BİR EVLENME TEKLİFİ HİKÂYESİ
Boğaz kıyısında şık bir balık lokantasındaydılar. Kumral
saçlarını ensesinde toplamıştı genç kadın. Kocaman halka küpeleri ile İspanyol
kızlarını andırıyordu. Karşısında bir günlük sakalı ile çok çekici görünen adam,
önce kadehinden bir yudum aldı, ayağa
kalktı ve cebinden küçük siyah kadife bir kutu çıkarıp bütün müşterilerin
duyacağı bir sesle, ‘’benimle evlenir
misin? ’’ deyip hareli gözlerine
baktığında içinde kaybolduğu kadının önünde diz çöktü. Restorandaki insanlar
kafalarını onlara çevirdiler.
Genç kadın tam tabağındaki lüferi parçalamaya çalışıyordu o
ara, eli ayağına dolaştı, bıçağı kaydı elinden balıkla beraber düştü masanın
altına. Lüfer ölü gözlerle küskün küskün baktı kadına. Deminden beri masaların ayakları
altında bana da bir şey çıkar mı ki diye, umutla gezinen kara kedicik yerdeki
balığı görünce kıs kıs güldü, bıyıklarını titretti. O bıyıklarını titretirken ileride
pusuya yatmış sarı sarman hiç beklemeden fırlayıp kaptı balığı. Kara kedi
‘’Miyav ‘’ diye kovalamaya başladı sarı sarmanı. Garsonun ayaklarının arasından
geçmeye kalktı. Tepsideki mezeler, kadehler beş şiddetinde bir deprem
oluyormuşçasına kristal taşlı avize gibi sallandılar, şangırdadı bardaklar ve de
devrildiler sonunda. Garson neye uğradığını
şaşırmış zavallı bir halde dizlerinin üzerinde toplamaya kalktı kırılan
bardakları, tabakları. Bir cam parçası elini kesti boydan boya, kırmızı mahcup
kanı damladı her yere. Garsonu o halde gören
pamuk saçlı, kırmızı kepçe kulaklı babacan bir adam, ‘’ben
doktorum, bana bırakın, ‘’diye koştu. Bir yandan da ‘’Su, sıcak su getirin, sıcak su ‘’ diye
bağırıyordu. Yanındaki arkadaşı, ‘’sıcak suyu ne yapacaksın, doğuran mı var, ‘’
diye uyardı adamı. ‘’Tuh, ‘’ deyip kırışmış lekeli ellerinin arasına başını alıp
çöktü yere. Arkadaşı yaşlı doktoru kaldırıp götürdü masasına. Sırtını sıvazlayarak
‘’Sen çok iyi bir doktordun, ‘’ diye teselli ettiler. Lobideki mini lacivert
etekli, üzerinde beyaz gömleği bulunan hokka burunlu kız koştu garsonun
yardımına. Getirdiği havlı ile sardı kıvırcık siyah saçlı genç garsonun elini. Çocuk acısını
unutmuş, yeşil otlaklara dönmüştü gözleri,
kalbi ise ince zarif ellere takılmış heyecandan zor nefes alıyordu
şimdi. Elleri birleşmiş öylece bakıp kaldılar, bıraksalar sonsuza kadar
yaşarlardı oracıkta. Olanları usulca uzaktan izleyen saçlarını geriye doğru jöle
ile yapıştırmış ve de arkada at kuyruk yapmış şef garson kızın ellerini genç
çocuğun ellerinde görünce siyah boncuk gözlerini kıstı, ince dudaklarını ısırdı. Yanlarına gitti ve hemen olaya el koyup okkalı
bir fırça attı. ‘’Dikkatsiz, misafirlerimizi rahatsız ettin. Kovdum seni ‘’ diye
azarladı. Ama gençlerin umurunda bile olmadı. Cam kırıklarını toplamaya çalışırlarken dudaklarından
taşan minik gülücükler kalplerine battı. Yaşlı doktor arkadaşlarına eski
anılarını, dünyaya getirdiği bebekleri anlatacaktı ki, herkesin gözünün evlenme teklifi yapan adamın
masasında olduğunu gördü. Çatallar
ellerde donup kalmış, gözler minik kutuda kilitlenmişti. Kalktı
ayağa ‘’ eee, hadi ama ver artık cevabını kızım ‘’ deyince evlenme teklifi alan kadın olanların
şaşkınlığından kurtulup, ‘’ EVET,’’ diye
bağırdı. Sarı sarman uyumaya
hazırlandığı köşede bıyıklarındaki lüfer kalıntıları bir güzel yaladı. Titrek
bıyıklı kara kedi ise bir taraftan karnı guruldarken bir umutla yine pusuya
yatıp saklandı. Yeni mezeler, yeni
kadehler, dumanı tüten tabaklar
geliyordu sıra sıra. Yaşlı doktor ‘’ oh
be’’ deyip anılarını anlatmaya başladı sonunda arkadaşlarına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder