HANIM TUZLUĞU
YÜZÜNDEN… 15.11.2017
Kış kapımıza kadar geldi, ama hala evimizden içeriye girmiyor.
Bu süre uzadıkça doğa coştukça coşuyor. Ah o kırmızı yapraklı ağaçlar. Alıp götürüyor seni senden.
Romantizmi yaşamıyorum diye üzülmeyin, kendiliğinden yaşatıyor o kırmızı
yapraklar.
Yürüyüş yollarında, minik korularda, mahallemizin parkında,
sitelerin bahçe duvarlarında romantizm, doya, doya, yaşa, KIRMIZI yapraklarda.
Hazan mevsimi değil mi şiirler yazdıran.
‘’teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda
Bu gün bir hanmansız(evsiz) serseriyim diyarımda’’dedirten M.A.
Ersoy’a
Hazan mevsimi değil mi, şarkılar söyleten.
‘’Eylülde gel, eylülde gel ‘’ diye Alpay’a
Hazan mevsimi değil mi, Kasım’da aşk başkadır, diye filmler
yaptıran.
Bahçemizde ağaçlar yok kırmızı yapraklı, ama bir çalı
bitkisi var. Kırmızı dikenli, adını da öğrendim ‘’Hanım tuzluğu’’ imiş. Kuşlar
konuyor dikenli yapraklarına, kedilerden korunuyorlar hem de bu dikenler
sayesinde.
Kırmızı ağaçlar olmasa da, Hanım tuzluğu da yetiyor, hazan
mevsimini yaşamak için.
Hazan rengi, genelde kahverengi, ama sarıya çalan kahve bu.
Kahverengi gibi içini karartan değil, hardal sarısı gibi içini açan. Umutlar
saçan yüreğine, bazen bilsen de işler yolunda değil, o sarı yapraklar, işte o
sarı yapraklar yeni bir başlangıcın simgesi. Yorgun gibi duruyorlar, epeyce de solgun.
Ama aldatıyorlar, zira yeni başlangıçlara gebeler.
Gerçi şairler Hazan mevsiminde bile, hep maviye şiir
yazmışlar.
_MAVİYE çalan gözlerin, yangın MAVİSİNE / rüzgarda asi, körsem,/ senden gayrısına yoksam,/ bozuksam, /can benim, düş benim,/ ellere nesi? /hadi gel,/ ay karanlık.demiş Ahmet Arif,
Nazım Usta da maviye vurgun, mavi gözleri gibi.
-Çınar altı kubbeli, MAVİ bir liman
Beni bu limandan çıkaramazsın, diye seslenmiş.
Cahit Zarifoğlu da kuralı bozmamış, maviye hayran;
-bulutlar açmadı, Mavi gök orada mı? Diye sormuş.
-MAVİ konuşalım, MAVİ yazalım / mektuplar zarfa girer girmez MAVİ / söz
MAVİ olsun, ağızdan çıkar çıkmaz, demiş Haydar Ergülen
Umudun rengi tabi ki mavi, ama ya yeşil.
-Duru bir YEŞİLDİ ortalık / akşam güneşi kırılmış mızrak boyu,/ ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık Can Yücelin dizeleriyle,
Ya MOR, mor da yer alır mı ki şiirlerde:
-Ve bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten/ hanım ellerinin MORUMSU buğusunda
/bekliyor bahçenize dönük balkonunda, Oktay Rıfat’ tan olsun bu da.
Bulutlu günlerde, güneşin kendini göstermediği, soğuğun can
yaktığı günlerde, dizelerde sarı, kırmızı, mavi, mor ne arar değil mi?
-ben ölürsem akşamüstü ölürüm / şehre SİMSİYAH bir kar yağar, / yollar kalbimle örtülür /parmaklarımın arasından / gecenin geldiğini görürüm , der Ataol
Behramoğlu, karlı, soğuk bir günde.
Cahit Sıtkı ise tüm karamsarlığını yansıtıyor dizelere,
renklerle:
_Bir gelin odasıydı: altın, gümüş şamdanlar / Bir SİYAH perde indi, aynı
ses, yeter, dedi
Koynumda, fakat neden neden bu tatsız vücut / her busesi bir diken, bir
can alıcı UMUT
Cahit Sıtkı hep renklerle yazıyor, depresif ama hep depresif.
Sonbaharın sarı, kırmızı yapraklarını görmüyor da ille de siyah, ille de
karanlık yazıyor.
-Gündüze alışkın renkler / her gece perişan renkler,
Diyerek kendi perişanlığını mı yazıyor acaba?
Ama sonra da dünyanın tüm renklerini isteyebiliyor bir anda, şair ruhu bu ola gerek.
-Memleket isterim / gök MAVİ /
dal YEŞİL / tarla SARI olsun / kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.
Ya da bulutları dağıtsaydı Gülten AKIN gibi
-Sabahleyin /KARA yı kaldırın, MAVİ koyun, umudumu yitirmedim/ beni
çağırın gülümserken uykunun bir yerinde/ eliniz BEYAZKEN uzatın istedim
Aslında hayat bazen papatya sarısı, bazen kiremit kırmızısı,
bazen menekşe moru, bazen aşk yeşili…
Ya da bir gök kuşağı.
Bahçedeki hanım tuzluğu ise kırmızı sanki biraz da
hardalımsı.
Ama kesin olan, şiirler okutan , yaşadığımız şu hazan günleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder