16 Aralık 2017 Cumartesi

NURDAN





                                   NURDAN  
   
Unutuyormuşum anahtarımı, unutuyormuşum gözlüğümü, cüzdanımı, torunumun adını. Unutuyormuşum yıllardır okuduğum gazetenin bile adını. Öyle söylüyor karım ve kızım.

Farkındayım bir takım değişikliklerin olduğunun kafamda, beynimdeki düşüncelerin karmaşasının ve bazen de büyük kara bir boşluğun. Bu gün ile dünü birbirine karıştırdığım oluyor. Ama sadece ben fark ediyorum sanıyordum. Meğer çevremdekiler de farkındaymış bendeki değişimin, belki de benden daha önce fark etmişlerdi.

O unutma anları bir boşluk gibi anlatılıyor bilmeyenler tarafından, yaşamayan nereden bilsin ki? Ama benim yaşadıklarım sadece bir boşluk değil. Aslında benim yaşadıklarım o boşluğu dolduran anılar, kişiler, olaylar.

Hele ki bu günlerde beynimdeki boşluğu dolduran sadece Nurdan.

Bazen sanki onunla yaşıyorum ya da yaşamışım gibi geliyor. Geçen gün televizyonda ekranlarda çirkin bir kız gördüm. Nurdan’ın gençliğiydi sanki. Nurdan da çirkindi gerçekten. Kime göre mi? Bana göre tabi ki. Çünkü ben o zamanlar hem Nurdan’ dan büyük, hem de popülerdim. Etrafım da çok güzel kızlar vardı o dönem. Nurdan da bana melun melun bakardı uzaktan. Hoşuma da gitmez değildi aslında bana bakması. Çevreden de duyardım bana olan aşkını.

Ama acımasız gençlik halleri işte. İlgilenmezdim onunla, aşkına gülüp geçerdim. Çevremde o kadar havalı kız varken. Hem ben sarışın severdim.

Geçen gün kahvede arkadaşımla tavla oynarken, zarları atmayı unutmuşum. Kalkıp evimin tam ters yönüne doğru da yol almışım. Tavla oynadığım, adını da unuttuğum arkadaşım, anlamış durumu da, çevirmiş beni yoldan, getirmiş evime.

Oysa ben o an Nurdan’ı görmüştüm sokağın başında. Geri dönmüş, okulunu bitirip hemşire olmuş. Hem de o çirkin ördek yavrusu bir prensese dönüşmüş. Öpmedim de ben onu , dönüşsün prensese diye.Yoksa yoksa başkaları mı öptü onu? Bana ne oluyorsa bir kıskançlık, bir kıskançlık içimde. Ondaki inanılmaz değişimi görünce takıldım tabi ki peşine.

İşte ben o an, Nurdan’ın peşinden, Onların evlerine doğru gidiyordum.

Yavaş yavaş kabullendi ev halkı, bende ki değişimi. Kayboluşlarımı kendimdeki.

Aslında kayboluyorum, ama Nurdan’ın gözlerinde kayboluyorum. Bir eli de elimde. Bir muhallebici de mis gibi kokan kazandibi yiyoruz. Ne de güzel gözleri varmış Nurdan’ın. Saçları kömür gibi simsiyah. Artık sarı saç sevmiyorum, hiç sevmiyorum. Bütün gün dinleyebilirim anlattıklarını. Bir de konuşuyor ki bıcır bıcır, çok sevimli. Ohhh kazandibinin de yanık kokusu mis gibi.

İşte o an bağırışları duyuyorum. Kendime geliyorum birden. Süt ısıtmak istemişim. Ocağa koymuşum sütü, tabi ki unutmuşum. Dibi tutmuş cezvenin, az daha yangın çıkacakmış.

Karım ağlıyor, çok korkmuş. 52 yıllık karım. Çok havalıydı işte o zamanlar, eskiden yani. Benim çirkin ördek yavrusunu görmediğim zamanlar da işte o vardı yanımda. Uzun sarı saçlarıyla. Evlenince bir de öğrendim ki boyaymış o sarı saçlar.

52 yıllık karımdır işte yine de. Üzüldüm onu ağlarken görünce. Ellerini tuttum. ‘’ Ağlama Nurdan ‘’ dedim.

İtti ellerimi , ‘’ ben Nurdan değilim ‘’ diye bağırdı. Çıktı odadan öfkeyle.

Çirkin ördek yavrusu dönmüştü bir kuğuya. O kuğunun anlattıklarını bir ömür boyu dinlemeye hazırdım, sırılsıklam da âşıktım artık o kuğuya.

Ama o yokken, henüz daha dönmemişken, gençlik işte, sarı saçlı kız vardı yanımda. Bazen boşluk oluyor ya, kendi kendine konuşmalar, işte onların hepsi aslında bir hesaplaşma.
Bir bebeğimiz olacaktı sarı saçlı havalıyla. Bırakamazdım yüzüstü. Adamlığa sığmazdı bu, racona tersti, bize yakışmazdı. Çünkü onunla da gençliğimi paylaşmıştım, ümit vermiştim.

İşte iki arada gelip giderken düşüncelerim, karım kızıma anlatıyordu:
‘’ Neden evlendim, neden evlendim bile bile ‘’ diye
Ben de soruyordum kendime :
‘’ Neden evlenmedik, neden evlenmedik Nurdan ile ‘’ diye.

Ben sarı saçlı havalıyla evlenmeye karar verip, nişanlanınca, Nurdan da bir gemiciyle evlendi. Yine gitti buralardan, kaçarcasına, benden kaçtı, biliyordum. Ben beş para etmeyen bir adamdım. Bunu da biliyordum.

Denizlerde, liman şehirlerinde deniz aşırı ülkelerde dolaştığını duyuyordum kocası ile birlikte.

İşte o gün, kahveden çıkıp deniz kıyısına gidişim ondandır herhalde. Nurdan’ın peşindeydim, denizleri aşıp kavuşacaktım ona.

Akşam, hava kararmaya başlayıp da, ben eve dönmeyince çok telaşlanmış bizimkiler. Önce kahveye, sonra polise koşmuşlar.

Bir gün sonra bulmuşlar beni,  kayalara vurmuş bedenim.

 Anlayacağınız denizleri aşamamışım ,

Nurdan’ıma yine kavuşamamışım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder