23 Kasım 2018 Cuma

HAYAT YARIM MUTLULUKLARDAN İBARETMİŞ -3-







HAYAT YARIM MUTLULUKLARDAN İBARETMİŞ -3-


-         BABAANNE -

Gecenin bir yarısı, kalın perdelerin ardından gördüm gidişlerini. Tutmuştu çocuğunun elinden, arkasına bile bakmadan gidiyordu. Bence kesin ağlıyordur, ama göstermez kimseye gözyaşlarını, onurlu kadındır benim gelinim.

Ama koşamadım ardından, ah şu dizlerim, izin vermediler ki bana.
Koşup diyemedim ardından:

‘’ Nereye bu saatte, bu karanlıkta, bir başına, küçücük bir çocukla’’

Ama kapı kapanıp da oğlum gelince yanıma, yapıştım yakasına. Romatizmalı, yamuk yumuk parmaklarımla, yumrukladım göğsünü.

’ Kaçırdın en sonunda karını, çok bile dayandı sana ‘’

’hep gece yarıları geldin eve, bir de gelince sofralar istedin, kurdurdun kadına, bir de beğenmeyip devirdin her seferinde ‘’

‘’işini, gücünü batırdın, içki masalarında, bir de kumar çıkardın başımıza, yedin bütün nafakamızı ‘’

’hiç olmazsa iyi davransaydın karına, seni taşıyordu hiç olmazsa çocuğunun hatırına, benim hatırıma ‘’

Ama oğlum da iş yoktu ki, iki kız çocuktan sonra üçüncüsü erkek olunca, babası öyle bir şımartmıştı ki. Ne doğru dürüst okuyabildi, ne tam bir meslek sahibi olabildi, tam bir mirasyedi oldu çıktı. Evlenirse düzelir dedim, çocuğu olursa düzelir dedim, resmen şu gül gibi kızı da yaktım.
Utanmadan bir de bana:
‘’ Nereye gidecek ki, suratsız babası da almaz onu eve. Biraz sonra dönüp gelir, bak göreceksin’’ dedi.
İyice sinirlendim de, gittim odama, birkaç parça eşyamı koydum çantama ‘’ben de gidiyorum'' dedim de, zorla oturtturdu beni , kilitledi kapıyı da, gidemedim.

Ama gelmediler, ben biliyordum gelmeyeceğini de benim kafasız oğlum anlamazdı böyle hassas işleri.
O gece gelmediler, ertesi günde gelmediler. Oğlum sesini kesmiş, sus pus pencerenin önünde oturuyordu, kim bilir kafasından neler geçiriyordu? Çok üzgün olduğu belliydi. İlk defa onu bu halde görüyordum. Sokağa adımını atmaz olmuştu, rakı şişelerini çöpe attığını gözlerimle gördüm. Bana ‘’ aç mısın, bir şeyler hazırlıyayım mı sana’’ diye sormaya başladı. Hiç konuşmadım, hiç cevap vermedim tabi ki. Çok kızgındım ona, hem de çok.

Birkaç gece sonra, kapının zili çalınca, ikimiz de heyecanla kalktık yerimizden.  O, fırladı, koştu kapıya. Ben arkasından gitmeye çalışıyordum yavaş yavaş, topallaya, topallaya. Bir de baktım, oğlumun kucağında çocuk, uyumuş bir halde. Ama gelinim yok yanlarında. Anladım ki çocuğa kıyamadı, annelik işte, getirdi kapıya bıraktı.

Çocuğunu götürdü yatağına, kendisi de oturdu yere, halının üzerine. Başladı ağlamaya:
’ne yapacağım ben şimdi. Dönmeyecek asla bana ‘’ diye.
Yapıştım yakasına:
‘’çabuk, koş, uzaklaşmış olamaz, buralardadır daha ‘’ diye gönderdim onu sokaklara. Koştu dışarıya hem de pijamalarını bile çıkarmadan.

Biraz sonra geldi yine kapıya, baktım ki yalnız, yoktu karısı yanında, bulamamıştı herhalde.
Açmadım kapıyı oğluma.
‘’ Hiç boşuna zile basıp durma ‘’ dedim ona.
‘’ Onu bulmadan gelme bu eve, asla açmayacağım bu kapıyı sana, onsuz gelirsen’’ dedim.
’Saçmalama anne, pijamalarımla ne yaparım ben sokaklarda, gece yarısı ‘’dedi.
’Beni ilgilendirmez, ne yaparsan yap, istemiyorum seni bu evde tek başına ‘’dedim ona.

Pijamalarla bıraktım onu sokaklarda, hiç de pişman olmadım. Bazen çocuklara kötü anne olmak gerekirdi, geç de olsa anlamıştım bunu da…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder