3 Ekim 2020 Cumartesi

 

Ünlü masal anlatıcı JUDİTH LİBERMAN'ın derlediği ve müthiş bir anlatım ile aktardığı masalı:

DİLEK AĞACI

Bir yolcunun masalı bu masal. Nereden geldiğini nereye gittiğini hatırlamayan bir yolcunun. Bizim yolcu gerçekten de sadece yolların çocuğuydu. Yol onu nereye götürüyorsa oraya gidiyordu. Bazen bir köyde dururdu. Orada çalışır ekmeğini kazanır, sonra yine yol onu nereye çağırıyorsa giderdi. Günlerden bir gün bizim yolcu bir köyde durmuştu. Birkaç gün kalmış, ekmek parasını kazanmıştı. Artık bu köyden gitme vakti gelmişti. Uzaklardan  bir köy onu çağırıyordu. … Köylüler dedi ki,   hiçbir yere sapmadan, dümdüz yürürsen önümüzdeki köye varırsın. O da dümdüz yürümüştü. Yürümüştü de akşam olmak üzereydi, karanlık basmaya başlamıştı. Ne bir ışık, ne bir ev, ne bir ses. Ormanın içinde kalakalmıştı.  Bu kadar uzak olacağını tahmin edememişti. Çaresiz toprağın üzerinde uyuyacaktı. İlk değildi ki bu. Bir ağacın kökleri arasında kendine bir yatak yapacaktı. Ağacın upuzun yerlere kadar eğilmiş iki dalı onu kucaklarcasına uzanmıştı. İşte burası uygun, dedi bizim yolcu. Heybesini çıkardı içine baktı. Ama başka bir köye gideceğini umarak tedariksiz davranmıştı. Ekmeği bitmek üzereydi. Hiç yiyecek yoktu heybesinde. Derin bir iç çekti. Of yine aç bir gece geçecek, dedi üzgün üzgün. Yine aç bir gece, yine toprakta uyuyacağım bir gece, diye düşünürken,

Bir şarkı duydu yakınlardan bir yerden. Şarkı ne diyordu biliyor musunuz?

NE istiyorsun,

Ne özlüyorsun

Kalbine sor ve dinle

Sonra hayretle izle

Şaşırdı. Nereden geliyor bu ses diye bakındı, ama kimseler göremedi karanlıkta. Sonra da şarkının dediğini yaptı. Bizim yolcu düşündü gerçekten.  Bu heybenin içinde ne bulmak isterdim acaba? Kalbine sordu.  Ve,  annem ben çocukken bir ekmek yapardı. Mis gibi kokardı o ekmek, dedi. Kokuyu duydu. Fırından yeni çıkmış sıcak ekmeğin  ve Üzerine annesinin sürdüğü tereyağının kokusu. Gözlerini kapadı, yine kokladı. Ama bu koku çok yakından geliyordu. Sanki heybesinden. Kokladı, kokladı, heybesini açtı. Gerçekten üzerinde tereyağı erimiş halde bir ekmek bulmaz mı? O kadar açtı ki nereden geldi diye sormadan bir çırpıda yedi bitirdi. Mmmm evet evet tam annemin ki gibi.

Tekrar şarkıyı duydu…

NE istiyorsun,

Ne özlüyorsun

Kalbine sor ve dinle

Sonra hayretle izle

Bu sefer yine düşündü. Annem elma ağacından elmaları toplar, onlardan elma turtası yapar, üzerine tarçın serperdi, şeker serperdi… Ohh kokusu geldi yine burnuna. Ama ama yine koku çok yakından gelmeye başlamıştı.  Yine Heybesine baktı orada elma turta dilimleri duruyordu. Nasıl olabilirdi ki… Tam annesinin yaptığı gibi.  Turta dilimleriyle beraber parmaklarını da yedi bizim yolcu. Kaç yıl oldu, çocukluğundan beri böyle bir lezzet almamıştı.

Artık hatırlıyordu çocukluğunun lezzetlerini,       özlemeye başlamıştı  annesinin yemeklerinin tadını. Hayatı boyunca tattığı ı bütün lezzetleri hatırladı. Kalbine izin vermişti artık.  İsteyebiliyordu bildiği ve bilmediği tatları, ulaşamadıklarını.

Sonra da devam etti. Bir masa olsa dedi. Hiç bana denk gelmedi öyle masada yemekler yemek. Üzerine beyaz bir örtü. Bir de sandalye olsa. Ben hep yerde oturarak yedim yemeklerimi. Masanın üzerinde sıcak bir çorba… Biraz ekmek.  Hele bir de etli mantı. Yoğurtlu, üzerine tereyağlı soslu. Ve de dolma.  Etli dolma. Taze yapraklara sarılmış. O istedikçe masa donatıldı. Hiç sorgulamadan hepsini yedi, bazılarını hiç tatmamıştım diyerek yedi. Hepsi bitince de bir çay istedi canı. O da geldi üzerinde dumanı tüterken. Çayı da içtikten sonra  gevşedi, rahatladı bizim yolcu. Uyku da bastırdı iyice tok karnına.

Ama şimdi bu yemeğin üzerine de yerde yatmak istemedi. Hayal etti. Bir yatak olsa beyaz sabun kokan çarşaflar serilmiş üstüne, saten dikişli yorganlar. Kuştüyü yastığa başımı koysam. Şimdi hepsi Gözünün önündeydi. Kuruluverdi  yatak ağacın altına. O da girdi çarşafların arasına, yorganın altına, koydu kafasını kaz tüyü yastığa…

Ama sevgili Pazar Okuyucularım, Bizim yolcunun bilmediği bir şey vardı. O bu gece tesadüfen bir dilek ağacının altındaydı. Bu ağaçlar vardı yeryüzünde.  Ve de şimdi ona denk gelmişti. Kaç tane olduklarını bilmiyoruz.  İşte o yüzden Hepimiz bilmeden bir dilek ağacının altına oturabiliriz. Ne istersek gerçekleştirebiliriz. İşte bizim yolcunun bütün istekleri bu yüzden olmuştu.

NE istiyorsun,

Ne özlüyorsun

Kalbine sor ve dinle

Sonra hayretle izle

Tok karnına yumuşak yatağına yatınca bir den sorgulamaya başladı. Dur bakalım bütün bunlar nasıl oldu. Ben doğuştan şanslı mıyım ki bütün bunlar gerçekleşsin. Bu kesin bir canavarın ya da büyücünün tuzağıdır. Beni doyurdu, besledi, şimdi de beni uyutuyor. Tam ben gözümü kapattığı anda yorganların arasından beni çekecek ve yiyecek. Evet, kesin bir canavar çıkıp beni yiyecek. Ve bu korku dolu düşünceyi aklına soktuğu anda gerçekten de bir canavar çıkıp onu yedi.

İşte sevgili Arkadaşlarım. Ne dilediğimize çok dikkat etmeliyiz. Çünkü bilemeyiz ne zaman bir dilek ağacına rastlayacağımızı. Masalın dediği gibi onlar her yerde olabilir. Ve her yerde sen de bu şarkıyı duyabilirsin…

 O yüzden gönlünü hep ferah tut.  Her zaman kendin için, sevdiklerin için,  doğa için, çocuklar için, insanlık için, dünya için güzel şeyler dile.

Kim bilir belki de sen şu an bir dilek ağacının altındasındır.  JUDİTH LİBERMAN



 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder