Dik dur
yıldızların altında nasıl başın eğik durursun
hangi yoldan gidersen git
sonunda ölüm bekliyor
ve her şey felaketle sonuçlanıyor
sen de öleceksin
bu dünya da ölecek
bu yüzden dik dur (ALİYA İZZETBEGOVİÇ'in ölüm döşeğinde yazdığı KENDİME MESAJ adlı şiir )
yıldızların altında nasıl başın eğik durursun
hangi yoldan gidersen git
sonunda ölüm bekliyor
ve her şey felaketle sonuçlanıyor
sen de öleceksin
bu dünya da ölecek
bu yüzden dik dur (ALİYA İZZETBEGOVİÇ'in ölüm döşeğinde yazdığı KENDİME MESAJ adlı şiir )
RASİM OZAN KÜTAHYALI,
SİNAĞRİT BABA VE BİZ.
En sevdiğim öykülerden biridir Sait Faik Abasıyanık’ ın Sinağrit
Baba öyküsü.
Yalnız yaşayan, konuşmayan bir balıktır Sinağrit baba. Zümrüt kovuğunun
penceresinden ne felaketler seyretmiştir şimdiye kadar denizin derinliklerinde.
Aynı bizler gibi, insan ya da hayvan olmayla ilgili değildir
yaşamak, nefes almak. Nasıl yaşadığın ile ilgilidir. Kalabalıklar içinde yalnız
değil miyiz? Kim dinliyor ki seni gerçekten. Cenazede ağlayan kendi ölüsüne, parasını,
sağlığını kaybedene oh çok şükür ki bende yerinde diye baktığımız bir dünya. Karşımızdakini anlamadığımız,
çocuğumuza bile kendi isteklerimizi dayattığımız bir dünya.
Sinağrit baba konuşmaz, ama babadır gerçekten. Yaşını başını almış,
evlat sahibi değildir ama denizin babasıdır yani. Denize salınıverilen renkli
fenerli oltalara kanan mercan balıkları, onun gözünün içine bakar, bizi kurtar diye.
Evet, çok kolaydır, gidip o oltayı dişlemek, o mercanı kurtarmak, Ama ya sonra.
Diğerleri ve diğerleri. Bir kişinin aklı ile kurulamaz ki adaletli bir dünya.
Ne zaman ki bütün balıklar uyanacak, koşacak hemcinsinin yardımına, o zaman
mutluluğa erişir deniz altı veya deniz üstü, ne fark eder ki?
Sinağrit babanın balık aklı kadar bile akla sahip değil
gibiyiz yaşadıklarımıza bakarsak. Ne felaketler atlattık da, ne oltalara geldi,
yakalandı ve hala da yakalanıyor insanımız da, bakıyoruz uyuşmuş bir halde biz
de pencerelerimizden, belli ki perdenin de gerisinden.
Ne bombalar patladı da, ne çocuklar, ne aydınlar, ne
insanlar öldü, öldü de, bir binaya tıkılıp yakıldılar da, her gün ama her gün be
kardeşim her gün, on, yirmi fidanlar
gitti de, kıpırdayamadık ya. Bekledik birisi gelsin de kurtarsın bizi diye,
sinağrit baba gibi birisi. Kimi dedi reis kurtaracak, kimi dedi Apo kurtaracak,
kimi dedi Atatürk lazım bize. Gelemedik bir araya, takıldık oltalara bir bir,
denizin dibindeki mercanlar gibi.
Sinağrit baba artık bu uzun ve yorucu ömürün sonlanması gerektiğini
düşünüyordu. Ama daha eti dolgunken, mantosu sırtında iken bitirmeli bu ömrü,
diye söyleniyordu. Yoksa bir gün, pis bir vatozun, bir sırtı renksiz, yapışkan
ve parazitli bir canavarın bir dişine bir tarafını kaptırmak da vardı.
Tıpkı şu anda, tam da şu anda bizim kaptırdığımız gibi. Her taraftan etimizi
koparıyor birer birer pis vatozlar,
Parazitli yaratıklar ya da kendileri asalak olan insanımsılar.
Ağızları köpürüyor, ha bire vuruyorlar bel altı, aşağılıyorlar
insanları, kendileri kız çocuğu sahip olmalarına rağmen cinsellik imalı
cümlelerle kaplıyorlar ekranları, gazetelerde köşeleri.
‘’ Kemalizm AKP’ yi de yendi. İşte zafer bizim, gibi idiot laflarla mastürbasyon yapıp tatmin
oluyorlar ‘’ diyor CHP’ lilere.
‘’ 30 cm’ lik Gomis çıkıntısı ‘’ deyimini sokuyor Türk
literatürüne
‘’ Gomis’ in en sevdiği şarkıyı verin ekranlara ‘’ diyor.
Japon şarkıcının ‘’ seni seviyorum ‘’ anlamına gelen ‘’ SUKİ YO ‘’ şarkısını, Türkçeye
karşılık gelen müstehcen söyleniş tarzına, Sinan Engin, Ahmet Çakar ve sunucu Ertem Şener
de aralarında olmak üzere, dakikalarca hep beraber dinliyorlar ve dinletiyorlar.
Gülüyorlar, gülüyorlar ve gülüyorlar. Vatozlara hakaret etmemek lazım, böyle
parazit gibi insanlar oldukça aslında. Beyaz TV ‘ de, Melih Gökçek TV’ sinde. Kimsenin
kılı kıpırdamıyor , bekliyor , bekliyor belki de Sinağrit baba gibi.
Çünkü bir kişinin akıl etmesi, rahatsız olması yetmez, Herkes, bütün toplum
rahatsız olacak ki ses getirsin.
O kadar emin ki bu her devrin adamı, çünkü o kadar emin ki kendisinden, sanatçılara, Atatürk’e, CHP’ lilere vuruyor da vuruyor bel altı.( 9.6.2017’ de
RTÜK , kendisini CHP m.v Mahmut TANAL’a küfürlü sözleri ve hakaret ettiği
gerekçesi ile 13 bin 601 lira para
cezasına çarptırmıştı) Sallayabilir sağa, sola, Türk’e, Kürt’e,
Çerkes’e, Boşnaklara…
Deniz Gezmişler ile hesabının kapanmadığını yazan takıntılı,
Nejat İşler, Ferhan Şensoy, Harun Tekin ve Ali Poyrazoğlu da dahil olmak üzere
sanatçıları da kolayca FAŞİST olarak niteleyen bir histerik asalağın biriydi o,
görülmemesi, duyulmaması bizim suçumuz değil
mi aslında ?
Sinarit baba ise dürüst insanı, cesur insanı, ikiyüzlü olmayanı arıyordu ölmek için.
Rasim Ozanlar ise karşımızda dönüyordu fırfır, değil
ikiyüzlü, binbir surat olarak. Şu anda
bütün CHP’lilerin, ilke gereği cemaat karşıtı olan aydınların, tekke, zaviyeye
alerjisi olan Kemalistlerin FETÖ’ cülükle suçlandığı günlerde Rasim Ozan
diyordu ki eskiden, çok eskiden:
‘’ Muhterem Hocam, şu an her gün daha da büyüyen yangını bir hamlesiyle
söndürebilecek kudrette tek ama tek kişi var. O da sizsiniz Hocam’’ ,
’'Fettullah
Gülen vatan hasretiyle 11 yıldır dışarıda yaşıyor. Hepimiz bu milletin ferdiyiz.
Gülen hareketi mensuplarına da, sistemin tüm mağdurlarına da yapılanlar yeni
Türkiye’ de cezasız kalmayacaktır’’ (24.Şubat. 2010)deyip içindeki yangını
ancak hoca efendisinin söndüreceğini tüm ülkeye ilan etmekten çekinmiyordu.
Daha ne olsun, daha ne olsun ey millet? Daha ne olsun, daha
ne olabilir ki?
Şu ana kadar, 15 Temmuzdan sonraki süreçte, 168 bin 801 kişi
hakkında işlem yapıldı.8 bin 69 kişi hakkında tutuklama kararı var, firarda.50
bin 504 tutuklu var.48 bin kişi tutuklanıp, adli kontrol altında serbest
bırakılmış kişi var. Adalet Bakanı ‘ndan açıklama.(7.7.2017)
Ama Rasim Ozan’lar ekranda sallıyor sağa sola, dünün FETÖ
sevdalısı, yüreğinde hocasının ateşiyle. AKP’ li olmayana, CHP’lilere
mastürbasyon yapıyorlar, diyor kimsenin kılı kıpırdamıyor. Sanatçılara faşist
diyor kimsenin kılı kıpırdamıyor, tüm Türkiye’ye’’ SUKİ YO ‘’ dinletiyor,
kimsenin kılı kıpırdamıyor, son damla BOŞNAK’ lara laf atana kadar.
Utanmaz adam ''kusturmalı Boşnak Sakso'su '' diyor o yaratıcı zekasıyla, insanları küçümsercesine,umursamadan.
O Boşnak lar ki ‘’Bilge Kral’’ ALİYA İZZETBEGOVİÇ’ in torunları. Ne
savaşlardan, ne eziyetlerden sıyrılmış, Sırp zulmünden çekmişler, ama belli ki
bu söz iyice acıtmış, yaralı bedenlerini,
ruhlarını…
O ALİYA ki onlara '' Ve her şey bittiğinde hatırlayacağınız düşmanlarınızın sözleri değil, dostlarınızın sessizliği olacaktır '' demiş.
Bardağı taşıracak ya ille de son damla.İşte bekleriz sessizce, avaz avaz bağıracağımız yerde. Boşnaklar hatırladı sevgili Aliyalarının sözünü . Sessiz kalmadılar. Bizse bekleriz o son
damlayı işte.
Sinağrit Baba’ da işte böyle Rasim Ozanlar gibi, pis bir vatozun
dişleri arasında öleceğine, onurlu, cesur, dürüst bir düşmanın, oltanın ucunda
ölmeyi hayal etmişti.
O sırada büyük büyük ışıklar saçan bir olta denize indi. ümitle koştu Sinağrit Baba. Oltayı
kokladı, hiç tanımadığı bir adamdı bu. Yemi ağzına aldığı zaman aradığı adamın
bu olduğunu sandı bir an. Tam o anda da yakalandı. Kepçeden sandala düştüğü
zaman, Sinağrit Baba, kendisini yakalayana büyük bir sevinçle baktı. Birdenbire
ürperdi. Hiddetinden ayaklarını yere vuran bir genç kız gibi sandalın
döşemesini dövdü. Bizim göremediğimiz bir şey görmüştü oltanın sahibinde: Bu
adam şimdiye kadar hiç imtihan geçirmemişti ömründe. Bu adam korkak bir
ikiyüzlü köpekti. Bütün devirler, seneler boyunca bu oltanın sahibi ne
cesaretini ne cömertliğini ne gururunu bir tecrübeye bir imtihana tabi
tutturmamış, her devirde talihi yaver gitmiş biriydi. Belki de sonuna kadar da
imtihana tabi tutulmayacaktı. Sinağrit Baba böylesine hiç rastlamamıştı… Bu
adam o kadar talihliydi ki, ikiyüzlülüğünü kendi bile tanıyacak fırsatı
olmamıştı.
Yoksa Sinağrit Baba yakalanır mıydı? Sinağrit Baba hırsından tekrar
tepindi. Bağırmak ister gibi ağzını açtı. Kapadı. Sinağrit Baba son nefesini,
böylece hiçbir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup
verdi.
Sinağrit Baba ve biz.
Sinağrit Baba tanıyamadı ama.
Tanımalıyız biz artık, asalakları,
kandıranları, pervasızca konuşanları, zararlıları, imtihan geçirmemiş olanları…Onların büyük büyük ışıklar saçan oltasında
vermemeliyiz son nefesimizi.
Ölmek için bile olsa, acı çekmek pahasına da olsa, açlıktan
mı öleceğiz, gururlu bir açlık pahasına,
Paraya, pula, haksız kazanca, aşağılayana, iktidar uğruna
kişiliklerini satanlara sırtımızı dönerek,
Gururlu, huzurlu bir vatanda,
ve de illa ki
cesur bir oltanın ucunda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder