DOĞAN CÜCELOĞLU
ETKİSİ
İnsan İnsana, Savaşçı, Mış gibi yaşamlar… Başucu
kitaplarımdandı. 2000’Lİ yıllardı. Savaşçı kitabının mesleğimdeki etkisini hala hatırlarım.
Mış gibi yaşamak, ise tam Türk toplumunun aynasıydı. Rol yaparak yaşayan
insanlar topluluğu. Birilerini memnun etmek için, sisteme ayak uydurabilmek
için. Hissetmeden, öğrenmeden, farkına varmadan. Yüzeysel ve göstermelik. Ders
çalıştığını sanan öğrenci, öğretmenlik yaptığını sanan öğretmen, temizmiş gibi
yapıp çöpünü sokağa döken vatandaş, dürüstlükten bahsedip çalıp çırpan
siyasetçi…
Birkaç gündür videolarını seyretmişsinizdir Cüceloğlu’nun. Röportajları, anıları, kitaplarından alıntılar Ben de izledim. Bir anısını şöyle anlatıyordu. ‘’Babamın son karısına Yörük Karısı derdik biz. Tam doğayla uğraşan inekleri besleyen okuma yazma bilmeyen bir kadındı. Bir gün sapanla kuşa nişan almıştım ki ‘’yavrum yapma ‘’dedi bana. Ben de ona ‘’ne olacak ki, küçücük bir kuş ‘’ deyince ‘’ama o da bir can taşıyor, hepimiz gibi ‘’ dedi. Anlamamıştım ama sapanımı da indirmiştim yere. Bunun sorgulamasını Amerika'da yaşarken ve 40’lı yaşlarımda yaptığımda o altı ay önce ölmüştü ve ben o zaman farkına varmıştım söylediklerinin. ‘Hepimiz can taşıyoruz. Yok, birbirimizden farkımız. ‘ diyordu bana. Biz aynıyız, diyordu. Keşke onun değerini daha önce fark etseydim, dizinin dibine otursaydım daha neler keşfederdim acaba?’’
Bir de evliliği ile ilgili söyledikleri var. ‘’karımdan
sürekli kocasına itaat eden, kendine ait düşüncesi ve duygusu olmayan, benim
gibi düşünen ve hisseden biri olmasını istedim. Ve bunların ne kadar yanlış
olduğunun o zamanlar farkında bile değildim, yıllar sonra farkına vardım hatalarımın.
Tırtıldan kelebeğe dönüşüm zaman almıştı’’
Kendi ağzından bu sözleri dinleyince, nasıl hafifledim
anlatamam, şöyle bir rahatlayıp ‘’oh’’
çektim. Amerikalarda burslar alıp, psikoloji eğitiminin en yüksek mertebelerine
ulaşmış Cüceloğlu bile şikâyet ediyor, bazı şeylerin farkına çok geç vardım,
diye. O yüzdendir ‘’oh ‘’çekmem.
Özellikle kadınlar 40’lı yaşlarından sonra farkına varırlar kendilerinin
ve hayatlarının. Çoluk çocuğun derdi azalmış, kocası ile dengeler oturmuş artık
yavaş yavaş içine dönmeye kendini keşfetmeye başlamıştır. İşte felaket o zaman
başlar. Geçmişteki davranışları ve boşa harcandığını düşündüğü yıllar için ‘’ben
ne yaptım’’ diye sorgulamalarla pişmanlıklar içinde kıvranır. Demek ki bu farkındalık
olayı eğitimle değil, yaşayarak,
deneyimleyerek ve zamanı geldiğinde oluyor. Bütün insanlar bir gün durup soracak
belli ki’’ ah ben ne yaptım, ‘’ diye. İçimi rahatlattı Cüceloğlu giderken bile.
’’HEPİMİZİN İÇİNDE
GÜZEL BİR SÖZ VE GÜLÜMSEME BEKLEYEN BİR ÇOCUK VAR ‘’D.CÜCELOĞLU
Bir de öğrencilik anısı vardı . Şöyle anlatıyor Cüceloğlu ’’
İlk öğretmenim çok ciddi bir kadındı. Sertti. Ve ben hiç sevemedim onu. Okula
hiç ısınamadım ilk günlerde. Eyvah, sınıfta kalacağım korkusu yerleşmişti
içime. Gitmek istemezdim hiç okula. Sonra diğer öğretmenimizle tanıştık.
Suratında kocaman bir gülümseme ve ‘ ayy, siz ne güzel çocuklarsınız böyle ‘
diyerek girmişti sınıfa. Hadi çocuklar bu ilk dersimize bir şarkı ile
başlayalım, demiş ve biz şarkı söylerlerken sıraların arasından geçerken de
benim başımı okşamış ve de suratıma bakıp gülmüştü. İşte orada başladı okul aşkım. O gün okul
çıkışı hoplaya zıplaya gittim eve. Okulumu seviyorum, öğretmenimi seviyorum,
diye diye. ‘’
2000’li yıllardır sanırım. Öğretmen masasında oturmuşum,
sözlü de pek yapmazdım ama o ders en arkada oturan ufak tefek çelimsiz bir
öğrenciyi tahtaya kaldırmıştım. Bacaklarının
titrediğini hatırlıyorum. Kimya ilk iki notu da çok zayıf. En arka sıraya
oturup saklandığına göre sevmiyor belli ki dersi. O tahtada kara kara düşünürken
dikkatimi kocaman gözleri çekti. Doğuştan sürmeli, her bir kirpiği rimelli.
Hani eşek gözlü denir ya. ‘’Ya senin ne
güzel gözlerin varmış öyle, baksanıza çocuklar arkadaşınızın gözlerine’ ’gibi
birkaç cümle ettim öylesine. Ertesi gün iki çift eşek göz en ön sırada
oturuyordu. Gözlerini ayırmadan izledi sene sonuna kadar dersi ve zayıf olan
notunu da düzeltti. Kim bilir kimyacı
olmuştur belki de J)
Ufacık dokunuşlar nasıl da önemliymiş hayatta. Bize yapılan
ya da bizim yaptıklarımız. Farkına varmak ve farkındalık yaratmak ne kadar önemliymiş
yaşamımızda. Bunları hayatının herhangi bir basamağında anlamak da çok değerli.
Ya hiç farkına varmadan çekip gitseydik. Bir kişiye bile dokunduysak hele ki
erken ya da geç kendimize de dokunabildiysek ne mutlu bize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder