmuş ama baba sevgisi olmamış ,bir türlü tamamlanamıyor yani bir yanları .Yaralı bir kadın ,ama o kadar da dayanıklı bir kadın . O kambur boşuna oluşmamış sırtta .Onunla sırtlanıyor hayatı .Ve acılarını o kamburun da biriktiriyor .. Anne ne kadar sahip çıkmaya  ,tüm sevgisini , ilgisini üç çocuğuna vermeye çalışsa da ,çocuklarının  o yarım kalan yanlarını tamamlayamıyor .Bir türlü çocuklarını kanatları altında tutamıyor ,beceremiyor işte.
               Çocuklardan  en büyüğü kendi kanatlanıyor , hem de öyle bir kanatlanıyor ki çok yüksek bir binanın en üst katından bırakıyor kendini yere , kanat çırpmadan ,çırpamadan ...
                Bir diğer yarım çocuk,  diğer yarısını başka yerlerde aramaya ,tamamlamaya çalışıyor ,başka şehirlerde ,uzaklarda.yok oluyor ,geçmişini ve izlerini silmek istercesine terkediyor evini ..
              İşte geride kalanlar ,üst kat komşularımız .Küçücük salonda bir ileri ,bir geri mütemadiyen yürüyen bir erkek çocuk .Artık çocuk değil ,büyümüş , yetişkin bir insan .
               Anlamak zor değil onu .Bazen 10 yaşında bir çocuk oluyor ,babası annesine şiddet uygularken annesini kurtarmaya gidiyor ,ama gücü yetmiyor geri dönüyor. Bazen 15 yaşında bir ergen  oluyor ,babası kardeşine şiddet uygularken ,kardeşini kucaklamaya gidiyor ,ama gücü yetmiyor geri dönüyor .Bazen 20 yaşında bir delikanlı oluyor ,babasının içki masasını devirmeye gidiyor ,ama yapamıyor ,korkuyor  ve geri dönüyor
            Belki de sokak kapısına kadar gidiyor ,gitmek istiyor ,diğer kardeşleri gibi .Ama annesini görüyor odada ,minicik kalmış battaniyenin altında ,acılarını ,kayıplarını biriktirdiği kamburu dışarıda , kıyamıyor ona ve gidemiyor ,geri dönüyor .
           Küçücük bir odada ,bir ileri ,bir geri  ,bir ileri ,bir geri ...Hepimiz gibi ,bütün insanlar gibi , gitmek isteyip de gidemeyen yüzlerce insan gibi ....
Bir ileri ,bir geri ,bir ileri ,bir geri ......

Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör                    
sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur
ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiçbir anlamı. (W.Shakesper)

17 Aralık 2016 Cumartesi

SEFERBERLİK








                                                         
                                                                  
                                             SEFERBERLİK


  İncecik bir yağmur damlası 

     Seslendi yaseminin kulağına:
“Hep yüreğinde tut beni, n’olur!”
     Yasemincik, “Ama ben…” diyebildi,
  İç çekti derinden, usulca
     Ve sonra toprağa düşüverdi.( Tagore )


               Bir yağmur damlasının bir yasemin ,minik serçenin bir ekmek kırıntısı araması gibi , güzel mi güzel bir ülkenin insanları da bir umut kırıntısı arıyordu .
               Tam umut arayışları devam ediyordu ki , vatandaşlarına refah , huzur ,barış ,adalet getirmek üzere söz verdiği için seçilen başkanları dedi ki :'' SEFERBERLİK ilan ediyorum ''
                        O kadar umutlandılar ,o kadar sevindiler ,o kadar mutlu oldular ki ...Akıllarına yüzlerce ,binlerce, milyonlarca  şey geldi ..
                     Şimdi seferberlik zamanı ,tam zamanı hem de diye bağırdılar hep bir ağızdan .
              EĞİTİM ' de    milli seferberlik zamanıdır şimdi .Pisa sonuçlarına göre en alt sıralarda kalan bir ülkenin tam da silkinme zamanı ( matematikte 64 ülke arasında 45. sırada yer aldı bu ülke ).Dört işlemi yapamayan üniversite öğrencileri yetiştiren bir ülkenin uyanma zamanı....Kitap okumayan bir nesil yetiştiren ülkenin uyanma zamanıdır  şimdi .(Türkiye’de ihtiyaç malzemeleri sıralamasında kitaplar 235. Sırada yer almaktadır.
Türk çocukları kitap okuma konusunda çoğu Afrika Ülkelerinin gerisinde kalmış durumdadır. Japonya’da toplumun % 14 ü, Amerika’da % 12 'si, İngiltere’de ve Fransa’da %21 'i düzenli kitap okurken Türkiye ‘de yalnız 10.000 kişide 1 kişi düzenli kitap okuyor.
Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken,73 milyon nüfuslu Türkiye’de bu rakam 2-3 bin civarında kalıyor. yine  pisa sonucuna göre 41 ülke arasında okuma sıralamasında Meksika ile Türkiye en alt sırada yer aldı )
Çocukların ellerinde idam ipleriyle poz vermediği bir ülke olmanın seferberliği , çocukların ellerinde kitaplarıyla poz verdiği bir ülkenin seferberliği .
            EKONOMİ 'de  milli seferberlik  zamanıdır şimdi .Milli gelir dağılımında 64 .sırada .olduğu , ithalat ,ihracatın yerlerde süründüğü , üretimin ,yatırımın sadece inşaatla ölçüldüğü , 20 kişilik işçi alınacak kontenjana 2000 kişinin başvurmuş olduğu ülkenin tam da seferberlik zamanıdır şimdi.
              DEMOKRASİ 'de   milli seferberlik zamanıdır şimdi.Hem de tam zamanı  .Ülkenin farklı düşünen ne kadar yazar ,gazeteci ,politikacısı varsa tutuklandığı ,ceza evine atıldığı ,suçlandığı bir ülkenin tam da demokrasi isteme zamanı .( suçları kesinleşmeyenler kastediliyor )Bu durum sadece bu günü ilgilendirmiyor bu ülkede.Dün de mağdur kesimler vardı ,susturulan ,yok sayılan ,şiir okudu diye tutuklanan .Bu günde öyle ,yarın da öyle olacak .Oysa kim iktidara gelirse gelsin , diğerine tahammül edecek ,başka çare yok .O yüzden ,tam zamanıdır ,demokrasi seferberliğinin ..
             KARDEŞLİK SEFERBERLİĞİ ....Ne kadar çok ihtiyacımız var.Beraber olmaya ,bir olmaya .Sen ,ben ,o değil ,biz demeye .Kürt ,Türk  aynı acıyı çekmiyor mu çocukları öldüğünde .Hangisinin acısı daha fazla, ölçebilir miyiz?O halde , artık kukla olmaya hayır diyebilsek , iplerimizi kesip ,suratlarına fırlatabilsek .Elimizi uzatabilsek senin acın ,benim de acımdır  diye ..Bu gün değil de ne zaman kardeş olduğumuzu hatırlayacağız ki ,kardeşler kötü günde birbirine seferber olmaz mı?
                                                   
                   
                ÇOCUKLARIMIZ ÖLMESİN  diye seferberlik ilan etmenin tam zamanı .Şimdi ,şu an .Biz doğuruyoruz çocukları bu ülkeye .Güvende ,huzurlu ,mutlu ,insanca yaşasınlar diye .Dış güçler mi ,iç düşmanlar mı bizi ilgilendirmiyor .Biz çocuklarımızı iç güçler ,dış güçler ile savaşsınlar diye doğurmadık ki .Büyük ve güçlü ülkemizde büyük ve güçlü kahkahalar atsınlar diye doğurduk .Bu ülke gençlerine '' inşallah şehit olursunuz ,siz de ,ben de '' deyip kurşun geçirmez arabalarına binenlerin ülkesi olduğu için şimdi tam zamanı ..
                    Terörü lanetleyelim bir an bile tereddüt etmeden ve  seferberlik ilan edelim ,tabi ki edelim .Terörü lanetlemenin en güzel yolu seferberlik ilan etmektir .Sevgide seferberlik ,barış için seferberlik , demokrasi için seferberlik , eğitim için ,üretim  için seferberlik ,kardeşlik için seferberlik .Ve en büyük seferberlik çocuklarımız için ,gençlerimiz için yapılan seferberlik olacaktır .Biz doğurduk onları , onların mutlulukları ve huzurları için seferber olmak boynumuzun borcudur .

                                     Çıkamaz çocukluğundan dışarı
                                      Kimse.
                                     Kardeşliğimiz  bundandır
                                     Mavi sularla binlerce yıl.
                                    Çıkamaz çocukluğundan dışarı
                                    
Kimse

                                    Bundandır inanmamamız
                                    Kocaman bombalara ( fazıl hüsnü dağlarca )

10 Aralık 2016 Cumartesi

KIRMIZI

                                                                         KIRMIZI  


Gece yarısına doğru ekranın karşısında uyuklarken ,alt yazı geçmeye ve son dakika ,son dakika yazılarını görmeye başladığımda ,kalbim çarpmaya , içim bulanmaya ve bir bağıra bağıra ağlama isteği içimi doldurunca ,''hayır buna izin vermeyeceğim ,kendi bedenine zarar veriyorsun'' deyip kendime ....Kumandanın kapat düğmesine bastım .Ve kalktım ,kendimi yatağıma attım .Uyumak istedim  hemen .Uyumak ,derin bir uyku ...Ve hiç uyanmamak ..
           Sabaha karşı ezan sesleri duydum bir an ,köpek havlamaları demek ki gün ağarıyordu .Ama kulaklarımı tıkadım ,yorganı başımın üstüne çektim ,''bugün uyanmayacağım'2 dedim ,kararlıydım .
            Dalmışım ,ama yarı uyur ,yarı uyanık .Bir yerlerdeyim .Ama üzerimdeki gökyüzü kıpkırmızı.Hem ay var gökyüzünde ,hem güneş ,hem de yıldızlar ,şaşırıyorum .Hem de hepsi kırmızı kırmızı gökyüzünün altında kırmızı ağaçlar , kırmızı dalları ,kırmızı yaprakları ...
           Denizi görüyorum ,Kıpkırmızı dalgaları  kabarıyor ve yine kırmızı kumsalı öfkeyle ,şiddetle 
dövüyor .
         Kırmızı   kıyafetler içinde insanlar görüyorum bir stadyumdalar. Kırmızı çimlerin üzerinde, kırmızı bir topun peşinde koşuyorlar ,kırmızı terler akıyor suratlarından ,vücutlarından .Hakemler bile kırmızı formalar giymiş . Yüzlerce ,binlerce ,milyonlarca taraftar var .Kırmızı koltuklarında oturuyorlar ,kırmızı t-shirtleriyle ,ellerinde kırmızı bayraklar var .Ama o kadar sessizler ki .Korkuyorum ,onların bağırmasını ,her zaman yaptıkları gibi hakeme küfretmesini istiyorum .Doğal olanı istiyorum .Bu sessizlik hayra alamet değil ki !
                Dışarıda kırmızı minibüsler var ,kırmızı otobüsler ,kırmızı taksiler ..Kırmızı otobüslerin etrafında ,içinde kırmızı üniformalı polisler var .Otobüslerin tekerlekleri bile  kırmızı .Gülüşüyorlar kendi aralarında ,konuşuyorlar ,kim bilir  neler anlatıyorlar .Belki ailesini ,ya da geçinemediğini ,ya da özlediğini ..Ama farkında değiller mi kırmızı giymişler üniformalarını !
                Birden yolun tam karşısında bir sürü  çocuk görünüyor .Kızlı ,erkekli .Anneleri onları aynı bayramlarda ki gibi giydirmiş .Kırmızı ayakkabıları ,ellerinde kırmızı horoz şekerleri .Baba ,babacığım diye bağırıyorlar kırmızı üniformalılara .Kırmızı üniformalılar da kollarını açmış ,gel babasına ,gel babasına yapıyorlar.
                 Kendimi görüyorum birden.Ödüm kopuyor kendimden .İyi ama ne zaman saçlarımı kırmızıya boyadım ben diyorum .Kıpkırmızı bir ruj ,gözlerimde kırmızı farlar , rimeller yarı akmış suratıma ,kırmızı geceliğim üstümde ve kırmızı yüksek ökçeli ayakkabılar ..
                  Koşuyorum çocuklara doğru .''Gelmeyin buraya ,gelmeyin bu tarafa , burası kıpkırmızı ,kalın orada'' diye bağırıyorum  ,bağırıyorum .
                  Ve kendimi birden kıpkırmızı bir gölün içinde yüzerken buluyorum .Gölün suları kırmızı .Hayır hayır .Su değil bu .KAN ..Bir kan gölünün içinde yüzüyorum .Çıkmak için uğraşıyorum ama çıkamıyorum .Etrafı kırmızı sazlarla sarılmış ,kırmızı bir bataklık .Herkesi içine çekiyor .Bütün herkes burada ,taraftarlar ,polisler ,çocuklar ,anneleri ,babaları ...Hep beraber yüzüyoruz bir  kan gölünde .
               Birden kıyıda bir takım insanlar beliriyor.Lacivert elbiseler giymişler ,önemli kişiler .Ellerinde mikrofonlar var .Kıpkırmızı mikrofonlardan diyorlar ki '' Merak etmeyin bu kan gölünü kurutacağız '' Diyorlar ki '' Korkmayın , bu kımızı rengi yok edeceğiz ,topraklarımızı  ,pembelere ,mavilere ,yeşillere boyayacağız'' Bunları söylerken ağızlarından kıpkırmızı salyalar akıyor ,lacivert elbiselerinin üzerine .Dehşete kapılıyoruz .Ama o kıpkırmızı salyalar onların elbiselerini hiç kırmızıya boyamıyor ,ağızlarını ,dişlerini boyamıyor , bembeyaz duruyor hepsinin dişleri ...Kıpkırmızı kan gölünün etrafında lacivert elbiseleri ,  bembeyaz dişleri ile seyrediyorlar ....  
           Uyumak mı ,, uyanmak mı ? Yok ikisi arasında bir fark .Uyusak da ,uyansak da bir kan gölünün içinde yaşıyoruz ve artık kurtulmak için debelenmiyoruz bile .Uyumak mı uyanmak mı?Karar bizim  artık .

4 Aralık 2016 Pazar

BİR ANNE KEDİ



                                                            BİR  ANNE KEDİ
                          Yapılan araştırmalara göre ,içgüdü sadece hayvanlarda bulunmakta ,insanlarda ise irade söz konusuymuş ..Bunu okuyunca ve son günlerde yaşadıklarımızı düşününce keşke hayvan olabilseydik ya da ilkel kalsaydık diyesi geliyor insanın .
                           Bir kedinin yavrusunu dış saldırılardan korumak için yaptıklarını görünce duygulanırsınız ,hayret edersiniz.İyi ki iradesi yok dersiniz .İyi ki içgüdüleri var diye düşünürsünüz.
                        Çünkü ,   bizlerin yani insan denilen gelişmiş varlıkların! iradesi varmış .Ama bir anne kedi kadar bile yavrularımızı koruyamadıktan sonra irademiz varmış ne yazar ki ..
                           Araştırmalar ne derse desin , aslında hayvan ya da insan fark etmez , annelik içgüdüsü diye bir şey vardır.Telefonla konuşurken çocuğunun sesinden hasta ya da mutsuz olduğunu hisseden bir anne gibi .Ya da uzakta olan çocuğunun sıkıntısını içinde hisseden bir anne gibi ..
                           İyi de bizim ülkemiz de ne oldu da anneler ,kadınlar  bu içgüdülerini kaybettiler ? Diyelim ki kadınlar eğitilmedi  ,diyelim ki cahil bırakıldı diyelim ki ,din duygusu ile sömürüldüler ,korkutuldular , ya da  düşünemiyorlar ,iradelerini kaybettiler , ya da irade denilen şey kadınlarımızda hiç oluşamadı ,ya da , ya da  , ya da ...
                         İyi ama hani ya annelik içgüdülerimiz ? Okulsuz, öğretmensiz köyümüzden ,sıvasız evlerimizden koparılıp alınan çocuklarımızı ,birilerine teslim ederken hiç mi içimiz  acımadı ya da hiç mi kime teslim ediyorum çocuğumu demedik ?Hiç mi annelik içgüdüsü birazcık ortaya çıkıp rahatsız etmedi bizi ?O çocuklarımız berbat binalarda üçer beşer kalırken hiç mi hissetmedik onların yaşadığı koşulların zorluğunu ?O çocuklarımız alevler arasında iken hiç mi hissetmedik o alevleri kalbimizde ? O çocuklarımız kapının arkasına saklanmış  korkuyla bekleşirken o analık içgüdümüz nereye saklanmıştı ?
                          Şu gün yaşadıklarımız ,kaybettiğimiz çocuklarımız , trafik kazalarında işçi çocuklarımız , vatan uğruna ölen çocuklarımız , yurtlarda yanan çocuklarımız .Farkında mıyız acaba ,şu an anne baba olan kişiler ya da bu yaşlarda olan kişiler yani yetişkin kişiler çocuklarını telef etmekle meşgul .İlkel insanın yavrusu belki bir hayvanın saldırısı sonucu ölüyordu , oysa bizim gibi gelişmekte olan  ülkelerin çocukları resmen kendi ellerimizde can veriyor .
                           Bizim gibi toplumlarda huzur sağlamak ,adalet sağlamak , çocuklarımızı korumak hayal gibi .Atalarımızda koruyamamış Osmanlı'da padişahlar ve padişah anaları çocuklarını , kardeşlerini elleriyle öldürmüşler .Cumhuriyet yıllarında öyle veya böyle (sebebi bu yazıyı  ilgilendirmiyor )  1920 den 1938 e kadar 19 kürt isyanı ve katliamlar ,sürgünler , 1972 den beri pkk ,  yine 1970 li yıllardaki kardeşin kardeşi öldürdüğü sağ sol savaşları, idam edilen gençler , yani yıllardan beri bu topraklarda yaşayan insanlar çoluk çocuk katledilmiş .Şimdi de biz.Bize kalan mirası çocuklarımıza devrediyoruz .
                Bir anne kedi kadar bile olamadık .Aşk ateşi ile yanması gereken gençlerimizi ,çocuklarımızı koruyamadık kızgın alevlerden .Çocuklarımızı isteyen cemaatlere ,onlara izin veren kurumlara , çocuklarımızı kendi iktidarları ve zenginlikleri uğruna kullananlara , onları okulsuz bırakanlara ,onları oyun oynamaktan mahrum bırakanlara , onların hayal kurmasına izin vermeyenlere , onların bedenine saldıranlara ,göz yumanlara ,onları savaşa gönderip kendi çocuklarını yurtdışına gönderenlere , kendi uydurdukları ,yarattıkları bir din uğruna onları eğitimsiz ve cahil bırakanlara gösteremedik pençelerimizi .
                 Bir anne kedi kadar bile olamadık .      Bir anne kedi yavrusunu korumak için pençelerini ortaya çıkarıyor ....Peki ya biz  ya biz ?

24 Kasım 2016 Perşembe

ÇOK ÜŞÜYORUM




                                                  ÇOK ÜŞÜYORUM


                  Çok soğuk ,gün ışığı ulaşmıyor buraya .Ulaşamaz çünkü yerin altında bir madendeyim ben .Gece mesaisi yapıyorum ,çalışmaya devam ediyorum .
                   Çok derinlerdeyim ,ama ne gariptir ki , alışmış artık gözlerim karanlığa .Sanki görüyorum yeryüzünü ,arkadaşlarımı ,ailemi , sizi , koşuşturan , ağlayan insanları görüyorum da neden koşturduklarını ,üzgün olduklarını anlayamıyorum .
                     Çok derinlerdeyim ama sanki yeryüzündeki tüm  konuşulanları duyuyorum .Arkadaşım konuşuyor şu an .Diyor ki '' Dağ arkadaşlarımın üstüne düştü , onları yuttu '' ve devam ediyor diyor ki '' İlkbaharda çatlaklar oluşmuştu .Bu yüzden devamlı kayıyordu '' 1 milyon metreküplük kaya parçası akmış sahaya ,yani benim üstüme .17 Kasımda , tam 7 gün önce ...Yani benim üstüme ,,,yani benim üstüme ....
                      Dünya başıma yıkılmış benim .Ama ben her şeyi görüyor ve duyuyorum ,sadece üşüyorum .Eğer yıkılmasaydı dünya başıma yarın çocuklarımı görmeye gidecektim .Onlara kitap almıştım ,bir de yeni giysiler .Karıma da kırmızı çiçekli bir eşarp .Ben şantiye de kalıyorum ,çocuklarımı ancak ayda bir görebiliyorum .Ne yapacaksınız işte ,ekmek parası .Başımızı sokacak bir ev alabilmek için ,madenin derinliklerine soktum başımı ve artık çıkaramıyorum ve galiba.....
                   Ağabeyim konuşuyor şu an ,hem konuşuyor hem ağlıyor '' 12 saat çalışıyordu günde.1800 tl idi maaşı .İş bulamayınca madene inmek zorunda kalmıştı .'' Beni anlatıyor .Ama ben ne yapsaydım , çocuklarımı karanlıktan kurtarmak için karanlığa inmek zorundaydım .
                Hayır ,olamaz .Murat ölmüş diyorlar .Akşamüstü beraber girmiştik madene şakalar yaparak birbirimize .Çok gençti daha ,çok . Lütfen ölmesin o ,lütfen .Daha 20 gün önce evlenmişti ,düğününü yapmıştık  hep beraber .
                    Çok garip şu an yukarıda herkesi  görüyorum .Karım ağlıyor ,çocuklarım ise beni bekliyor .Karıma ağlama diye bağırıyorum buradan , ama beni duymuyor.Çocuklarım beni ve hediyelerini bekliyorlar .Onlara da sesleniyorum ,hediyeleriniz odamda dolabın içindeler diye, ama duyuramıyorum .
                     Oysa ben herkesi duyuyor ve görüyorum .Bir çok insan haberlerde izledi .'' Siirt' in Şirvan ilçesi Maden köyünde bakır madeni sahasında saat 20.30 da heyelan nedeniyle göçük oluştu .16 işçi  TOPRAK ALTINDA KALDI .'' Evet ,evet onlardan biri de benim işte .İzlediler haberlerde ve unuttular .Soma faciası kadar ses getirmedi bu olay.Suçlayamam kimseyi .Hayat böyle .Şu an sıra bizde .Ateş bize düştü ,bizi yakıyor .
                        Duyuyorum konuşulanları ,haber spikerini de duyuyorum.
            ''Dünyanın en büyük kömür üreticisi Çin de 2008 de 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 imiş , 2013 te 37 ye düşmüş .Amerika da 100 milyon ton başına 1 ila 6 kişi ölüm sayısı .Türkiye de ise 2000 de 100 milyon ton başına 710 kişi hayatını yitirmişken ,bu sayı 2008 de 722 ye çıkmıştır ''
            '' 2004 yılında yapılan maden yasasındaki değişiklik madenleri yabancı sermaye ve özel sektöre açan yasa her yeri maden alanına çevirirken çalışanlarda ve çevrede büyük tahribata yol açtı ''
            Başbakan Erdoğan  : ''Biz yeni bir maden yasası hazırladık .Maden konusunda yabancı sermayenin Türkiyeye çekilmesine yönelik çalışmalarımızı hızlandırdık ,yabancı sermayeye her kolaylığı sağlıyoruz ''
              ''Bu maden ocağı cumhurbaşkanımız tarafından açılmıştır.Ciner grubuna bağlı Park elektrik tarafından işletilen bakır madeni 2004 te yapılan açılış törenine Erdoğan ,içişleri bakanı A.Aksu katılmıştı ''
              ''2011 de yine Ciner grubuna ait Kahramanmaraş Afşin ilçesindeki Çöllolar kömür sahasında 11 işçi yaşamını yitirmiştir ''
               '' Son 5 yılda iş cinayetlerine kurban giden madenci sayısının 500 ü aştığı belirtilmiştir''
              ''Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa 1. , dünya 3. dür '
              ''Soma daki faciadan 2 ay önce bakanlık müfettişleri tarafından yapılan denetimde hiç bir noksan bulunmayan ocakta ,2 ay sonra 301 kişi hayatını yitirmiştir ''
               ''Bu işin fıtratında var ''
                      Bir madenci diyor ki "2 hafta önce yine dinamit patlattıklarında 22 yaşındaki Fatih Durak, kafasına kaya düşüp öldü. Pazar günleri dışında her gün dinamit patlatılıyor. Köy ve çevresinde yer yerinden oynuyor. Göçüğün olduğu yerdeki tepenin yamacı haftalardır gözle görünür şekilde çatlaktı. Önlem almak yerine kamyonlarla toprak taşıyıp çatlakları kapatıyorlardı. Palya açılması gerekiyordu ama açılmıyor. Göçük olan tepenin arka tarafında da toprak gevşemiş durumda ama önlemler çok yetersiz. Bir amcaoğlumu çıkardılar. Hâlâ toprak altında yakınlarımız var. Kaza göz göre göre geldi"
                       Ama ben bunları duymak istemiyorum Güzel şeyler duymak  istiyorum .Ama güzel bir şey gelmiyor kulağıma .Galiba ben de 1597 . işçi oluyorum ( 2016 da yılın ilk 10 ayında iş cinayetlerinde ölen işçi sayısı 1596 ) Ben de bir istatistik oldum ülkemde artık .Yurdumun insanının kaderi ,
                          30 bin şehit , 1596 maden işçisi , 2015 yılında 414 kadın cinayeti gibi .
                       Durun ,durun yine bir sesler geliyor yukarıdan kulağıma .Ama keşke bunları duymasaydım ,çünkü daha önce bunları çok duymuştum .Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı  konuşuyor .Sayın cumhurbaşkanımın damadıymış galiba .Ne mutlu onlara ,çocukları ,damatları hep başarılı olmuşlar ,en iyi yerlere gelmişler .! Benim yavrularım da böyle olabilecekler mi acaba ,ya ben görebilecek miyim onları ?
                  Bakan bey Cumhurbaşkanımız ile Pakistan ve Özbekistan gezisine refakat ederken ,kriz masası ile sürekli iletişim halinde olup ,çalışmaları anlık takip ediyormuş .Diyor ki '' İnşallah umutlu bekleyiş noktasından ,allah nasip ederse sağ salim kurtarılmalarına umudu kesmeyeceğiz ,tabi ama süre uzadıkça bu umudun olumsuz etkilediği bir atmosfer var .Bu olayın esas sebebini araştırıp ortaya çıkaracağız '' Umutsuzluk ,karanlık .Benden bahsediyorlar .
                  Sağlık bakanımız da gelmiş .'' Ben ihmal görmedim '' diyor .Sayın bakanım ,sayın bakanım ben sizi görüyorum ,ihmal görmediniz de ,peki beni görüyor musunuz ? diye sesleniyorum ona da ama o da beni görmüyor ...
                    Tutuklanmalar olmuş .O arkadaşlarıma da üzüldüm aslında .Çünkü onlarda bu çarka uymak zorunda olanlar .Ekmek  parası  için çalışanlar .Ne derlerse uygulayanlar .Asıl suçlu mu ?Ben nereden bileyim ,garip bir madenci .Büyüklerimiz bilir tabi ki  suçluyu .
                  Gittikçe artıyor soğuk ve karanlık .Titriyorum şu anda. .Üşüdüğüm için mi ,korktuğum için mi bilemiyorum .Ama titriyorum elimde değil .Benimle beraber sanki üzerimdeki 1 milyon metreküp toprak da titriyor .Duyduğum sesler ,gördüklerim bir yanılsama mıydı yoksa ?Karardı her yer birden iyice .Yoksa yoksa artık ....
                     Biraz daha ,biraz daha dayanmalıyım .Son bir defa daha seslenmeliyim sevdiklerime .Belki duyurabilirim sesimi , sesleneyim gücüm yettiğince ..
                    '' Canlarım ,hatta canımdan çok sevdiklerim , çocuklarım benim .Hediyeleriniz dolapta ...Canım karım benim ,kokusunu en çok özlediğim sana bir kez daha sarılabilseydim doya doya ..Sana aldığım kırmızı çiçekli eşarbın da çocukların  hediyelerinin yanında .Sana ne kadar da yakışacak ,ben göremeyeceğim ama biliyorum bunu ''
                                        Burası   çok soğuk ve karanlık .Ve ben çok üşüyorum .


                   

21 Kasım 2016 Pazartesi

BİR UFACIK ÇOCUK

 



    



çocuklara cinsel taciz ile ilgili görsel sonucu



                                                    
                                 BİR    ufacık    ÇOCUK   


Kafesli evlerde ağlar çocuklar,

Odalarda akşam olurken henüz,

O zaman gözümün önünde parlar,

Buruşuk, buruşuk, ağlayan bir yüz.

                                        Ne vakit karanlık kaplasa yeri

                                        Başlar çocukların büyük kederi;

                                        Bakınır  ,korkuyla dolu gözleri:

                                        Ya artık bir daha olmazsa gündüz?

Gittikçe kesilir derken sedalar,

Gece; bir siyah el gözümü bağlar;

Duyarım, içime sığınmış, ağlar,

Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz... (N.F.Kısakürek)

                   Cennet vatanımın topraklarında , kafesli evlerde , duvarların arkasında , gece karanlıkta yorganın altında   ağlattık çocuklarımızı hep ama hep ,bıkmadan ,usanmadan .Ne acımasızmışız ,kendi kız  çocuklarımız  birer prenses iken , erkek çocuklarımız birer prens iken bu ağlayan çocuklar kimdi acaba ?
                                Türkiye dünyada çocuk istismarı (cinsel ) sıralamasında 3.sırada yer alıyor.(Time Türk) Her ay adli tıp kurumuna 650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderiliyor.(Adalet Bakanlığı 2014 )Türkiye de  her 3 bebekten birisi  18 yaş  altında bir kadın yani bir çocuk tarafından  doğuruluyor (Prof.Dr Ali Baloğlu )
                          15 ile 24 yaşları arasındaki kız çocukları ve genç kadınların % 9 'u 15 yaşına gelmeden partnerleri dışında bir kişi tarafından kendi iradeleri dışında cinsel ilişkiye ya da  diğer cinsel fiillere zorlandıklarını bildirmişlerdir.15 yaşının üzerinde bu oran % 3' tür.( kadına karşı şiddet araştırması  2013 )
                          2014 yılında Türkiye'de 11 bin 95 çocuğun cinsel saldırıya maruz kaldığı ,bu çocukların % 18 ,5 unun ise 11 yaş ve altındakilerin oluşturduğu bildirildi .( habertürk 31 mart 2016 )
                          Kan dondurucu tablo değil mi ? Bir çok ürkütücü sayı ,yüzdeler ,istatistikler ve bunlar sadece ortaya çıkanlar ....
                           Burada okumak ne kadar kolay ya da bunları bir yerlerden alarak yazmak .Ama ya yaşamak .Ya da bunları yaşayanların birer çocuk ,evimizin prensesleri ,prensleri olduğunu düşünmek  ya da bunları yaşatanların çevremizde ,etrafımızda ,işyerimizde ve ne kadar korkunçtur ki evin içindeki insanlar olduğunu düşünmek .Gözümüzden sakındığımız çocuklar ,koruyamadığımız çocuklar , ağlamalarına kıyamadığımız çocuklar ,ama gizli gizli ağlatılan çocuklar , korkmasın diye ışık açık bırakılarak uyutulan çocuklar ve karanlık ,aydınlık farketmez hep korkan ,sakınan çocuklar , bizim çocuklarımız.
                               Ne evimizin içinde ,ne de evimizin  dışında çocuklarımızı korumayı beceremedik .Çocukları gelin ederken meydanlarda düğünlerde ,kollarına ,boyunlarına altın kölelik halkaları geçirip , hayatlarını sona erdirirken mecazi anlamda , aynı anda o düğünlerde bombalar patlatıp yine çocuklarımızı öldürdük gerçek anlamda.
                                Gerçekten var mı dır böyle bir toplum daha yeryüzünde? İlkel kabileleri saymazsak ya da beğenmediğimiz pardon şu ara özendiğimiz 3 .dünya ülkelerini saymazsak .Hangi aklı başında insan topluluğu küçük kız çocuklarını kendi rızası ile evlendirebilir ya da hangi mantık sokakta oynayan çocuklarını bombalayabilir ?
                                  '' Mardin'de 13 yaşındaki bir çocuğa 25 kişi tecavüz etti ,kendi rızası var dediler ''
                                   '' Sakarya 'da 14 yaşındaki bir çocuğa cinsel istismarda bulunan 4 kişi tutuksuz yargılandı .''
                                   '' Kocaeli' de 13 yaşındaki çocuğa 29 kişi tecavüz etti ve para karşılığı olduğu söylenerek cezaları hafifletildi ,sadece 8 kişi tutuklandı ...'' devam  edeyim mi ,edebilir miyim ki ,siz okurken dayanabilir misiniz ki ?
                                   ''zihinsel engelli 14 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden AKP  il başkanı savcının talebiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı''.( 23 temmuz 20133 ...e psikiyatri )
                                   Yeter değil mi ,dayanmak ne mümkün ...
                                 Avukat Seda Akça  ''Ne oldu şimdi ?Kaş yapayım derken göz çıkarmadık mı?Daha ağır cezalar vereceğiz derken ,düpedüz çocuğun cinsel istismarı niteliğinde olan eylemleri bu tanım dışına çıkardık ve adına taciz dedik .Hem kavramsal olarak hem çocuk koruma açısında vahim bir hata yapıyoruz '' yeni hazırlanan tasarı için söyledikleri ...
                               Chp' li Özel '' düzenleme ile 4 bin değil 17 bin istismarcı kurtulacak ''( evrensel .net haber bülteni )
                                  Bu arada bir tarafta çocuklarını almış kadınlar konuşuyor ,ağlıyorlar .Çocuk yaşta evlenip ,kendileri gibi çocuklar doğurmuşlar .Yukarıda okuduğumuz sayıları oluşturanlar yani .Mağdurlar şimdi ,kocalarının hapisten çıkmasını istiyorlar .Kutsal devlet ana babaya yalvarıyorlar .''bir kereliğine  ,lütfen bir kereliğine affet ,ben kendi rızamla çocuk gelin oldum , ben kendi rızamla kendim gibi çocuklar doğurdum '' diyorlar ,'' ben bile bile kendi hayatımı mahvettim,bile bile çocukluğumdan vazgeçtim,ama bilemezdim ki , hayat böyle sanıyordum ki ,beni okutmadılar ki ,beni eğitmediler ki '' demeyi bilemiyorlar    .Neresinden tutsan elinde kalacak ,hangisine kızacaksın ,hangisine üzülecek , hangisine çözüm bulacaksın .Kokuşmuşluğun farkında değil ki. 17 bin istismarcı çıkacak dışarı , meşrulaştırılacak tacizler ama o yaşamını kurtarmak istiyor ,parasız pulsuz ,çocukları babasız kalmasın istiyor....Kutsal varlık hep göz yummuş yanlışa  ,görmezden gelmiş insanını ,kime doğru yolu göstermiş ki ,hangi zorda kalan evladını kurtarmış ki ,  gününü kurtarmaya çalışırken .
                                   
                                   Devlet anamız ya da devlet babamız ,yani ailemiz,yuvamız ,koruyucumuz ,kendimizi teslim ettiğimiz kutsal varlık bizi hep kötülüğe ,karanlığın kollarına  atıyor .Bombalar patlatıyor yüreklerde bir bir ,çocuklar yere düşüyor bir bir..Çok ama çok acımasız evlatlarına karşı .Şimdi hepimiz ,çoluk çocuk ,kafesli evlerde ,yorganın altındayız, ağlıyoruz.Gözlerimiz korkuyla doluyor yaşlar akarken .Korkuyoruz ,  ya bir siyah el gözümü bağlarsa , ya  bir daha gündüz olmazsa ....bir ufacık çocuk ,bir küçük öksüz ,bir çocuk  gelin ....

5 Kasım 2016 Cumartesi


                                                              DOSTLARLA BİR GECE 


                         15 yıldan daha eskiye dayanan bir arkadaşlıktı onlarınki .Önlerinde içecekleri ,kiminde rakı ,kiminde kola ,kiminde soda ,kiminde bira  ,bir kaç meze ile eşlik ettikleri  sohbet doyumsuzdu . Sohbetin en koyu zamanlarında ,hatta kahkaha atıp eski günlerini anarlarken ,yaptıkları hataları ,şapşallıkları birbirlerine anlatırlarken ,bazen hüzünlenip bazen neşelenirken ..., gözleri, sesi kısılmış ekrana kayıyor,  ellerinde olmadan siyasete dalıyorlardı  .Ekranda birileri hararetle konuşuyordu ,bir tartışma programında ve devamlı alt yazı geçiyordu ekrandan ....son dakika ...son dakika ...son dakika ....
                            Kadınlar  kadehlerini kaldırdılar sağlığa ve bir yudum aldılar içeceklerinden ,sonra ekrana baktılar son  dakika bombaları patlıyordu Diyarbakır'da o anda  ,onlar bir otelin üst katında eşsiz bir manzarada oturuyorlarken ,Diyarbakır'da bir kadın ,patlayan bomba ile duvarları yıkılmış bir evin içinde oturuyor ,kanlı bir manzarayı izliyordu ,
ekran kırmızıya bürünüyor ,kadınların içtikleri rakı kıpkırmızı bir  şaraba dönüşüyordu ,ve damaklarında patlıyordu ...
                            Kadınlar  geçmişe döndüler bir ara. Geçmişi özlediklerini ,öğrencilerini ,komşulukları ,arkadaşlıkları anlattılar ,onlar geçmişi  yad ederken ve geçmişe dönülemez ki derken , ülkeleri  geçmişe dönmüştü bile , ekranda yine geçmişte yaşanmış sahneler yaşanıyordu tekrar tekrar .  Seçilmiş  bir partinin lideri ve milletvekilleri tutuklanıyordu ve bu ilk değildi ,bu yöntem denenmişti . 1994 yılında aynı sahneler yaşanmıştı.8 aralık 1994' de 15 yıl hapis cezası verilmiş  ,9 haziran 2004 'de serbest bırakılmışlardı .O zaman ki  aktörler Süleyman Demirel ,Tansu Çiller , Mesut Yılmaz idi.Hepsi destek olmuşlardı tutuklamalara  .Sadece Erdal İnönü ve Murat Karayalçın karşı çıkanlardı...Sırrı Sakık ''2 mart 1994 de yaşananları darbe '' olarak değerlendirmişti .
                                Kadınlar geçmişe dönerken bunları anımsadılar, birbirlerine hatırlattılar .Sonra da günümüze döndüler.Garip olan şimdi ne Demirel  ,ne Çiller ,ne Yılmaz vardı ,ama yaka paça atılanlar sahnedeydi yine.
                                Kadınlar bir daha kadeh kaldırdılar, bu sefer  çocuklarına ,çocuklarının başarısına  .
           Tam bu sırada bir baba 2 çocuğunu ellerinden tutmuş okula götürüyordu Diyarbakır'da.Minicik çocuklar ,babalarıyla barikatı aşmak , geleceklerine , pardon sadece okula gitmek istiyorlardı .Toma'lar dizilmişti yan yana .Tanklar uzun namlularını çocuklara doğru uzatmıştı .Askerler izin verdi .Bir baba iki çocuğunu geleceklerine pardon sadece okullarına götürmek üzere barikatları aştı  .Şimdi o çocuklar okulda Türkiye Cumhuriyetinin ne kadar demokratik olduğunu mu okuyacak ya da Türkiyede eğitimin herkese eşit dağıtıldığını mı öğrenecek , o küçücük beyinlerine kazınan görüntülerle hangi geleceğe adım atacaklar ,sağlıklı bir ruha nasıl sahip olabilecekler di?
                              Kadınlar çocuklarının sağlığına bir yudum aldıklarında içeceklerinden , bir bebek bir gözünü kaybetti haberleri geçiyordu ekranlardan .Kadınlardan biri dedi ki ''Bir kamyon dolusu para verebilirim çocuğumun bir gözü için ,bir diğeri dedi ki her şeyimi veririm çocuğum için .paramı ,evimi ,benim çocuğumu benden alıyorsa toprağımı '',Bir diğeri dedi ki ..Sonra da hatırladılar ''bir evladım daha olsa onu da şehit veririm'' diyen anneleri .Sustular ,hassas konu ,tartışılacak yönü yok .Keskin ,sivri uçlar ...
                              Sohbet ilerledikçe okudukları kitaplar ,izledikleri filmler ,etkilendikleri sahneler ,kimi İngiliz Hasta  favorim derken ,kimi Karanlıkta  Islık  Çal ,kimi Sürü ,Yol derken , hepsinin favorisi farklıydı .O sırada ülkelerinde de bir film seyrediyor gibi hissettiler kendilerini .Yazarlar ,sanatçılar , farklı sesler  çıkaran gazeteciler ceza evindeydi .Şimdi o güzel yazıları kim yazacak ,kitapları kim basacak ,filmleri, kim çekecekti ....
                                Bu arada Galatasay' da zaten Başakşehire yenilmişti ,hayatın içinde bunlarda vardı tabi ki .Galatasay
lı kadınlar üzüldü , ''bu sene işimiz zor ''dediler ,
                               Sıcak bir çay istediklerinde vakit epeyce geçmişti , sohbetin dibine varılmıştı ,geçmiş daha çok yer almıştı bu sohbette ,biraz   da gelecekten bahsetsek dediler .Kimi emekli olmak istedi ,kimi hep kitap okumak ,hep film seyretmek ,kimi gezmek ,vardı tabi hepsinin hayalleri  .Ortak noktaları ise şuydu , hepsi gelecekten korkuyordu .Göremiyorlardı kendi geleceklerini ,daha çok da gençlerin geleceğini ,ülkenin geleceğini ..
                                Onlar korkuyordu ama ülkenin cumhurbaşkanı korkmuyordu kimseden .Batıya ,Amerikaya ,muhaliflere ,dünyaya meydan okuyordu .Onu öyle seviyordu halkı zaten .''Kusura bakmayın ''diyordu batıya ,''Sevsinler sizi ''diyordu Almanyaya,''one minute'' diyordu İsrail 'e Yıllarca erevizyonda sonuncu olan ,Türk halkının ezilmişlik duygusunu öyle bir keşfetmişti ki arkasına aldığı insanlar kendini iyi hissediyordu ,iyi geliyordu onlara .Ama  işte bazılarına da iyi gelmiyordu ...
                                  Çaresizce umut arıyordu kadınlar ,çayları bedenlerini ısıtmıştı ama yüreklerini ısıtamamıştı .Bir çoğu üniversite yıllarını hatırladı .Sokaklara dökülen gençleri ,yine kirli siyaseti ,ama o zaman bile hep umut vardı dediler .Şimdi sağa baktılar ,sola baktılar , yok yok ,bulamadılar umudu .Siyasi hayat kilitlenmişti ,cılız sesleri ile muhalefet umut değildi artık .Romanlarda ,filmlerde bir kurtarıcı gelir  sonunda ,insanlar farkına varır , doğruyu görürler ,haklıyı haksızı görürler ,yapılanlar cezasız kalmaz ... .Ama bu yaşananlar gerçekti  ,roman değil ,film değildi ..Gerçekti ,patlayan bombalar ,evinin duvarları yıkılmış kadın , gözünü kaybeden bebek ,ölen insanlar , gerçekti ...
                                Çaylarını da yarım bıraktılar ,canları istemedi , çıktılar açık havaya .Sessiz ve boş sokaklar gözlerine çok güzel göründü .Yürüdüler, serin bir hava yüzlerine vurdu ,bir rüzgar esti ,dağıttı o hüzünlü havayı .O boş sokaklarda ,evler ışıklarını kapatmış ,dükkanlar kepenklerini indirmişken çocukluklarına dönüp ,hoplaya zıplaya yeni umutlara doğru yola çıktılar.Bir sonraki toplantıya ,duygudan duyguya koşmak üzere buluşmaya söz verip ayrıldılar ,her biri kendi umuduna ,kendi hayatına ,kendi  geleceğine .....
                                  

31 Ekim 2016 Pazartesi

                                                      SARI SAÇLI KADIN 

          Yataktan kalktığında gün daha ağarmamıştı .Karanlıktı ortalık ,o da saatin daha 4 veya 5 olduğunu düşündü .Mutfağa gitti ,bir bardak su içip tekrar sıcacık yatağına dönmek üzere ..Suyunu içerken saati gördü .6.30 olmuştu .Ama hala gece gibi diye düşündü .
               Pencereden otobüs durağını görebiliyordu.Karanlıkta ,sarı saçlı bir kadın oturuyordu ,durakta .
                Sarı saçlı kadın ,sigarasını söndürüyordu .Sabah sabah sigara içiyor , bu ne efkar diye düşünürken ,kadın bir tane daha yaktı .
                 O zaman şöyle düşündü .Sarı saçlı kadın  ,işine ,eşine veya nereye ise istemeden gidiyordu gittiği yere ,
                Belli ki gittiği yerde ,işinde ,eşinde veya  neresi ise orası  mutlu olamayacaktı ,
                Ama belki de geldiği yer , işi ,eşi veya neresi ise orası  daha mutsuzluk doluydu .
O sigara boşuna yakılmıyordu ardı ardına .Gün ağarmaya başladı .Bir servis arabası geldi .Sarı saçlı kadın ayağa kalktı .Sigarasından bir nefes daha çekti taa içine ve yere attı , ezdi ,ezdi ,ezdi .
 Sanki birilerini ezer gibi , sanki dünyanın tüm dertlerini ezer gibi ,sanki insanlığın bütün acılarını ezer gibi ,sanki hayatı ezer gibi ....

23 Ekim 2016 Pazar

                                                 ZARARSIZ ZAVALLI SOLCULAR 

               Gazetede okuduğum günden beri kafamı kurcalayıp ,rahatsız ediyordu beni .Yine inanamıyordum bu sözleri duyduğuma .Kafamdan atmaya çalıştım ,öteledim ama unutamadım .Hep karşıma çıktı
              ."Ben şube müdürlüğündeyken sol örgütlerin ardında Rusya var sanırdım” diyen Mehmet Ağar, şöyle devam etti: “Meğerse sadece TKP'yi desteklermiş SSCB. Bu örgütlerin ardında Batı varmış. Zaten sol örgütler de bizim sandığımızın tersine, zararsız, eline bıçak almamış insanlar çıktı. Kabul etmek lazım ki temiz fikir adamlarıydı. SSCB dağılınca da zaten TKP desteği çekildi. Solcuların şiddete bulaştığı ön yargısını yıllarca gözümüzde büyüttük.''
                 Ah be Mehmet Ağar ,bari sussaydın da vicdanınla baş başa kalsaydın .İnsanların yaralarını deşmeseydin .Ne oldu ki şimdi,itiraf edince ,o zararsızmış dediğin ama katlettiğiniz,yok ettiğiniz gençler geri mi gelecek ?Ya da şimdi senin hakkında davalar mı açılacak , suçlu bulunup duvarların arkasına sen mi gireceksin şimdi ?Hangi ceza vicdanını rahatlatacak ki şu anda ?
                  Biraz merak edip ,Mehmet Ağar yazarsanız arama motorlarına karşılaşacağınız şeyleri yazmak istiyorum .Tüyler ürperten bir geçmiş ,korku filmi gibi ,ben demiyorum google diyor ..
                   1980 ile 2006 arası Türkiye Cumhuriyetine ,emniyet görevlisi ,valilik , içişleri ve adalet bakanı ve parti lideri olarak hizmet etmiş bir adam,
                  Önce uyuşturucu kaçakçısı Mehmet Baybaşin in itiraflarında adı geçiyor ,
                  Bahçeşehirde öldürülen 7 gencin katili Haluk Kırcı'nın firarda iken yapılan nikahında nikah şahidi Mehmet Ağar ,
                  Susurluk davası , Abdullah Çatlı , siyah mercedes ,silah dolu bagaj , Sedat Bucak ilişkileri ,
                  12  Mart Gazi mahallesi olayları ,
                  Kaç faili meçhulünüz var sorusuna '' 1000 operasyon yaptık '' cevabı ( yani ,nereden bileyim sayısını diyemdiği için )

 , ve bu operasyonlarda ve gözaltında kaybolan tutuklular ki cumartesi anneleri şöyle dermiş '' 1980-2000 arasında gözaltında kaybedilen 757 kişi için her hafta Galatasaray Lisesi önünde çocukları için hiç değilse bir mezar taşı dileyen ‘Cumartesi Anneleri’nin önünden geçemeyecekler listesinin başında Mehmet Ağar’ın ismi yazılıdır.,
                Faili meçhullerle anılan adam ,Çiller - Ağar derin devleti ,
               Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in ablası İkbal Eren de Mehmet Ağar'ın konuşmasının itiraf niteliğinde olduğunu belirterek "Annem 2 gündür uyumuyor. 'Bu solcu çocuklara haksızlık ettik. Ellerinde bir bıçak bile yoktu' diyerek neyi ispatlamaya çalışıyorsun. Benim annem, biz zaten biliyoruz Kaybedilenlerin elinde bir bıçak bile olmadığını. Biz ne yaptığınızı soruyoruz. Kaybettiklerini nerede? Hayrettin Eren kaybedildiğinde sen vardın. Çoğu kaybedilmede senin parmağın var. Siz kaybettiniz İstanbul'da. Yaralarımız 36 yıldır kanıyor ama 2 gündür daha çok kanıyor " diye konuştu.
              AH Türkiyem ,ah güzel ülkem ,ne şanssızsın ,kimlerin elinde oyuncak olmuşsun .Sadece sen mi ,biz de öyle .Vatandaşların liyakatsız kişilerin yüzünden şu an ya toprak altındalar ya da nerede oldukları bile bilinmiyor ? Yalan ,dolan ,kurgu ,yanılgı ,hata üzerine kurulmuş ,her an sarsılmaya hazır bir düzende yaşamaya mahkum zavallı zararsız insanlar.....
           Ah Sayın Ağar ah ...   O temiz fikir adamlarına dokunmasaydınız ,bugün ülke bu halde olmazdı .Onlar fetö terör örgütüne kucak açmazlardı ,onlar dini siyasete alet etmezlerdi ,onlar aldanmazdı,aldatmazdı ...Ama zaten bu yüzden Korktunuz ,kökünü kuruttunuz ,gençliklerini ,okullarını ,kitaplarını  ellerinden aldınız .Meydan sizin gibilere kalsın diye .Şimdi   itiraflarda bulunuyorsunuz .
          AH be Mehmet Ağar ,bari sussaydın da  , konuşmasaydın  da yüreklerdeki ateşi körüklemesaydin  ,görüyorsun ki daha o ateş sönmemiş , bu gidişle sönmeyecek de....
                   

'' Gencecik  çocuklardı

Belki siz de gördünüz

Ellerinde pankartlar

Yolda gidiyorlardı

Özgürlük istiyorlar

Özgürlük diyorlardı…”( alıntı )

             

5 Ekim 2016 Çarşamba

BAŞLIĞI SİZ SEÇİN

                                                BAŞLIĞI     SİZ SEÇİN
          Türk adaletinin Rüzgar Çetinle sınavı , Sinan Çetinin Rüzgar Çetinle sınavı , Türkiye'nin fotoğrafı , Parapaganda ( Sinan Çetinin filmi propagandadan esinlenilmiş ),Adaletin Rüzgarı , Aile Şerefi veya Aile Şerefsizliği ,Tahtını da yaparım bahtının da .....
             İstediğinizi seçebilirsiniz bu yazıya başlık için .Hepsi de çok uygun gibi duruyor günün anlam ve önemine.

           Bu gün gazetelerde bir fotoğraf vardı .Bir baba ve oğlu .Baba sarılmış oğluna, kanatlarımın altındasın ,korkma der gibi .Dünyadaki bütün kötülüklerden korurum seni  ,der gibi . Oğlan da teslim etmiş kendini ,her sıkıştığında biliyor ki bu kanatlar koruyacak onu ...Ama bilinmeyen bir şey var .Nasıl sağlıksız bir ilişki  ve ne zamana kadar ?
       
          Aslında bu  fotoğrafa bakınca neler görüyoruz acaba ?İnanıyorum ki herkes başka ,farklı bir analiz yapacaktır.Benim gördüğüm ,o kadar sarılmaya rağmen sıcak bir poz değil . Hatta içini acıtıyor  .Üzülmek gerekiyor belki de olamamışlığına çocuğun  ,en çok da  babaya  kızasın ,bağırasın geliyor.  ..Ne kadar başarılı eserler vermiş sinema piyasasına ,beğenir ya da beğenmezsiniz  ama topluma mesajlar veren bir sinemacı . propaganda ,çiçek abbas ,Berlin in Berlin  gibi bir sürü senaryo , üzerinde oynanmış ,çeşitli karakterler yaratılmış ,duygusal sözler yazılmış ,halk karakterleri yaratılmış ....
                  Ama en büyük eseri tam bir fiyasko olmuş .en büyük eserlerimiz çocuklarımız değil mi ? 28 trafik cezası varsa bir insanın bu eserde bir hata vardır , o eserin yaratıcısında da .Ortada düşünülecek ,üzülenecek ve önlem alınması gerekecek bir olağanüstü durum vardır.Bu kadar ince ayrıntılarla filmler yaratan bir baba bunları görmemiş  olabilir mi?Farketmemiş olması mümkün mü ? Çocuğunun her hatasında ona arka çıkmak istedi evet bunu anlıyoruz da , arka çıkmanın ,güvensiz bireyler yetiştirmek ,sorumluluk almaktan kaçan ve bağımlı bireyler yetiştirmek olduğunu bilmiyor muy du ?28 trafik cezasından sonra korkmadı mı canı kadar sevdiği oğlunun canına zarar gelmesinden*Korkmadı mı bir başkasının canını yakabileceğinden ?Lütfen söyleyin siz düşünmez miydiniz ?
               İlkokul  öğretmeni arkadaşım demişti ki '' Çocuğun her davranışından ,ailenin ev halini anlayabilirim '' .Çocuk doğurmak sorun değil ki , doğada ki tüm dişiler doğurabilir .Ya sonra ?İyi insan ,vicdanlı insan faydalı insan ,duyarlı insan ,mütevazi insan ,,nasıl yaratacağız ?
Her yaptığı yanlışta salt korumak ve kollamak ona ne kazandırır diye düşünmeden olur mu ? Ya da hep cezalandırmak nasıl bir sonuç verir ?Hangisi işe yarar ?Ama ille de bir yolu vardır .Yeter ki farkında olalım ve kabul edelim bir şeylerin yanlış gittiğine .
                    Çocuğumuzu korumak adına yaptığımız her davranış onu ,toplumun  suç dişlileri arasına atmak  aslında ..
                    Evet Sinan Çetin ,bir baba olarak ,oğlunu kalın duvarlar ardından kurtarabildin  ama aslında yaşamla arasına bir duvar ördün ,
                   Evet Sinan Çetin ,paranı kullanarak bir aileyi satın alabildin ve paranın her kapıyı açtığını oğluna kanıtlayabildin  ama insanların adalete olan inancını da yok ettin ,
                   Evet Sinan Çetin ,ayrıcalıklı çevrenle çocuğunu özgürleştirdiğini sandın  ,ama aslında onu kendine tutsak ettiğini ,vicdanının da tutsak olacağını ,içsel özgürlüğe asla kavuşamayacağını da bilmelisin ,
                   Evet Sinan Çetin ,oğluna sarılarak poz vermişsin ,ama bu poz bizi gördüğümüz başka pozlara götürdü .Örneğin babasının tabutuna sarılan ve bir daha asla sarılamayacak olan yetim çocukların pozlarına.,Bunları hatırlamalı ve bu hassas günlerde toplumun vicdanına dokunmamalıydın
                  Evet Sinan Çetin  ,duygusal bir poz vermişsin ama bu poza sadece acıyarak baktık ,bu pozda bir babanın yanlışlarını ,acizliğini ,küstahlığını ve ne yazık ki özgürlüğe uçaramadığı oğlunu gördük ,bu pozda utanma duygusunun nasıl yok olabildiğini gördük .
                 Evet Türk adaleti ,sana da teşekkür ederiz ,bizi yanıltmadığın için ,Emre Belözoğlu olayı , tacizcilerin serbest bırakılması , kamyon kasalarında telef olan sigortasız mevsimlik işçi çocuklar ,serseri kurşuna giden canlar , gerçekleri dile getiren tutuklu yazarlar , devleti soyan ama yüzümüze sırıtan politikacılar  ,yaz yaz bitmez .
                         Suç işlemenin zengine mübah olduğunu , paran varsa özgür olabileceğini , arkan varsa politika yapabileceğini , yandaş gazeteciysen konuşabileceğini bize yine gösterdin .Teşekkür ederiz sık sık hatırlattığın için .
                             Ama biz iflah olmaz umut besleyen insanlar yine de bekleyeceğiz adaleti , bıkmadan usanmadan .    

1 Ekim 2016 Cumartesi

HANGİ TOHUMU EKMELİ ?

                                             HANGİ TOHUMU EKMELİ ?        


                         Bazen haykırasın gelir ,içinden dolup taşar söylemek istediklerin .Sorular gelir aklına onlarca ,yüzlerce .Sorarsın da .Muhatabı  kimdir bilmeden hem de .Ortaya sorarsın ,dökersin içini  cevap alamayacağını bile bile .Ama tutamıyorsundur içinde ,kendiliğinden dökülür .
                         Bazen çok sessizleşirsin ,Görürsün ,dinlersin ,izlersin ,şaşarsın ,korkarsın da ne söyleyeceğini bilemezsin .İşte bu dönemler kendi kendine konuştuğun ,cevapları bulmaya çalıştığın dönemlerdir.Hepimizin var bu dönemleri .Bireysel duygusal travmaları atlatmak daha kolay oluyor .İçine kapandığında birileri illa ki açar seni .Bir dost ,bir arkadaş ,bir sevgili ,bir kedi ,bir bulut ,bir şarkı .
                    Karamsarsam hep PİNHANİ' nin şarkısı aklıma gelir ve onu dinlerim .
             Yalnız kaldıysan , kalkıp pencerenden bir bak 
                 Güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü 
             Dön bak dünyaya 

                   Herkes gitmişse , sakince arkana dön bir bak 
             Dostun kalmış mı , aşkın solmuş mu 
                      Dön bak dünyaya , dön bak dünyaya 

            Yalnız kaldıysan , kalkıp pencerenden bir bak 
                       Güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü 
              Dön bak dünyaya 

                       Bir sonbahar kadar yalnız , bir kış kadar savunmasız 
             Ya da ilkbaharsan , yolun başındaysan ....

   Böyle bir şarkı ya da bir başkası o an içini açabilir ,kalkıp güneşe bakabilirsin açmış mı,yağmur düşmüş mü görebilirsin ,sakince arkana dönüp bakabilirsin .
               AMA topluma ,kalabalıklara haydi hep beraber güneşe bakalım açmış mı ,haydi yağmura bakalım düşmüş mü ,diyemeyiz ,sayın büyüklerimizin  deyimiyle velev ki dedik ,git işine ,kafayı mı yedin gibi   cevaplar alırız değil mi ?
               Hep devrimler toplumsal düşünülmüş ,laik devlet kurmak ,işçi devrimi yapmak , toplumun yüzünü batıya döndürmek gibi ,ya da köylümüze toprak reformu gibi  .Gördüklerimiz hep başarısızlık ,hep aldanmaca ,aldatmaca olmuş .Laik devlet değil ,laikliğin gerçekten gerekli olduğuna inanan  insan ,toplumun değil bireyin yüzünü batıya döndürmek olsaydı yaptıklarımız  ya da toprak reformunu biz değil de gerçekten köylü talep etseydi ,aldanır ya da aldatılır mıydık acaba?
             Kültürlü toplum değil ,kültürlü bireyler yetiştirmek ''.Kitlelerin gelişmesi olanaksızdır.Ne bir devrim,ne bir ideoloji bunu başarabilir ''(tanrılar okulu ,sayfa 253)
Tabi basit bir denklem aslında değil mi ?Toplum bireylerden oluştuğuna göre .Önemli  olan o bireye bunu özümsetebilmek .Yıllarca ANDIMIZI okuyan nesillerden buralara nasıl gelindi diye hiç düşünülmüyor mu acaba ?O yığınlar okudu her gün ama , kitle halinde yemin ettiler her gün de ,tek başına birey ne hissetti ,ne anladı acaba ? Oysa gerçek eğitim her türlü beyin yıkamadan ,bağımlılıktan , dini zorlamadan ,batıl inançtan uzak olmalıdır.Önce birey kişilik çatışmalarından kurtulup ,farkındalığını yükseltecek , analiz yapma yeteneğine kavuşacak ki ,sonra dünyadaki çatışmalardan ,şiddetten ve savaşlardan uzaklaşacak.
           Şu anda da farklı bir türünü yaşıyor okullarımız.  Okullar açıldı ,minicik beyinler şimdi de 15 temmuz demokrasi zaferiyle yıkanıyor.Ne olacak yani ,şimdi de bütün çocukları öcü fetö deyip korkutacak mıyız ...fetö savar mı vereceğiz ellerine ...Bizi aldattılar deyip ,aldatılan bir nesil olduğumuz gerçeğini onların bilinç altına mı yerleştireceğiz .Peki bu çocuklar güvenmeyi kimden öğrenecek ,güven duygusunu onların minicik beyinlerine nasıl inşa edeceğiz ?
           '' Ne mutlu Türküm diyene '', '' hangi  çılgın bana zincir vuracakmış ,şaşarım '' gibi kahramanlık ve güven duygusundan , ''ama biz aldatılmışız'' ,diyecek olan nesillere geçiş .
                  Bu sistem de başarılı olamayacak ..Çünkü yine kitlelere oynanıyor .Bireysellik yok ,ama bizim gibi toplumların en zayıf noktası din olduğu için toplumsal kavrama daha kolay olacak.Ülkemizin uzun yılları gidecek yine boşa geçmiş olarak ,ama tam bir devrim olmayacak .Çünkü bireysel düşünme ,analiz etme yeteneği olmadığı için bireylerde kalıcı etki yaratmayacak .Kısaca Türk toplumu bir öyle ,bir böyle savrulmaya devam edecek .Her daim sonbaharı yaşayacak .Kimi zaman laikler ,kimi zaman muhafazakarlar ,ama her  zaman yoksullar ,gecekondular ,ezilenler mağdur olacak .
          .Don Miguel  Ruiz demiş ki '' her insanın zihni verimlidir ,önemli olan oraya ne tür tohum ekildiğidir .'' Bizim tohumlarımız hep GDO' lu ...Korku tohumu ,para tohumu , din tohumu , öteki tohumu , aldanma ,aldatma tohumu, yolsuzluk tohumu  .Ve  bir de atasözü '' ne ekersen onu biçersin ''.İşte tohumlarımız ,işte ürünlerimiz .
            .Çok şey yazayım dedim ama beceremedim .Aynı ülkemizdeki gibi hepsi birbirine karıştı .Belki de şu anda ki psikolojilerimizi yansıttı .
             Kısaca demek istemiştim ki ,ülkemizin sağlam temellere oturtulması , ekonomimizdeki refah , korku kültüründen  uzak bir toplumun varlığı ,ancak vizyonu geniş ,farkındalığı yüksek ,sorular sorabilen ,mutlu bir yaşam hayal edebilen ,sadece şükretmeyle yetinmeyen bireylerin sayısı ile doğru orantılıdır.
                Haydi hep beraber bireysel devrime  ,korkmadan soru sorabilen çocuk yetiştirmeye ve minik beyinlere mutluluk ,iyilik ,sevgi ,şefkat ,yardımseverlik tohumları ekmeye ve sonra da ,pencereye gidip bakmaya ,
               Güneş doğmuş mu ,yağmur yağmış mı ,dostun kalmış mı ........

            
             

18 Eylül 2016 Pazar

BİR KAÇ KULAÇ ÖTEDE

                                                BİR KAÇ KULAÇ ÖTEDE

            Bugün Erdek çok hareketliydi .Bense sakin .Bayram sonrası yorgunluğu atmak için yine çınar altındayım .Bu yaz kuzey rüzgalarına teşekkür ediyoruz .Temiz deniz için .Kuzey rüzgarları sağ olsun ,hep olsun .
         Karşıdaki iskele daha da hareketli ,çok kalabalık görünüyor.Güvenlik görevlileri ,emniyet güçleri ,telsizli ,kulaklıklı ,siyah ceketliler.2 tane helikopter ,bir tanesi swarovski .
          Bense denizde sakin .Sırtüstü yüzüyorum ve tepemde bana bir helikopter eşlik ediyor.Kültür fizik hareketleri yapıyorum ,bel fıtığım için ,belimdeki acı geçsin diye.
          Birileri daha acı çekiyor belli ki .Sayın cumhurbaşkanının en güvendiği(darbeyi bile kendisinden öğrendiği ) ismin annesi vefat etmiş .Başsağlığı diliyoruz ayrıca. Cumhurbaşkanımız diyor ki '' annemden sonra anne dediğim insandı .''Yani o da acı çekiyor ,kaybı karşısında .Çünkü bütün programlarını yarıda kesip koşuyor son görevini yapmaya .
             Benim canımın acısı geçecek ,çünkü fiziksel ve çözümü var.Ama kaybedilenlerin acısı geçmeyecek ,belki ilk günkü gibi olmayacak ama sadece küllenecek .
              ''Acının şiddeti önemli değildir ,sürekliliği önemlidir '' sözü aklımıza geliyor ve bu söz ülkemizi çağrıştırıyor birden .Bizim güzel ülkemizin acıları sürekli , sona ermeyen cinsten .
               Acıların şiddetinin karşılaştırılması mümkün olabilir mi ?Acıyı yaşayanlar acı yaşatabilir mi?Ama işin içinde iktidar ,vatan ,toprak ,din gibi kutsal kavramlar varsa insanlar pahasına,bedeller ödemek pahasına ,çocuklar pahasına acı yaşanıyor ,yaşatılıyor .
           Ateş düştüğü yeri yakıyor,ama acının şiddeti ölçülemiyor.
           İskelede 2 helikopter.Yavaş yavaş pervaneleri hareketleniyor ,belli ki birazdan havalanacaklar.Yolcularını bekliyorlar .
          Bir kaç kulaç ötemdeler.O kadar yakın ki .Sormak istediğim ,cevabını kendi kendime veremediğim o kadar çok soru var ki ..İflah olmaz bir iyimser ve barış sözcüklerinin peşinde kandırılmaya hazır bir kişinin soruları
           Bir kaç kulaç ötede cevaplar .Ama ulaşsam bile alacağım cevaplar beni tatmin edebilecek mi ,bana umut verecek mi ?
           Soracaktım ,
          acılar hepimizde aynı mı hissediliyor ,sizin acınız ile bizim acımız aynı mı acaba ?
          Kutsal varlıklarımız ,mehmetçiklerimizin acısı biter mi ve onların üzerine mutlu bir vatan inşa edilebilir mi ?
          Ya da kandırılarak ( ki herkes kandırılabiliyormuş ,örneğin tüm türkiye )  dağlara çıkarılmış gençlerin annelerinin acıları daha mı az acaba ?
           Hafızalarımızdaki acılar ne kadar zamanda küllenecek ?Örneğin Uğur Mumcular, Türkan Saylanlar ,Deniz Gezmişler ,Menderesler ,Hrant Dinkler, Ahmet Kayalar ,Eşref paşalar , Muhsin Yazıcıoğlular ,oradan buradan farketmez ,bu ülkenin çocukları ,değerleri ....acıları küllenecek mi?
       Fotoğraflarına bakamadığımız Aylan bebek ,isimlerini unuttuğumuz düğüne giderken ölüme giden çocuklar ,onların acısını kim daha çok hissetmeli acaba?
        Ergenekondan suçlu bulunan Ali yarbay ile fetöden tutuklu savcı Seyfettin Yiğit 'in intiharları hangisinin eşine ,çocuklarına daha çok acı çektirmiştir ,çekilen acılar arasında fark var mı dır acaba ?
         Bazılarının kandırılması acı çektirmezken ,bazı kandırılmalar niye daha çok acı çektiriyor?Kandırılmanında mı şiddeti var  ve kim ölçüyor acaba?
          SORMAK İSTERDİM ,bugün tutuklu bulunan Altan kardeşlerin babasına,Çetin Altan'a ödül verirken demişsiniz ki '' farklılıkların kabulü kolay olmamış ,kemikleşen ön yargılar ,tahammülsüz anlayışlar ,düşünceyi ağır şekilde cezalandırmış ve bedelini bütün Türkiye ödemek zorunda kalmıştı .......söz olmadan ,yazı ve fikir olmadan ,uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz ....farklı düşünmek asla birbirimizi anlamaya ,en azından anlama çabasına mani olmamalı .....Demokrasinin temeli ,tahammül duygusudur.  ''peki bu sözlerin arkasından bugün ,
      gazeteciler ,yazarlar ,bilim adamları hapishanedeyken sormak gerekmez mi ?Hep korkacak mı insanlar düşüncelerinden ? Korkunun da şiddeti var mı ?Kim daha çok korkmalı ,sizden olanlar ya da bizden olanlar mı ?
        Ya bu ülkenin kadınları  ? Küçük yaşta evlendirilmiş , eğitimden mahrum bırakılmış , şiddet gören , devleti tarafından korunamayıp öldürülen , kuzucuklarını vatana feda eden , ya da hiç haber alamayıp boş gözlerle dünyaya bakan analar.Sizce hangisinin acısı daha çok acıtır?
           Sormak isterdim birkaç kulaç öteye , Çözüm dediniz ,demiştiniz ,
           acıları yok etmenin bir çözümü yok mu ?
           barışı getirmenin bir yolu yok mu ,
           bir acı reçete bile yazılamaz mı ?
           mutsuz kralın ülkesi mi olacak hep bu ülke ?
           biraz kulak verse bize bu mutsuz kral ,
           desek ki ona acılar üstüne inşa edilemez mutlu bir vatan...
           çok yakınımdaydı ,bir kaç kulaç ötemde ve benim acılarım ve onun acıları ve tüm ülkenin acıları  .

                                                BİR KAÇ KULAÇ ÖTEDE

            Bugün Erdek çok hareketliydi .Bense sakin .Bayram sonrası yorgunluğu atmak için yine çınar altındayım .Bu yaz kuzey rüzgalarına teşekkür ediyoruz .Temiz deniz için .Kuzey rüzgarları sağ olsun ,hep olsun .
         Karşıdaki iskele daha da hareketli ,çok kalabalık görünüyor.Güvenlik görevlileri ,emniyet güçleri ,telsizli ,kulaklıklı ,siyah ceketliler.2 tane helikopter ,bir tanesi swarovski .
          Bense denizde sakin .Sırtüstü yüzüyorum ve tepemde bana bir helikopter eşlik ediyor.Kültür fizik hareketleri yapıyorum ,bel fıtığım için ,belimdeki acı geçsin diye.
          Birileri daha acı çekiyor belli ki .Sayın cumhurbaşkanının en güvendiği(darbeyi bile kendisinden öğrendiği ) ismin annesi vefat etmiş .Başsağlığı diliyoruz ayrıca. Cumhurbaşkanımız diyor ki '' annemden sonra anne dediğim insandı .''Yani o da acı çekiyor ,kaybı karşısında .Çünkü bütün programlarını yarıda kesip koşuyor son görevini yapmaya .
             Benim canımın acısı geçecek ,çünkü fiziksel ve çözümü var.Ama kaybedilenlerin acısı geçmeyecek ,belki ilk günkü gibi olmayacak ama sadece küllenecek .
              ''Acının şiddeti önemli değildir ,sürekliliği önemlidir '' sözü aklımıza geliyor ve bu söz ülkemizi çağrıştırıyor birden .Bizim güzel ülkemizin acıları sürekli , sona ermeyen cinsten .
               Acıların şiddetinin karşılaştırılması mümkün olabilir mi ?Acıyı yaşayanlar acı yaşatabilir mi?Ama işin içinde iktidar ,vatan ,toprak ,din gibi kutsal kavramlar varsa insanlar pahasına,bedeller ödemek pahasına ,çocuklar pahasına acı yaşanıyor ,yaşatılıyor .
           Ateş düştüğü yeri yakıyor,ama acının şiddeti ölçülemiyor.
           İskelede 2 helikopter.Yavaş yavaş pervaneleri hareketleniyor ,belli ki birazdan havalanacaklar.Yolcularını bekliyorlar .
          Bir kaç kulaç ötemdeler.O kadar yakın ki .Sormak istediğim ,cevabını kendi kendime veremediğim o kadar çok soru var ki ..İflah olmaz bir iyimser ve barış sözcüklerinin peşinde kandırılmaya hazır bir kişinin soruları
           Bir kaç kulaç ötede cevaplar .Ama ulaşsam bile alacağım cevaplar beni tatmin edebilecek mi ,bana umut verecek mi ?
           Soracaktım ,
          acılar hepimizde aynı mı hissediliyor ,sizin acınız ile bizim acımız aynı mı acaba ?
          Kutsal varlıklarımız ,mehmetçiklerimizin acısı biter mi ve onların üzerine mutlu bir vatan inşa edilebilir mi ?
          Ya da kandırılarak ( ki herkes kandırılabiliyormuş ,örneğin tüm türkiye )  dağlara çıkarılmış gençlerin annelerinin acıları daha mı az acaba ?
           Hafızalarımızdaki acılar ne kadar zamanda küllenecek ?Örneğin Uğur Mumcular, Türkan Saylanlar ,Deniz Gezmişler ,Menderesler ,Hrant Dinkler, Ahmet Kayalar ,Eşref paşalar , Muhsin Yazıcıoğlular ,oradan buradan farketmez ,bu ülkenin çocukları ,değerleri ....acıları küllenecek mi?
       Fotoğraflarına bakamadığımız Aylan bebek ,isimlerini unuttuğumuz düğüne giderken ölüme giden çocuklar ,onların acısını kim daha çok hissetmeli acaba?
        Ergenekondan suçlu bulunan Ali yarbay ile fetöden tutuklu savcı Seyfettin Yiğit 'in intiharları hangisinin eşine ,çocuklarına daha çok acı çektirmiştir ,çekilen acılar arasında fark var mı dır acaba ?
         Bazılarının kandırılması acı çektirmezken ,bazı kandırılmalar niye daha çok acı çektiriyor?Kandırılmanında mı şiddeti var  ve kim ölçüyor acaba?
          SORMAK İSTERDİM ,bugün tutuklu bulunan Altan kardeşlerin babasına,Çetin Altan'a ödül verirken demişsiniz ki '' farklılıkların kabulü kolay olmamış ,kemikleşen ön yargılar ,tahammülsüz anlayışlar ,düşünceyi ağır şekilde cezalandırmış ve bedelini bütün Türkiye ödemek zorunda kalmıştı .......söz olmadan ,yazı ve fikir olmadan ,uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz ....farklı düşünmek asla birbirimizi anlamaya ,en azından anlama çabasına mani olmamalı .....Demokrasinin temeli ,tahammül duygusudur.  ''peki bu sözlerin arkasından bugün ,
      gazeteciler ,yazarlar ,bilim adamları hapishanedeyken sormak gerekmez mi ?Hep korkacak mı insanlar düşüncelerinden ? Korkunun da şiddeti var mı ?Kim daha çok korkmalı ,sizden olanlar ya da bizden olanlar mı ?
        Ya bu ülkenin kadınları  ? Küçük yaşta evlendirilmiş , eğitimden mahrum bırakılmış , şiddet gören , devleti tarafından korunamayıp öldürülen , kuzucuklarını vatana feda eden , ya da hiç haber alamayıp boş gözlerle dünyaya bakan analar.Sizce hangisinin acısı daha çok acıtır?
           Sormak isterdim birkaç kulaç öteye , Çözüm dediniz ,demiştiniz ,
           acıları yok etmenin bir çözümü yok mu ?
           barışı getirmenin bir yolu yok mu ,
           bir acı reçete bile yazılamaz mı ?
           mutsuz kralın ülkesi mi olacak hep bu ülke ?
           biraz kulak verse bize bu mutsuz kral ,
           desek ki ona acılar üstüne inşa edilemez mutlu bir vatan...
           çok yakınımdaydı ,bir kaç kulaç ötemde ve benim acılarım ve onun acıları ve tüm ülkenin acıları  .