28 Nisan 2018 Cumartesi

ŞEHİT MEHMET GÖNENÇ LİSESİ ESİNTİLERİ


  


 ŞEHİT MEHMET GÖNENÇ LİSESİ esintileri 

Şehit Mehmet Gönenç Lisesi’ne yolu düşmeyen yoktur Bandırma’da. Her Bandırmalının ya da yolu bir şekilde Bandırma’ya düşmüş olanların ille de yolu kesişmiştir ŞMGL ile. Annesi, babası, amcası, kardeşi, yeğeni, kuzeni illa da bir ŞMG’ li vardır ailelerde.

O yüzden de herkesin en az bir tane de olsa anısı bulunmaktadır bu güzelim okul ile ilgili. Hele de benim gibi hem 3 yıl okuyup, 18 yıl da çalışmışsanız bu bina da, yaşamınızın yarısı burada geçmiş demektir.

Öğrencilik yıllarımızda,  80’li yıllarda gençmişiz bir zamanlar. Kurallara uymak zor gelir ya genç insana, bizler de öyleymişiz işte. Kanlar deli imiş, delikanlıymışız yani.

Şehit Mehmet Gönenç Lisesi’ nin koridorlarında nöbetçi öğretmenlere yakalanmamak için resmen saklambaç oynardık.  Biz kızların özellikle korkulu rüyaları vardı bu koridorlarda. Ne kadar kural varsa onları yıkmak o kadar da zevkliydi galiba.   Bazen formamızın kemeri olmaz, bazen eteğimiz gereğinden kısa olur, bazen ayakkabılarımız renkli,  bazen de saçlarımız örgüsüz olurdu. Nöbetçi öğretmenlere görünmemek için duvarlara yapışırdık adeta. Ya da her şeyi düzgün bir arkadaşı siper alır, kaçak güreşirdik hocalarla.

Elinde sopası ile kızlara koridorları dar eden kadın müdür yardımcımızdan kaçmak ne mümkündü. Kısacık boyu ile görünmeden yanımızda biter, bizi enselerdi. Odasına çeker, ne yapsın ki işte, tatlı sert uyarırdı.


 Ya da kızların korkulu rüyası efsane müzik öğretmeni Betül Hanım dan 0,5 cm lik bir etek kısaltması bile asla kaçmazdı. Birçok müzik konusunda yetenekli arkadaşımız Betül Hanım disiplininden kaçıp yeteneği olmamasına rağmen resim dersine katılmıştı. Türkiye müzikte birçok yetenekten mahrum kaldıysa bunun suçu Betül Hanımın disiplinidir. Onun sayesinde kısacık saçlarımızı örmek için o kadar çekiştirirdik ki, kısa bir sürede uzardı saçlarımız.



Koridorlarda saklanmaktan kurtulup da Öğretmen olarak Şmgl’ ye atandığımda bir ohhh çekmiştim. Şu koridorlarda rahat rahat yürüyebileceğim diye. Yürüdüm de saçlarımı dağıta dağıta, bir o yana bir bu yana, ayağımda topuklu ayakkabılarım, mini eteğimle, pek bir havalıydım yani.  Hiç korkmadan, kimsenin arkasına saklanmadan.


  Amma velâkin, Öğretmenler odasına girdiğim de, bilemezdim havamın bu kadar da çabuk söneceğini. Elinde sopası ile o eski kadın müdür yardımcımız, öğretmenler odasındaydı vallahi de billahi de.  Yanıma gelip,’’Nazan, ne bu saçlarının hali, gözünün içine giriyorlar’’ deyip, bir de toka takmaz mı saçlarıma.  Allahım bu bir kâbus olmalı diye düşünüyorken, herkes bıyık altından gülüyordu vallahi bize. Öğretmen de olsanız kurtulamazdınız yani Şmgl’ nin nöbetçi öğretmenlerinden.

************************************************************

1999 yılı idi sanıyorum. ŞMGL’nin kardeş okulu olan KAMEN lisesine gittiğimizde Almanya’da ki eğitim ile kendi ülkemizdeki eğitimi kıyaslamaya fırsat kalmadan yüzümüze çarpmıştı farklılıklar birer birer, ama ne şiddetle, hem de.


15 kişilik sınıflar, harika laboratuarlar, bütün öğrenci ve öğretmenlerin ana dili gibi İngilizce konuşmaları,

Bir kimya dersine girdiğimde laboratuarın zenginliği ve işlevselliği karşısında ne hissetmiştim ki?

Bir matematik dersine girdiğimde sınıfta 2 tane punkçı öğrenciyi pembe ve mor saçları ile görünce ne hissetmiştim ki?

Bir öğrencinin ders esnasında meyve suyunu açıp içtiğini ama ciddiyetle dersini de takip ettiğini gördüğümde ne hissetmiştim ki?

Küçücük bir  müdür odasını, kitap ile  evrak ile dolu basit bir müdür odasını gördüğümde ne hissetmiştim ki?

Sınıfına girmesi   için nöbetçi öğretmenin öğrenciyi uyarma gereğini duymadığını ,belki de nöbetçi öğretmen kavramının olmadığını gördüğümde ne hissetmiştim ki?



Doyasıya ağlamak istemiştim, ne hissedeceğim ki,  hala da istiyorum ya, eğitimde geldiğimiz noktaya baktığımda.

Hayatımız şekilcilikle şekillenmiş bir ülkenin çocuklarıydık işte, ne yapabilirdik ki?
Öğretmenler kurul toplantılarında öğrencinin kravatı,  saçı, ayakkabısını konuştuğumuz kadar konuşmamışızdır eğitim öğretim tekniklerini, neden başarısız olduklarını.

14 yılda 6 Milli Eğitim Bakanı değişmiş,
Defalarca müfredat değişmiş,
Defalarca katsayı sistemi değişmiş,
Defalarca teog, sbs, ygs… Değişiklikleri yapılmış,
5 yıllık eğitimden,4+4 lere geçilmiş,
Miş de ne olmuş?
Şekiller değişmiş de, beyinlerin içine zerk olmuş mu bu değişimler?
Birinci mi olmuşuz  ilim de, fen de, edebide?

Ne mi hissediyorum, ne hissedebilirim ki,
Aynen sizin gibi hissediyorum,  yani  BERBAT….





1 yorum:

  1. Evet Ben de Avusturya'ya geldiğimde durumu gördüm,şekilci eğitim değil,bütün tekniklerin kullanıldığı sistemli bir eğitim gerekli.Velilerden toplanan paralarla Kapalı Spor Salonu yapmaya çalışan bir sistemin öğrencileriydik biz .

    YanıtlaSil