20 Haziran 2020 Cumartesi

YERYÜZÜNDEKİ YABANCI







YERYÜZÜNDEKİ YABANCI

Sevgili Dostum,

Hep derdim, sen bu dünyanın insanı değilsin diye. Bana kalırsa uzaydan yanlışlıkla yeryüzüne düşmüştün sen. İki de bir tökezlemen o yüzdendi. Arada bir duvarlara toslaman da. Bedenin insana benzemişti de, iç dünyan etkilenmemişti insandan.  Hatırlar mısın, nasıl da kaşınırdı bacakların,  nasıl da şişerdi elin yüzün. İçine atma, söyle üzüntünü, öfkeni. İçinde biriktirdiklerin bir yol bulup çıkmaya çalışıyorlar baksana, deyip ellerinin üzerindeki kabarıklıkları gösterirdim.

Günlerce konuşurduk seninle.  Anlatır, çözmeye çalışırdık hayatın aritmetiğini. İnsan birdir. Doğar ve ondan sonra tek başınadır, diye. Anne ile bağı olan kordonu bile daha ilk nefeste kesilir. Ta taş devrinden beri. Kayaların altında, mağaraların içinde içgüdüsel hayatta kalmaya çabaları. Güçlü olan kazanır. Genetiğine kodlanmış. O yüzden savaşlar, o yüzden haksızlıklar, kayırmalar, egosu şişkin varlıklar. Kızmasak artık şu zavallı insanoğluna der, gülümserdik.  Çözdük sanırdık problemi.

Sevgili dostum, yeryüzü muhteşem bir yer,  derdin sen. Ormanlara ellemezsen bütün yeryüzünü kaplar. Nehirler atlaslara sığmaz. Niye sınırlar çiziyor ki insanlar, diye çırpınırdın. Her seferinde birileri dışarıda kalmıyor mu? Denizlerde can veren minik bebekler, sınırlarda ölen gençler,  dünyanın öbür ucunda aç çocuklar. Yine çıkmaza girip üzülürdün.  

Ama insanoğlu işte ısrarla çizer sınırları. Nehir yataklarını değiştirmeye kalkar. Ormanlara yerleşir,  börtü böceği, yılanı, ayıyı, sincabı yuvasından eder. Ama biliyor musun, her seferinde kaybeder. Bazen bir deprem bazen seller bazen veba bazen bir bomba ummadık anda yakalar onu. Kendi yarattığı idealleri uğruna altında kalıp ezilir. Hayatta kalma mücadelesi ölümü bildiğinden aslında.  Yaşayacağı şu kısa süreyi iyi değerlendirmek ister.  Daha başarılı, daha paralı, daha rahat, daha büyük, daha gösterişli bir hayat sürsün hiç olmazsa. Değsin şu dünyaya geldiğine. Daha, daha, daha….

Ah, canım arkadaşım,  Sen ayak uyduramadın bu dahalara. Bu dünyanın kimlikleri ve bu dünyanın sınırları sen ve senin gibiler için çok büyük esaretti. Üzerine yapıştırılan her rol biraz daha sıktı boğazını.  Okulda senden çok umutluyuz, sınavda bize birincilik getireceksin, derlerdi sana, hatırladın mı? Haklı çıkarmak için onları gece gündüz çalışırdın. Hamarat eş, cefakâr anne, başarılı öğretmen… Niye kimse iyi insan istemiyor, diye öfkelenirdin.

En sonunda sende bir sınır çizmek zorunda kaldın. Güneydeki o hayallerimizdeki kasabaya yerleştin. Küçücük bir toprak parçasını çitlerle çevirip içine girdin.  Sen o küçük dünyanda bildik oldun tanınır oldun. Kendini ifade edebildiğin, sevimli sözcükler söyleyebildiğin yerdi burası senin için. Ama yine de küçücük bahçende kaldı gözleri.  Senin yetiştirdiğin domatesler gözlerine battı. Nasıl terk eder o ışıl ışıl şehirleri diye dedikodunu yaptılar. Senin dünyana baktılar ama anlamadılar.

En sonunda bahçeni de ellerinden aldı büyük baronlar. Anlamıştım başka çaren kalmadığını. Dönemezdin artık insanı yutan şehirlere.

Seni keşfedilmemiş bir ormanda, henüz haritalara çizilmemiş bir nehirde hayal ediyorum. Ya da bir atlasın içinde yelkenlide. Kim bilir belki de ait olduğun bir dünya bulmuşsundur kendine. Ama bir adres istiyorum senden. Bir ufacık not. Bir minicik ipucu lazım bana.  Çünkü sen hayattaysan, sen nefes alıyorsan benim bu dünyaya ait umutlarım yeşerecek.
                                                                                                                    BİR DOST
Kendimi herhangi bir yere ait hissetmiyorum.
Ne bir şehre, ne bir ülkeye, ne de dünyaya.
Yeryüzüne susmaya gelenler sınıfındayım. Hasan Ali Toptaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder