20 Şubat 2021 Cumartesi

 




DOĞAN CÜCELOĞLU ETKİSİ

İnsan İnsana, Savaşçı, Mış gibi yaşamlar… Başucu kitaplarımdandı. 2000’Lİ yıllardı. Savaşçı kitabının mesleğimdeki etkisini hala hatırlarım. Mış gibi yaşamak, ise tam Türk toplumunun aynasıydı. Rol yaparak yaşayan insanlar topluluğu. Birilerini memnun etmek için, sisteme ayak uydurabilmek için. Hissetmeden, öğrenmeden, farkına varmadan. Yüzeysel ve göstermelik. Ders çalıştığını sanan öğrenci, öğretmenlik yaptığını sanan öğretmen, temizmiş gibi yapıp çöpünü sokağa döken vatandaş, dürüstlükten bahsedip çalıp çırpan siyasetçi…

Birkaç gündür videolarını seyretmişsinizdir Cüceloğlu’nun. Röportajları, anıları, kitaplarından alıntılar Ben de izledim. Bir anısını şöyle anlatıyordu. ‘’Babamın son karısına Yörük Karısı derdik biz. Tam doğayla uğraşan inekleri besleyen okuma yazma bilmeyen bir kadındı.  Bir gün sapanla kuşa nişan almıştım ki  ‘’yavrum yapma ‘’dedi bana. Ben de ona ‘’ne olacak ki, küçücük bir kuş ‘’ deyince ‘’ama o da bir can taşıyor, hepimiz gibi ‘’ dedi. Anlamamıştım ama sapanımı da indirmiştim yere. Bunun sorgulamasını Amerika'da yaşarken ve 40’lı yaşlarımda yaptığımda o altı ay önce ölmüştü ve ben o zaman farkına varmıştım söylediklerinin. ‘Hepimiz can taşıyoruz. Yok, birbirimizden farkımız. ‘ diyordu bana.  Biz aynıyız, diyordu. Keşke onun değerini daha önce fark etseydim, dizinin dibine otursaydım daha neler keşfederdim acaba?’’



Bir de evliliği ile ilgili söyledikleri var. ‘’karımdan sürekli kocasına itaat eden, kendine ait düşüncesi ve duygusu olmayan, benim gibi düşünen ve hisseden biri olmasını istedim. Ve bunların ne kadar yanlış olduğunun o zamanlar farkında bile değildim, yıllar sonra farkına vardım hatalarımın. Tırtıldan kelebeğe dönüşüm zaman almıştı’’

Kendi ağzından bu sözleri dinleyince, nasıl hafifledim anlatamam, şöyle bir rahatlayıp  ‘’oh’’ çektim. Amerikalarda burslar alıp, psikoloji eğitiminin en yüksek mertebelerine ulaşmış Cüceloğlu bile şikâyet ediyor, bazı şeylerin farkına çok geç vardım, diye. O yüzdendir ‘’oh ‘’çekmem.

Özellikle kadınlar 40’lı yaşlarından sonra farkına varırlar kendilerinin ve hayatlarının. Çoluk çocuğun derdi azalmış, kocası ile dengeler oturmuş artık yavaş yavaş içine dönmeye kendini keşfetmeye başlamıştır. İşte felaket o zaman başlar. Geçmişteki davranışları ve boşa harcandığını düşündüğü yıllar için ‘’ben ne yaptım’’ diye sorgulamalarla pişmanlıklar içinde kıvranır. Demek ki bu farkındalık olayı  eğitimle değil, yaşayarak, deneyimleyerek ve zamanı geldiğinde oluyor. Bütün insanlar bir gün durup soracak belli ki’’ ah ben ne yaptım, ‘’ diye. İçimi rahatlattı Cüceloğlu giderken bile.

’’HEPİMİZİN İÇİNDE GÜZEL BİR SÖZ VE GÜLÜMSEME BEKLEYEN BİR ÇOCUK VAR ‘’D.CÜCELOĞLU

Bir de öğrencilik anısı vardı . Şöyle anlatıyor Cüceloğlu ’’ İlk öğretmenim çok ciddi bir kadındı. Sertti. Ve ben hiç sevemedim onu. Okula hiç ısınamadım ilk günlerde. Eyvah, sınıfta kalacağım korkusu yerleşmişti içime. Gitmek istemezdim hiç okula. Sonra diğer öğretmenimizle tanıştık. Suratında kocaman bir gülümseme ve ‘ ayy, siz ne güzel çocuklarsınız böyle ‘ diyerek girmişti sınıfa. Hadi çocuklar bu ilk dersimize bir şarkı ile başlayalım, demiş ve biz şarkı söylerlerken sıraların arasından geçerken de benim başımı okşamış ve de suratıma bakıp gülmüştü.  İşte orada başladı okul aşkım. O gün okul çıkışı hoplaya zıplaya gittim eve. Okulumu seviyorum, öğretmenimi seviyorum, diye diye. ‘’

2000’li yıllardır sanırım. Öğretmen masasında oturmuşum, sözlü de pek yapmazdım ama o ders en arkada oturan ufak tefek çelimsiz bir öğrenciyi tahtaya kaldırmıştım.  Bacaklarının titrediğini hatırlıyorum. Kimya ilk iki notu da çok zayıf. En arka sıraya oturup saklandığına göre sevmiyor belli ki dersi. O tahtada kara kara düşünürken dikkatimi kocaman gözleri çekti. Doğuştan sürmeli, her bir kirpiği rimelli. Hani eşek gözlü denir ya.  ‘’Ya senin ne güzel gözlerin varmış öyle, baksanıza çocuklar arkadaşınızın gözlerine’ ’gibi birkaç cümle ettim öylesine. Ertesi gün iki çift eşek göz en ön sırada oturuyordu. Gözlerini ayırmadan izledi sene sonuna kadar dersi ve zayıf olan notunu da düzeltti.  Kim bilir kimyacı olmuştur belki de J)

Ufacık dokunuşlar nasıl da önemliymiş hayatta. Bize yapılan ya da bizim yaptıklarımız. Farkına varmak ve farkındalık yaratmak ne kadar önemliymiş yaşamımızda. Bunları hayatının herhangi bir basamağında anlamak da çok değerli. Ya hiç farkına varmadan çekip gitseydik. Bir kişiye bile dokunduysak hele ki erken ya da geç kendimize de dokunabildiysek ne mutlu bize.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder