ZAMANE BÜYÜKANNELERİ
Babaanne olmak nasıl bir duygu, diye soruyorlar bana?
Hiç bilmiyorum. Ben sadece Ada’nın
varlığının sarhoşluğundayım. Her yemekte Ada olsa şöyle mamm yapardı
kısmındayım. Çocuk parkından geçerken Ada olsaydı, hıhhh diye salıncak isterdi,
sonra kaydırak, sonra tahterevalli isterdi
kısmındayım. Yeniden keşfetmekteyim oyunu, masalı. Aynı sayfaya defalarca
bakmayı. Merak etmeyi keşfekmekteyim.
Ne bileyim babaanne nasıl olunur?
Kendi babaannemi başında beyaz
başörtüsü ve inmeli çıkmalı tansiyonu ile hatırlıyorum. Kulaklarının arkasına
attığı başörtüsü ile divanda oturuşu gözümün önünde. Uludağ gazozunu çok sevdiğini hatırlıyorum
bir de. Ama o yaşlı köşesine çekilmiş bir babaanneydi. Bir antika gibi değerli,
eski.
Bizim kuşak ise köşesine çekilecek
cinsten değil gördüğüm kadarıyla. Hatta birçok anneanne babaanne çocuklarından,
torunlarından daha çılgın olma yolunda. Hayalleri diz boyu, yapılması
gerekenler listesi ellerinde sokaklarda.
Mesela bendeniz hala sırt çantamı
alarak şöyle bir otobüse atlayıp yüreğinin götürdüğü yere git mottosunu
uygulayamadım.
Yolun yarısını çok oldu kat edeli
amma velakin daha yolun başında bir yazar adayı olarak kitap basma hayallerim
var.
Bisikletimi ellerimi bırakarak
sürebilme hevesim,
Bir motosikleti park edip, kaskımı
çıkarıp saçlarımı şöyle bir savurasım var,
Bir gün Kyzikos’a diye yola çıkıp soluğu Göbekli Tepe’de almak
var.
Hala karar veremedim bana hangi
renk saç daha yakışır, diye.
Hala karar veremem karamelli mi,
vişneli dondurma mı alsam diye.
Bir gün meydanlara çıkıp bağırıp
çağırasım,
Bir gün köşeme çekilip her şeye
karşıdan bakasım var.
Mesela usturuplu ayıplı kelimeler,
bazen okkalı küfürler savurma hayallerim var.
Aysel Gürel gibi çılgın olamadığım
için hayıflanmalarım var.
Hala omuzumda bir dövmem yok, ne
ayıp bana…
Bir de bana soruyorlar, babaanne
olmak nasıl bir şey diye?
Bizim dönem de böyle bir şey
galiba.
--------------------------------------------------
Saçlarımı uzattım, aynayı kırdım
Deri ceketimi çıkardım sandıktan
Cebimde 20 yıl önceki sevgilimin
resmi
O mu büyüdü, ben mi yaşlandım?
Gümüş tabakamı, köstekli saatimi
Bir blues ritmiyle kullanıyorum
Her sabah yeniden uyansam da
Naftalinli bir gençlik bu yaşadığım.
Ahmet Erhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder