Ünlü masal anlatıcı JUDİTH LİBERMAN'ın derlediği ve müthiş bir anlatım ile aktardığı masalı:
DİLEK AĞACI
Bir yolcunun masalı bu
masal. Nereden geldiğini nereye gittiğini hatırlamayan bir yolcunun. Bizim yolcu
gerçekten de sadece yolların çocuğuydu. Yol onu nereye götürüyorsa oraya
gidiyordu. Bazen bir köyde dururdu. Orada çalışır ekmeğini kazanır, sonra yine
yol onu nereye çağırıyorsa giderdi. Günlerden bir gün bizim yolcu bir köyde
durmuştu. Birkaç gün kalmış, ekmek parasını kazanmıştı. Artık bu köyden gitme
vakti gelmişti. Uzaklardan bir köy onu
çağırıyordu. … Köylüler dedi ki, hiçbir yere sapmadan, dümdüz yürürsen
önümüzdeki köye varırsın. O da dümdüz yürümüştü. Yürümüştü de akşam olmak
üzereydi, karanlık basmaya başlamıştı. Ne bir ışık, ne bir ev, ne bir ses.
Ormanın içinde kalakalmıştı. Bu kadar
uzak olacağını tahmin edememişti. Çaresiz toprağın üzerinde uyuyacaktı. İlk
değildi ki bu. Bir ağacın kökleri arasında kendine bir yatak yapacaktı. Ağacın
upuzun yerlere kadar eğilmiş iki dalı onu kucaklarcasına uzanmıştı. İşte burası
uygun, dedi bizim yolcu. Heybesini çıkardı içine baktı. Ama başka bir köye
gideceğini umarak tedariksiz davranmıştı. Ekmeği bitmek üzereydi. Hiç yiyecek
yoktu heybesinde. Derin bir iç çekti. Of yine aç bir gece geçecek, dedi üzgün
üzgün. Yine aç bir gece, yine toprakta uyuyacağım bir gece, diye düşünürken,
Bir şarkı duydu
yakınlardan bir yerden. Şarkı ne diyordu biliyor musunuz?
NE istiyorsun,
Ne özlüyorsun
Kalbine sor ve dinle
Sonra hayretle izle
Şaşırdı. Nereden
geliyor bu ses diye bakındı, ama kimseler göremedi karanlıkta. Sonra da
şarkının dediğini yaptı. Bizim yolcu düşündü gerçekten. Bu heybenin içinde ne bulmak isterdim acaba? Kalbine
sordu. Ve, annem ben çocukken bir ekmek yapardı. Mis gibi
kokardı o ekmek, dedi. Kokuyu duydu. Fırından yeni çıkmış sıcak ekmeğin ve Üzerine annesinin sürdüğü tereyağının
kokusu. Gözlerini kapadı, yine kokladı. Ama bu koku çok yakından geliyordu. Sanki
heybesinden. Kokladı, kokladı, heybesini açtı. Gerçekten üzerinde tereyağı
erimiş halde bir ekmek bulmaz mı? O kadar açtı ki nereden geldi diye sormadan
bir çırpıda yedi bitirdi. Mmmm evet evet tam annemin ki gibi.
Tekrar şarkıyı duydu…
NE istiyorsun,
Ne özlüyorsun
Kalbine sor ve dinle
Sonra hayretle izle
Bu sefer yine düşündü.
Annem elma ağacından elmaları toplar, onlardan elma turtası yapar, üzerine
tarçın serperdi, şeker serperdi… Ohh kokusu geldi yine burnuna. Ama ama yine
koku çok yakından gelmeye başlamıştı.
Yine Heybesine baktı orada elma turta dilimleri duruyordu. Nasıl
olabilirdi ki… Tam annesinin yaptığı gibi. Turta dilimleriyle beraber parmaklarını da
yedi bizim yolcu. Kaç yıl oldu, çocukluğundan beri böyle bir lezzet almamıştı.
Artık hatırlıyordu
çocukluğunun lezzetlerini, özlemeye
başlamıştı annesinin yemeklerinin
tadını. Hayatı boyunca tattığı ı bütün lezzetleri hatırladı. Kalbine izin vermişti
artık. İsteyebiliyordu bildiği ve
bilmediği tatları, ulaşamadıklarını.
Sonra da devam etti. Bir
masa olsa dedi. Hiç bana denk gelmedi öyle masada yemekler yemek. Üzerine beyaz
bir örtü. Bir de sandalye olsa. Ben hep yerde oturarak yedim yemeklerimi. Masanın
üzerinde sıcak bir çorba… Biraz ekmek. Hele bir de etli mantı. Yoğurtlu, üzerine
tereyağlı soslu. Ve de dolma. Etli
dolma. Taze yapraklara sarılmış. O istedikçe masa donatıldı. Hiç sorgulamadan
hepsini yedi, bazılarını hiç tatmamıştım diyerek yedi. Hepsi bitince de bir çay
istedi canı. O da geldi üzerinde dumanı tüterken. Çayı da içtikten sonra gevşedi, rahatladı bizim yolcu. Uyku da
bastırdı iyice tok karnına.
Ama şimdi bu yemeğin
üzerine de yerde yatmak istemedi. Hayal etti. Bir yatak olsa beyaz sabun kokan
çarşaflar serilmiş üstüne, saten dikişli yorganlar. Kuştüyü yastığa başımı koysam.
Şimdi hepsi Gözünün önündeydi. Kuruluverdi yatak ağacın altına. O da girdi çarşafların
arasına, yorganın altına, koydu kafasını kaz tüyü yastığa…
Ama sevgili Pazar
Okuyucularım, Bizim yolcunun bilmediği bir şey vardı. O bu gece tesadüfen bir
dilek ağacının altındaydı. Bu ağaçlar vardı yeryüzünde. Ve de şimdi ona denk gelmişti. Kaç tane
olduklarını bilmiyoruz. İşte o yüzden Hepimiz
bilmeden bir dilek ağacının altına oturabiliriz. Ne istersek
gerçekleştirebiliriz. İşte bizim yolcunun bütün istekleri bu yüzden olmuştu.
NE istiyorsun,
Ne özlüyorsun
Kalbine sor ve dinle
Sonra hayretle izle
Tok karnına yumuşak
yatağına yatınca bir den sorgulamaya başladı. Dur bakalım bütün bunlar nasıl
oldu. Ben doğuştan şanslı mıyım ki bütün bunlar gerçekleşsin. Bu kesin bir
canavarın ya da büyücünün tuzağıdır. Beni doyurdu, besledi, şimdi de beni
uyutuyor. Tam ben gözümü kapattığı anda yorganların arasından beni çekecek ve yiyecek.
Evet, kesin bir canavar çıkıp beni yiyecek. Ve bu korku dolu düşünceyi aklına
soktuğu anda gerçekten de bir canavar çıkıp onu yedi.
İşte sevgili
Arkadaşlarım. Ne dilediğimize çok dikkat etmeliyiz. Çünkü bilemeyiz ne zaman
bir dilek ağacına rastlayacağımızı. Masalın dediği gibi onlar her yerde
olabilir. Ve her yerde sen de bu şarkıyı duyabilirsin…
O yüzden gönlünü hep ferah tut. Her zaman kendin için, sevdiklerin için, doğa için, çocuklar için, insanlık için, dünya
için güzel şeyler dile.
Kim bilir belki de sen
şu an bir dilek ağacının altındasındır. JUDİTH LİBERMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder