AH ŞU EV İŞLERİ…
Yok, yok o kadar da
değil. Erdek çay bahçelerini yazmayacağım bugün. Onları rahat bırakıyorum,
özgür bırakıyorum. 2020 yazını şöyle bir
hazmetsinler, kareli masa örtülerine dökülenleri bir bir temizlesinler,
misafirlerinin dillerinden, yüreklerinden dökülenleri, kimi zaman kahkahaları, kimi zaman bir
gözyaşını, kimi zaman öfkeli tartışmaları sindirsinler, içselleştirsinler. Bir
daha ki yaz mevsimini daha bir sevgiyle daha bir olgunlukla daha bir empati ve
anlayışla ve de özlemle karşılasınlar. Tertemiz ince belli bardaklarını
yıkasınlar, kırılanların yerine yenilerini koysunlar.
Bir mutfak cadısıyım şu sıralar /Çeşitli şeyleri çeşitli şeylere
karıştırmak /Ve seni düşünmek, mırıldanmak /Bazı büyülü yemekler yapmak/ Bazı
şifalı yemekler yapmak /Ve kalmak istemek ahbap…DİDEM MADAK
Ben de şu an bir
temizlik cadısıyım. Eve dönüş demek büyük temizliklerin yapılması demektir ya
bizlerde. Kış temizliği, yaz temizliği. Gerçi benim sıralamam da ev işleri zorunluluk
çerçevesi içinde yer alır. Yaşamak için, temiz düzenli hijyen ortamlar
yaratmalı , buna inanırım. Ama cam silerken kendinden geçen, ütü yapmanın
verdiği hazzı iki de bir gözümüze sokan, ya da ayda bir perde yıkayan ya da
yıkatanlarda var aramızda takdire şayan. Bazen dalarım kitaplara, romanlara,
filmlere. Bülent Çinko’yu elinde cam bezi ya da toz bezi ile gezerken görünce biraz
kıpırdanırım.
Ama ruh hali bu işte.
Bazen de insan kendini kaptırıverir ev işlerine. Temizlenmek ruhunun arınmasına döner.
Elinde toz bezi, sen silersin onlar uçuşur yine yüzeye. Sen silersin, hele ki
güneş tependeyse pes eder gidersin. Tamam, uğraşmayacağım daha fazla marş marş dönün
yerlerinize. Aynı beynine üşüşen asalak düşüncelere benzetirim o zaman toz
zerrelerini. Ne kadar resetlersen resetle, ne kadar kovalarsan kovala sana
nanik yapıp uçuşurlar önce sonra da gelip otururlar yine sehpaların üzerine,
başköşeye.
İyi ki toz almaya
kalktım, tozlar aynı yerde de benim düşünceler
nerelerde?
Mutfak dolaplarına da
bir el atsam. Koca yaz geçti, küsmesinler bana.
Yapacaklarımı kolaylaştırmam zevkli hale getirmem ancak müzik eşliğinde
gerçekleşebilir bir de. Yıllar öncesinden eve alınan küçük nostaljik radyonun
düğmesini çevirdim bu niyetle. İnanın
çıkan parça
‘’söyleyemem derdimi kimseye,
derman olmasın diye,
İnleyen şu kalbimin sesini
ah yar duymasın diye
Sakladım gözyaşımı
vefasız o yar görmesin diye….…O nefis Türkçesiyle Zeki Müren yanıbaşımda….
Hem dolap siliyordum
bir taraftan de fetva vermeye başladım. Ama söyleyemezsen derdini derman
bulamazsın ki. Gerçi derman de istemiyor ki şarkıda. Ne insanlar var
dünyada. Aşk acısı ile yanıp kavrulmak
istiyorsa kendi bilir, ne diyelim.
Mutfak dolaplarında bazı yerlerde yıllların
dertleri tasaları pardon yağ birikintileri özleşmiş dolabın yüzeyiyle.
Bütünleşmiş. Üzerinize yapışan sorumluluklar gibi. Ne kadar kazımaya çalışırsan
çalış kurtulamazsın bir türlü. Daha fazla kazırsan, kurtulayım da ne olursa olsun
dersen çizersin yüzeyleri. Yok, oldu, kurtuldum sanırsın hayat boyu izi kalır
ama yüreğinde. Neyse ki şimdi yağ çözücüler var. Üzerine sıkıyorsun yağlar
bırakıveriyor kendini. Ama sakın denemeyin üzerinizde.
İşler bittikten sonra
şöyle bir göz gezdiriyorum artık sabun kokan mutfağıma. Evin kalbi gibi atıyor
pıt pıt pıt. Ayakta kalmamızı sağlayan, doyuran hazdan dört köşe yapan.
Ocak başında yaptığım
yemekleri düşündüm bir an. Acaba her yapılan yemeğe sevgiyi katmak mümkün
mü? En sevdiklerinizi yemeğe davet
ettiğiniz bir yılbaşı gecesine sardığınız dolmalara neler kattınız acaba?
Sadece kıyma pirinç değil herhalde. Heyecan, telaş, özlem, çabuk akşam olsa da
gelseler düşüncesi. Misafirleriniz o
dolmaları yerken gözlerinde görürsünüz kattıklarınızı. Yapılan
sohbetlerde koyduklarınız gelir geriye.
Ama hep de aşkla mı
yapılır yemekler acaba? Sabah sabah
kavga edip evden ayrılan kocanızı düşünüp, Hiç lanet olsun diyerek
karıştırmadınız mı çorbanızı? En yakın
dostunuzun ihanetini öğrendiğinizde Patlıcanları
çatır çatır kızartmadınız mı tavada. O
kızgın yağ tanecikleri hiç yüzünüze sıçrayıp iz bırakmadı mı? Ya da ne bileyim çocuğunuz işten çıkarıldığında düşüncelere dalıp başında beklediğiniz sütü
taşırmadınız mı?
Mutfak işte duyguların
dans ettiği pist. Tango, çaça, vals, halay bazen de çökertme…
AH, şu kadına doğmadan
biçilmiş elbise, ah şu ev işleri….
Sevgili Pazar Okuyucularım Yine DİDEM MADAK dizeleriyle veda edelim ev işlerine…
Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim.
Çoktandır öksüz olan mutfakta
Buğulandı ve ağladı camlar,
Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla.
Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım,
Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara,
Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca,
Sanki biraz rahatladım.
Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki,
Artık kimse mutsuz olmayacaktı.
Ah...dedim sonra…
Yemekle ilgili bir yazı sandım, temizlikle ilgili derken yok yemekle ilgiliymiş sanki dedim. Pir-i Lezzet. Erdaldan bana geldi okudum çok sevdim, sen de bir tadına bak derim. Bir de selamlar.
YanıtlaSil