26 Eylül 2020 Cumartesi

 





DEĞİŞMEK

Çay bahçeleri bile değişti Eylül ile birlikte. Dün sabah erkenden kendime hazırladığım bir sandviç ve kediler için aldığım peynirli poğaça ile gittim çay bahçesine. Ne bizim siyah beyaz tekir, ne de sarı sarman, hiç biri gelmediler yanıma. Bir de bakım ki balık mevsimi açılmış, hepsi balık tezgâhlarının peşinde. Yapayalnız hissettim kendimi,  ağır hüzün kokan çay bahçesinde. Ağaçlar bi garip,  soyunmuş,   tanıyamadım onları.  Eylül’ü görünce ne de çabuk değiştiniz diye sitem ettim hepsine.




Zamana göre, kişiye göre, kediye göre, iklime göre yaşanan olaylara göre yaşanıyor değişim.

Önceki zamanlarda ateşlenen çocuklar battaniyelere sarılır, terletilirdi. Birçok bebeğin bu yüzden havale geçirdiği kanıtlanmıştı. Ya da ayaklarımızda sallayarak serseme çevirdiğimiz çocuklar şimdi yataklarında kendileri mışıl mışıl dalıyorlar uykuya. Zorla kaşık kaşık yedirilen muhallebilere ne demeli? Artık şeker yasak, yemek ise çocuğun elinde.

Sayfa sayfa yazdığımız mektuplar, elimizde jeton sıra beklediğimiz telefon kulübeleri,  pullu kartpostallar, radyo tiyatroları, gençliğin HEY dergisi,  çocukların doğan kardeşi. Neredeler şimdi? Samsung mu iphone' mi var elimizde?



 Eski zamanlarda kullanılan bir antibiyotiğin böbrekleri iflas ettirmesi. Ya da dün    zararlı diye lanse edilen tereyağının bugün baş tacı edilmesi.

Ya da Fizik kanunları için. Daha önce kabul edilen ölçülere göre proton ’un evvelce ölçülen değerden çok daha küçük olması.

Ya da kısa bir süre önce kadınların kıyafetine uygun ruj ararken şimdiler de uygun desen ve renkte maske seçmesi.

Dün Tolstoy’un ‘’ muhteşem bir hikâye için bir insanın yerini değiştirmesi’’ fikri ya da bu gün Oktay İhsan Anar’ın ‘’ yerinden kımıldamadan hayal edemeyeceğimiz kurgular yapması’’

Bilim, Edebiyat, Gündelik Yaşam bile sürekli değişim halindeyken değişmeyen tipler de var ne yazık ki.

Örneğin İdam Cezasını İsteyenler. Ellerinde ip ile dolaşanlar. Geçmişte İdam edilenlere bu gün şiirler, övgüler yazılanları görmeyip dediğinde diretenler.

Ya da geçmişte hapsedilen düşünceler bu gün özgürce salınırken ortada hala ‘’yanlış düşünüyor’’ diye tutuklamak reva mıdır insanları?

On bin yüz kere kapattıkları partileri yine kapatmaya çalışanlar.

Hala düşünceden korkmak, hala demokratik yollarla seçilenleri yok etmeye çalışmak hangi korkunun arkasına saklanmaktır, dedirtirler insana.

Bu tür insanlar da değişirler aslında. Ama çıkarları doğrultusunda değişenlerdir bunlar. Dün yüzüne tükürdüklerinin eteğini öpenler. Dün en ağır ithamlarla suçladıklarına bu gün tapanlar.


Değişim insanda, doğada, fikirlerde…

Her sabah aynı diye uyanırız ya. Yine güneş doğar doğudan, kim bilir kaç milyarıncı kez. Ama doğduğu yer ve zaman değişir her gün. O yerine bakmaksızın yine de çıkar karşımıza bir umut olarak.  Bazen bulutları ittire kaktıra yüzünü gösterir. Ya da fırtınalı bir yağmurdan sonra renklerini gönderir yeryüzüne.  O gün yok mu gökyüzünde? Korkmayız. İçimiz rahattır.  Biliriz ki ya bulutların ardında ya da dünyanın başka bir köşesindedir yaşam.  

Güneşi örnek mi alsak ki kendimize?

Değişerek ama aydınlatmaya devam ederek.  

Değişerek ama ağaçları, bitkileri fotosenteze davet ederek.

Yağmura buluta fırtınaya da ihtiyacımız olduğunu bilerek,

Rahatça nefes alabileceğimiz maskesiz bir dünya için. 

O darağaçlarında sallandırılan iplerden salıncak yapmak için. 

Değişim olmadan gelişim olmayacağını bilerek, değişime uğrasak mı ki?




 

 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder