İSTASYON
Sisli, her türlü
uğursuzluğa açık bir geceydi. Arada bir sisi dağıtır gibi olan, ama bu sefer de
sisten beter bir toz bulutunu yerden kaldıran ıslıklı bir rüzgâr. Kuş uçmaz
kervan geçmez denebilecek yere konmuş olan bir köyün yakınlarında bir benzin
istasyonu. Derme çatma istasyon binasının önünde plastik sandalyelerde oturan
iki figüran, bir Amerikan kovboy filminin
sahnesinden fırlamışlar, filmin çekimine ara verilmiş de dinleniyorlar burada sanılabilirdi.
Adamın yüzündeki
kırışıklar o kadar derindi ki toz bulutu veya sis kaplasa da yeryüzünü siz görebilirdiniz
o izleri. Yanındaki genç kadın karısı belki de. Esmer, balık etli. Kim bilir belki de birbirini tanımayan iki
kişi, oturuyorlar sessizce, karanlık
gecede. Bekliyorlar yoldan gelecek olanları. Sanki o kadar çok konuşmuşlar ki
artık dağarcıklarında kullanabilecekleri kelime kalmamış da susmuşlar. Yüzleri
donuk, ölü gibi suratları.
İşte, bir
araba öldürüverdi bu sessizliği, homurdana homurdana girdi istasyona. Bir yolcu
otobüsü, benzin pompalarına yaklaşıp durdu.
Daha otobüsün farlarını ilk fark ettiğinde genç kadın birden kıpırdandı,
hareketlendi. Hem de ne hareketlenme, fırladı sandalyeden, sandalye savruldu. Yaşlı
adam genç kadının arkasından bakarken bir sigara yaktı, üfledi dumanını, sise
karıştı halkalar.
Otobüsten
ilk inenler sigara krizi tutanlar, hemen üflediler onlar da yaşlı adam gibi
dumanlarını burunlarından çıkararak, kızgın bir ejderha oluverdiler. Burası da neresi böyle gibisinden? Bir kadın
küçük kız çocuğunu tutmuş elinden koşturuyordu, tuvalet var mı, diye.
Genç kadın
ise gözleri inen yolcularda gezinirken, bir taraftan da otobüsün benzin deposunu doldurmaya başlamıştı. Hatta benzini taşırdı da azar işitti bir de
otobüsün muavininden. Ama muavinin azarları da siste kayboldu, kadın farkına
bile varmadı. O demin ki ifadesiz suratı gitmiş, heyecanla dudaklarını ısırıyordu. Merakla inceliyordu arabadan inenleri, ama sis vardı işte, şu lanet olası sis, net
göremiyordu yüzleri. Arkası dönük bir
genç adam uzakta sigarasını yakmaya uğraşıyordu, hafif esen rüzgârda. Kadın onu
görünce benzin pompasını takıyordu ki tam makineye, yere düşürdü takamadı.
Islattı hortumda kalan benzin yerleri, kokusu insanların genzini yaktı. Koştu adama doğru genç kadın, ağzı
kulaklarında. Yaklaştı adama, dokundu omzuna. Halil, Halil, döndün mü sonunda,
dedi. Adam çevirdi başını genç kadına, ne oluyor der gibi.
Halil
değildi. Omuzları çökük uzaklaştı genç kadın. Gitti savrulduğu yerde duran
plastik sandalyesini kaldırdı oturdu yine yaşlı adamın yanına. Yaşlı adamın
suratı hala ifadesiz.
Otobüs
geldiği gibi homurdana homurdana uzaklaştı sislerin arasında. Artık farları
bile görünmez olunca, adam ilk defa konuştu. Hadi kızım, gidelim. Bu saatten
sonra gelmez artık kimse.
Karşılık
vermeden kalktı kız, beraberce yürüdüler karanlıkta, uzaktan gelen köpek
havlamalarına doğru. İlerlediler bir süre,
evlerine gelmeden önce ise karanlık bir yola girdiler. Mermer taşlar çiçeklerle
süslenmiş bir mezarlığa geldiler. Üzerinde Halil yazan bir mezarın önünde durdular, babası kızına,
bak kızım Halil buradaydı ya, unuttun mu, dedi. Kızı yalnız bıraktı. Uzaktan
kızının ağlayan sesi geliyordu kulağına, her gece aynı sahneye alışmıştı artık yaşlı
adam. Bekledi, bekledi. Bir süre sonra haydi artık, deyip, girdi kızının
koluna, gidelim mi, diye de sordu. Başını salladı kız. Yürüdüler yine beraber
iki cansız beden. Herkes odasına çekildi evlerinde, birkaç lokma yedikten
sonra. Kimse kimseye sormadı uykun var mı, diye.
Sabah erken
olur köylerde. Horozlar ne işleri varsa erkenden telaşla başlarlar ötmeye. Uyandı
genç kız, horozun heyecanına kaptırmış kendini. Hemen saçlarını yıkadı önce, bahçede tulumbanın altında. Bir güzel ördü
onları upuzun, renkli kurdeleler taktı ucuna. Çiçekli şalvarını giydi, üzerine
de bir bluz. Hazırdı, gidebilirlerdi istasyona. Hadi baba, hadi, ya gelirse
Halil, ya bizi bulamazsa, geri döner sonra, diye zıplıyordu. Yaşlı babası yarım
kalan çayını bıraktı tepsinin üzerine. Tamam, kızım, tamam, merak etme, deyip
çıktılar yola, benzin istasyonuna…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder