30 Mayıs 2017 Salı

LİDERLER İNSAN DEĞİL MİDİR ?




                                        LİDERLER İNSAN DEĞİL MİDİR ?

                        Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan , bazen o kadar güzel tespitlerde bulunuyor ki , hak vermemek mümkün değil .
Sayın Erdoğan AKP genel başkanı seçildikten sonra partisinin genel kurulunda yaptığı ilk konuşmasında şöyle diyor :
                        '' Bu yılın sonuna kadar , biz tüm il ,ilçe , belde yönetimlerini yenilemek zorundayız.Adeta bir metal eskimesi görüyorum .Dolayısıyla bu değişikliği yapmaya mecburuz.''
                         Bir kimyacı olarak  METAL kelimesini duyar duymaz atladım üzerine .Bir ders anlatma isteği duydum ki anlatılmaz. Ve de ne yazık ki size anlatacağım gibi gözüküyor.
                          Metal yorgunluğu : Sürekli olarak çalışan veya belirli bir yükün sürekli uygulanması sonucu metal malzemelerin istenilen dayanma özelliğinin yitirilmesidir.
                          Örneğin bir teli sürekli olarak aynı yerden aşağı ya da yukarı bükerseniz , tam bu noktada tel ısınır , moleküler bütünlüğünü kaybeder , molekülleri bir arada tutan bağlar gücünü yitirir  ve o noktada kopma gerçekleşir .Ya da bir köprü zamanla içten yıpranır. Görünüşte onun yıprandığını anlamazsınız , ama bir an gelir , birden yıkılır ,şaşar kalırsınız.
                      Metal yorgunluğuna engel olmak için malzemenin ve koşulların yani alttaki özelliklerin bilinmesi gerekir.
                      Ne zamandır kimya dersi anlatmamıştım , rahatladım biraz ,özlemişim de galiba ..
                      Neyse , ne diyorduk . Günlük yaşamda da bazı terimler vardır ki insanı metalle ,dayanıklılıkla özdeşleştirir .'' çelik gibi iradesi var '' , '' demir Leydi '' gibi .   Aynen metaller gibi insanlarda birer madde aslında.Ruh , duygu ve zihin ile bütünleşmiş , molekül ve atomlardan oluşan.
                      Aynı metaller gibi , ona da aynı yerden  sürekli yüklenirseniz , ya da taşıyabileceğinden fazla yük bindirirseniz yorulur , yıpranır.
                      Sayın Cumhurbaşkanı bunu da görmüş ve diyor ki : '' son üç yıldır ülkem ve halkım çok yoruldu ''
 Sayın cumhurbaşkanı , 3 yıl mı ? Bu halk son 30 yıldır , yok , yok 40 yıldır belki de 90 yıldır yorgun .
                        Nasıl yorgun olmasın ? O  değil mi kurtuluş savaşında kanını , canını veren .O değil mi açlık , yoksullukla mücadele eden . O değil mi siyasilerin yolsuzluklarından yaka silken .O değil mi 40 yıldır güneydoğuda savaşan ?O değil mi sıra sıra gençlerinin tabutunu kaldıran .O değil mi bombalarla yaşaya yaşaya paranoyak olan .
                         Sadece fiziksel , bedenen değil , sadece molekülleri değil , RUHU yorulmuş bu halkın .Öyle yorulmuş ki , artık umursamaz olmuş , unutur olmuş , üstünü kapatır olmuş yaşadıklarının .
                         BEYİN yorgunu ( sürmenaj ) olmuş , sağlıklı düşünmeyi unutmuş , doğru kararlar alamamaya başlamış ki yaptığı seçimlerden belli .
           İl örgütleri yorgun , ilçe örgütleri yorgun , belediye örgütleri yorgun , Türk halkı yorgun .Kabul . Fakat ne hikmetse bizim liderlerimiz hiç yorgun değil . Bu ülkede herkes yorulup ,yerini bir başkasına bırakabilir , ama liderler asla .Demirel yorulmadı , Ecevit yorulmadı ! ,Erbakan yorulmadı ! Baykal yorulmuyor , Melih Gökçek 23 yıldır belediye başkanı , ama yorulmuyor .Bahçeli hiiiç yorgun değil , Sayın Erdoğan haşa , yorulmaz.
               İyi de metaller yoruluyor , insanlar da da metal yorgunluğu gözleniyorsa , şimdi sorarım size.
               Bizim ülkemizin liderleri insan değil midir ?
               Onlar metal yorgunu olamaz mı ?
               Onlar da sürmenaj görülmez mi ?
               Onlar ruh yorgunluğu yaşamaz mı? 
               Onlar insanüstü varlıklar mı? 
               Yoksa onlar başka bir galaksiden mi gönderildiler bize işkence olsun diye? 
               Kalsalardı galaksilerinde keşke ,
               yüksek performanslarından mahsur kalsaydık bizde. 
               Hiç olmazsa ,razı olurduk  kaderimize.
           
             

22 Mayıs 2017 Pazartesi

O ZAMAN DANS





                                          O ZAMAN DANS !

                Anlamak ne mümkün , o yüzden bu konudaki düşünceleri anlatabilmek zinhar mümkün değil .Ama yine de denemek gerekir.
               Bir grup erkek, tamamı uzun beyaz giysili Suudiler ve aralarında turuncu kafalı bir Amerikalı , ellerinde kılıçlar ile dans ediyorlar..
               Çizilen tablo bile garipliği anlatıyor değil mi ?
               Sanabilirsiniz ki, bir Arap şeyhinin düğünü var , o düğünde dansediyorlar ,
               sanabilirsiniz ki , bir Arap şeyhinin oğlunun sünnet düğünündeler , altınlarını takmışlar , sıra dansa gelmiş ,
               sanabilirsiniz ki , Suudi Kralının doğum gününü kutluyorlar ,
               Sanirsınız ki , Arap baharı gelmiş , Müslüman ülkeler kenetlenmiş birbirine .( gerçi o zaman turuncu kafalının ne işi var orada , onu bulamadım )
                sanırsınız ki , dünyadaki açlığa kaynak , yeryüzündeki hastalıklara çare bulmuşlar , sevinçten dansediyorlar .
 Ama bir bakıyorsunuz ki , hiç biri , hiç biri değil , ki keşke olsaydı .
                 Göreve geldikten sonra ilk icraatı  müslüman ülke vatandaşlarının ülkeye girişini engellemek olan Amerika Başkanı Trump , başkan olduktan sonra ilk dış gezisini  , müslüman bir ülke olan Suudi Arabistan ' a , kendi sözleri  ile '' Amerikan halkının çıkarları için '' yapmıştır.Ve bu gezide Amerikanın bu güne kadar yaptığı en büyük silah satışı anlaşması Suudi Krallığı ile Amerika arasında imzalanmıştır.
                Amerikan halkının çıkarları korunmuş , imzalar atılmış , silahlar satılmış.Şimdi kutlama zamanı .Bu gün Ahmet Hakan'da yazmış .Hunili adamın dediği gibi şimdi '' O ZAMAN DANS '' .
                Kılıçları ellerinde dansederken neyi kutladıklarının farkındalar mı acaba , kafalarından geçen düşünce gerçekten de sadece PARA ,PARA ,PARA mı ?
                Bu silahlar zaten kan gölüne dönmüş bir Ortadoğuyu kan denizine dönüştürmeyecek mi?
                Ölen Suriyeli , Filistinli , Iraklı ya da İsrailli  çocuk sayısını kat kat arttırmayacak mı ?
                Müslüman ülkelerin birbirini katletmesini , bu silahları satanlar ,ellerini oğuşturarak izlemez mi ?
 Ülkemizde son zamanlarda demokrasi ,insan hakları , ekonomi , eğitim , siyaset , bir çok konuyu endişeyle izliyor , düşüncede bölünen kafalar nasıl bir araya gelecek diye kara kara düşünüyorduk ki ,
                bu ucube dans ,artık değil ülkemizin , aslında dünyamızın bir uçuruma doğru gittiğini yüzümüze çarptı ve yüreklerimizi bir kılıç darbesinin bir kesiği gibi kesti ,biçti .
                İnsanlığın adını para ile değiştirenler , sahte müslümanlar  ve  emperyalizmden kurtulamayanlar ,
                     HİÇ OLMAZSA KAPATIN KAPILARINIZI ,
                     KAPALI KAPILAR ARDINDA YAPIN UCUBE DANSLARINIZI ,
                     BİZE DE BIRAKIN UMUTLARIMIZI ....
                                                                           
                                                                                         “Dünya döndükçe
                                                                                               Umut fakirin ekmeği (o. s .orhun )

20 Mayıs 2017 Cumartesi

2 YIL ÖNCE MARDİN 'de



                                       2 YIL ÖNCE  MARDİN ' de

                          Aradan 2 yıl geçmiş ,bu fotoğrafı çektireli .Bir grup kadın ,mardin sokaklarına dalmıştık.Bir akşam üstü. Mardinin ünlü artukbey dibek kahve, kekuleli kahve ,süryani dibek kahvelerini satan dükkanlarını , gümüş işlemeli mücevherler , telkari , şahmeran... , takılar satan kuyumcularını , mardin ,midyat şaraplarını sıra sıra dizen vitrinlerini , abbara adı verilen geçitler ile birbirine bağlanan   sokaklarını , başıboş , kaybolarak geziyorduk .Değişik mimarideki , dünyaca ünlü mardin taş evlerinin inceliyorduk .
                          Bu kadar kadın bir arada olur da, yorum yapmadan ,çene çalmadan , durulur mu  hiç ?
                           Konuştuğumuz şeyler , hepimizin kafasındaki şeylerdi .Aynı yerden vuruyorduk konuşmanın dibine. Korkarak gelmiştik Suruç , Mardin .Şimdi hava kararmak üzere ,geziyoruz Mardinin paket taşlı sokaklarında , çarşısında .Türkiyenin Ankaradan ötesi diye bir söz yerleşmişti kulaklarırmıza yıllar öncesinden .Bozkırı ,çoraklığı , insanları ....
                         Biz batıdan çıkmamış , Avrupayı gezmiş ama ülkesini görmemiş insanlar için muhteşem bir şeydi burada olmak .Hem de böyle huzurlu bir mardinde .Ortasından nehir akmıyordu ama huzur akıyordu gerçekten .
                         Böyle çene yorarken bir taş evin terasındaki bir genç kıza el salladık .O da bize salladı , ve yukarı davet etti bizi .Kalabalıkız dedik ,olsun ,gelin yukarı dedi .Çıktık yukarı merdivenlerden , gürültücü kadınlar , bu sefer sus pus olarak .
                        Bir çocuk gelin karşıladı bizi , kendi çocuk , kucağında bir çocuk .Evini açtı bize , hepimiz dağıldık bir anda. Kimi terasa , muhteşem mardin manzarasına , kimi lavaboya , kimi salona sohbete koştu .
                        Umurunda bile değildi genç kadının, bu insanlar kim,zarar verirler mi evime , çocuğuma .Sohbet ettik terasta biraz , mardinlilermiş , bu taş eve gelin gelmiş ,kocasının babası öğretmenmiş eskiden .Kocası da memurmuş şu an burada .Çok üzgündü evlerini satacaklarmış,geçim derdi işte .O anlattı biz dinledik , biz sorduk o anlattı .Çözüm sürecinin getirdiği huzuru , geceleri rahat uyuduklarını , çocuğunun geleceğinden artık korkmadığını ..
                         Kocası da geldi bu arada .Hoş geldiniz dedi sıcacık .Cüzdanını , çantasını masanın üzerine bırakıp odaya geçti .
                    Biz çok mu kötüyüz diye düşündüm o an .Apartmanlarda , güvenlikli sitelerde , çelik kapıların ardında , üst üste 3' er 4' er kilitle ,kapılarımıza görüntülü sistemler yerleştirip , yetmedi 4 yanımızı kameralarla donatıp yaşamayı düşünmüştüm o an.
                    Hapsetmişiz kendimizi 4 duvar arasına .Bizim dışımızdakilere kapatmışız kapımızı .Bizim dışımızda herkes kötü , bizim dışımızda herkes yanlış , bizim dışımızda herkes suçlu , bizim dışımızda yaşayamaz kimse bu şehirde , bizim site ,bizim mahalle , bizim şehir ,bizim ülke .
                      AMA BİZ KİMİZ ?Çelik kapıların ardında nasıl tanıyacağız ki bu çocuk gelinleri , beynindeki düşünceleri ..
                       İşte facebook yüüzüme çarptı bu fotoğrafı 2 yıl sonra .Hani herkesin elinde cep telefonu , anları ziyan edip edip çekip sonra da çöpe attıklarımızdan birini .
                      Ne kadar etkilenmiştim , unutmuşum ,üzerine neler olmuş ,neler bitmiş .Sanki bir varmış , bir yokmuş.
                      Şimdi merak ediyorum o çocuk gelini .Büyümüştür kendisi de ,çocuğu da .Evlerini sattılar mı acaba ? Umutları kırılmıştır büyük bir ihtimalle .Yüzü fotoğraftaki gibi gülmüyordur belki de, tankların ,panzerlerin ,terörün ortasında.Anlayamıyordur bizim gibileri .Söz verip vazgeçenleri .Bu vatan bizim de değil mi , niye bu duvarlar , çelik kapılar diyordur belki de.
                     Face book hatırlatıyor artık geçmişimizi bize. Kim olduğumuzu , nerden geldiğimizi ,nereye gittiğimizi ve gelip giderken harcadığımız kişileri , çocuk gelinleri ..

19 Mayıs 2017 Cuma

ANNELER GÜNÜNE İKİ GÜN VARDI

         
                                             
                                                  ANNELER GÜNÜNE İKİ GÜN VARDI    

                                      12 Mayıstı ,anneler gününe iki gün vardı, yazdığımda bu yazıyı  .Çok çok değer verdiğim ,sevdiğim bir insanı ziyarete  gidiyordum hastaneye .Duygu yüklüydüm anlayacağınız .Sevdikleriniz acı çekiyorsa , mutlu olabilmek ne mümkün .
                                     İşte öyle bir andı .Baltur minibüsünün ön koltuğunda , kemerimi takmış bir durumda iken . İşte öyle bir anda fırladı kelimeler , içimden aktı elime ,elimden kaleme , kalemden deftere ....
                                     Size ulaştırana kadar zaman aktı ,geçti ,bir kirli ,bir temiz akan nehir suyu gibi , her zamanki gibi .İlaveler oldu yaşantımıza ,anlar ,dakikalar .
                                      1,5 ya da 2 ay öncesinden beri okuduğum bir haberin etkisindeydim ..Bu haber sonradan ses getirmeye başladı , gazetelerde , ekranlarda .Bir çok kesimi etkiledi . Bölünmesinden çok korktuğumuz ,ama düşüncelerde bölünmüş ülkemde bir kesim bu haberde yer alan kişileri yerden yere vurarak , bir kesim destek vererek , bir kesim de görmezden gelerek etkilendi .
                                    70 yaşında bir baba : '' Benim burada açlık grevi yapma amacım , bir CANIMI istiyorum , yani öldürülen oğlumun kemiklerini bana versinler .Bir mezarı olsun , üzerine gidip dua etmek istiyoruz.Benim hiç bir siyasi amacım yok .Tek amacım ,oğlumun kemiklerine kavuşabilmek '' (kasım 2016 da savaş uçaklarının bombamdımanı sonucu öldürülen  oğlunun cenazesini almak için ,70 yaşındaki Kemal Gün 83 gündür açlık grevi yapıyor )
                                        Bir baba  sesleniyor gücü yettiğince ,devlete ,millete .
                           Günlerden   12 MAYIS , 2 gün sonra anneler günü ,  baltur minibüsünde  , ön koltukta , içimden elime fırlayan  ,elimden kaleme , kalemden deftere ve defterden sizlere ...

                                      EN MUTLU OLDUĞUM ANLAR 

              Sabahın köründe midemin bulanıp , banyoya koştuğum anlar , 
              9 ay boyunca ,karnımın içinden tekme tokat yediğim anlar ,
              Sanki karnımın içinde belgesellerde izlediğim bir yavru maymunun devamlı takla attığı anlar ,
              İncecik bir bedene sahipken ,bir bisiklet pompası ile şişirilip patlamaya hazır bir balona dönüştüğüm anlar ,
             Onun dünyaya gelişini karşılarken ,hastanede çığlık çığlığa bağırdığım , acı çektiğim anlar ,
             Onun baba evinden ayrılıp , yeni bir hayata başladığı anlar ...
   Anlaşılıyor ki en acı çektiğimiz , en üzüldüğümüz  anlar , en mutlu olduğumuz  anlarmış .
              O yüzden hiç anlamadım ,anlayamadım da  .Oğlunun kemiklerine ulaşmaya çalışan bir insanin , bir babanın  dramına sessiz kalınmasına .
Ne kadar üzmüştür oğlu onu , evi terkedip ,dağlara giderken . İstermiydi ki o baba oğlunun öyle bir hayat seçmesini , sonunu bile bile .İstermiydi ki bir bataklığa saplanmasını ,geri dönemeyeceğini bile bile .Nasıl  gitti ,nasıl  kaydı acaba , o çocuk , o babanın elinden ?
                SİZ ,size çığlıklar attıranı , doğurmaktan vazgeçebildiniz mi , çocuğunuzdan , bebeğinizden                 O baba da vazgeçemez işte çocuğunun kemiklerinden .

                                                                                                    12.mayıs .2017 .Bursa yolu .
                                                                                                

8 Mayıs 2017 Pazartesi



                                       YORUMSUZ 

                 
                          *Günlerden 7.Mayıs .2017 .Bir bahar havasında pazar günü ,  Sayın Devlet Bahçeli ekranlarda diyor ki :  '' Miadı dolmuş yüzlere umut bağlamak , başlanılan yere geri dönmektir ki ,bunun adı iflastır .'' 7. mayıs 2017.
                                   ( Devlet Bahçeli kimdir : 6.temmuz .1997 tarihinde genel başkan olup , 20 yıldır Türk siyasi hayatında yer almaktadır , fakat miadı dolmamıştır .! ) 

                         * Aynı gün , bahar havasını kokladığımız anlarda, gençlik konferansında  Sayın Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor. :  '' Son 14 yılda klavyelerin , tabelaların , harflerin ,kelimelerin üzerindeki bir çok yasağı biz kaldırdık .Düşünce ve ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunduk '' 7.MAYIS .2017 
                                 ( Şu anda Türkiye de 157 gazeteci  tutuklu bulunmaktadır . Dünyadaki tutuklu gazetecilerin üçte biri Türkiye' de bulunmaktadır.  . 4811 akademisyen görevlerinden ihraç edilmiştir .Cumhuriyet .com .haber )
                           
                               * 20 .04 .2017 .Sayın Cumhurbaşkanımız şöyle diyor : Büyüklerin yol açtığı savaşların faturası çocuklara kalmasın .Büyüklerin vurdum duymazlığının bedelini minik bedenler ödemesin ....Her ölüm erkendir ama çocuk  ölümleri  gerçekten çok erkendir.....Daha da önemlisi çocuklar sadece yaşamakla kalmasın , kendilerini güvende hissetsinler .
                                ( Şırnak'ın Silopi ilçesi Karşıyaka Mahallesi 715'inci sokakta , gece saat 23.50'de, zırhlı polis panzeri belirlenemeyen bir nedenle Mesut Yıldırım'ın evine çarptı. İçeri giren ve karşı tarafa kadar ilerleyen panzer, duvar ve kolonları yıkarken, yer yatağında uyuyan Muhammet (7) ile kardeşi Furkan’ı (6) kendilerini keşfedemeden ezdi.) 

                         *  İran 'da Goleston eyaletindeki kazada  35 kişinin hayatını kaybettiği madeni ziyaret eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan  RUHANİ '' bu olayda hükümet olarak , hepimiz sorumluyuz '' dedi ve sorumluların cezalandırılacağını söyledi .8.mayıs .2017 .t.24 haber
                                   ( Soma da 2014 te meydana gelen ve 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği maden kazası sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan '' Bunlar olağan şeyler , bu işin fıtratında ölüm var '' dedi .) 14.mayıs 2014 .haber .sol . ve bütün yayınlar ...
                        * Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan  uluslararası münazara toplantısında gençlere seslendi : '' “Öz güveni sağlamanın yolu kendinizi geliştirmeniz yolundan geçiyor. Bunun için de okumanız gerekiyor. .Teknolojinin ulaştığı seviyeye rağmen kitaplar hala kendini geliştirmek isteyenlerin vazgeçilmez hazineleridir. Ben buna inanıyorum.''dedi 7.mayıs .2017.yeni çağ 
                          (  Dilara Çelik KİTAP YASAĞINI  aşmak için cezaevindeki arkadaşlarına Birhan Keskin’in yaklaşık 200 sayfalık “Kim Bağışlayacak Beni?” kitabını elle yazarak gönderdi.)8.mayıs 2017 . evrensel 

                    *Çocuk işçiler; zihinsel, bedensel, ahlaki ve sosyal gelişmelerine uygun olan ve eğitimlerine devam etmekte olanların okullarına gitmelerine engel olmayacak işlerde çalıştırılabilirler.Sadece hafif işlerde çalıştırılabilirler.
Çocuğun yaptığı iş onun okula devam etmesine, mesleki eğitiminin sürmesine engel olamaz, çocuğun derslerini düzenli olarak takip etmesine zarar veremez.
                                   ( 1 Mayıs’ın tüm dünyada ve Türkiye’de işçi ve emekçilerin bayramı olarak kutlandığı bir günde , Adana’da 16 yaşındaki çocuk işçi Ömer Faruk Sever çalıştığı mobilya atölyesinde yük asansörü ve duvar arasına sıkışarak feci şekilde can verdi.)habertürk .1.mayıs.2017
                         
                               * Kadir Topbaş' ın damadı , Fetö davasından tutuklu bulunan iş adamı Ömer Faruk Kavurmacı ,epilepsi hastalığı nedeniyle serbest bırakıldı .4.mayıs .2017 .a .haber.com 
                              . Cezaevlerinde 303’ü ağır 925 hasta var. Bu insanların içinde 31 epilepsi hastası var. )

                        *  Atatürk : '' Ben sporcunun zeki ,çevik ve ahlaklısını severim '' 
                                 (Fenerbahçe ile yakın doğu ün .arasında oynanacak maç başlamadan önce protokol tribününde yaşanan krizin ardından Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım, rakip takımın başkanı Işık Eyigüngör’ün üzerine yürüdü ve tokat attı ) 7 .mayıs .2017 .hürriyet 

                                * Kemal Kılıçdaroğlu : '' CHP 'yi karıştırmak için saraydan düğmeye basıldı  ''8.mayıs .2017 
                    ( CHP yine karıştı .21.aralık .2016 .haber .7.
                      CHP yine karıştı .8.kasım 2015 .sabah .com .haber 
                      CHP yine karıştı . 18. eylül .2010 .gazete .vatan .
                      CHP yine karıştı .11 .aralık .2007 .hürriyet.com .
                      CHP yine karıştı .27 .nisan 2004 .internet haber .com )
                         
                        *  ÜNLÜ FİZİKÇİ   STEPHEN HAWKİNG:  '' insanoğlundan ,çok daha gelişkin olması muhtemel uzaylılar ,bizi bir BAKTERİ  gibi görüyor olabilirler '' 
                                 ( BAKTERİ NEDİR : toprakta, suda, canlılarda bulunan, mayalanmaya, çürümeye ya da hastalıklara yol açan, küresel, silindirimsi ya da kıvrık biçimde olan, çok basit yapılı, bölünme yoluyla çoğalan, klorofilsiz, tek HÜCRELİ canlı.)


                                          ve söz düşer kağıda ... üşür ... hiç katıksız gerçek 
                                          sayfalarca bir kitabın anlatamadığını anlatır bazen bir kelime 
                                          içi cam kırıklarıyla dolu bir şiir 
                                                                                                    (alıntı )

4 Mayıs 2017 Perşembe

53.KAT

                                           


   
                                53 . KAT 
                                                    
                       Biz bebektik kundaklarda , çocuktuk sokaklarda , evler bahçeli , havuzlu , bahçelerde ayva ağaçları ,dut ağaçları .Sokaklarda oynuyor ve dizlerimizi kanatıyorduk bol bol .İstop oynuyorduk , kale baskın oynuyorduk , çok mutluyduk cok .
                        Bandırmada 4 büyük anayol .Evler , dükkanlar az katlı .Rum evleri , Rumca yazılı dükkanlar daha süslü duruyor yollarda , mahalle aralarında.Beraber yaşıyormuş bu şirin kasabada bir zamanlar Rumlar , Ermeniler , Çerkesler , Türkler ...
                        Deniz kendi mecrasında .Çay bahçelerinin önündeki demirleri yalıyor minik dalgalar .Astsubay gazinosunun ve şehir kulübünün içine kadar giriyor deniz , meraktan belkide .Neler olup bitiyor  bu küçük şehirde diye .Anne ,babalar çocuklarının elinden tutup volta atıyor sahilde , çocukların elinde renkli balonlar .Bu merak pahalıya patlıyor denize.Deniz dolduruluyor , bizim ya dünya , insan egemen ya yeryüzüne ,denize ,toprağa ,karaya .Menderek yapılıyor , uzun ,upuzun , karşı kıyıya dokunacak nerdeyse.Gençlik başımda duman ,ilk aşkım ilk heyecan .Gençler ,aşıklar anne ,babalarının elini bırakmış ,sevgililerinin elini tutmuş ,şimdi menderekte turluyorlar.Fenere kadar gitmeden olmaz , kayalara oturmadan ise hiç olmaz.
                     2 katlı evler yıkılıyor birer birer .Çok katlı binalar yükseliyor bulutlara doğru .Bizim de yaşımız artıyor ,binaların katıyla birlikte.15 yaşındayız , 15 katlı binalar .İnsanlar selamlaşmıyor galiba artık .
                      Bandırmada 4 büyük anayol duruyor , şehrin iskeleti gibi .İnsan sayısı artıyor , araba sayısı artıyor , yük iskeletin omuzlarına bindikçe biniyor .
                      Türkiye kaynıyor ama Bandırma sakin .Biz sokaklarda oynamıyoruz artık , dizlerimizin yarası beresi geçmiş .Ders çalışıyoruz , fizik ,kimya ,matematik .Kiminin abisi sağcı , kiminin ablasi solcu .Biz de onların rüzgarının esintisinden birazcık etkilenip kitaplar okuyoruz ve izliyoruz apolitik bir Bandırmadan ,ülkemizi .
                      Şu anki gibi .Şu an da da 53 katlı bir gökdelenin terasından izliyorum Bandırmayı , ülkemi ,hayatı  .Çıkarken çok yorulmuşumdur herhalde .636 ay, 2.765 hafta ,19.358 gün , 464.608 saat ,27.876.522 dk , 1.672.591.348 sn de çıkmışım ,kolay değil , epeyce bir efor harcamışımdır kesin .Ama dinlenince geçiveriyor yorgunluklar .Bazı katlarda mola verip , bazı katlarda eşlik edenlerle eğlenip , bazı katlarda dertleşip .
                    Yükseklerden,53. kattan  kuş bakışı bakınca daha iyi görünüyor dünya , daha şeffaf görünüyor insan ,daha net görünüyor şehir , 4 yol ağzı duruyor hala ,bu arada Bandırmada  .Sanki her sorunun  bir çözümü var , hayat ne kolay , sanki yaşam insan üstü ,dünya üstü , uzay da vardı değil mi uzakta bir yerlerde ? Yukarıda hiç kızgınlık ,kırgınlık yok .Kuşlar o yüzden mutlu galiba ,kanat çırpıyor umursamadan .
                     53.kata benimle beraber yolculuk yapanlara .
                     Bir 53 kat daha inşa edilir mi acaba ? :) 
                                                                                                           04.05.2017 

GÖÇEBE

                 

                                                GÖÇEBE 

                                       Söyleyin dağlara rüzgara 
                                       Yurdundan sürgün çocuklara 
                                       Düşmesin kimse yılgınlığa 
                                       Geçit vardır yarınlara 


                                      Belki havaların soğuğundan , kışın kasvetinden , havaların pusundan ,belki  gökyüzünün güneşi bir türlü göstermeyen kara bulutlarından , ya da tam tersi , belki de siyasetin aşırı sıcak , bunaltıcı havasından , her gün değişik bir role bürünen aktörlerinden öylesine kaçıp gidesimiz var .Bu yüzdendir ki  , elimize aldığımız kalemler hep aynı kelimeleri yazar oldu belki de .Gitmek yazıyor , yol yazıyor ..
                                       Sonuçta bir göçer toplum geni taşıyan insanlar olarak doğal tabi ki , yollarla , göçlerle , gitmekle uğraşmamız.
Türk tarihi Orta Asya' dan başlayıp Anadoluya uzanıyor diye yazıyor tarih kitapları .924 yıllarında başlayan göçler , 1027 de sel halini almış , temsili olarak da 1071 de Malazgirt savası ile Anadolu kapılarına dayanılmış.
                                       Çok yol katetmişler çok, atalarımız .Sırtlarında çocukları , çadırları , önlerinde hayvanları .At tepesinde ovalarda konaklaya ,konaklaya . Aşılamayan dağlar , azgın nehirler , karlı tepeler .Ama her seferinde bir çıkış yolu bulmuşlar.
                                        Buradan geliyor belki de güzel ülkemin güzel insanlarının yol sevdası , köprü aşkı .Severiz biz yolları , yol yapanları .Severiz biz köprüleri , köprü yapanları .
                                       Desek ki o güzel insanlara :
     ---   Sizin çok sevdiğiniz , kitleleri peşinden sürükleyen , kısa boylu , tonton başbakanınız yolsuzluklara göz yumdu , çevresine lale devri yaşattı , sonrasında bankalar battı , ekonomi çöktü , insanlar iflasa sürüklendi , pkk o dönemde güçlendi.
            Cevap şu olabilir :
    ---   Ama yol yaptıııı...!
                                       Desek ki o güzel insanlara :
    -----  Sizin taptığınız , ailenizden biri olarak gördüğünüz , uğruna can feda ettiğiniz lideriniz bütün ülkelerle çatışma halinde , tek başına iktidarda olduğu upuzun yıllarda çok şehit verdik , çok bombalar patladı , çok darbeler yedi ülkemiz , dolar fırladı , ekonomi yerle bir .
              Cevap şu olabilir :
  ------    Ama köprüler yaptııııı !
               Köklerinde göçebe geni taşıyan bizler , severiz yolları , severiz köprüleri .
Sormayız yapılan  o yolların insanları nereye götürdüğünü .Demokrasiye , barışa , özgürlüğe , refaha ,huzura ,uygarlığa götürüp götürmediğini sorgulamayız .
Sormayız o köprülerin hangi iki ucu birbirine bağladığını .Hangi iki ucu birbirine yakınlaştırdığını .
           İnkar edemeyiz .Yollar yapıldı müthiş , köprüler yapıldı süper . İnkar etmek mümkün mü ?
Ama şunu da inkar edemeyiz .O yollar demokrasiye değil , baskı ve zulme götürdü insanları.O yollar yakınlaştıramadı sevenleri birbirine .O yollar mayın döşendi , o yollar hendekle anıldı , o yollar silah taşıdı üzerinde .
          O köprüler bağlayamadı ülkenin insanlarını birbirine .Kimi laik , kimi dindar , kimi ılımlı müslüman , kimi hain ,ayırdı birbirinden  onları .
           O köprüler şimdi taşımakta zorlanıyor onca yükü üzerinde . Yılların getirdiği yük , geçmişten gelen , bu gün de çözülemeyen , geleceğe miras kalacak bir yük .
           Her şeye rağmen .  Severiz biz yolları , severiz biz köprüleri .
           Yollar yapıldı .Yolun bir ucunda sen , bir ucunda ben .
           Köprüler yapıldı .Köprünün bir ucunda sen , bir ucunda ben .
           EVET  desen de  ,HAYIR  desen de .
           Köprünün bir ucunda bir yarım ,öbür ucunda diğer yarım .
                                             

                                           En büyük silah umut etmek 
                                           Yadigar kalsın size 
                                           Yol verin  kanatlı atlara 
                                           Sürgünden dönen çocuklara 
                                           Ateşler yakın doruklarda 
                                           Geçit vardır yarınlara 
                                           Dağılsak da göç yollarında 
                                           Yarın bizim bütün dünya ( murathan mungan )
                                       

2 Mayıs 2017 Salı

CHP ' Lİ OLMAK


                                    CHP 'li   OLMAK 

              Güzel ülkemizde partili olmak, dededen babaya ,babadan oğula geçen bir genetik miras gibidir .Parti değiştirmek sevgiliye ihanet etmekten daha ağırdır.Başka bir partiye oy vereceğine ,elini kesmeye hazırdır .Verirse de etiketler hazırdır çevreden , dönek , her devrin adamı .
             Secim öncesi yaşlı bir kadına sormuşlar .'' kime oy vereceksin '' diye .'' Demirel 'e '' demiş . '' İyi ama ,Demirel değil ki partinin başında '' demişler ,'' Olsun ,ben yine de ona vereceğim '' demiş.
           İşte böyle bir seçmen profili vardır güzel ülkemde ,gönülden bağlı . . Bu seçmen tablosu içinde , öyle bir kitle vardır ki ,en çok alkışı hakeden , en çok takdir edilmesi gereken , en sadık .
             94 yıllık geçmişi olan , hatalarıyla ,sevaplarıyla , Türkiye demokratik hayatının bir mihenk taşı olan partisi  CHP 'ye gönül vermiş olan seçmendir bu seçmen .
             Partisi çizgisinden şaşsa da , ilkelerinden sapsa da  , kendisini temsil etmekten uzaklaşsa da  vazgeçmeyip , sonuna kadar destekler , her seçimde gider oyunu da verir ona .İçi yana yana ,ağlaya ,sızlaya .
             64 yıldır secim kazanamamış , tek başına iktidara gelememiş bir partiye gönül vermiştir.Bıkmadan , usanmadan ,bu sefer kazanacağız diyerek ,umutla ,çalışmış ,çabalamıştır.
Ve yine hüsrana uğramıştır.
              Partisi çizgisinden sapmıştır , içi yanmıştır,
              Partisi halkçı , sosyal demokrat kimliğinden çıkıp milliyetçi kimliği ön plana çıkarmıştır , sesini çıkarmamıştır ,
              Partisi yerel seçimlerde 64 yıllık geçmişi olan partisinden aday çıkaramayıp Ankara ' da bir MHP 'li yi aday göstermiştir .Yine de partisi ve ülkesi uğruna gidip oyunu vermiştir.
              Partisi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 64 yıllık Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk' ün kurduğu , ilk parti olma özelliği olan CHP den aday çıkaramamış ,kendi seçmeninin oylarını  çantada keklik diye düşünerek , tribünlere oynamaya kalkışmış ve Türk halkının zekasını hafife almıştır .Muhafazakar oylara göz kırparak CHP li seçmeninin yapısına tamamen aykırı EKMELEDDİN ' i  aday göstermiştir .Daha sı da var.'' EKMEK İÇİN EKMELEDDİN '' gibi ilkokul çocuklarının zekasına bile hitap etmeyecek bir sloganla yola çıkmıştır.Belki de oy vermeyi düşünen bir çok kişi bu slogan yüzünden oy vermemiş bile olabilir.
            Partisi bir  türlü mavi gömlekli , kasketli , işçinin ,emekçinin ,yoksulun umudu KARAOĞLAN ' ı bünyesinden çıkaramamış , YARINLAR BİZİM ,YARINLAR BİZİM diye bir slogan üretememiştir.
             Partisi   ,seçmenini mahkum bırakmıştır kurultay sevdalısı Baykal ' ın   ı,ı,ı lı konuşmalarına ,
             Partisi mahkum bırakmıştır kaset ile giden , kaset ile gelen parti genel başkanlarına .
            Partisi mahkum bırakmıştır seçmenini 14 kez seçim kaybeden KILIÇDAROĞLUN 'a .
             Partisi mahkum bırakmıştır seçmenini ve ülkesini tek adamlara .
             64 yıllık geçmişe sahip partisi  bir türlü liderini bulamamıştır , bulamamaktadır , görünen odur ki bulamayacaktır da .
              Partisi artık seçmenlerini de bunaltmıştır .Yenilgi yaşamaktan doğan bıkkınlık artık alışkanlık haline gelmiştir , kanıksanmıştır .Her yenilgiden sonra kalpler kırılmış , hayal kırıklıkları yaşanmış , sağa sola saldırılmış ,bahaneler aranmış , yine de bir umutla bir dahakine denmiş ,partilerinden ödün verilmemiştir.
              Bu seçmen en büyük takdiri hak ederken , bu yüce gönüllü seçmen en büyük alkışı hak ederken ,'' hiç olmazsa bu terketmeyen seçmen için bir şeyler yapılmalı''  denmesi gerekirken ,
              '' Abdullah Gül , % 49 ' un adayı olabilir '' denmiştir.Dalga geçercesine , alay edercesine , seçmenlerini hiçe sayarcasına , saygısızca ...
                 Artık, bu partisine sevdalı seçmen '' kapatın bu partiyi ''deme hakkına sahiptir ,
                 artık bu seçmen '' 94  yıllık partimden bir aday çıkaramayacaksak ,vurun kapısına kiliti'' diyebilir ,
                 artık bu  seçmen '' A.Gül ' e ne gerek var , arkadaşı , yol arkadaşı Erdoğan  var zaten'' diyebilir ,
                 artık seçmen , ''çekip gidin ,yeter artık ''diyebilir ...
           Her seçim sonunda seçmeninin evde ekran karşısında yaşadığı hüsranı , düş kırıklığını , kalp ağrısını , ülkesi için duyduğu çaresizliği anlayamayan , düşünemeyen , empati yapamayan bir parti ,
           '' Abdullah Gül '' diyorsa  ''kilit vursunlar kapısına'' sözünü herkes söyleyebilir ,
            ve de özellikle Sayın Baykal ' a  CEYLAN DERİSİNDEN bir koltuk takımı alınıp artık evine ,meclise dönmemek üzere gönderilebilir.