5 Eylül 2020 Cumartesi

 




ZAMANE BÜYÜKANNELERİ

Babaanne olmak nasıl bir duygu, diye soruyorlar bana?

Hiç bilmiyorum. Ben sadece Ada’nın varlığının sarhoşluğundayım. Her yemekte Ada olsa şöyle mamm yapardı kısmındayım. Çocuk parkından geçerken Ada olsaydı, hıhhh diye salıncak isterdi, sonra kaydırak, sonra  tahterevalli isterdi kısmındayım. Yeniden keşfetmekteyim oyunu, masalı. Aynı sayfaya defalarca bakmayı.  Merak etmeyi keşfekmekteyim.

Ne bileyim babaanne nasıl olunur?

Kendi babaannemi başında beyaz başörtüsü ve inmeli çıkmalı tansiyonu ile hatırlıyorum. Kulaklarının arkasına attığı başörtüsü ile divanda oturuşu gözümün önünde.  Uludağ gazozunu çok sevdiğini hatırlıyorum bir de. Ama o yaşlı köşesine çekilmiş bir babaanneydi. Bir antika gibi değerli, eski.

Bizim kuşak ise köşesine çekilecek cinsten değil gördüğüm kadarıyla. Hatta birçok anneanne babaanne çocuklarından, torunlarından daha çılgın olma yolunda. Hayalleri diz boyu, yapılması gerekenler listesi ellerinde sokaklarda.



Mesela bendeniz hala sırt çantamı alarak şöyle bir otobüse atlayıp yüreğinin götürdüğü yere git mottosunu uygulayamadım.

Yolun yarısını çok oldu kat edeli amma velakin daha yolun başında bir yazar adayı olarak kitap basma hayallerim var.

Bisikletimi ellerimi bırakarak sürebilme hevesim,

Bir motosikleti park edip, kaskımı çıkarıp saçlarımı şöyle bir savurasım var,

 Bir gün Kyzikos’a  diye yola çıkıp soluğu Göbekli Tepe’de almak var.

Hala karar veremedim bana hangi renk saç daha yakışır, diye.

Hala karar veremem karamelli mi, vişneli dondurma mı alsam diye.

Bir gün meydanlara çıkıp bağırıp çağırasım,

Bir gün köşeme çekilip her şeye karşıdan bakasım var.

Mesela usturuplu ayıplı kelimeler, bazen okkalı küfürler savurma hayallerim var.

Aysel Gürel gibi çılgın olamadığım için hayıflanmalarım var.

Hala omuzumda bir dövmem yok, ne ayıp bana…

Bir de bana soruyorlar, babaanne olmak nasıl bir şey diye?

Bizim dönem de böyle bir şey galiba.



--------------------------------------------------

Saçlarımı uzattım, aynayı kırdım

Deri ceketimi çıkardım sandıktan

Cebimde 20 yıl önceki sevgilimin resmi

O mu büyüdü, ben mi yaşlandım?

 

Gümüş tabakamı, köstekli saatimi

Bir blues ritmiyle kullanıyorum

Her sabah yeniden uyansam da

Naftalinli bir gençlik bu yaşadığım. Ahmet Erhan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder