TRENİN PENCERESİNDEN
BAKAN İKİ KADIN
Benzin zamlarından sonra çok talep görmeye başladı tren. Memleketimden
bir avuç insan, sınırları demirden, pencerelerden oluşan hareketli bir
vatandaydık şimdi. Hepimiz farklı,
hepimiz başka. Bavuluna yer bulamayan kadının ses tonunu duyduğumda asla haksızlığa tahammülü yoktur, diye
düşündüm. Ya da tren 2 dk. geç kalınca sinirlenip hiç suçu olmayan görevliye
bağırıp çağıran adamı ya da yanına erkek oturdu diye olay çıkaran teyzeyi… Bu
kavgaları veren halkın haksızlıklar karşısında susmayacağını düşünüp içim rahatlar gibi oldu,
ülke adına, dünya adına. Ama sonra büyük resim geldi aklıma. O adam ülkenin geleceği ipotek altına alınırken susar, o kadın
çocuğuna pirzola alamazken sesini çıkarmaz, o genç iş bulamazken sorgulamaz.
Yerdeki karıncaya gücü yetenlerle; ülke soyulurken sessiz kalanlarla aynı
vagondaydık işte.
Şerit gibi gözümün önünden geçiyor yaprakların arasına
saklanmış minik evler. Demir yolunun iki yanı beyaz papatyalarla bezenmiş. Şehirlerse
her zamanki gibi uzaktan gösteriyor kendini göğü delen binalarıyla. Protez
ayaklar üzerinde devasa viyadükler ,-ama yollar yaptı-sözüyle karşımda. Doğayla insanın kültürleşme mücadelesi biter
mi ki? Kimi zaman yemyeşil cennet
çayırları kimi zaman suya hasret kuru toprakları delip geçmekte demir yığını.
Güneş tam üstümüzde; bazen de tavşana benzeyen bir bulutun arkasına saklanıyor,
trenle oyun oynuyor neşeli neşeli. Bir sıcak terler döküyorum, bir üşüyorum. Beşiğimi
sallıyor bir hoyrat el. Uyku iyice sızıyor bedenime, gözlerim ağırlaşıyor. Ada’ya
verdiğim defter geliyor aklıma. “ Bunu mektup defteri yapalım Ada,” diyorum. “
mektup nedir?” “Özleyince mektup
yazılır,” diyorum. Anneannesine mektup yazıyoruz beraber. “Şimdi beni görecek
mi ananem,” diyor. Cem yılmaz geliyor aklıma. Çok gülüyorum.
Yanına otururken, iyi yolculuklar, deyip cevap alamadığım genç
kızın gözleri dışarıya sabitlenmiş. Telefonla konuşuyor arada. “Ne diye doğuruyor
bu berbat dünyaya o çocuğu,” diyor karşı tarafa. Hep saçlarının kırıklarıyla oynadı
yol boyunca. Bir leylek sürüsü trene eşlik edince bağırdım farkında olmadan, “bak
bak gördün mü?” “Yoo,yoo, “ dedi saçlarını
elinde bükmeye devam ederek. Pencere kadınları gibiydik ikimiz de. Gözlerimiz dışarıda, aynı filmin karesinde ama
kafalar başka yerlerde… Onun ki içine içine bakıyordu. “Keşke görseydim, ”dedi
biraz sonra mırıldanıp, hiç okuyamadığı kitabın kapağını açtı, ilk sayfadaydı. Sonra
kapattı, ayaklarının dibindeki ağzı açık çantaya atar gibi bıraktı. “Bütün güzellikler kaçıyor benden,” derken
gözleri buğulanmıştı. Uzun kumral dalgalı saçlarının uçlarını büküp ağzına
soktu. Nefes almadan bekledim, devam eder mi, diye. Sustu yine. Kulaklıklarımı
taktım. Biraz müzik iyi gelecek. Anlatsa
dinlerdim. Yabancıya daha kolay anlatılır ya dertler. Ama gençler daha ketum. Ancak
belli bir yaştan sonra tutulmuyor birikenler. Döküveriyorsun ortaya. Ama şimdi…”Boşver,
üzülme. Daha ne güzellikler çıkacak bak
şimdi karşımıza. Yeter ki geçtiğimiz
yollara odaklanalım. Ooo ben neler kaçırdım kim bilir, bak bak, göremedik yine pembe
tütülü ağaçları” Bir sonraki istasyona
yaklaşırken hareketlendi, eşyalarını toparlayıp kalktı, birkaç adım
uzaklaşmıştı ki ani bir hareketle geri
döndü. “ iyi yolculuklar, kaçırmayın manzarayı,” diye seslendi. “Sen de kaçırmayacaksın ama söz ver,” dedim. Şarkılar kulağımda, nihavent makamında…
Uzun bir yolculuktu. Bir ara derin bir aldatıcı sessizlik
kapladı vagonu. Yeryüzü durağandı da, biz hızla hareket eden başka bir dünyadan
bakıyorduk manzaraya… Acı acı bağıran, telaşlı düdüğün sesini her duyduğumda heyecanlandım,
trenini kapısına koştum; iniverecek gibi.
Bundan sonraki istasyon neresi acaba? Biraz mola vermek istiyor insan.
Arada dinlenmek, sakince yaşamak. Ne bu heyecan yahu. Varacağın nokta belli
zaten. İçine sindir şu yolculuğu. Trenin
yakıtı bitene kadar gitseydik… Tekrar baştan başlasa yolculuk aynı yolları bir
daha gidip gelsem değişir miydi acaba gördüklerim. Leylekleri gördüğümdeki heyecanım,
Ada’nın kurabiyelerini yerken aldığım tat. Kondüktör yeni binenlerin
biletlerini kontrol ederken “affedersiniz.
Bir şey soracaktım da,” diye seslendim. Yanıma geldi. “yolculuğa
tekrar baştan başlamamız mümkün mü acaba? “ dedim. Koşar adımlarla uzaklaşırken başını iki yana
sallıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder