16 Ekim 2017 Pazartesi

DOKUNMAYIN ŞAİR RUHLU KARAOĞLAN'A

DOKUNMAYIN  ŞAİR  RUHLU KARAOĞLAN’A!



Ülkesinde  cemaatler devlete sızarken tam kadro uyuyup kalan, buna rağmen ülkenin her köşesinden cemaat fışkıran, 15 Temmuz’ dan  beri binlerce kişiyi tutukladık diye övünen, farklı seslere hele de eleştiriye tahammül edemeyen, şu anda tutuklu gazeteci sayısı ile dünya ülkeleri arasında üst sıralarda yer kapan, sınır komşuları da dahil olmak üzere yakın, uzak bir çok ülkeyle ilişkilerini bozan, ülkeyi her an savaşa hazır konumda tutan, her gün birkaç şehidi olan, genç insanları açlık greviyle boğuşan bir ülkenin Cumhur başkanı gündeme şu sözü ile oturuyor:


‘’ Bunların geçmişinde,  lider poposunu   trabzana dayıyor. Bunlar, karşısında el pençe divan duruyor.
Artık el  pençe divan duran o eski Türkiye yok ‘’

Bunlar  dediği   günahlarıyla, sevaplarıyla Türkiye’nin bir dönemine damga vuran Bülent Ecevit. Siyaseten ülkeye  katkıları ve zararları çokça tartışılabilir. Bütün siyasetçilerin olduğu gibi, onun da seveni , sevmeyeni çoktur.
Ama öyle dimağlara kazınmıştır ki bazı değerleri, özdeşleşmiştir onunla , hem fikirdir  Türkiye halkı bu değerlerde.
Öyle bir nokta da birleşir ki bu halk :

‘’ BİR ŞAİR’Dİ , BİR YAZARDI ECEVİT ‘’ der.

Zira Ecevit, daha 15 yaşında iken Hintli bir yazar olan TAGORE’ dan etkilenmiş , onun yazılarını, şiirlerini dilimize çevirmiştir.

‘’ fikrin korkusuz olduğu ve başın dik tutulduğu yerde,
Bilginin serbest olduğu ve dünyanın özel duvarlarla dar bölmelere ayrılmadığı yerde,
Sözcüklerin, doğruluğun derinliğinden meydana çıktığı yerde,
Berrak aklın nehrinin, ölmüş adetlerin hazan çölünde yolunu kaybetmediği yerde,
Tanrım, sen benim memleketimi, işte bu özgürlük cennetinde uyandır.
Benim sana duam budur .(TAGORE çeviri :B.ECEVİT)


16 yaşında bir delikanlı bu sözcüklerle adım atıyordu hayata .

Öyle bir noktada birleşir ki bu halk Ecevit için :

‘’DÜRÜSTTÜ , MÜTEVAZİYDİ , ÇALMADI ‘’ der bir ağızdan.

Onun sade yaşamını, Bitlis sigarasını, Meclis sigarasını, Erika marka daktilosunu  bilir Türk halkı,
Onun aslında elit bir aileden gelip de seçkin olamadığını bilir Türk halkı,
Mavi gömleğini, kasketini sever köylü, işçi halkı,
O da şöyle cevap verir bu sevgiye.

‘’ En soylu yoksulluğun toprak döşeli saraylarında,
Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim ‘’

Dizelerinden bellidir ki, kendisine, ölüp de bu dünyadan göçtükten sonra bile ‘’BU’’ diye hitap edenler gibi, altından saraylar değil, halkı, köylüsü, işçisi gibi toprak döşeli saraylar hayal etmektedir.


‘’KARAOĞLAN’ DI  ‘’ der Demirelcisi de , Türkeşçisi de ,o zamanların deyimiyle ….

1973 seçimlerinde, bir seçim kampanyasında yaşlı bir kadın, ‘’Karaoğlan nirde ha evlatlar, Karaoğlan’ı görmek istiyom’’ diye bağırınca adı KARAOĞLAN kalmıştı. Bir köylü kadın vermişti bu ismi  ona.
O da yazdığı dizelerle teşekkür etmişti tüm  kadınlara:

‘’Köylü kadınlar,
Fistanı güllü kadınlar,
Topraktan doğup ta, toprağı yoğurandır onlar.
Veresiye canlarını doğurandır onlar.
Köylü  kadınlar,
fistanları  güllü  kadınlar
yüzleri  güneştir onların yanık,
Ayakları topraktır onların yarık’’


‘’KIBRIS FATİHİ ‘’ diye seslenirdi  ülkesinin tüm insanları ona ,seveni ,sevmeyeni, oy vereni ,vermeyeni .

O ki Kıbrıs’ı Türk yapmış adam, şu dizeleri yollar Yunan’a:

‘’Aramızda bir mavi büyü
Bir sıcak deniz
Kıyılarında birbirinden güzel
İki milletiz ‘’

Çok sonraları ‘’KENYA FATİHİ ‘’ eklendi ünvanlarına,  hiç bir ünvana ihtiyacı olmayan adama .
Öcalan, onun döneminde geldi İmralıya. O da şu dizelerle seslendi Türkiye halklarına .

‘’Pülümür’ün bir dağ köyünde gördüm onu,
Yaşını sordum, bir giz gibi güldü
Kimi seksen dedi, köylülerden kimi yüz,
Yüzüne baktım, bir giz gibi güldü.
Bir asa vardı elinde,
Bir solmuş krallığın,
Kadifeden harmanisi üzerinde,
Bir Hititliydi o, bir Selçukluydu,
Bir Ermeniydi, bir Kürt’tü,
Bir Türk ‘’


Bilir miydi ki insanlar, biri ABD’ de olmak üzere siyasi hayatında 6 kez suikast girişimine maruz kaldığını ,

Bilir miydi ki insanlar, 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üniversite diploması olmadığı için, Cumhurbaşkanlığına aday olamayınca , koalisyon ortaklarının bu maddeyi değiştirmeyi ve cumhurbaşkanlığını teklif ettiklerini ama kendisini nazikçe teşekkür ederek,bu teklifi reddettiğini ,bilir mi ki ona Karaoğlan diyen insanlar ya da şimdi ‘’BU’’ diye bahsedenler ya da şehitlerine ‘’ KELLE ‘’ sözcüğünü yakıştıranlar, köylüsüne ‘’ananı da al git ‘’ diyebilenler, ULAN ‘SIZ söze başlayamayanlar  ya da yeni nesil dediklerimiz, nezaketten nasibini almayanlar.

‘’Öldürenle katiliz, çalanla hırsız,
Tümümüz sanığız, tümümüz savcı,
Tümümüz suçlu, tümümüz yargıç,
………………..
Her gün bıçak saplı
Birinin arkasında
Vuran da biz ,vurulan da biz ‘’

Diyebilen adama, çalan , çırpanlar şimdi laf atıyor ya.



O yine tüm nezaketiyle, bir şiir yazıyordur belki de Erika daktilosunda, çok uzaklarda ya da poposunu yaslayanlara ya da altın saraylarda oturanlara buruk bir gülümsemeyle bakıp , emek, sevgi, insan, dolu kendi dizeleriyle sesleniyordur yine ,

‘’boşluğa bulut, buluta yağmur,
Toprağa yağmur ne güzel uymuş.
Gündüze güneş, güneşe toprak,
Toprağa başak ne güzel uymuş.
Başağa buğday, buğdaya insan,
İnsana emek, ne güzel uymuş.
Emeğe eylem, eyleme yürek,
Yüreğe sevgi, ne güzel uymuş.

diyerekten ve belki de bir ağacın gölgesinde Rahşanını beklerken ...





1 yorum: