YİNE Mİ HAZAN?
Sahibi
tarafından terkedilen kediciklerin mevsimiydi şimdi.
Yaz aşkı
yaşayanların kalplerinin boş boş attığı zamanlardı şimdi.
Sahildeki
evlerdeki ışıkların birer birer söndürüldüğü zamanlar,
Sokak lambalarının
bile ışıklarını göz kırpar gibi saldığı anlardı bu mevsim.
‘’ Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman
ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı
suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım
sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı
vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın
yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman.
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı
kimsesizliğimizin. ‘’
C.SÜREYA
Bavulların içine
kıyafetlerle beraber, okey taşlarının doldurulduğu,
Yazlık
dostluklarının naftalinlenip rafa kaldırıldığı,
Düğünlerin,
sünnetlerin, takı törenlerinin sonlandığı,
‘’Bizdik pencerede,
bizdik gelen geçen ;
Bizdik akşamla
çıtırdayan ve susan
Susmak rüzgâr çığlığı
gibiydi bende;
Konuştukça bir yaprak
dökümü sende. ‘’OKTAY RIFAT
Gökyüzünün bulutlandığı, güneşe yavaş
yavaş küsmeye başladığı,
Yağmur damlalarının gözyaşlarıyla
karıştığı,
Hırkaların, ceketlerin omuzlara
atıldığı
‘’Seni hangi ömrümle
sevdiğimi
bir güz yağmurları
bildi
bir de saçlarına düşen
sonbahar
kahve falına resmini
kim çizdi?
Üşüdüm yağmuruna sar
beni .’’ REFİK DURBAŞ
Karamelli
dondurmaların bile eriyip yok oluverdiği bir mevsimdi bu.
Nerden çıktı
yüreğimdeki bu sıkıntı şimdi diye anlam veremediğimiz,
Bazen
gözyaşlarımızın kendiliğinden akıverdiği,
‘’nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor.
neresinden baksan
gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar’’ATİLLA
İLHAN
Bir yaz
mevsimini daha devirdiğimiz, seneye görüşebilecek
miyiz acaba diye düşündüğümüz,
Bir taraftan
da kısmetse diye eklediğimiz,
Nasıl da
çabuk geçiyor güzel günler, tıpkı ömrümüz gibi dediğimiz,
‘’Günler devlet
alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
Oyunlar oyuncaksı,
oyuncaklar eski şarkı
Kavaklara oklu yürek
çizip duran o çakı
Nerde şimdi, nerde
şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Yapraklarını
dökse de dallarını uzatmış gökyüzüne yine çiçek açmayı bekleyenleriz şimdi,
Fırtına,
bora, şimşek korkutmaz bizi, hepsi yan cebimize…
Atlatırız
bütün zorlukları nasıl olsa bir şekilde, neler yaşamış insanoğlu da, arkasına
bakmadan devam etmiş yoluna.
Bilmiş ki
nasıl olsa ille de güneş doğacak, nasıl olsa bademler yine çiçekle donatacak
dallarını, nasıl olsa leylekler dönecek yine yuvalarına…
‘’Eylül sabahının
serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime
dolduruyorum
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren
sesi
Her zaman yeniden
başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Düşmanlarımı
bağışlıyorum
Daha çok seviyorum
dostlarımı
Her uyanışımda
Eylül sabahının
serinliğini
Yaprakların serinliğini
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder