BİR AŞK HİKÂYESİ VE İMAMOĞLU
En sevdiğim parçalardan biriydi, Kayahan’ın ‘’Bir Aşk Hikâyesi’’ parçası. Özellikle
son bölümde bir öykü havasında anlatırdı ya Kayahan’’ hatırlar mısın akşam olur, mumlarımızı yakardık, sen kokunu sürerdin,
oda sen kokardı, olmadık şeylere güler, durup dururken ağlardık’’ Tam bana
göre idi yani.
Seçimler yaklaşmaya başlayıp da, partiler meydanlara
indiğinde, parti arabaları bangır bangır başladılar bağırmaya. AKP
konvoylarında duyduğumda bu parçayı, ‘’ ahh,
benim parçam’’ dedim. Ama sonra da ekledim kendi kendime ‘’ yanlış parça seçmişler bu sefer ’’ diye.
Birincisi, aşk hikâyeleri mutlu son ile bitmezdi.
İkincisi Kayahan ‘’bizimkisi
bir aşk hikâyesi, siyah beyaz film gibi biraz’’ diyerek artık
eskidiklerini, yıprandıklarını söylüyordu.
Üçüncüsü de ‘’hiç üzülme, ağlama, sen gülümse daima’’
derken de teselli cümlelerini şimdiden sıralıyordu…
Tam da bu yüzden seçimin sonunu tayin etmişlerdi daha baştan
sanki kaderin bir oyunu olarak…
Aynı şarkının sonu gibi, seçimin sonu da Cumhur ittifakı
açısından hüsran ile bitti.
Herkes biliyordu, hepimiz biliyorduk, İstanbul da
vitrinlerde sepetlerde uyuklayan kediler, mağaza kapılarında huzurla yayılmış
köpekler, simitleri daha havada iken kapan martılar da biliyordu. İstanbul’da
seçimleri İMAMOĞLU diye bir adam kazanmıştı.
Erdoğan’ı seven kadın da biliyordu, beraberce çıktıkları
balkonda kocasının sırtını okşuyordu, destek olmak için, ya da onu vatan gibi
belleyen halk da biliyordu, büyü bozulmuştu
ve İstanbul’da kaybetmişlerdi.
Ama neden kaybetmişlerdi acaba?
Şarkı seçimleri gibi söylemleri de yanlış mıy dı ki?
Romantik bir aşk şarkısı ile
başladıkları mitinglerini ‘’ terörist
bunlar’’ ile sonlandırıyorlardı. Halkın yarısından çoğunu dalga geçerek
ZİLLET olarak tanımlıyorlardı. Halk miting şarkısı ile tam romantik bir ruha bürünecekken,
gerek Bahçeli, gerek SOYLU, gerek Erdoğan’ın söylemleri ile birden sanki savaşa
gidecek gibi öfkeli bir hale bürünüyorlardı. Halkla böyle oynadılar işte. Tanzim
kuyruklarına VARLIK KUYRUĞU deyip, onlara gayet gönülden, gönül tellerinden inanan
insanlarla dalga geçebilme cüretini bile buldular içlerinde… Kendilerine ne
ters geldiyse komplo dediler, ne hoşlarına gitmediyse kurmaca dediler. .Gezi
olayları komplo, dolar yükselmesi komplo, yolsuzluk iddiaları komplo, tapeler
komplo…
Medya sansürlü, ellerindeydi. 2018 seçimlerinde oyların %11,
7'sini alarak 67 milletvekili çıkaran ve AKP’nin korkulu rüyası olan bir
muhalefet partisinin lideri ve milletvekilleri hapisteydi, birçok belediye
başkanı yerlerinden edilmiş yerlerine kayyum atanmıştı. YSK Başkanı’nın özel
bir kanunla süresi uzatılmıştı, o da onlarındı. twit atanlar bile korku içindeydi bu dönemde.
İşte bu arada Beylikdüzü’nün başarılı genç belediye başkanı,
bizim hiç te tanımadığımız bir adam sürülüverdi meydanlara. Koskoca Türkiye’nin
başbakanlığını yapmış! Binali Yıldırım’ın, ama aslında ipleri elinde tutan adam
olan Tayyip Erdoğan’ın önüne. Kurtlar sofrasına atılmış gibiydi Ekrem İmamoğlu,
sanki yapayalnız.
Ama sıcacık söylemleriyle kavrayıverdi ülkenin insanlarını İMAMOĞLU, Kılıçdaroğlu’ nun kavgasız üslubunu, daha da yumuşatarak
ileriye taşıdı. Hakaret etmedi, aşağılamadı, oy vermeyeceğim diyenlere sarıldı,
‘’ verme amcacığım, o oy seninle Allah’ın arasında’’ dedi. Sanırsınız ki sevgi
böceği, aşk kelebeği idi bu genç adam. Bizimkisi bir aşk hikâyesi diye bağırsa aslında
ona inanılırdı.
Onun, yani İmamoğlu’nun temsil ettiği MİLLET İTTİFAK’ ı ise
şöyle seslendi halka:
Martın sonu bahar,
Dertlere derman var
Mührü bas altı oka
Huzur dolu yarınlara
Kısaca iki zıt söylem dolaştı meydanlarda.
Bir taraf terörist,
dedi, defolun bu ülkeden, dedi… Bize oy vermezseniz güneydoğu kana bürünür,
dedi. Ağızlarından kan damladı kan.
Bir tarafta ise ağızlardan bal damlıyordu bal. Halkın yıllardır unuttuğu pozitif bir dil
kullanarak, gönülleri kazanarak, kalpleri kırmadan bir seçim kampanyası yapıldı.
Biz bu ülkenin insanlarıyız, öteki yok dendi…
Ve de yıllardır özlediğimiz barışçı, yumuşak, germeyen
siyaset kazandı.
Kendisi ile yan yana anılmaktan korkulan, oyları ile
geleceği belirleyeceği için hapishanelerde tutulan Demirtaş ise, son gün yine
yapacağını yaptı, iktidara golünü attı.
‘’ sandığa gidin, bu faşizan yönetime
karşı oylarınızı kullanın’’ dedi.
Ve Türkiye’nin kalbinin attığı, soluk aldığı, beslendiği,
yaşam kaynağı İstanbul geldi sonunda.
CHP seçmeni her seçimdeki hayal kırıklığını yaşamadı,
beraber olurlarsa, çalışırlarsa bir şeyleri değiştirebileceklerine inandı. En
güzeli de bu oldu. Sanırsınız ki İstanbul boğazındaki balıklar su yüzüne çıkıp
umut soludu.
Şimdi bakmayın siz bu tepinmelere, ağlamalara, suçlamalara.
Tabi ki oyları saydıracaklar, tabi ki zor kabullenecekler. Mesele BEKAA, MİLLET,
VATAN, HALK değil, kısaca PARA’ dır. Tügva, türgev, Ensar, Okçuluk Vakfı gibi
vakıflara akıtılan para 842 milyon lira olarak gazetelerde yer almaya başladı.
İktidarın, Erdoğan ailesinin, sermaye sahiplerinin ve kurumların girift
ilişkileri sergileniyor yavaş yavaş. Bu girift ağdan yüzlerce, binlerce kişi
nemalanmaktadır. Kolay mı böyle bir kurumu teslim etmek? Nereye el atılsa
parmak izi kaynıyor. Tabi ki sancılı olacak, tabi ki acılı olacak.
Oylar mı sayılacak, sayılsın.
Seçimler mi tekrarlanacak, tekrarlansın.
Ya hile ile alırlarsa seçimleri tekrar, diye korkuyor
musunuz, korkmayın, alsınlar…
Dünya, Türkiye, sokaklar, meydanlar, martılar, karşı
köşedeki bakkal amca, tanzim kuyruğundaki emekli Ayşe Teyze, kara kedi, ayağı aksayan sarı köpek, emziği ağzındaki
bebek, kapalı kapılar ardında izleyen gözler bile biliyor ki İMAMOĞLU
KAZANMIŞTIR. Gerisi teferruattır.