28 Mayıs 2018 Pazartesi

AH'LARIN ŞAİRİ: DİDEM MADAK






AH’LARIN ŞAİRİ: DİDEM MADAK

Otobüs duraklarında, tren istasyonlarında, terminallerde veya hava alanlarında koşuşturan insanları görünce sorarız değil mi kendi kendimize:

Sanki kendilerini bekleyen sondan kaçmak ister gibi. Ölümden olabildiğince uzaklaşmak ister gibi.

‘’Cennete gitmek istedim otostopla,
Cinnete kadardı tüm yollar oysa’’

Herkes koşuyor bir yerlere, yetişmek için, daha çok kazanmak için ya da daha mutlu olmaya, umuda.  Hep oyalanmaca, onun için gelmişiz galiba dünyaya.



Çevremde de herkes koşturuyor, bu ara bizim göçmen kuşlar geldi, yerleştiler yuvalarına. Her yaz aynı yoldan geliyorlar, konuyorlar, işaretledikleri bacalarına, aynı leylekler gibi.

Çalışıyor herkes daha iyi bir hayat için, hatta çamaşır makinesi bile daha beyaz, en beyaz çamaşırlar için dönüyor, dönüyor, sanki dünya ile yarışıyor, bazen dünyanın hızına yetişemiyor o bile isyan ediyor.

O sırada şair de:
’Yüzümdeki  çillerden başka
İsyan  eden biri yok  hayatımda’’  diyor.

Ama birisinin hiç umurunda değil, çamaşır makinesi, beyaz çamaşırlar, göçmen kuşlar…

O elinde şiir kitabı, bu ara Didem Madak’a taktı kafayı.
Umuru değil dünyevi işler, nasıl olsa birileri halleder.
Ama ya dizeler, ah bu dizeler.
’Hatırlar mısın?
Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü’nü,
O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü,
Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin,
Bazen ölmek istiyorum,
Beni yeniden doğurman için,
İri, ekşi bir vişne tanesi gibi’’
Bu dizeler unutturur her şeyi, ama götürür de en derinlerdeki hüzne. Hüzün yoksa hayatında, hüznün derin sularında yüzmezse ruhun,  yeşermez ki bu dizeler,  açamaz ki bu pespembe çiçekler.

Sezen bile ne demişti bilirsiniz: ‘’Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir’’
Diyor ki şair yine dizelerinde:
’ Bugün kalbimi eski bir plak gibi,
Öyle çok tersten çevirdim ki’’
Tersine çevirmeli bazen hayatı, en ama en tersine. Doğru mu ki her gün yaşadığımız, yürüdüğümüz yollar? Çevirelim bakalım biraz tersine tersine.
Sevecek mi yine sevenler, sevecek miyiz yine sevdiklerimizi, belki de sevmeyeceğiz kendimizi bile.
’Pollyanna,
Sana göre insan,
Profiterol gibi yaşamalı,
Bir çamur deryasının içinde, küçük beyaz mutluluk topları yakalamalı’’
İşte hepimiz trafik curcunası, araba kornaları, sel baskınları, yağmurdan sonra kalan bir çamur deryasında debelenip duruyoruz, mutlu olalım diye. Hep profiterol yiyemiyoruz, ama işte bazen bir sütlaç, bazen de tadı genzimize kadar yakan bir nane şekeri…
‘’Gülümsedim o sıra,
Bazen sevinirim,
Sevinmek nedense hep yedi yaşında,
VE AH, DEDİM SONRA,
AH’’
Çocuklukta mı bıraktık gerçekten o saf sevinmeleri, yedi yaşında mı sevinmiştiniz en son? Sahi, siz en son hangi yaşınızdaki sade yani saf sevinmeleri, yani gerçekten sevindirik halinizi hatırlıyorsunuz? Hani o mahalle bakkalından aldığımız kremalı bisküviyi ikiye ayırıp kremasını yalar gibi. Sadece o tat mı var hala damağınızda? Ya da salıncakta babanız sallarken sizi yedi yaşındayken, ona yaklaşırken ki bir kavuşma anının mutluluğu mu hala hayallerinizde…
’bir zamanlar meydan okumak isterdim.
 Kaç meydanını okudum da bu hayatın
Yalnızca iki harf öğrendim:
A
H!’’
Biz çok okuduk çok. Didem Madak gibi yalnızca iki harf öğrenmedik, 29 harfi de öğrendik. Ama biz de en çok AH, AH çekiyoruz yaşadıklarımız karşısında. Diğer harflerin önemi yok muy du ki?
’Lokum getirmişti ve kitap
Ben ruhunu getirsin istemiştim oysa’’
Kimse ruhunu getirmez oysa ruhumuz saklı kim bilir nerelerde, kim biliyor ki ruhu nerede, ruhsuz mu olduk yoksa iyice? Lokum getirseler bana da keşke. Ama güllü lokum isterim ille de.
’ipek yolunda ipektim o zaman
Baharat yolunda baharat’’
Hepimiz bir yerlerde her şeyiz. İpek yolunda ipek, baharat yolunda baharat,
Tren garında, otobüs duraklarında, limanlarda, hava alanlarında,
Ve de şimdilik şu  toprağın üzerinde, ruhlarımız  her an uçmaya hazır ceplerimizde,
Şairin dizelerinde,
Hepimiz birer kelime.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder