16 Ocak 2021 Cumartesi

 




AŞICI GELDİ HANIM…

Kendi kafeslerimizi, kendi ellerimizle özene bezene yaptık. Kimimiz demirden, kimimiz tahtadan. Kilitledik ve anahtarını da okyanusların en derinine attık.

Şimdi ise bu kafesten kurtulabilmek için bir umuda bel bağlamış durumdayız. Aşı ‘ya. Nasıl Covid 19 ile ilgili bütün bilgileri, efsaneleri öğrendiysek şimdi de aşılar hakkında gerekli gereksiz cümleleri ezberliyoruz. Türk insanının ortalama dört yüz ile sınırlı olan kelime dağarcığı- oysa yüz bin kelime yer alıyor Türkçemizde-  müthiş bir artış gösterdi bu dönemde. Bulaş, pandemi, antikor, asemptomatik, entübe, filyasyon, immün, karantina, pik yapmak, pnömoni, antikor gibi.

Sinovac, Moderna, Biontek aşıları. Denenme fazları. Saklanma koşulları. Etken maddeleri… Biliyoruz hepsini.

Önce Sayın Cumhurbaşkanını gördük ekranda. Gömleğini sıvamış, uzatmış kolunu doktoruna. Ama gerçekten tirajı komik her halimiz. Tam Aziz Nesinlik. Ah bir de Levent Kırca yaşasaydı diye düşünüyorum sık sık. Nereye gitti lafın istikameti? Cumhurbaşkanıma aşı yapan zavallı doktorumun önlüğü söküktü. Aklıma hemen atasözümüz geldi. ’terzi söküğünü kendi dikemezmiş’’ derler ya. (Sağlık sistemine atıf olarak)

Sonra da Fahrettin Koca ekranlardaydı. Bir buçuk yılda yaşlandı vallahi. Yüzü kırıştı, saçları kırlaştı adamcağızın. O da kolunu uzatıyordu.

 Onları seyrederken iki görüntü geldi gözümün önüne, yine eskilerden J))

Birincisi ÇERNOBİL radyasyon sızıntısından sonra ekranlara çıkıp ‘’bakın ben çay içiyorum’’ diyen Ticaret Bakanımız Sayın Cahit Aral’ı görür gibi oldum bir an. Sağlık Bakanımızın sonu benzemesin de kendileri sonra kanser olup hayata veda etmişlerdi.

İkincisi okullarda aşı olduğumuz günlerden.

Bazen  günler öncesinden ‘’ bu hafta aşıcılar gelecekmiş ‘’ diye söylentiler yayılırdı. Bazen de aniden gelirlerdi sağlık görevlileri. Sınıfın cesur yürekleri hemen en ön sıraya geçer, kollarını kahramanca uzatırlardı sağlık görevlisine. (  Bu arada hep aynı şırınga mı kullanılırdı, nasıl dezenfekte edilirdi, unutmuşum onları. )Ben onlardandım, gerçekten doğru söylüyorum… Zor zamanlarda bir cesaret yüklenmesi yaşarım genelde.  Bazıları ise ağlamaklı, sıraya geçer, kolunu uzatırken de kafasını baykuş gibi arkaya çevirirdi.  Kimini masanın altından çıkarırdı öğretmenler. Ama bazıları vardı ki, hiç aşı olmamış tipler. Fırsatını bulup sırra kadem basanlar. Benim kıymetli kocam da onlardanmış. Siz hangi gruba girerdiniz acaba?

Aynı şimdi ki gibi yine aşı kampanyaları yapılırdı o zamanlarda da. Unutulmaz, efsane ikili Zeki ve Metin, ekranda bağırırlardı. ‘’ aşıcı geldi hanım ‘’ Gülerek izlerdik onları.

Ve de hep vardı aşı karşıtları. Ya da aşıların ulaşamadığı ücra köşeler, geri kalmış – sanki kendi istemişte geri kalmış gibi- köyler vardı.  Kızamık aşısı olmadığı için hayatını kaybeden çocuklar duyardık. Ailesinin aşıya karşı olması nedeniyle çocuk felci geçiren ve tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren Ali vardı mesela. Babasına neden aşı yaptırmadıkları sorulunca ‘’ kadere karşı koyulmaz’’ dediğini duymuştu bu kulaklar.

Karşılaştırma yapmak amacıyla yazmadım bunları. Bu gün ve dünkü yaşananlar çok farklı tabi ki birbirinden. Sadece aşı deyince çağrışım yapan anıları yazmaya çalıştım çalakalem.

Ama şu bir gerçek ki. Hepimiz sağlıklı bir dünya istiyoruz. Okul çantası elinde çocuklar görmek istiyoruz.  Otobüsler, uçaklar, restoranlar, kafeler, parklar insanla güzel, bunu biliyoruz, acı bir şekilde de olsa öğrendik. Dokunmak istiyoruz. Dokunmak sevmektir, dokunmak söyleyemediklerini duyurmaktır. Mutlu insanlar görmek istiyoruz biz. İyi insanlar görmek çevremizde.   En çok da güvenmek istiyoruz. Siyasetçiye,  yöneticiye, iş adamına, akrabamıza, dostumuza, gazeteciye, da bilim adamlarına güvenmek istiyoruz.  İnsan denen varlığa güvenmek istiyoruz. Bir gün güvenebilir miyiz acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder