NURDAN
Unutuyormuşum anahtarımı, unutuyormuşum gözlüğümü,
cüzdanımı, torunumun adını. Unutuyormuşum yıllardır okuduğum gazetenin bile
adını. Öyle söylüyor karım ve kızım.
Farkındayım bir takım değişikliklerin olduğunun kafamda,
beynimdeki düşüncelerin karmaşasının ve bazen de büyük kara bir boşluğun. Bu
gün ile dünü birbirine karıştırdığım oluyor. Ama sadece ben fark ediyorum
sanıyordum. Meğer çevremdekiler de farkındaymış bendeki değişimin, belki de
benden daha önce fark etmişlerdi.
O unutma anları bir boşluk gibi anlatılıyor bilmeyenler
tarafından, yaşamayan nereden bilsin ki? Ama benim yaşadıklarım sadece bir
boşluk değil. Aslında benim yaşadıklarım o boşluğu dolduran anılar, kişiler,
olaylar.
Hele ki bu günlerde beynimdeki boşluğu dolduran sadece
Nurdan.
Bazen sanki onunla yaşıyorum ya da yaşamışım gibi geliyor.
Geçen gün televizyonda ekranlarda çirkin bir kız gördüm. Nurdan’ın gençliğiydi
sanki. Nurdan da çirkindi gerçekten. Kime göre mi? Bana göre tabi ki. Çünkü ben
o zamanlar hem Nurdan’ dan büyük, hem de popülerdim. Etrafım da çok güzel
kızlar vardı o dönem. Nurdan da bana melun melun bakardı uzaktan. Hoşuma da
gitmez değildi aslında bana bakması. Çevreden de duyardım bana olan aşkını.
Ama acımasız gençlik halleri işte. İlgilenmezdim onunla,
aşkına gülüp geçerdim. Çevremde o kadar havalı kız varken. Hem ben sarışın
severdim.
Geçen gün kahvede arkadaşımla tavla oynarken, zarları atmayı
unutmuşum. Kalkıp evimin tam ters yönüne doğru da yol almışım. Tavla oynadığım,
adını da unuttuğum arkadaşım, anlamış durumu da, çevirmiş beni yoldan, getirmiş
evime.
Oysa ben o an Nurdan’ı görmüştüm sokağın başında. Geri
dönmüş, okulunu bitirip hemşire olmuş. Hem de o çirkin ördek yavrusu bir
prensese dönüşmüş. Öpmedim de ben onu , dönüşsün prensese diye.Yoksa yoksa
başkaları mı öptü onu? Bana ne oluyorsa bir kıskançlık, bir kıskançlık içimde.
Ondaki inanılmaz değişimi görünce takıldım tabi ki peşine.
İşte ben o an, Nurdan’ın peşinden, Onların evlerine doğru
gidiyordum.
Yavaş yavaş kabullendi ev halkı, bende ki değişimi.
Kayboluşlarımı kendimdeki.
Aslında kayboluyorum, ama Nurdan’ın gözlerinde kayboluyorum.
Bir eli de elimde. Bir muhallebici de mis gibi kokan kazandibi yiyoruz. Ne de
güzel gözleri varmış Nurdan’ın. Saçları kömür gibi simsiyah. Artık sarı saç
sevmiyorum, hiç sevmiyorum. Bütün gün dinleyebilirim anlattıklarını. Bir de
konuşuyor ki bıcır bıcır, çok sevimli. Ohhh kazandibinin de yanık kokusu mis
gibi.
İşte o an bağırışları duyuyorum. Kendime geliyorum birden.
Süt ısıtmak istemişim. Ocağa koymuşum sütü, tabi ki unutmuşum. Dibi tutmuş
cezvenin, az daha yangın çıkacakmış.
Karım ağlıyor, çok korkmuş. 52 yıllık karım. Çok havalıydı
işte o zamanlar, eskiden yani. Benim çirkin ördek yavrusunu görmediğim zamanlar
da işte o vardı yanımda. Uzun sarı saçlarıyla. Evlenince bir de öğrendim ki
boyaymış o sarı saçlar.
52 yıllık karımdır işte yine de. Üzüldüm onu ağlarken
görünce. Ellerini tuttum. ‘’ Ağlama Nurdan ‘’ dedim.
İtti ellerimi , ‘’ ben Nurdan değilim ‘’ diye bağırdı. Çıktı
odadan öfkeyle.
Çirkin ördek yavrusu dönmüştü bir kuğuya. O kuğunun
anlattıklarını bir ömür boyu dinlemeye hazırdım, sırılsıklam da âşıktım artık o
kuğuya.
Ama o yokken, henüz daha dönmemişken, gençlik işte, sarı
saçlı kız vardı yanımda. Bazen boşluk oluyor ya, kendi kendine konuşmalar, işte
onların hepsi aslında bir hesaplaşma.
Bir bebeğimiz olacaktı sarı saçlı havalıyla. Bırakamazdım
yüzüstü. Adamlığa sığmazdı bu, racona tersti, bize yakışmazdı. Çünkü onunla da
gençliğimi paylaşmıştım, ümit vermiştim.
İşte iki arada gelip giderken düşüncelerim, karım kızıma anlatıyordu:
‘’ Neden evlendim, neden evlendim bile bile ‘’ diye
Ben de soruyordum kendime :
‘’ Neden evlenmedik, neden evlenmedik Nurdan ile ‘’ diye.
Ben sarı saçlı havalıyla evlenmeye karar verip, nişanlanınca,
Nurdan da bir gemiciyle evlendi. Yine gitti buralardan, kaçarcasına, benden
kaçtı, biliyordum. Ben beş para etmeyen bir adamdım. Bunu da biliyordum.
Denizlerde, liman şehirlerinde deniz aşırı ülkelerde
dolaştığını duyuyordum kocası ile birlikte.
İşte o gün, kahveden çıkıp deniz kıyısına gidişim ondandır herhalde.
Nurdan’ın peşindeydim, denizleri aşıp kavuşacaktım ona.
Akşam, hava kararmaya başlayıp da, ben eve dönmeyince çok
telaşlanmış bizimkiler. Önce kahveye, sonra polise koşmuşlar.
Bir gün sonra bulmuşlar beni, kayalara vurmuş bedenim.
Anlayacağınız denizleri
aşamamışım ,
Nurdan’ıma yine kavuşamamışım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder