17 Ekim 2020 Cumartesi


 

AH ŞU EV İŞLERİ…

Yok, yok o kadar da değil. Erdek çay bahçelerini yazmayacağım bugün. Onları rahat bırakıyorum, özgür bırakıyorum.  2020 yazını şöyle bir hazmetsinler, kareli masa örtülerine dökülenleri bir bir temizlesinler, misafirlerinin dillerinden, yüreklerinden dökülenleri,  kimi zaman kahkahaları, kimi zaman bir gözyaşını, kimi zaman öfkeli tartışmaları sindirsinler, içselleştirsinler. Bir daha ki yaz mevsimini daha bir sevgiyle daha bir olgunlukla daha bir empati ve anlayışla ve de özlemle karşılasınlar. Tertemiz ince belli bardaklarını yıkasınlar, kırılanların yerine yenilerini koysunlar.

Bir mutfak cadısıyım şu sıralar /Çeşitli şeyleri çeşitli şeylere karıştırmak /Ve seni düşünmek, mırıldanmak /Bazı büyülü yemekler yapmak/ Bazı şifalı yemekler yapmak /Ve kalmak istemek ahbap…DİDEM MADAK

Ben de şu an bir temizlik cadısıyım. Eve dönüş demek büyük temizliklerin yapılması demektir ya bizlerde. Kış temizliği, yaz temizliği. Gerçi benim sıralamam da ev işleri zorunluluk çerçevesi içinde yer alır. Yaşamak için, temiz düzenli hijyen ortamlar yaratmalı , buna inanırım. Ama cam silerken kendinden geçen, ütü yapmanın verdiği hazzı iki de bir gözümüze sokan, ya da ayda bir perde yıkayan ya da yıkatanlarda var aramızda takdire şayan. Bazen dalarım kitaplara, romanlara, filmlere. Bülent Çinko’yu elinde cam bezi ya da toz bezi ile gezerken görünce biraz kıpırdanırım.

Ama ruh hali bu işte. Bazen de insan  kendini kaptırıverir  ev işlerine. Temizlenmek ruhunun arınmasına döner. Elinde toz bezi, sen silersin onlar uçuşur yine yüzeye. Sen silersin, hele ki güneş tependeyse pes eder gidersin.  Tamam, uğraşmayacağım daha fazla marş marş dönün yerlerinize. Aynı beynine üşüşen asalak düşüncelere benzetirim o zaman toz zerrelerini. Ne kadar resetlersen resetle, ne kadar kovalarsan kovala sana nanik yapıp uçuşurlar önce sonra da gelip otururlar yine sehpaların üzerine, başköşeye.

İyi ki toz almaya kalktım, tozlar aynı yerde de benim düşünceler  nerelerde?

Mutfak dolaplarına da bir el atsam. Koca yaz geçti, küsmesinler bana.  Yapacaklarımı kolaylaştırmam zevkli hale getirmem ancak müzik eşliğinde gerçekleşebilir bir de. Yıllar öncesinden eve alınan küçük nostaljik radyonun düğmesini çevirdim bu niyetle.  İnanın çıkan parça

‘’söyleyemem derdimi kimseye, derman olmasın diye,

İnleyen şu kalbimin sesini ah yar duymasın diye

Sakladım gözyaşımı vefasız o yar görmesin diye….…O nefis Türkçesiyle Zeki Müren yanıbaşımda….

Hem dolap siliyordum bir taraftan de fetva vermeye başladım. Ama söyleyemezsen derdini derman bulamazsın ki. Gerçi derman de istemiyor ki şarkıda. Ne insanlar var dünyada.  Aşk acısı ile yanıp kavrulmak istiyorsa kendi bilir, ne diyelim.

 Mutfak dolaplarında bazı yerlerde yıllların dertleri tasaları pardon yağ birikintileri özleşmiş dolabın yüzeyiyle. Bütünleşmiş. Üzerinize yapışan sorumluluklar gibi. Ne kadar kazımaya çalışırsan çalış kurtulamazsın bir türlü. Daha fazla kazırsan, kurtulayım da ne olursa olsun dersen çizersin yüzeyleri. Yok, oldu, kurtuldum sanırsın hayat boyu izi kalır ama yüreğinde. Neyse ki şimdi yağ çözücüler var. Üzerine sıkıyorsun yağlar bırakıveriyor kendini. Ama sakın denemeyin üzerinizde.

İşler bittikten sonra şöyle bir göz gezdiriyorum artık sabun kokan mutfağıma. Evin kalbi gibi atıyor pıt pıt pıt. Ayakta kalmamızı sağlayan, doyuran hazdan dört köşe yapan.

Ocak başında yaptığım yemekleri düşündüm bir an. Acaba her yapılan yemeğe sevgiyi katmak mümkün mü?  En sevdiklerinizi yemeğe davet ettiğiniz  bir yılbaşı gecesine  sardığınız dolmalara neler kattınız acaba? Sadece kıyma pirinç değil herhalde. Heyecan, telaş, özlem, çabuk akşam olsa da gelseler düşüncesi. Misafirleriniz o  dolmaları yerken gözlerinde görürsünüz kattıklarınızı. Yapılan sohbetlerde koyduklarınız gelir geriye.

Ama hep de aşkla mı yapılır yemekler acaba?  Sabah sabah kavga edip evden ayrılan kocanızı düşünüp, Hiç lanet olsun diyerek karıştırmadınız mı çorbanızı?  En yakın dostunuzun  ihanetini öğrendiğinizde Patlıcanları çatır çatır kızartmadınız mı  tavada. O kızgın yağ tanecikleri hiç yüzünüze sıçrayıp iz bırakmadı mı?  Ya da ne bileyim çocuğunuz işten çıkarıldığında  düşüncelere dalıp başında beklediğiniz sütü taşırmadınız mı?

Mutfak işte duyguların dans ettiği pist. Tango, çaça, vals, halay bazen de çökertme…

AH, şu kadına doğmadan biçilmiş elbise, ah şu ev işleri….

Sevgili Pazar Okuyucularım Yine DİDEM MADAK dizeleriyle veda edelim ev işlerine…

Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim.

Çoktandır öksüz olan mutfakta

Buğulandı ve ağladı camlar,

Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla.

Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım,

Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara,

Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca,

Sanki biraz rahatladım.

Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki,

Artık kimse mutsuz olmayacaktı.

Ah...dedim sonra…

1 yorum:

  1. Yemekle ilgili bir yazı sandım, temizlikle ilgili derken yok yemekle ilgiliymiş sanki dedim. Pir-i Lezzet. Erdaldan bana geldi okudum çok sevdim, sen de bir tadına bak derim. Bir de selamlar.

    YanıtlaSil