19 Mayıs 2018 Cumartesi

AH BU HAVALAR ...








   AH BU HAVALAR…

İlkbaharın gelmesiyle birlikte,  tatlı bir esintinin üzerimizdeki yorganları, kabanları attırmasıyla,
Ağaçların dallarını mor, pembe, beyaz süsleyen çiçekleriyle ve de çiçeklerden de güzel ıhlamur, sümbül, kokularıyla,
Bahçelerdeki kaynana fırçalarının kıpkırmızı ateşli rengi heyecanlandırırken, bembeyaz papatyalar ruhlara dur bakalım, biraz sakinlik derken,
Erdeğin martıları denizin üstünde balık gözlerken, yunuslar ise martıların gözlediği balıkları kovalarken,



Her gördüğün, her kokladığın, her yediğin içtiğin o kadar güzeldir ki,
Erdek’te tesadüfte çay içelim,
Cafe on’da kahve,
Bandırma çamlıkta yürüyelim,
Ama çamlık kafe'de de de mola verelim,
Derken,

Ve de bu kelebek bütün diğer kelebekler gibi çiçekten çiçeğe konarken,

Hayat işte ya, bazen kötü kokulu çiçeklere de rastlanabilir, dikenli çalılara da.

O da bazen siyaset denilen girdaba bakıyordu uzaktan uzağa.

Birileri yarışıyordu galiba, meydanlarda kalabalık gördüler mi, başlıyorlardı konuşmaya.

Bir tanesi, hani şu İNCE ve uzun olanı pek eğlenceli bir şeydi. Avrupalı liderler gibi bisiklete biniyor, bir mahallede düğün mü var, hemen katılıyor onlara, başlıyor oynamaya. Bir de güzel oynamaz mı? İnsanlar videolarını seyretmeye doyamıyor.

Birkaç kişiyi yan yana gördü mü hemen sarılıyor omuzlarına, çıkarıyor cebindeki mendilini, insanlar şaşırıyor, ne oluyoruz diyemeden, geçiyor halayın başına.
Kelebek onu halay başında gördü mü fır fır dönüyor etrafında, çok eğleniyor, çok.
Zaten ömrü kısacık,  eğlenmesin mi zavallıcık?

Bir de hiç insanlara konuşamayan, ama yarışa katılan bir adam daha var. Kelebek bazen onun demir parmaklıklarına konuyor da oradan biliyor onu. Kendi kendine konuşan adam koyuyor adını.
Yalnız başına ama üzgün değil,hiç ağlamıyor,  çok esprili buluyor hatta adamı. Adam arada sırada mesajlar yolluyor dışarıya, ben anlamadım bilgisayarı yokmuş da ketılıyla galiba!

’ketılım arıza yaptı, yazamadım, geç kaldım,  ben de Tamam diyorum’’ diyor mesela.

Kendisine ülkenin cumhurbaşkanı'' pop star ''demiş, kötü bir şey değil, değil mi?

O da cevap veriyor ‘’ kendisi de eminim ki bizi gizli gizli dinleyecektir’’

O da bu milletin ferdiymiş ama almamışlar onu ‘’millet ittifakına’’ neden ki? Topu mu yoktu ki, oynatmıyorlar onu?

Bir uzun boylu adam daha var. ''Hep şiir okuyor, şair mi acaba?'' diye düşünüyor kelebek. 
Çok da güzel okuyor galiba, daha ağzından kelime çıkmadan alkışlıyor ahali. Ama çok ilginç bir şey duyuyor toplanan insanlardan.  Bir zamanlar bu uzun adam şiir okudu diye tutuklanmış ve ceza evine girmiş.  Şimdi de o sevmediği şiirleri okuyanları atıyormuş galiba içeriye.


Bu içerisi nedir acaba? Belki de dışarıdakiler daha tutukludur, kafalarında, duygularında. Belki de içeridekiler daha özgürdür, düşüncelerinde, yüreklerinde. Tutuklu olmak için ille de duvar mı gerekirdi  ki?  Kozasından yeni çıkmıştı, bütün bunların cevaplarını acaba nasıl bulacaktı ?

Bir de kadın var meydanlarda konuşan diyorlar, koşup gidiyor kelebek ona. Bir ana sıcaklığı arıyor belki de. Tanımıyordu anasını zira kozasından çıktıktan sonra. Ama o kadın da bağırıyordu, kızgındı o da birilerine. Uzaklaştı oradan da sessizce…

Kelebekti sonunda işte, nereden bilecekti ki,

O çiçek senin, bu çiçek benim dolaşırken, tercih ediyordu tabi ki gülmeceyi, eğlenceyi,

Çünkü kozasından çıkarken kulağına üflemişlerdi '' unutma, kelebeğin ömrü bir gün '' diye,

MADEM Kİ  ÖMRÜ KISACIKTI,

AĞLAMAYA VE AĞLATMAYA NE GEREK VARDI?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder