ADA’YA YENİ YIL MEKTUBU.
Sevgili Adacığım, adalardan gelen mimoza kokulum,
Senin dünyadaki ikinci
yeni yıla girişin, benimse elli altıncı. Kelimelerle söylenince çok uzun bir
süreç gibi gelse de, geriye dönüp baktığında birkaç tatlı kremalı bisküvi, birkaç
tuzlu çubuk kraker tadında. Mutluluk
veya hayal kırıklığı, sevinç veya keder, zenginlik veya yokluk, başarı ya da
hüsran, adalet veya haksızlık, bir umutlu bir çaresiz olmak gibi. Bunlar bazen bir
arada bazen ayrı ayrı ziyaret ediyor insanı.
Bu elli altı yılda
Adacığım babaannen ve yaşıtları teknolojide devrim yaşadılar gerçekten. Kollu
telefonlardan görüntülü ıphone’ lara. Bir
zamanlar kolunu çevirirdik telefonun postane çıkardı karşımıza. Numarayı
söyler, bir daha bekler dururduk bağlansın diye.
Ben dedenle
nişanlanınca doğru dürüst telefonla bile konuşamamıştık. Geyve’de çalışıyordum ve de telefonum yoktu.
Arkadaşımın evindekinden arardı deden.
Koşar giderdim, bütün kızlar toplanır başıma, kıkır kıkır. Ne denirdi k, ne
konuşulurdu ki bu ortamda. Utanırdım, hı, hı, hı diye cevap verirdim
dediklerine.
Gaz lambasından neon
ışıklı ampullere level atladı sizin deyiminizle bizim nesil. Çocuklar galvaniz
ya da plastik leğenlerde yıkanır haşlama suyla, çok kıpırdarsan kafana yerdin
maşrapayı. Bir çok kişi o yıllarda kafasına
yediği darbeler yüzünden ortada hala çocuk gibi gezer.
Yılbaşı demek
televizyonda saat oniki’de çıkacak dansözü ya da yasaklı arabesk sanatçılarını
beklemek demekti. Hiç yenmemiş gibi kiloyla çerezler alınır, portakal
sandıkları gelirdi evlere. Hindi yerine tavuk süslerdi masaları. Biz de büyük anneanne,
babaanne ile muhakkak tombala oynanırdı. Mecburiyetten hep baban kazanırdı.
Adacığım, Savaş
görmedik şükür derken, savaştan beterini gördük bu yıl da. Covid- 19 yılı dünyayı kasıp kavurdu hala da
devam ediyor. İşte sana çok sarılamayışımız, senin çok insanla birlikte vakit
geçiremeyişin, daha çok bebekle arkadaş olamayışın bu sebepten. Genelde yalnız
büyüdünüz bu dönemin çocukları. Evlerde, telefonla ulaştınız sevdiklerinize.
Bizi dedenle siyam ikizi gibi tanıdın bu yüzden. Küçücük bir ekranda iki kafa.
Ama ben umut
besliyorum yine de önümüzdeki yılın bize mucizeler getireceğine dair. Evet, Adacığım, umut nedir, diye sorarsan. Hani ben sana ‘’ mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu’’ diye
şarkı söylüyorum ya. Umut işte o kuş. En
kötü zamanında bile kalbinde cik cik öten, Pır pır edip heyecanlandıran.
Elli altı yaştan
nerelere geldi çenesi düşük babaannen. Ah Ada ah, sana anlatacak ne çok hikaye
var bir bilsen. Küçükken büyümek ister
insanoğlu, ama büyüyünce de çocukluğum diye öyküler, şiirler yazar. Sen şimdi
günün yarısını küçük bir hav hav olarak geçiriyorsun ya, hepimizin gönlünden
geçen de sana ve arkadaşlarına katılabilmek aslında. Ama zaman dediğimiz şey izin
vermez işte. Kiminin dizleri mani olur, kiminin beli, kiminin gözleri.
Bir şair demiş ki
Adacığım’’ düşünüyorum da biz büyümekle çocukluk etmişiz’’. Ama büyümemek el de
değil ki?
Sana versek şu an dünyayı, inan bana, büyük adamlardan daha güzel yönetirsin. Mesela hepimizi koşturursun peşinden hav hav, miyav miyav
dedirterek oyun oynamaya mecbur edersin. Kalplere kilitlenmiş çocuklukları serbest
bıraktırırsın. Ay dedeyi görmeden uyutmazsın kimseyi. Çiçekler koparılmaz, koklanır dersin onlara. Elmadan bir kere
ısırınca bir de babalarla paylaşılacak dersin. Resim yapmayı öğretirsin
duvarlara, kirli olmak da güzeldir, deyip kahkaha atarsın. Sık sık anne kucağına koşar, sevdiklerine sarılmayı
unutanlara hatırlatırsın, hatta mecbur edersin. Renkli balonların peşinde
koşup, renkli bir dünyalar yaratır o zaman insanlar. Bombalara, silahlara, ciddi
adamlara inanmazlar.
Dün Ankara’da kar yağmış Ada. Sen her sabah yaptığın gibi, hava
kontrol levhanla balkondan bakmış, karlı havayı işaretlemişsindir okla. Aferin
sana. Her zaman kendin gör güneşi
gökyüzünde , kendin gör ve hisset yağmuru,
kendin gör kara bulutları. Kimsenin sana hava da bu gün çok kötü demesine izin
verme. Herkesin baktığı yer farklıdır çünkü. Bazen bulutlu bir hava romantik
gelirken insana bazen güneşli bir hava üşütebilir soğumuş kalpleri.
Yeni bir yıla gireceğiz birkaç gün sonra Adacığım. Bu kaçıcı
gireceğimiz yeni yıl olursa olsun sayısı hiç önemli değil. Önemli olan yaş
almayan kalpler. İhtiyarlamayan yürekler. Onlar da nasıl mı olur? Çok basit.
Sevgi ile sulanarak.
Sevgin çok olsun, gözlerin, dudakların, kulakların kalbin, sevgi
ile dolsun. O kadar çok , o kadar çok sevgi dolsun ki, ceplerinden taşıp bütün insanlara ulaşsın.
Hav hav hav. Babaannen.