SUÇLU AYAĞA KALK
‘’Ne biçim babasın sen ya? İyice ruhsuz bir adam oldun çıktın. Hiç mi düşünmüyorsun
kızını. İçeride ağlayıp duruyor dünden
beri‘’
‘’Yahu ben burada para mı basıyorum? Söyleyin dershaneye, önümüzdeki ay toptan veririz, dedim işte’’
‘’Yazıklar olsun sana. Başkalarına bulursun ama bilmez miyim
ben? ’’
Telefonu canı sıkkın bir biçimde masanın üzerine attı. Kulağı
hala içeride sessiz sessiz iç çeken kızındaydı.
Senin aklını aldı o kızıl yosma. Kızını bile görmez oldu
gözlerin. İyi aile babasıymış. Hep sinsi, hep ikiyüzlüydün. Dışarıda cana yakın,
konuşkan işadamı. Eve gelince yorgun. Surat bir karış. Bizi yaşlı ana babamın
eline muhtaç ettin ya. İki kuruş için dil döktürüyorsun bana. Kendim için olsa.
Asla. Ama kızım var işte. O anlayamıyor. Gittikçe içine kapandı. İkimize de kırgın. Ne hallere düştüm? Ah anne sen yaktın benim
başımı. Zengin çocuk. Okumuş. Kibar, efendi.
Yere bakan yürek yakanmış da sonradan öğrendik. İyi ailesi varmış.
Bildik, tanıdık. Uzaktan akraba, diye diye beynimi yıkadın. Bir karışmasaydın. Sussaydın. İlle de olacak.
Hiç vazgeçmezsin. Halime bak. Tek suçlu
sensin. Sen.
Gözlerinde kara bulutlar yüreğinde esen bir kara yel ile
‘’hepsi senin suçun ‘’demek üzere daldı annesinin odasına. Onun kapıdan girdiğini görünce yaşlı kadının
feri gitmiş gözleri parladı. ‘’ kızım
iyi ki geldin. Çok canımı acıttı bunlar. ’’ diyerek takma dişlerini üzerinde
yaşanmış yüzlerce anıdan sıçramış lekelerin kapladığı titrek elleri ile uzattı.
Sonra da ağlamaklı sesiyle ‘’ Yavrum iyi
misin sen, ne olur üzme kendini, yazık o sabiye de. Bak,
odasından çıkmaz oldu. Her
sorunun bir çaresi bulunur elbet’’ diye
devam etti. ‘’ Ben iyiyim anne, sorun yok ‘’
deyip derin bir nefes alarak komodinin üzerinde yarısı su dolu bardağı
annesine uzattı. Yaşlı kadın hep gülümseyen dişlerini bıraktı suyun içine. Sarı saten kapaklı yorganın altına minik bedenini
kaydıraktan kayar gibi bıraktı, başını kızına doğru çevirince bembeyaz pamuk
saçları pembe fistolu yastık kılıfının üzerine yayıldı. Genç kadın yağmur biriktiren hüzünlü bulut
gözleriyle baktı yatağa.
Bu pamuk saçlar mıydı evlen, diye baskı yapan. Bu kahverengi
benekli eller miydi gün yüzü görmemiş çeyizlerimi hazırlayan? Nerede, bana
güven, çok rahat edeceksin, diyen o kendinden emin gözler. Beni gördükçe kaçıyorlar
şimdi. Gençti o da. Bıkmıştı huzursuzluktan. Parasızlık yüzünden
çıkan kavgalar. Karşılıklı atışmalar. Batırırdı sözlerini herkesin etine etine.
Sen benim çektiklerimi çekme, derdi. Tiyatrolara git, arkası dikişli ince naylon çoraplar giy. Sivri
topuklu ayakkabılar. Nereden bilecekti
ki? Parayla mutlu oluruz sandı. Ah geçmiş, ah. Geçmişe bakınca hep
söylenenler bozuk bir plaktan geliyor gibi.
Aradığını bulamayanların hayal kırıklığı enkaz gibi çökmüştü üzerine. Kapıyı yavaşça aralık kalacak şekilde çekip çıktı.
Ah, çalışsaydım. Böyle mi olurduk şimdi? Para versin diye eline
mi bakardım o soysuzun? Üzer miydim seni böyle? İster miydim ağlatmak iki kuruş için? Dayım
bankaya sokacaktı da. Ama ah baba, ah. Bütün suç sende. El âlem ne dermiş. Bir
kıza bakamamışlar dedirttirmem dedin. Senin yüzünden. Bak şimdi sığındık
yanınıza. Ama para kazanıyor olsaydım eyvallah mı ederdim o pisliğe? Bütün suç
sende baba. Senin yüzünden.
Kızının yanağından öpüp ‘’ bana güven’’ derken bütün evi tiz
kahkahaların, gürültülü konuşmaların kapladığını fark etti. Telaşla salona geçince koltukta altında
çizgili pijaması üzerinde mavi gömleği ve göbeğinin üstünde kalmış yeşil beyaz
damalı kravatı ile gözlerini ekrana dikmiş babasını gördü. İki kadın hararetli konuşurken biri elinde
oklava ile hamur açıyor, diğeri de ‘’ şimdi soğanımızı küçük küçük doğrayıp
kıymamızla karıştıracağız. ‘’ diyordu. Genç kadın salona girerken ayağı sehpaya
çarpıp küçük kesme cam vazoyu döşemenin üzerine düşürünce yaşlı adam sıçradı yerinden.
Onu görünce walker’ına tutunarak ayağa kalkıp ‘’ Anne korkuttun beni, ‘’ dedi.
Sonra da ‘’ bize de mantı yapsana akşama, çok canım istedi. Yapar mısın’’ deyip başını kızının omzuna
koydu. Genç kadın yaşlı adamın sırtını
sıvazlayıp ‘’ Olur, yavrum, yaparım, ‘’ deyip ‘’ sen şimdi televizyonu seyret
biraz sonra da uyursun belki’’ diyerek onu koltuğuna oturttu. Yüreğinde kocaman
bir taş ile nereye gideceğini bilemedi. Kendini banyoya atıp sıcak suyu açtı, küvet dolarken üzerindekileri çıkarıp bir yay
gibi gerilmiş vücudu ile girdi içine.
Hayır, çalışamazsın, diye fırtınalar estiren, dilinde
şimşekler çakan adam nerede şimdi? Ne
düşünüyordu ki o zamanlar? Hangi değer
yargılarının esiriydi? Nerede suçladıkların?
Hiç birini bulamadın işte. Ne bilsinler böyle olacağını. İyiliğini istemişlerdir senin. Ana baba olmak
kolay mı? Diploması yok ki. Deneye yanıla. Tutarsa ne ala. Sanki sen çok iyi
bir annesin de. Haksızlığa uğramış
zavallı. Terk edilen tek kadın sensin dünyada.
Sanki seni zorla evlendirdiler. Silah zoruyla mı? Yoo. Salaktın sen.
İnandın. İnanmasaydın. Akıllı olsaydın. Şunu kabul et artık. Geçmişinin sorumluluğunu atma başkalarına.
Bütün okları sağına soluna batıraraktan kalkıp lavabonun
üzerindeki sarı metal çerçeveli aynaya gitti. Buharlar yol yol olmuş akıyordu
aşağıya doğru. Yüzünü göremeyince hoşça kal der gibi sildi eliyle. Gözlerinin çevresinde kaz ayakları olan yorgun
bakışlı bir kadın vardı karşısında.
Şimdi aynada gördüğüm omuzları düşük kadın mı suçlu yani? O mu
almıştı evlilik kararını. O mu çıkamamıştı büyüklerinin sözünden. Yok. Bu kadın değil o hataları yapan. Kimi zaman baskıyla. Kimi zaman gençlik
heyecanıyla. Aslan yeleliydi o kızın
saçları. Aynı kişi mi? Hiç de değil? Zaman suyunu sıkıp posasını çıkarmış. Toz duman edip geçmiş. Hey kızım. Topla kendini. Bunalımlı. Mız mız mız. Ağdalı bir roman
gibisin. Hep mağdur, hep haksızlığa uğramış. Anlasana artık. Yarın bile baktığında
başkası olacak bu aynada.
Havluyla kuruladı vücudunu aceleyle. Saçlarını topladı
tepesinde. Gün pılısını pırtısını alıp uzaklaşırken ev sessizliğe
bürünmüştü. Kafası karışmıştı geçmişte
debelenirken. Mutfağa geçip sade bir kahvenin iyi gelebileceğini düşündü, hazırlarken eskiden bol şekerli içtiğini
hatırlayıp gülümsedi. Babasının istediği mantı için de çaydanlığa su koyup
kaynatmaya bıraktıktan sonra salondaki masaya fırlattığı telefonunu alıp
balkona çıktı ve arkadaşını aradı:
‘’ Ayşeciğim, hani, üst kat komşun acilen bir bakıcı
arıyordu bebeğine. ‘’ Karşıdaki boş arsaya yeni bir sitenin
temelleri atıldığı için makinelerin gürültüsü yüzünden bağırarak konuşuyordu. ‘’
Ne dedin? Evet, evet. Hemen
başlayabilirim. Yalnız yarın için avans istiyorum mümkünse. ‘’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder