TUZLUK
Bir akşamüstü daha. Eve
geldim sonunda. İş sevimsiz, patron
sinirli, trafik bunaltıcı idi. Önce bir duş. Hepsi vücudumdan su ile beraber
akıp gitsin, istedim. Öğle arası yemeğe de çıkmadım bugün. Bir elma, birkaç
ceviz sadece. Nasıl da acıkmıştım. Telefon
çaldı. Alo. Yemeğe bekleme beni.
Toplantı bitmedi, dedi kocam. Beklemem, dedim.
Yemeğimi ısıttım. Her zamanki gibi, bir tepsi ile salona
televizyonun karşısına geçtim. Biraz bulgur pilavı, yanına yoğurt.
Kaşıklıyordum. Ekranda bir dizi film başlamıştı. Yerli bir aile dizisi. İki kız
çocuğu masada şakalaşıyorlar. Erkek oturmuş ekmek kesiyor. Kadın üzerinden duman
tüten bir tepsi getirdi masaya. Ekrandan patlıcan kebap kokusu dağıldı odaya. Ah, nihaleyi unutmuşum, dedi kadın. Adam koştu
mutfağa, getirip nihaleyi masaya koydu. Teşekkür etti kadın, adama. Her tabağa birer etli patlıcan yanına domatesi, biberi…Patlıcanlar
damağımda dağılıyordu. Adam bir ara, karısına , tuzu uzatır mısın hayatım, dedi.
Kendimi tepsideki tuzluğu ekrana uzatırken buldum. Ama o
karısının uzattığı tuzluğu aldı.
Elimde kalmıştı tuzluk. Uzatacak kimse, koyacak yer bulamadım
onu. Bulgur pilavı da biraz tuzsuzdu. Nusret gibi ektim yemeğime.
Yalnız yediğim yemekler, yalnız gittiğim düğünler, Yalnız
katıldığım cenazeler, yalnız yaptığım alışverişler. Başkalarına sorduğum
yakışmış mı soruları, Çocuk arzuma henüz erken demesi tuzluğun deliklerinden dökülüyordu
birer pilavın üzerine.
Bulgur pilavı genzimi yaktı.
Gece geç vakit bitmişti toplantısı. Uyur numarası yaptım.
Girdi kıvrıldı yanıma. Sabah ruhsuz bir günaydın, kurumuş birer öpücük
yanaklara. Koştuk yine işlerimize.
Akşamüstü telefonum acı acı bağırıyordu. Telefonda kocamın
sesi kulağımda çınlıyor, uzak tutmak
zorunda kaldım ahizeyi.
Bu da ne demek? Avukatın aradı. Ne demek boşanmak. Hiç biz
konuştuk mu boşanmayı. Kafayı mı yedin sen. Romanlarda öykülerde bile yavaş
yavaş gelir felaket. Pat diye, nereden çıktı şimdi bu?
Tuzluktan, dedim, kapattım telefonu suratına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder