30 Ekim 2017 Pazartesi

AKP : ÇOCUKLARINI YUTUYOR BİR LOKMADA








AKP : ÇOCUKLARINI  YUTUYOR BİR LOKMADA

Bu gün itibariyle , il oldu olacak şehrimiz Bandırma ‘yı , bir liman şehri Rotterdam yapacağım , diye tutturan , ama kudretli reisleri Hollanda ‘ya su yapınca mecburen planları yırtıp atan ,icraatları ile Bandırmalıları çılgın Türklere çeviren Balıkesir Büyükşehir Başkanı A.Edip Uğur istifası ile gündemi sarsmış bulunuyor.

Günlerdir direndiği söylenen , ‘’ istifa yok , diyorum ,hanıma bile inandıramıyorum ‘’ diye şikayet eden A.Edip Uğur sonunda saat 17 ‘ de istifa mektubunu okudu ekran başındakilere ve Balıkesir halkına ve partisine.

Biz de seyrettik tabi ki , hatta Kemalettin Tuğcu kitaplarıyla büyüyen ve de ‘’ senin annen bir melekti yavrum ‘’ yeşilcam Türk filmi fragmanlarıyla yetişen nesilin bir üyesi olarak , Sayın Uğur’un sesi titreyip , ağlamaya başlayınca ,ben de gözlerimin sulanmasına engel olamadım doğrusu .

 Türkiye’de yapılan siyasetin  , daha da belirginleştirelim,  bu  gün A.Edip Uğur ‘un istifasının Türk halkına yaptığı en olumlu katkı nedir derseniz , ortalama 400 kelime ile konuşmakta olan ( İngilizlerin kelime haznesi 2000 kelime imiş de ,moralinizi bozdum ama ) Türk ahalisinin kelime dağarcığını artırmaktır , diye cevap verebiliriz .

Sayın Başkan :
‘’Göreve devam etme imkanı bizler için ortadan kaldırılmıştır. Ak partide durum OTOFAJİ ‘ye getirilmiştir.’’cümlesini duyunca oto kısmından bir şeyler çıkarmaya çalışsam da , ‘’şimdi internete bakarım ,ne demekmiş’’ diye düşünürken , internet benim düşüncelerimi de bilip , hemen notunu düşmüş .Ortalama düşünce kapasiteli Türk halkı yani bende dahil , hemen internete sarılmış ,rekor sayıda’’ OTOFAJİ nedir’’  diye aramış .

Yaşasın , kelime dağarcığımıza bir kelime eklendi .Sağolasın Edip Uğur , giderayak katkıda bulunduğun için bize.

OTOFAJİ: Antik Yunanca da kendini yemek anlamına geliyormuş . Hücrelerin gereksiz veya işlevsiz kalan parçalarını doğal , düzenli ve yıkıcı bir şekilde ortadan kaldırmasıdır. Kısaca insanın kendi vücut parçalarını yeme arzusu imiş. 2016 yılında tıp alanında Nobel ödülü OTOFOJİ araştırması nedeniyle Yoshinori  Osumi adlı bilim adamına verilmiş .

Sonra da devam etmiş Sayın Başkan :

‘’Şimdi bütün varlığımla KÜLLİ İRADEYE sahip olarak CÜZİ İRADEMLE  milletime vefa gösteriyorum .Partime ve başkanlık görevime burada veda ediyorum.’’ Sözlerini de görünce haydi internet başına yine ..

Doğrusunu söylemek gerekirse CÜZİ miktardaki  aklımla CÜZİ  İRADE ‘nin ne olduğunu hemen anladım tabi ki. Çünkü insanoğlunun sahip olduğu irade idi cüzi miktardaki irade .Evlenmeyi , işini ,gücünü , partini seçebilirsin .

Amma velakin,  KÜLLİ İRADE ‘ de yanıldım . Bildiğim KÜLLİ  İRADE , yaradan idi , sorgulanmayan ,tartışılmayan.O irade ki evreni yaratan , gezegenleri yaratan , doğayı yaratan , insana ise az miktarda irade layık görendi .Külli İrade ‘ de insancığın cüzi iradesinin rolü yoktu. O Edip Uğurlarla , insanın küçük hırslarıyla uğraşmayandı 
.
Hep aklımda Sayın Cumhurbaşkanına ‘’ Mağrur olma Padişahım , senden  büyük Allah  var ‘’ diye bir yazı yazmak geçiyordu ki vazgeçtim . Gördüm ki kendisi çoktan KÜLLİ İRADE sıfatına ulaşmış durumda , dini bütün , muhafazakar , Müslüman Türk halkının gönlünde.

Sonuçta 3 yeni kavram girdi literatürüne Türk halkının . OTOFAJİ , KÜLLİ İRADE , CÜZİ  İRADE .Kazanç sayıyoruz , mutlu oluyoruz ..

Bu arada A.Edip Uğur ‘’Ailenize ve evinize kadar ulaşan tehditler var ‘’ diye devam ediyordu  ki , istifa anını kaçırmak istemeyen ya da başkana destek olmaya gelmiş dinleyici topluluğu  öyle bir alkış seli yarattı ki , Avrupa Yakasının Şahikası gibi şöyle diyebiliriz hep bir ağızdan : ŞAŞIRDIM .

Ey ahali ,neyi alkışlıyorsunuz?  Adam diyor ki , Sizin de içinde yer aldığınız parti ve KÜLLİ İRADE beni ve ailemi tehdit etti .Bir suç eylemi gerçekleşti.

Kimi alkışlıyorsunuz?

Tehdit edeni mi ?

Tehdit edileni mi ?

O derece karışık ruh hallerindeyiz işte .


Şimdi de pollyannaya dönüşerek şöyle düşünebiliriz birazcık da . Yine de doğma büyüme Balıkesirli olan , bu toprakların havasını solumuş ( gerçi keşke solumamış olsa  ,bagfaş , Etibank malum ) olduğundan ,belki de bu kıyılarda denize girmiş olduğundan ya da bu bölge insanının suyunu içmiş bir hemşehrimiz olarak ,diğer belediye başkanlarının aksine , sütlü kahve tadında ,sütten bir istifa mektubu değil , gayet sert , yaşadıklarını ve baskıları açıklayan koyu bir nescafe tadında bir istifa mektubu sunmuştur kendileri .

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ , kuruluşunun 16 .yılında evlatlarını gözünü kırpmadan yemeye başlayan bir Satürn ' e  dönüştü .Başka çaresi yok ki . Çevresindeki her şeyi , herkesi yedi ,doymuyor , hala doymadı .  


   askerlerini yedi ,
   aydınlarını yedi,
  gazetecilerini yedi
  çocuklarını  yedi ,
  gençlerini  yedi …

  Ceza evleri doydu , O doymadı …
  Toprak doydu , O doymadı….



28 Ekim 2017 Cumartesi

94 YILLIK CUMHURİYET 'E






94 YILLIK CUMHURİYET ‘ E  SEVGİLERLE ….

Nice  94.yıllara sevgili Cumhuriyet .
Epeyce yaşlandın , 94 yıl dile kolay.
Yıllardır çekiştiriyoruz seni bir doğudan , bir batıdan ,kuzeyden ,güneyden .
Tepiniyoruz üstünde eze eze çiçeklerini  böceklerini, kasten canını acıtmak istercesine ,
Yaşar Kemal’ in romanlarındaki Çukurova’ nın ,Vayvay köyü ‘ nün pamuk tarlalarını göremiyoruz artık ,üzülme ama ,  pamuk bize başka ülkelerden geliyor bu yıllarda ,
Yok ediyoruz biz pamuk tarlalarını , üzüm bağlarını , Bursa’nın meşhur şeftali bahçelerini ,Geyve’nin elma bahçelerini ,ege’nin zeytinliklerini ,
Yok ediyoruz biz o muhteşem denizlerini ,bırakmıyoruz balıklar büyüsün ,trolliyoruz onları ,sonra da bulamıyoruz palamutu , çinekop’u,
Dalıyoruz ormanlarına baltalar elimizde ,uzun ip belimizde diye ,diye ,
Kesiyoruz bindiğimiz dalları ,
Güney doğuda keçiler yok artık , derenin üstündeki köprüde inatlaşmıyorlar ,hayvancılığı yok ettik topraklarında ,otlakları daha önce yok etmiştik zaten ,ama merak etme anguslar geliyor gemi gemi yurt dışından ,bir şehre pis kokular yayaraktan ,
Köylün kentli oldu artık , pişirmiyor avlusundaki toprak fırında mis gibi ekmeğini , gidiyor fırından alıyor parasıyla ,
Kapladık  ovalarını ,tarlalarını karayolları ile .Yolları doldurduk kendi üretemediğimiz otomobillerle.Evet ,evet biz otomobil , uçak yapamıyoruz daha .
Otomobillerin arka koltuğunda her dakika değişen sınav sistemini düşünen mutsuz prens ve prensesler var .Yani çocuklar . İşte ,neden ,ben de bilmiyorum .Anne ,babalar öyle diyor çocuklarına.
Ve de biz , o prens ve prenses gibi yetiştirdiğimiz çocuklarımızı kaybediyoruz birer ,birer .Kimini ekmek almaya giderken kör bir kurşunda , kimini bir okul servisinde okulunun yolunda, kimini bir düğünde halay çekerken pimi çekilmiş bir bombada .
Ölüme gönderiyoruz gençlerini bir sağdan, bir soldan, bir Türk’ten , bir Kürt’ten ,bir Alevi’den ya da Sünni’den ya da Ermeni ‘den , ama hepsi senin topraklarından ,senin evlatlarından.
Aldanıyor ne hikmetse seni, yani bizi yönetenler hep,
Diyorlar ki ‘’ Rabbim bizi affetsin , milletim bizi affetsin ‘’. Hiç demiyorlar ki sen bizi affedecek misin ? Sen yani 94 yıllık Türkiye cumhuriyeti .
Herkes birbirini aldatıyor . Beslenme piramiti gibi oldu bu aldatma işi .En tepedeki en çok aldatan ve de hep aldanan ,af dileyen .Bir yanlış yok mu sence de bunda sevgili cumhuriyet ?
94. yılında çocukların biraz arsız , yüzsüz , ama çok da mutsuz , biraz da beceriksiz ve de idrak kabiliyetinden yoksun oldu galiba .
Biz ne yaparsak yapalım senin , Türkiye Cumhuriyeti olarak başın dik ,gerçi kalbin de  kırık. Ama toprakların bereketli, o yüzden de umutlu . 94 yıl geçmiş aradan sen doğalı .Dile kolay 94 yıl .
En güzel doğum günlerini , en gösterişli pastaları hak ediyorsun aslında sen .


Ama biz böyleyiz işte ,senin çocukların .Bu kadar becerebiliyoruz ancak .
bir gün ,bir bakarsın ki  değişmişiz ,
,sen merak etme ,
aldanmayanı ve aldatmayanı  bulmak üzere ,
Hep beraber elele .


16 Ekim 2017 Pazartesi

DOKUNMAYIN ŞAİR RUHLU KARAOĞLAN'A

DOKUNMAYIN  ŞAİR  RUHLU KARAOĞLAN’A!



Ülkesinde  cemaatler devlete sızarken tam kadro uyuyup kalan, buna rağmen ülkenin her köşesinden cemaat fışkıran, 15 Temmuz’ dan  beri binlerce kişiyi tutukladık diye övünen, farklı seslere hele de eleştiriye tahammül edemeyen, şu anda tutuklu gazeteci sayısı ile dünya ülkeleri arasında üst sıralarda yer kapan, sınır komşuları da dahil olmak üzere yakın, uzak bir çok ülkeyle ilişkilerini bozan, ülkeyi her an savaşa hazır konumda tutan, her gün birkaç şehidi olan, genç insanları açlık greviyle boğuşan bir ülkenin Cumhur başkanı gündeme şu sözü ile oturuyor:


‘’ Bunların geçmişinde,  lider poposunu   trabzana dayıyor. Bunlar, karşısında el pençe divan duruyor.
Artık el  pençe divan duran o eski Türkiye yok ‘’

Bunlar  dediği   günahlarıyla, sevaplarıyla Türkiye’nin bir dönemine damga vuran Bülent Ecevit. Siyaseten ülkeye  katkıları ve zararları çokça tartışılabilir. Bütün siyasetçilerin olduğu gibi, onun da seveni , sevmeyeni çoktur.
Ama öyle dimağlara kazınmıştır ki bazı değerleri, özdeşleşmiştir onunla , hem fikirdir  Türkiye halkı bu değerlerde.
Öyle bir nokta da birleşir ki bu halk :

‘’ BİR ŞAİR’Dİ , BİR YAZARDI ECEVİT ‘’ der.

Zira Ecevit, daha 15 yaşında iken Hintli bir yazar olan TAGORE’ dan etkilenmiş , onun yazılarını, şiirlerini dilimize çevirmiştir.

‘’ fikrin korkusuz olduğu ve başın dik tutulduğu yerde,
Bilginin serbest olduğu ve dünyanın özel duvarlarla dar bölmelere ayrılmadığı yerde,
Sözcüklerin, doğruluğun derinliğinden meydana çıktığı yerde,
Berrak aklın nehrinin, ölmüş adetlerin hazan çölünde yolunu kaybetmediği yerde,
Tanrım, sen benim memleketimi, işte bu özgürlük cennetinde uyandır.
Benim sana duam budur .(TAGORE çeviri :B.ECEVİT)


16 yaşında bir delikanlı bu sözcüklerle adım atıyordu hayata .

Öyle bir noktada birleşir ki bu halk Ecevit için :

‘’DÜRÜSTTÜ , MÜTEVAZİYDİ , ÇALMADI ‘’ der bir ağızdan.

Onun sade yaşamını, Bitlis sigarasını, Meclis sigarasını, Erika marka daktilosunu  bilir Türk halkı,
Onun aslında elit bir aileden gelip de seçkin olamadığını bilir Türk halkı,
Mavi gömleğini, kasketini sever köylü, işçi halkı,
O da şöyle cevap verir bu sevgiye.

‘’ En soylu yoksulluğun toprak döşeli saraylarında,
Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim ‘’

Dizelerinden bellidir ki, kendisine, ölüp de bu dünyadan göçtükten sonra bile ‘’BU’’ diye hitap edenler gibi, altından saraylar değil, halkı, köylüsü, işçisi gibi toprak döşeli saraylar hayal etmektedir.


‘’KARAOĞLAN’ DI  ‘’ der Demirelcisi de , Türkeşçisi de ,o zamanların deyimiyle ….

1973 seçimlerinde, bir seçim kampanyasında yaşlı bir kadın, ‘’Karaoğlan nirde ha evlatlar, Karaoğlan’ı görmek istiyom’’ diye bağırınca adı KARAOĞLAN kalmıştı. Bir köylü kadın vermişti bu ismi  ona.
O da yazdığı dizelerle teşekkür etmişti tüm  kadınlara:

‘’Köylü kadınlar,
Fistanı güllü kadınlar,
Topraktan doğup ta, toprağı yoğurandır onlar.
Veresiye canlarını doğurandır onlar.
Köylü  kadınlar,
fistanları  güllü  kadınlar
yüzleri  güneştir onların yanık,
Ayakları topraktır onların yarık’’


‘’KIBRIS FATİHİ ‘’ diye seslenirdi  ülkesinin tüm insanları ona ,seveni ,sevmeyeni, oy vereni ,vermeyeni .

O ki Kıbrıs’ı Türk yapmış adam, şu dizeleri yollar Yunan’a:

‘’Aramızda bir mavi büyü
Bir sıcak deniz
Kıyılarında birbirinden güzel
İki milletiz ‘’

Çok sonraları ‘’KENYA FATİHİ ‘’ eklendi ünvanlarına,  hiç bir ünvana ihtiyacı olmayan adama .
Öcalan, onun döneminde geldi İmralıya. O da şu dizelerle seslendi Türkiye halklarına .

‘’Pülümür’ün bir dağ köyünde gördüm onu,
Yaşını sordum, bir giz gibi güldü
Kimi seksen dedi, köylülerden kimi yüz,
Yüzüne baktım, bir giz gibi güldü.
Bir asa vardı elinde,
Bir solmuş krallığın,
Kadifeden harmanisi üzerinde,
Bir Hititliydi o, bir Selçukluydu,
Bir Ermeniydi, bir Kürt’tü,
Bir Türk ‘’


Bilir miydi ki insanlar, biri ABD’ de olmak üzere siyasi hayatında 6 kez suikast girişimine maruz kaldığını ,

Bilir miydi ki insanlar, 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üniversite diploması olmadığı için, Cumhurbaşkanlığına aday olamayınca , koalisyon ortaklarının bu maddeyi değiştirmeyi ve cumhurbaşkanlığını teklif ettiklerini ama kendisini nazikçe teşekkür ederek,bu teklifi reddettiğini ,bilir mi ki ona Karaoğlan diyen insanlar ya da şimdi ‘’BU’’ diye bahsedenler ya da şehitlerine ‘’ KELLE ‘’ sözcüğünü yakıştıranlar, köylüsüne ‘’ananı da al git ‘’ diyebilenler, ULAN ‘SIZ söze başlayamayanlar  ya da yeni nesil dediklerimiz, nezaketten nasibini almayanlar.

‘’Öldürenle katiliz, çalanla hırsız,
Tümümüz sanığız, tümümüz savcı,
Tümümüz suçlu, tümümüz yargıç,
………………..
Her gün bıçak saplı
Birinin arkasında
Vuran da biz ,vurulan da biz ‘’

Diyebilen adama, çalan , çırpanlar şimdi laf atıyor ya.



O yine tüm nezaketiyle, bir şiir yazıyordur belki de Erika daktilosunda, çok uzaklarda ya da poposunu yaslayanlara ya da altın saraylarda oturanlara buruk bir gülümsemeyle bakıp , emek, sevgi, insan, dolu kendi dizeleriyle sesleniyordur yine ,

‘’boşluğa bulut, buluta yağmur,
Toprağa yağmur ne güzel uymuş.
Gündüze güneş, güneşe toprak,
Toprağa başak ne güzel uymuş.
Başağa buğday, buğdaya insan,
İnsana emek, ne güzel uymuş.
Emeğe eylem, eyleme yürek,
Yüreğe sevgi, ne güzel uymuş.

diyerekten ve belki de bir ağacın gölgesinde Rahşanını beklerken ...





10 Ekim 2017 Salı

BANDIRMA ' da KİTAP RÜZGARLARI



BANDIRMA ' da  KİTAP RÜZGARLARI 

Önce kocaman bir teşekkür ile başlamak gerekir yazıya . Bandırma Belediyesine ve kitap günleri projesini düşünen ve uygulayanlara . Kitap kurdu insanlar için muhteşem bir olaydı .Sevdiğin yazarlar ile beraber olmak .Her gün yazısını okuduğun , düşüncelerini '' işte aynı benim gibi düşünüyor '' diye onayladığın gazetecilerle beraber selfie yapmak , her gün televizyon karşısında artık aileden biri olan ,hatta çayını, kahveni onunla konuşarak içtiğin haber spikerleri ile sarmaş dolaş olmak , çok heyecan verici olsa gerek  ki , bunun böyle olduğunu gördük .

Çocukların ilgisi mutluluk ve yarınlara dair güven vericiydi  . Sunay Akın ' ın sahneye çocuklarla gelmesi çok etkileyiciydi . Öğretmenlerin ,öğrencilerini kitap stantlarına getirmesi takdire şayandı .Her yıl tekrarlanması dileğiyle ....


Popüler yazarların ve ekranı kullanan gazetecilerin imza kuyrukları görülmeye değerdi .Çok satan Ayşe Kulin ' in yaşına rağmen gösterdiği performansı tebrik etmek gerekir .Okuyucularına sabırla imzaladı kitaplarını , kaç saat sürdü imza kuyruğu  bilmiyorum . Çok okunmak böyle bir şey olsa gerek .Allah herkese nasip etsin böyle uzuuuun kuyruklar diyelim : )

İsmail Küçükkaya , ekrandaki gibi annelerim ,annelerim diye seslenince Bandırma annelerini tutmak ne mümkün. Sarılanlar , öpenler , fotoğraf isteyenler ...İmza kuyruğu Ayşe Kulin ' i geçti mi acaba ?En son gördüğümüzde Palas Kahveye ulaşmıştı .İmza kuyruğunda bekleyen Havva Hocam taburesiyle kuyruktaki yerini almıştı :)

Ahmet Ümit'in hakkını da verelim bu arada . İlk gün olmasının verdiği acemilik nedeniyle herhalde küçücük bir köşeye sıkışmış halde , bence biraz ,offf nereden yazdım bu kitapları dercesine , kafasını kaldırmadan ve hatta okuyucu ile ilgilenen  yardımcısı mı desem ,isimleri alıp ,yazarımıza iletiyordu .Eeee, haklı ,zor iş tabi ki ..Biz de ukalalık yapıp , çok yorgun ve mutsuz görünüyorsunuz deme gafletinde bulunduk ki , saatlerdir bekleyip imzalatacağım ,evden getirdiğim ,eski kitabı eline alıp , bu korsan dedi genç yardımcısı .Sana ne , adam yorgun ya da mutsuz ...İşte alır böyle öcünü yaniiii...
( bu arada bu ayıp da benim yani ,korsan kitap :(  )


Ahmet Ümit '  in karşısında Mario Levi . Mahçup bir eda ile oturmuş , okurlarını bekliyor . Onu görünce kitabını almak ve imzalatmak geliyor içinizden .


Enver Aysever ,Aykırı Sorular 'daki gibi aykırıydı .Fırçaladı bizi .Herkesi alkışlıyorsunuz diye. Atatürk diyorlar alkış , bayrak diyorlar alkış .....Bu sefer onu alkışlamaya çekindik vallahi . Arada bir İsmail Küçükkayanın imza kuyruğuna bakıyor muydu acaba ? Dikkat etmedim.Ama farklı kulvardalar tabi ki. Biri evin sevimli çocuğu . Diğeri  evin aykırı çocuğu ,dokuz köyden kovulan ..


Ekranların yakışıklı ve haşarı çocuğunu unutmayalım.Murat Güloğlu ' da buradaydı .Yine zıpkın gibi .Biliyorsunuz , Azebaycan başkanı ve eşi hakkındaki  muzur ! yorumu sonucunda Fox tv ' den ayrılmıştı .Şimdi yine ekranlarda.


İclal Aydın ' ı izlemeye giderken ,zaten bir paket selpak almıştık ,ağlamaya hazırdık yani .Onun sempatik , doğal halleri ve hepimizin hassas noktaları anne ,baba ve ahhh o eski günler olunca ..Ve de yüreğimize dokunan şiirleri ile birleşince bir paket selpak 'ta  yetmedi galiba .Ama hava karardı da ,kimse birbirinin akan burnunu ve gözyaşlarını  görmedi .


Sunay Akın ' da ise kendimi ilkokuldaki matematik dersinde gibi hissettim .Şimdi bana sorarsa , bilemezsem diye , masanın altına saklanırdım ,şimdi de önümde oturanı siper aldım .Aman yarabbim , bu kadar mı cahillik olur .Bayrağımızdaki  hilal neyi ifade ediyor ? Çıt yok . Peygamberimiz ilk ezanı kime ve neden okuttu ? Çıt yok .Fatih İstanbul ' u alınca ilk nereyi ziyaret etti ve neden ? Çıt yok . Hiç bir şey bilmiyoruz , otur yerine kültür, sanat sıfır ,diyebilirdi Sunay Hoca da ,'' ukalalığıma verin '' deyip durumu idare etti . Ve de hep sordu : '' dama  mı oynayalım , satranç mı '' diye .Vallahi ben Sunay Hocam ile beştaş bile oynamam .

Eliaçık hocama ,gelirsek , çok açık açık konuşuyor bütün hassas konuları . Sosyal adalet ,sosyal adalet ,ama nerede hocam ,nerede ?

En son gün , Bandırmalı genç yazar ,Umut Güner konuşuyordu .Ne desin , sadece medyatik olanlara değil , içeriğe de bakın dedi haklı olarak ve de '' bu sanatçı kitlesini TUYAP kitap fuarlarında bile göremezsiniz.Kıymetini bilin'' dedi .Yolun başında , Umuttan daha ne kitaplar gelecek , kim bilir ?

Bu arada iyi ki kimse Bandırma' da kaç kitapçı var diye sormadı ve iyi ki kimse Bandrma KÜTÜPHANESİNİ ve içindeki kitap durumunu görmek istemedi .

Bir çok değerli gazeteci , yazar konuğun sohbetine katılamadım . Kendimi suçlu hissediyorum gerçekten . Ayağımıza kadar gelmiş değerlere  saygısızlık gibi bir şey aslında .

Türkiyemiz  kocaman  , bol malzemeli bir pizza gibi . Ayşe Kulin , İhsan ELiaçık , Ahmet Şimşirgil , Aysever ...


Belki yarın , Orhan Pamuk ( ama ne yapalım bu satırların yazarının özel  isteği olsun ) , Zülfü Livaneli , Sema Kaygusuz , Elif Şafak , karşı mahalleden Haşmet Babaoğlu , İhsan Oktay Anar  , Feyza Hepçilingirler , Tuna Kiremitçi , Nazan Bekiroğlu , Emrah Serbes , Murathan Mungan ( gelir mi acaba )......sizler de ekleyin  arkadaşlar ...

Üzerinde her tür malzeme mevcut. Domates ,kaşar , sosis ,zeytin , sucuk ...Canınız istedi değil mi ? İşte ülkemiz de böyle lezzetli bir ülke .

Bu lezzetli ülkede , her görüş farklı bir tat verecektir . Her farklı söylem değişik bir tat bırakacaktır damağımızda .

İşte , her türden lezzetlerin olduğu , NİCE KİTAP FUARLARINA BANDIRMA' da ......


8 Ekim 2017 Pazar

KAPLUMBAĞA VE ADAM





         KAPLUMBAĞA VE ADAM    
 
Aniden frene bastı . Asfaltın üzerinde bir karaltı görmüştü . Yaptığı frenle sarsıldı arabanın içinde .Lastik izlerini arkasında bırakarak , durdu . Son model havalı arabasının kapısını açtı ve asfaltın üzerindeki karaltıya doğru ilerledi .

Yaklaştı , yaklaştı , yaklaştı . Bir kaplumbağaydı asfaltın üzerindeki . O kadar yavaş ilerliyordu ki , havalı arabası durmuş , ama o , yani kaplumbağa durmamıştı . Hala da ilerlemeye devam ediyordu , hedefine doğru ,hiçbir şeyin farkına varmadan ,arabanın  , frenin ,az daha ezilecek olmanın , hiç bir şeyin ...

Gözlerinden iki damla yaş süzüldüğünü anladığında şaşırdı adam ,kendiliğinden iki damla yaş . Ne oluyor bana , dedi ,bedeninin titrediğini hissetti .
Arabasının frenine  basmıştı ama  , yıllardır vicdanına  ve duygularına yaptığı fren boşalmıştı sanki , tam tersine . Yıllar sonra ilk defa gözleri ya da bedeni ya da kasları gevşemiş , o kaplumbağanın sert kabuğu gibi kaskatı olmuş kalbi ilk defa yumuşamış , o yumuşama bedenindeki buz kalıbı haline gelmiş gözyaşı torbasını eritip , yağmur damlaları gibi serpme serpme akmaya başlamıştı .

Böyle şeylere alışkın değildi ki . Ne yapacağını bilemedi , kimse görmemiştir inşallah gözyaşlarımı ,diye etrafına bakındı . Sonra saçmaladığını anladı , çünkü etraf kapkaranlıktı . Kapkara bir gecenin ortasında , kapkara bir adamdı  o . Kapkaranlık işlerin yapıldığı türden bir karanlık işte.

Evet ,kapkara bir adamdı kendisi . Karanlık saatlerde ,karanlık işler peşinde koşardı . O parlak , o  ışıltılı yaşantısını , son model havalı arabasını , o karanlık işler sayesinde elde etmişti . Karanlıkta çalışırdı , sanırdı ki karanlık işlediği suçları göstermez ,hatta kendisi de görmezdi . Böyle bir savunma mekanizması geliştirmiş , karanlık ile bir anlaşma yapmıştı .

Bir çok kez ,bir çok insanın canını yakmıştı o . Çok can almış ,tanımadığı bir çok çocuğu babasız bırakmış  , geride gözü yaşlı bir çok kadın bırakmıştı  ,çok nefret kazanmıştı çok .
Belinde silahı ile adamım diye ortalarda dolaşıyordu , farkındaydı bir şeylerin ama , ah işte ah , o  frene bir türlü basamıyor , durduramıyordu uçuruma doğru yuvarlanan hayatını  .

Asfaltın üzerinde hala ilerleyen ,uzun boynunu ileriye yöneltmiş kaplumbağa bir an durmuştu . Sanki adamın gözlerine bakıyordu . Evet,evet bakıyordu ,korkup kabuğuna saklanmamıştı . Kim bilir kaç yaşındaydı bu kaplumbağa , çok ama çok yaşlıydı . Yaşı kadar bilgeydi belli ki . Çok karanlık adam görmüştü besbelli.

Kimse ağladığını görmesin diyordu ama o görmüştü . Kaplumbağa görmüştü sadece . Ve kaplumbağa sanki ondaki , o sert kabuğun altındaki yürekteki çok minik iyilik kıvılcımını da görmüştü . Sanki kaplumbağa ondaki o minicik kıvılcımı ateşliyordu , sanki o kıvılcım birden harlı bir ateşe dönüşüyordu .

Sanki , sanki ...İlk defa bir canlının gözlerinin içine bakabiliyordu utanmadan , sakınmadan .

Kaplumbağa boynunu tekrar ileri uzattı . Yavaş yavaş ilerlemeye  başladı  .

Adam birden elini beline attı . Silahını almak istiyordu belinden. Ama silahı sanki bedenine yapışmıştı , bütünleşmişti bedeni ile . Sanki derisini soyuyordu adam ,kanatırcasına . Silahını çıkaramıyordu  bedeninden . Sonunda silahı çıkarabildi ve kaplumbağaya doğru uzattı, tetige gitti eli, ama çekemedi tetigi, hızla asfaltın yanındaki otlara doğru fırlattı silahı, ardından da o havalı arabasının anahtarını...

 Aynı yönde , yavaş yavaş ilerlemeye başladı .
Kaplumbağanın arkasında ,
Karanlıktan aydınlığa .

3 Ekim 2017 Salı

ŞŞŞŞŞT ...AMAN SESSİZ OLALIM .




                   ŞŞŞŞT ...AMAN SESSİZ OLALIM .

Mazlum Akay , 29 temmuz 2012 'de  polisin attığı gaz bombasıyla ağır yaralandı , sokaktan evine gidiyordu o sırada ve komşuları hastaneye kaldırdı Mazlum ' u . Bir kaç gün sonra Mazlum yaşam savaşını kaybetti . 11 yaşındaydı .

Faris Demircan . 4 kasım 2012' de PKK ' nın polislere  yönelik bombalı saldırısı srasında hayatını kaybetti .11 yaşındaydı .

Umut Furkan Akçil . 10 Ekim 2010' da bir gösteri sırasında polisin attığı biber gazından kaçarken bir aracın altında kalarak hayatını kaybetti . 12 yaşındaydı .

Adı  yok . Geçen yıl haziran ayında eşi tarafından bıçakla öldürülen 8 aylık anneden sezeryanla alınan erkek bebek , 3,5 ay verdiği yaşam savaşını kaybetti. 8 aylıktı .( 4.10 .2017.cnn türk )

2012' de toplam 41 çocuk hayatını kaybetti .Gözaltına alınan çocuk sayısı 439 ( İHD raporu )

Hümanist büro raporu : en küçüğü 35 günlük , en büyüğü 18 yaşında olan en az 44 çocuk hayatını kaybetti .
SEBEP : operasyon ve çatışma sırasında vurulma , gösteriler sırasında vurulma , bomba patlaması , sivil alanlarda bulunan mühimmatın patlaması , hasta olup hastaneye götürülememe , sokağa çıkma yasağı sırasında parkta veya evinin önünde oynarken , eve isabet eden kurşun ya da patlayıcı ile vurularak ..( 22  .aralık 2015 .cumhuriyet gazetesi )

Doğan , Ahmet ,Enver , Canan , Ceylan .........



Nerede öldükleri önemli mi ? 

Doğu'da , batı'da , Uzak Doğu'da , Yakın Asya'da , Arakan'da , Akdeniz'de bir botun içinde , bir trafik canavarında  ya da bir baba elinde ....

Değil , değil mi ? Bütün kadınlar  , analık içgüdüsüyle doğmuş olanlar , o içgüdüyü kaybetmemiş olanlar , yerine , yurduna , nasılına , ırkına , diline , dinine bakmadan keşke ölmeselerdi der değil mi ?
Mazlum Adana ' da , Faris Şemdinli ' de Umut Şırnak ' ta ölmüş . Bizim ülkemizde nerede öldükleri önemli ne yazık ki .

Ayşe Öğretmen de demiş işte , bir kadın olarak :

''Bu ülkenin   Doğu ve Güneydoğusunda  neler olup bittiğinin farkında mısınız ? Çocuklar ,anneler , insanlar öldürülüyor .Ölen çocuklara sevinen zavallı insanlar var .......Bomba seslerinden , kurşun seslerinden , insanlar susuzlukla , açlıkla mücadele ediyor .Özellikle bebekler ve çocuklar. Ben öğretmenim .Öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum .Bir daha oralara nasıl dönecekler ? O güzel , masum , tertemiz yürekli çocukların yüzüne nasıl bakacaklar ? '' 

Ve bu sözler korkutuyor vatan , millet nutuklarıyla halkı uyutanları . Çünkü bu sözler toplumun her kesimi tarafından alkışlanıyor ,hatta sonraları sahip olduklarını kaybetme korkusuyla binlerce kez özür dileyen ünlü sunucu Beyaz tarafından bile .

Çünkü bu sözler ,evrenseldir. Dünyanın öbür ucunda da dile getirseniz alkışlanır .

Ama alkışlanmamalı , evet ya , bu çocukların günahı ne , diye sorulmamalıdır . Çünkü onlar Türkiye'nin yumuşak karnında doğmuşlardır . Sorulursa muktedirlerin , egemen güçlerin , elinden kaçar ipler . Koltuklar gider , saltanatlar yıkılır , hesaplarlar  sorulur .

Sonunda bu sözleri söyleyen Ayşe öğretmen PKK propagandası yapıyor diye ,1 yıl 3 ay hüküm giyer .
ÇOCUKLAR ÖLMESİN , diyen Ayşe öğretmen şimdi kendi çocuğunu cezaevinde doğuracaktır .

Şşşşt ..Aman sessiz olalım . Kimsenin rahatını kaçırmayalım .