ŞEHİT
MEHMET GÖNENÇ LİSESİ esintileri
Şehit Mehmet
Gönenç Lisesi’ne yolu düşmeyen yoktur Bandırma’da. Her Bandırmalının ya da yolu
bir şekilde Bandırma’ya düşmüş olanların ille de yolu kesişmiştir ŞMGL ile.
Annesi, babası, amcası, kardeşi, yeğeni, kuzeni illa da bir ŞMG’ li vardır
ailelerde.
O yüzden de
herkesin en az bir tane de olsa anısı bulunmaktadır bu güzelim okul ile ilgili.
Hele de benim gibi hem 3 yıl okuyup, 18 yıl da çalışmışsanız bu bina da,
yaşamınızın yarısı burada geçmiş demektir.
Öğrencilik
yıllarımızda, 80’li yıllarda gençmişiz
bir zamanlar. Kurallara uymak zor gelir ya genç insana, bizler de öyleymişiz
işte. Kanlar deli imiş, delikanlıymışız yani.
Şehit Mehmet
Gönenç Lisesi’ nin koridorlarında nöbetçi öğretmenlere yakalanmamak için resmen
saklambaç oynardık. Biz kızların
özellikle korkulu rüyaları vardı bu koridorlarda. Ne kadar kural varsa onları
yıkmak o kadar da zevkliydi galiba. Bazen formamızın kemeri olmaz, bazen eteğimiz
gereğinden kısa olur, bazen ayakkabılarımız renkli, bazen de saçlarımız örgüsüz olurdu. Nöbetçi öğretmenlere
görünmemek için duvarlara yapışırdık adeta. Ya da her şeyi düzgün bir arkadaşı
siper alır, kaçak güreşirdik hocalarla.
Elinde
sopası ile kızlara koridorları dar eden kadın müdür yardımcımızdan kaçmak ne
mümkündü. Kısacık boyu ile görünmeden yanımızda biter, bizi enselerdi. Odasına
çeker, ne yapsın ki işte, tatlı sert uyarırdı.
Ya da kızların korkulu rüyası efsane müzik
öğretmeni Betül Hanım dan 0,5 cm lik bir etek kısaltması bile asla kaçmazdı. Birçok
müzik konusunda yetenekli arkadaşımız Betül Hanım disiplininden kaçıp yeteneği
olmamasına rağmen resim dersine katılmıştı. Türkiye müzikte birçok yetenekten
mahrum kaldıysa bunun suçu Betül Hanımın disiplinidir. Onun sayesinde kısacık
saçlarımızı örmek için o kadar çekiştirirdik ki, kısa bir sürede uzardı
saçlarımız.
Koridorlarda
saklanmaktan kurtulup da Öğretmen olarak Şmgl’ ye atandığımda bir ohhh
çekmiştim. Şu koridorlarda rahat rahat yürüyebileceğim diye. Yürüdüm de
saçlarımı dağıta dağıta, bir o yana bir bu yana, ayağımda topuklu
ayakkabılarım, mini eteğimle, pek bir havalıydım yani. Hiç korkmadan, kimsenin arkasına saklanmadan.
Amma velâkin,
Öğretmenler odasına girdiğim de, bilemezdim havamın bu kadar da çabuk
söneceğini. Elinde sopası ile o eski kadın müdür yardımcımız, öğretmenler
odasındaydı vallahi de billahi de. Yanıma
gelip,’’Nazan, ne bu saçlarının hali, gözünün içine giriyorlar’’ deyip, bir de
toka takmaz mı saçlarıma. Allahım bu bir
kâbus olmalı diye düşünüyorken, herkes bıyık altından gülüyordu vallahi bize. Öğretmen
de olsanız kurtulamazdınız yani Şmgl’ nin nöbetçi öğretmenlerinden.
************************************************************
1999 yılı
idi sanıyorum. ŞMGL’nin kardeş okulu olan KAMEN lisesine gittiğimizde Almanya’da
ki eğitim ile kendi ülkemizdeki eğitimi kıyaslamaya fırsat kalmadan yüzümüze
çarpmıştı farklılıklar birer birer, ama ne şiddetle, hem de.
15 kişilik
sınıflar, harika laboratuarlar, bütün öğrenci ve öğretmenlerin ana dili gibi İngilizce
konuşmaları,
Bir kimya
dersine girdiğimde laboratuarın zenginliği ve işlevselliği karşısında ne
hissetmiştim ki?
Bir
matematik dersine girdiğimde sınıfta 2 tane punkçı öğrenciyi pembe ve mor
saçları ile görünce ne hissetmiştim ki?
Bir öğrencinin ders esnasında meyve suyunu açıp içtiğini ama ciddiyetle dersini de takip ettiğini gördüğümde ne hissetmiştim ki?
Bir öğrencinin ders esnasında meyve suyunu açıp içtiğini ama ciddiyetle dersini de takip ettiğini gördüğümde ne hissetmiştim ki?
Küçücük bir müdür odasını, kitap ile evrak ile dolu basit bir müdür odasını
gördüğümde ne hissetmiştim ki?
Sınıfına girmesi için nöbetçi öğretmenin öğrenciyi uyarma gereğini duymadığını ,belki de nöbetçi öğretmen kavramının olmadığını gördüğümde ne hissetmiştim ki?
Sınıfına girmesi için nöbetçi öğretmenin öğrenciyi uyarma gereğini duymadığını ,belki de nöbetçi öğretmen kavramının olmadığını gördüğümde ne hissetmiştim ki?
Doyasıya
ağlamak istemiştim, ne hissedeceğim ki, hala da istiyorum ya, eğitimde geldiğimiz
noktaya baktığımda.
Hayatımız
şekilcilikle şekillenmiş bir ülkenin çocuklarıydık işte, ne yapabilirdik ki?
Öğretmenler
kurul toplantılarında öğrencinin kravatı,
saçı, ayakkabısını konuştuğumuz kadar konuşmamışızdır eğitim öğretim
tekniklerini, neden başarısız olduklarını.
14 yılda 6
Milli Eğitim Bakanı değişmiş,
Defalarca müfredat
değişmiş,
Defalarca katsayı
sistemi değişmiş,
Defalarca teog,
sbs, ygs… Değişiklikleri yapılmış,
5 yıllık
eğitimden,4+4 lere geçilmiş,
Miş de ne
olmuş?
Şekiller
değişmiş de, beyinlerin içine zerk olmuş mu bu değişimler?
Birinci mi
olmuşuz ilim de, fen de, edebide?
Ne mi
hissediyorum, ne hissedebilirim ki,
Evet Ben de Avusturya'ya geldiğimde durumu gördüm,şekilci eğitim değil,bütün tekniklerin kullanıldığı sistemli bir eğitim gerekli.Velilerden toplanan paralarla Kapalı Spor Salonu yapmaya çalışan bir sistemin öğrencileriydik biz .
YanıtlaSil