26 Aralık 2020 Cumartesi

 

ADA’YA  YENİ YIL MEKTUBU.

Sevgili Adacığım, adalardan gelen mimoza kokulum, 

Senin dünyadaki ikinci yeni yıla girişin, benimse elli altıncı. Kelimelerle söylenince çok uzun bir süreç gibi gelse de, geriye dönüp baktığında birkaç tatlı kremalı bisküvi, birkaç tuzlu çubuk kraker  tadında. Mutluluk veya hayal kırıklığı, sevinç veya keder, zenginlik veya yokluk, başarı ya da hüsran, adalet veya haksızlık, bir umutlu bir çaresiz olmak gibi. Bunlar bazen bir arada bazen ayrı ayrı ziyaret ediyor insanı.

Bu elli altı yılda Adacığım babaannen ve yaşıtları teknolojide devrim yaşadılar gerçekten. Kollu telefonlardan görüntülü  ıphone’ lara. Bir zamanlar kolunu çevirirdik telefonun postane çıkardı karşımıza. Numarayı söyler, bir daha bekler dururduk bağlansın diye.

Ben dedenle nişanlanınca doğru dürüst telefonla bile konuşamamıştık.  Geyve’de çalışıyordum ve de telefonum yoktu. Arkadaşımın evindekinden arardı  deden. Koşar giderdim, bütün kızlar toplanır başıma, kıkır kıkır. Ne denirdi k, ne konuşulurdu ki bu ortamda. Utanırdım, hı, hı, hı diye cevap verirdim dediklerine.

Gaz lambasından neon ışıklı ampullere level atladı sizin deyiminizle bizim nesil. Çocuklar galvaniz ya da plastik leğenlerde yıkanır haşlama suyla, çok kıpırdarsan kafana yerdin maşrapayı.  Bir çok kişi o yıllarda kafasına yediği darbeler yüzünden ortada hala çocuk gibi gezer.

Yılbaşı demek televizyonda saat oniki’de çıkacak dansözü ya da yasaklı arabesk sanatçılarını beklemek demekti. Hiç yenmemiş gibi kiloyla çerezler alınır, portakal sandıkları gelirdi evlere. Hindi yerine tavuk süslerdi masaları. Biz de büyük anneanne, babaanne ile muhakkak tombala oynanırdı. Mecburiyetten hep baban kazanırdı.

Adacığım, Savaş görmedik şükür derken, savaştan beterini gördük bu yıl da.  Covid- 19 yılı dünyayı kasıp kavurdu hala da devam ediyor. İşte sana çok sarılamayışımız, senin çok insanla birlikte vakit geçiremeyişin, daha çok bebekle arkadaş olamayışın bu sebepten. Genelde yalnız büyüdünüz bu dönemin çocukları. Evlerde, telefonla ulaştınız sevdiklerinize. Bizi dedenle siyam ikizi gibi tanıdın bu yüzden. Küçücük bir ekranda iki kafa.

Ama ben umut besliyorum yine de önümüzdeki yılın bize mucizeler getireceğine dair.  Evet, Adacığım, umut nedir, diye sorarsan.  Hani ben sana ‘’ mini mini  bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu’’ diye şarkı söylüyorum ya.  Umut işte o kuş. En kötü zamanında bile kalbinde cik cik öten, Pır pır edip heyecanlandıran.

Elli altı yaştan nerelere geldi çenesi düşük babaannen. Ah Ada ah, sana anlatacak ne çok hikaye var bir bilsen.  Küçükken büyümek ister insanoğlu, ama büyüyünce de çocukluğum diye öyküler, şiirler yazar. Sen şimdi günün yarısını küçük bir hav hav olarak geçiriyorsun ya, hepimizin gönlünden geçen de sana ve arkadaşlarına katılabilmek aslında. Ama zaman dediğimiz şey izin vermez işte. Kiminin dizleri mani olur, kiminin beli, kiminin gözleri.

Bir şair demiş ki Adacığım’’ düşünüyorum da biz büyümekle çocukluk etmişiz’’. Ama büyümemek el de değil ki?

Sana versek şu an dünyayı, inan bana, büyük adamlardan  daha güzel yönetirsin. Mesela  hepimizi koşturursun peşinden hav hav, miyav miyav dedirterek oyun oynamaya mecbur edersin.  Kalplere kilitlenmiş çocuklukları serbest bıraktırırsın. Ay dedeyi görmeden uyutmazsın kimseyi. Çiçekler koparılmaz,  koklanır dersin onlara. Elmadan bir kere ısırınca bir de babalarla paylaşılacak dersin. Resim yapmayı öğretirsin duvarlara, kirli olmak da güzeldir, deyip kahkaha atarsın.  Sık sık anne kucağına koşar, sevdiklerine sarılmayı unutanlara hatırlatırsın, hatta mecbur edersin. Renkli balonların peşinde koşup, renkli bir dünyalar yaratır o zaman insanlar. Bombalara, silahlara, ciddi adamlara inanmazlar.

Dün Ankara’da kar yağmış Ada. Sen her sabah yaptığın gibi, hava kontrol levhanla balkondan bakmış, karlı havayı işaretlemişsindir okla. Aferin sana.  Her zaman kendin gör güneşi gökyüzünde , kendin gör  ve hisset yağmuru, kendin gör kara bulutları. Kimsenin sana hava da bu gün çok kötü demesine izin verme. Herkesin baktığı yer farklıdır çünkü. Bazen bulutlu bir hava romantik gelirken insana bazen güneşli bir hava üşütebilir soğumuş kalpleri.

Yeni bir yıla gireceğiz birkaç gün sonra Adacığım. Bu kaçıcı gireceğimiz yeni yıl olursa olsun sayısı hiç önemli değil. Önemli olan yaş almayan kalpler. İhtiyarlamayan yürekler. Onlar da nasıl mı olur? Çok basit. Sevgi ile sulanarak.

Sevgin çok olsun,  gözlerin, dudakların, kulakların kalbin, sevgi ile dolsun. O kadar çok , o kadar çok sevgi dolsun ki, ceplerinden taşıp bütün  insanlara ulaşsın.

Hav hav hav. Babaannen.

1 yorum: