DOKUNMAYIN ŞAİR RUHLU KARAOĞLAN’A!
Ülkesinde cemaatler
devlete sızarken tam kadro uyuyup kalan, buna rağmen ülkenin her köşesinden
cemaat fışkıran, 15 Temmuz’ dan beri
binlerce kişiyi tutukladık diye övünen, farklı seslere hele de eleştiriye
tahammül edemeyen, şu anda tutuklu gazeteci sayısı ile dünya ülkeleri arasında
üst sıralarda yer kapan, sınır komşuları da dahil olmak üzere yakın, uzak bir
çok ülkeyle ilişkilerini bozan, ülkeyi her an savaşa hazır konumda tutan, her
gün birkaç şehidi olan, genç insanları açlık greviyle boğuşan bir ülkenin Cumhur
başkanı gündeme şu sözü ile oturuyor:
‘’ Bunların geçmişinde, lider poposunu
trabzana dayıyor. Bunlar,
karşısında el pençe divan duruyor.
Artık el pençe divan
duran o eski Türkiye yok ‘’
Bunlar dediği günahlarıyla, sevaplarıyla Türkiye’nin bir
dönemine damga vuran Bülent Ecevit. Siyaseten ülkeye katkıları ve zararları çokça tartışılabilir.
Bütün siyasetçilerin olduğu gibi, onun da seveni , sevmeyeni çoktur.
Ama öyle dimağlara kazınmıştır ki bazı değerleri,
özdeşleşmiştir onunla , hem fikirdir Türkiye
halkı bu değerlerde.
Öyle bir nokta da birleşir ki bu halk :
‘’ BİR ŞAİR’Dİ , BİR YAZARDI ECEVİT ‘’ der.
Zira Ecevit, daha 15 yaşında iken Hintli bir yazar olan
TAGORE’ dan etkilenmiş , onun yazılarını, şiirlerini dilimize çevirmiştir.
‘’ fikrin korkusuz olduğu ve başın dik tutulduğu yerde,
Bilginin
serbest olduğu ve dünyanın özel duvarlarla dar bölmelere ayrılmadığı yerde,
Sözcüklerin,
doğruluğun derinliğinden meydana çıktığı yerde,
Berrak aklın
nehrinin, ölmüş adetlerin hazan çölünde yolunu kaybetmediği yerde,
Tanrım, sen
benim memleketimi, işte bu özgürlük cennetinde uyandır.
Benim sana
duam budur .(TAGORE çeviri :B.ECEVİT)
16 yaşında bir
delikanlı bu sözcüklerle adım atıyordu hayata .
Öyle bir
noktada birleşir ki bu halk Ecevit için :
‘’DÜRÜSTTÜ ,
MÜTEVAZİYDİ , ÇALMADI ‘’ der bir ağızdan.
Onun sade
yaşamını, Bitlis sigarasını, Meclis sigarasını, Erika marka daktilosunu bilir Türk halkı,
Onun aslında
elit bir aileden gelip de seçkin olamadığını bilir Türk halkı,
Mavi
gömleğini, kasketini sever köylü, işçi halkı,
O da şöyle cevap
verir bu sevgiye.
‘’ En soylu
yoksulluğun toprak döşeli saraylarında,
Bir taç gibi kondu
başıma Türkiyeliliğim ‘’
Dizelerinden bellidir
ki, kendisine, ölüp de bu dünyadan göçtükten sonra bile ‘’BU’’ diye hitap
edenler gibi, altından saraylar değil, halkı, köylüsü, işçisi gibi toprak
döşeli saraylar hayal etmektedir.
‘’KARAOĞLAN’
DI ‘’ der Demirelcisi de , Türkeşçisi de
,o zamanların deyimiyle ….
1973
seçimlerinde, bir seçim kampanyasında yaşlı bir kadın, ‘’Karaoğlan nirde ha
evlatlar, Karaoğlan’ı görmek istiyom’’ diye bağırınca adı KARAOĞLAN kalmıştı. Bir
köylü kadın vermişti bu ismi ona.
O da yazdığı
dizelerle teşekkür etmişti tüm kadınlara:
‘’Köylü
kadınlar,
Fistanı güllü
kadınlar,
Topraktan
doğup ta, toprağı yoğurandır onlar.
Veresiye
canlarını doğurandır onlar.
Köylü kadınlar,
fistanları güllü
kadınlar
yüzleri güneştir onların yanık,
Ayakları
topraktır onların yarık’’
‘’KIBRIS
FATİHİ ‘’ diye seslenirdi ülkesinin tüm
insanları ona ,seveni ,sevmeyeni, oy vereni ,vermeyeni .
O ki Kıbrıs’ı
Türk yapmış adam, şu dizeleri yollar Yunan’a:
‘’Aramızda bir
mavi büyü
Bir sıcak deniz
Kıyılarında
birbirinden güzel
İki milletiz
‘’
Çok sonraları
‘’KENYA FATİHİ ‘’ eklendi ünvanlarına, hiç bir ünvana ihtiyacı olmayan adama .
Öcalan, onun
döneminde geldi İmralıya. O da şu dizelerle seslendi Türkiye halklarına .
‘’Pülümür’ün
bir dağ köyünde gördüm onu,
Yaşını sordum,
bir giz gibi güldü
Kimi seksen
dedi, köylülerden kimi yüz,
Yüzüne baktım,
bir giz gibi güldü.
Bir asa vardı
elinde,
Bir solmuş
krallığın,
Kadifeden
harmanisi üzerinde,
Bir Hititliydi
o, bir Selçukluydu,
Bir Ermeniydi,
bir Kürt’tü,
Bir Türk ‘’
Bilir miydi ki
insanlar, biri ABD’ de olmak üzere siyasi hayatında 6 kez suikast girişimine
maruz kaldığını ,
Bilir miydi ki
insanlar, 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üniversite diploması
olmadığı için, Cumhurbaşkanlığına aday olamayınca , koalisyon ortaklarının bu
maddeyi değiştirmeyi ve cumhurbaşkanlığını teklif ettiklerini ama kendisini
nazikçe teşekkür ederek,bu teklifi reddettiğini ,bilir mi ki ona Karaoğlan
diyen insanlar ya da şimdi ‘’BU’’ diye bahsedenler ya da şehitlerine ‘’ KELLE
‘’ sözcüğünü yakıştıranlar, köylüsüne ‘’ananı da al git ‘’ diyebilenler, ULAN
‘SIZ söze başlayamayanlar ya da yeni
nesil dediklerimiz, nezaketten nasibini almayanlar.
‘’Öldürenle
katiliz, çalanla hırsız,
Tümümüz
sanığız, tümümüz savcı,
Tümümüz suçlu,
tümümüz yargıç,
………………..
Her gün bıçak
saplı
Birinin
arkasında
Vuran da biz
,vurulan da biz ‘’
Diyebilen
adama, çalan , çırpanlar şimdi laf atıyor ya.
O yine tüm
nezaketiyle, bir şiir yazıyordur belki de Erika daktilosunda, çok uzaklarda ya
da poposunu yaslayanlara ya da altın saraylarda oturanlara buruk bir
gülümsemeyle bakıp , emek, sevgi, insan, dolu kendi dizeleriyle sesleniyordur
yine ,
‘’boşluğa
bulut, buluta yağmur,
Toprağa yağmur
ne güzel uymuş.
Gündüze güneş,
güneşe toprak,
Toprağa başak
ne güzel uymuş.
Başağa buğday,
buğdaya insan,
İnsana emek,
ne güzel uymuş.
Emeğe eylem,
eyleme yürek,
Yüreğe sevgi,
ne güzel uymuş.
diyerekten ve belki de bir ağacın gölgesinde Rahşanını beklerken ...
diyerekten ve belki de bir ağacın gölgesinde Rahşanını beklerken ...
Güzele kötü demek erdemi olmali kötünün ...
YanıtlaSil