8 Kasım 2017 Çarşamba

OTOBÜS DURAĞINDAYDIK





                 OTOBÜS  DURAĞINDAYDIK.

Canım anam ya. Hiç bıkmadan, usanmadan, yağmur, çamur demeden kar, kış, sıcak bakmadan her gün çıkar şu otobüs durağına.

Bir gün bile aksatmaz işini. Bir gün bile hastayım diye atlatmaz patronunu. ‘’ Sonra iş yeri sahibini zor durumda bırakmış olurum ‘’ diye düşünür. Sürüne sürüne  de olsa gider işine. Canım anam benim.

Şu otobüs durağının ağzı olsa da anlatsa. Otobüsü beklerken çamur sıçratan lüks otomobilleri, hınca hınç dolu olup, almadan giden otobüsleri, tek başına müzik dinleyerek otomobil kullanan insanları…
Hiç birinde gözümüz olmadı. Ne kıskandık, ne de öfkelendik. Şükreden bir toplumun parçasıyız ne de olsa.

Babam öldüğünde, bir iş kazasında, annem o zaman çok isyan etmişti sadece. Kaderine ve de bir kuruş bile tazminat ödemeyen babamın patronuna. Ama ne yaparsınız ki bizim sesimizi duyan olmaz. Ya da duyarlar da duymazdan gelirler.

Biz yıllarca anamla beraber bu durağa çıktık. O bulaşık yıkamaya, ben okula. O nasıl işini aksatmadıysa, ben de okulumu hiç aksatmadım.Kimin çocuğuyum ben, anamın tabi ki. 

Her sabah beraber çıkardık evden. Ortaokulun sonuna kadar anacığım elimi de tutardı. Liseye başlayınca, bıraktım anamın elini. Olur mu hiç, kızlar ne der sonra? Ana kuzusu demezler mi? Oysa ana kuzusuyum ben aslında. Anacığımın bulaşıktan buruşmuş, soğuktan çatlamış ellerini tutunca kendimi öyle güvende hissederim ki. Ama ne yazık ki büyümek böyle bir şeymiş işte.

Bu sene tıp fakültesini kazanınca, anamı görecektiniz. Ben korktum yaptıklarını görünce. Önce ağladı bağıra bağıra. Sonra güldü katıla katıla. İnanmayacaksınız ama geçti aynanın karşısına,  başladı göbek atmaya. En sonunda da çıktı bahçeye, ilan etti dünyaya.

-         _  Oğlum doktor olacak, oğlum doktor olacak.

Bir şey değişmedi aslında hayatımızda. Ben tıp fakültesine, o yine bulaşığa. Ama doktor çıkınca, değiştireceğim onun hayatını. Oturacak evimin başköşesinde, elini asla bulaşığa sokturmayacağım.

Nerede kaldı bu otobüs? Geç kalacağım okula.

Ah, şu oğlan okulunu bitirene kadar dayanabilsem. Bulaşıkhane de bir buzdolabında gibi yaşıyoruz resmen. Ayaklarım suyun içinde, ellerim bulaşıktan çıkamıyor bir türlü. Of, oğlumun okulu bitene kadar dayanmam gerekiyor. Ne çabuk da bırakıp gittin bizi be adam? Ne acelen vardı öbür tarafa gitmek için? Göçüp geldiğimiz, şu yaban ellerde, hem de bir başıma, bir yetimle ayakta kalmaya çalışmak ne zordu biliyor musun? Ama nasıl dayandım, görüyorsun değil mi? Kimseye yan gözle baktırmadım kendime, çocuğumu kimseye el açtırmadan büyüttüm. Bak hele bak, doktor olacak oğlun. Onu ben yetiştirdim, ben.

Nerede kaldı bu otobüs? Geç kalacağım bulaşığa.

O da ne? Bir kamyon geliyor üstümüze doğru, çok hızlı, çok hızlı, çok hızlı… Kaç anacığım kaç…

Kamyon üstümüze geliyor. Oğlum kaç buradan kaç…

Dur kamyon dur. Ben daha okuluma gideceğim.

Dur kamyon dur. Benim oğlum daha doktor olacak.

Kadın ellerine baktı. Yumuşacıktı, buruş buruş ellerinden eser kalmamıştı.
Oğlan annesine baktı. Annesinin yüzündeki tüm o sert çizgiler yok olmuştu.

Uzattı kadın oğluna elini. Verdi elini oğlu, anasına. Hiç utanmadı kızlardan. Yıllar sonra el eleydiler yine, freni tutmayan bir kamyonun altında, başka bir boyutta.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder