AŞICI GELDİ HANIM…
Kendi kafeslerimizi, kendi ellerimizle özene bezene yaptık.
Kimimiz demirden, kimimiz tahtadan. Kilitledik ve anahtarını da okyanusların en
derinine attık.
Şimdi ise bu kafesten kurtulabilmek için bir umuda bel
bağlamış durumdayız. Aşı ‘ya. Nasıl Covid 19 ile ilgili bütün bilgileri,
efsaneleri öğrendiysek şimdi de aşılar hakkında gerekli gereksiz cümleleri
ezberliyoruz. Türk insanının ortalama dört yüz ile sınırlı olan kelime
dağarcığı- oysa yüz bin kelime yer alıyor Türkçemizde- müthiş bir artış gösterdi bu dönemde. Bulaş,
pandemi, antikor, asemptomatik, entübe, filyasyon, immün, karantina, pik
yapmak, pnömoni, antikor gibi.
Sinovac, Moderna, Biontek aşıları. Denenme fazları. Saklanma
koşulları. Etken maddeleri… Biliyoruz hepsini.
Önce Sayın Cumhurbaşkanını gördük ekranda. Gömleğini
sıvamış, uzatmış kolunu doktoruna. Ama gerçekten tirajı komik her halimiz. Tam
Aziz Nesinlik. Ah bir de Levent Kırca yaşasaydı diye düşünüyorum sık sık.
Nereye gitti lafın istikameti? Cumhurbaşkanıma aşı yapan zavallı doktorumun
önlüğü söküktü. Aklıma hemen atasözümüz geldi. ’terzi söküğünü kendi
dikemezmiş’’ derler ya. (Sağlık sistemine atıf olarak)
Sonra da Fahrettin Koca ekranlardaydı. Bir buçuk yılda
yaşlandı vallahi. Yüzü kırıştı, saçları kırlaştı adamcağızın. O da kolunu uzatıyordu.
Onları seyrederken
iki görüntü geldi gözümün önüne, yine eskilerden J))
Birincisi ÇERNOBİL radyasyon sızıntısından sonra ekranlara
çıkıp ‘’bakın ben çay içiyorum’’ diyen Ticaret Bakanımız Sayın Cahit Aral’ı görür
gibi oldum bir an. Sağlık Bakanımızın sonu benzemesin de kendileri sonra kanser
olup hayata veda etmişlerdi.
İkincisi okullarda aşı olduğumuz günlerden.
Bazen günler
öncesinden ‘’ bu hafta aşıcılar gelecekmiş ‘’ diye söylentiler yayılırdı. Bazen
de aniden gelirlerdi sağlık görevlileri. Sınıfın cesur yürekleri hemen en ön
sıraya geçer, kollarını kahramanca uzatırlardı sağlık görevlisine. ( Bu arada hep aynı şırınga mı kullanılırdı,
nasıl dezenfekte edilirdi, unutmuşum onları. )Ben onlardandım, gerçekten doğru
söylüyorum… Zor zamanlarda bir cesaret yüklenmesi yaşarım genelde. Bazıları ise ağlamaklı, sıraya geçer, kolunu
uzatırken de kafasını baykuş gibi arkaya çevirirdi. Kimini masanın altından çıkarırdı
öğretmenler. Ama bazıları vardı ki, hiç aşı olmamış tipler. Fırsatını bulup
sırra kadem basanlar. Benim kıymetli kocam da onlardanmış. Siz hangi gruba
girerdiniz acaba?
Aynı şimdi ki gibi yine aşı kampanyaları yapılırdı o
zamanlarda da. Unutulmaz, efsane ikili Zeki ve Metin, ekranda bağırırlardı. ‘’
aşıcı geldi hanım ‘’ Gülerek izlerdik onları.
Ve de hep vardı aşı karşıtları. Ya da aşıların ulaşamadığı
ücra köşeler, geri kalmış – sanki kendi istemişte geri kalmış gibi- köyler
vardı. Kızamık aşısı olmadığı için
hayatını kaybeden çocuklar duyardık. Ailesinin aşıya karşı olması nedeniyle
çocuk felci geçiren ve tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren Ali vardı mesela.
Babasına neden aşı yaptırmadıkları sorulunca ‘’ kadere karşı koyulmaz’’
dediğini duymuştu bu kulaklar.
Karşılaştırma yapmak amacıyla yazmadım bunları. Bu gün ve
dünkü yaşananlar çok farklı tabi ki birbirinden. Sadece aşı deyince çağrışım
yapan anıları yazmaya çalıştım çalakalem.
Ama şu bir gerçek ki. Hepimiz sağlıklı bir dünya istiyoruz.
Okul çantası elinde çocuklar görmek istiyoruz.
Otobüsler, uçaklar, restoranlar, kafeler, parklar insanla güzel, bunu
biliyoruz, acı bir şekilde de olsa öğrendik. Dokunmak istiyoruz. Dokunmak
sevmektir, dokunmak söyleyemediklerini duyurmaktır. Mutlu insanlar görmek
istiyoruz biz. İyi insanlar görmek çevremizde. En çok da güvenmek istiyoruz.
Siyasetçiye, yöneticiye, iş adamına,
akrabamıza, dostumuza, gazeteciye, da bilim adamlarına güvenmek istiyoruz. İnsan denen varlığa güvenmek istiyoruz. Bir
gün güvenebilir miyiz acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder