28 Eylül 2017 Perşembe

KİMYA VE POLİTİKA




                               KİMYA VE POLİTİKA


Bir kimyacı iseniz ,
susadığınızda içtiğiniz suyu değil , onu oluşturan Hidrojen  ve Oksijeni  düşünür ve onları bir araya getiren hidrojen bağlarını görürsünüz .
Çaya şeker koyarken , onu sadece beyaz kristaller olarak değil, sakkarozu yani C12H22O11 i görürsünüz ,
makarna suyunu kaynamaya bırakırken ,tuz koymazsınız ,tuzun kaynama noktasını 100 derecenin üzerine çıkaracağını düşünürsünüz,
şampuan kullanırken mis kokusunu içinize çekerken ,yine de mutlu olmazsınız , çünkü içeriğindeki kimyasal maddeleri hatırlarsınız,
karşınızdaki insan garip davranışlar sergiliyorsa , hemen onun DNA' sını düşünür , acaba kimlerden hangi genleri aldı diye düşünür ve merak edersiniz,

işte böyle, yaşam garip bir hal almışken, çevrenizdeki olaylara , ülkenizde yaşanan siyasete bakarken de 
,
birileri FETÖ terör örgütü derken , siz fetö terör örgüt başı ile çekilen fotoğrafları , fetöcülere düzülen övgüleri , fetö 'ye gönderilen selam ve sevgileri hatırlarsınız ,

birileri , Barzani 'ye dümdüz giderken , ihanet ile suçlarken ,rest  çekerken ,bizi yanılttı diye yine ağlarken , siz Barzani bizim dostumuzdur sözlerini , Barzani ile yapılan ticaret antlaşmalarını ,amborgalara rağmen açılan vanaları , göndere çekilen Kürdistan bayrağını gözlerinizin önünden geçirirsiniz bir bir ,

birileri '' Pkk ile mücadelede 2015 'in temmuzundan beri 1000 'in üzerinde şehit verdik.10 bine yakın teröristi etkisiz hale getirdik.ölen de ,kaçıp giden de bizden gidiyor .hiçbirinin gözünün yaşına bakmıyoruz elbette.ama faturayı kendimizin ödediğini de asla unutmayacağız büyük bedeller ödeyerek imha ettiğimiz terör örgütlerinin  yerine sürekli yenileri türeyecekse o zaman burada bir sorun var demektir '' 
( RTE. 28 .EYLÜL.2017) .diye sanki bir nevi  günah çıkarıyorken  ,bu laflara hiç  inanmaz , bu güne kadar  ölen 41 bin genci düşünür ,demokrasi açılımlarını hatırlar ,  faturayı iktidardakilerin değil ,anaların ve yoksul Türk ve Kürt  halkının ödediğini bilirsiniz ,

birileri , demokrasi ,adaletten bahsediyorsa siz ,şu anda ,gözümüzün önünde işleri elinden alınan ve işlerini geri isteyen ve bu uğurda açlık grevine başlayan Nuriye ve Semih'in ölümünü tüm Türk halkının seyrettiğini düşünürsünüz ,aynı Sivas ta yakılanları seyrettiği gibi ya da darağacında asılanları seyrettiği gibi ,

 Hani denizin derinliklerine indikçe ,300 ,hatta daha da derinlere , mesela  5000  metrelere  indikçe ,kendi ışıklarını üreten , şeffaf , iskeletlerini bile görebildiğiniz , canlılarla karşılaşırsınız ya. Derine indikçe saklayacak bir şeyleri kalmamıştır .Gerçek ortadadır ,yaradılış tüm açıklığıyla çarpar yüzünüze.

İşte hayata da böyle bakıyorsak  ,derinine daha derinine inersek  , mutluluğunda ,acının da ,sefaletin de , zenginliğinde , aptallığın da , zekanın da , terörün de , barışın  da sebebini görürüz 
Ama ne işimize  yarar görmek derseniz , kusura bakmayın ,vallahi  ben de bilmiyorum bunun cevabını .

26 Eylül 2017 Salı

İKİ KİŞİLİK DÜNYA






                                          İKİ KİŞİLİK DÜNYA

Adam sordu genç kadına :
- Götüreyim mi seni babanın evine ?
Genç kadın :
- Bizde baba evinden çıkan kız ,bir daha o eve kefeni ile döner ,.
Bunu dediğinde 17 yaşındaydı daha.Ne öz güven , ne cesaret ama , belki de mecburiyet .

Ve kavgalar , dayaklar  devam edip durdu .Ne zaman iki  çocuğu da olmuştu , hiç anlamadan ,sevinçlerini yaşayamadan .Hepsini göğüslüyordu genç kadın .Kefeni giyerdi ,yine de o köye ,babasının evine dönemezdi .

Bir keresinde annesinin ağzını yoklamıştı , anlatmıştı yaşadıklarını anasına . Anasının durumu farklı mıydı ki zaten evinde , o kendisinden de beter durumdaydı .
- Çocuklarını bırakıp gel , diyebilmişti anası  sadece .
Çocuklarını bırakıp gelmektense kefensiz gömülmeye razı olurdu genç kadın .

Kocası sabah erkenden işe gidince kayınvalidesiyle kalıyordu evde. Sigarasını dudağının ucundan eksiltmeyen erkek gibi bir kadındı kocasının annesi  .Kocası erkenden ölüverince , oğluyla bir başına kalmıştı şu zalim  dünyada. Zenginlerin evlerine temizliğe gitmiş , merdiven yıkamış , fabrikada çalışmış , çocuğunu kimseye üvey evlat yapmamıştı .Kendilerine yeni bir dünya kurmuşlardı ,sadece iki kişilik bir dünya .
Fakat nereden de girmişti bu küçücük ,  yeni dünyalarına bir kadın daha ?

Hele ki oğlunun ufacık bir bakışını yakalasın karısına , kıskançlık damarları fırtınalı bir denizin dalgaları gibi kabarıyordu yaşlı kadının  .Oğlu işe gider gitmez hıncını alıyordu genç kadından .

Bir gün kafasına bir terlik fırlatmıştı da ,tam kaşına gelmişti genç kadının .Kaşı açılmış ve gözü morarmıştı .Kocası işten gelince sorduğunda :
-Merdivenden düştüm ,demişti .Vermemişti kendisini ele .
İlk defa yaşlı kadın kafasını yere eğmişti  bu cevabı duyunca .
17 yaşında bir genç kadın sanki hayat dersi veriyordu kendisine .Şikayetçi olmuyordu kocasına .Kötü bir kız da değildi aslında ,biliyordu .Mantığı her şeyin farkındaydı da , ah o duygular , ah o oğlunu paylaşamamak , nasıl üstesinden gelecekti , o da bilmiyordu .

O günü keşke yaşamasalardı .O sabah oğlu işe giderken , yine anasını yanaklarından öptü ve hoşçakal anacığım ,dedi .
Sokak kapısının kapandığını duymuştu yaşlı kadın .
Gelini de kahvaltı sonrası içtiği keyif çayını getirmişti o sırada .Onu görünce, genç kadının  kocasını geçirmek için kapıya gitmesini hatırladı ve hey heyleri geldi üstüne .Çayı gelinin elinden alıp , yudumladı ve .
- Demi yok bu çayın ,
deyip fırlattı bardağı genç kadının üzerine .Genç kadın çığlık atıp , koştu banyoya ,yüzü haşlanmıştı kaynar çaydan .

Yaşlı kadın gelinin arkasından bakarken birden donakaldı .Oğlu, evet oğlu ,kapıdaydı , bütün olanları görmüştü .İkisi de ,ana ve oğul , birbirlerine iki yabancı gibi bakakaldılar ,ne yapacaklarını bilemeden .Oğlan arkasını döndü annesine .Biraz sonra da ,  yüzü haşlanmış karısının eli elinde , ve çocukları önde,  kapıyı çekip çıkıyordu  ,anasıyla  kurdukları iki kişilik  dünyadan .
Arkasında , yüreği ,  o sıcak mı sıcak çay gibi alev alev pişmanlıkla yanan bir ana  bırakarak ....

12 Eylül 2017 Salı

HABERLER


                           HABERLER 

Hani televizyonun karşısına geçip , dizi kahramanlarına laf yetiştiren büyüklerimiz var ya ,işte ona benzer bir durum .Her habere , her lafa cevap verme isteği .Türkiye'deki gündemi düşünürseniz her gün , her saat hatta her dakika birilerine cevap yetiştirebilirsiniz.

İşte ben de ....Sanki ciddi bir gazetede yazıyor , sanki yazmazsam editörüm tarafından fırçalanacağım , sanki köşem yetim kalacak , sanki okurlarım merak edip ,hasta mı ya da sansüre mi uğradı acaba diye düşünecekler.
Ama nasıl cevap vermezsiniz ki , eminim sizin cevaplarınız daha orijinal , daha yaratıcıdır.


 İÇ İŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU : 31 Ağustos günü saat 15 .30 sıralarında ,Hakkari  kent merkezine 20 km uzaklıktaki piknik alanı olarak kullanılan Kanireş çeşmesinde 4 kişinin SİHA ,ile vurulmaları olayının ertesinde , CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ' nun öldürülen kişilerin terörist değil , orada piknik yapan sivil vatandaşlar olduğunu söylemesi üzerine verdiği cevap .

''   SİHA ( ya da İHA) ' lar (silahlı insansız hava aracı ) ile teröristin kol saatinin hangi marka olduğunu bile görebilecek bir kabiliyete sahibiz '' dedi .10.eylül.2017
   
         Biz de şimdi sorular sorsak ,desek ki

A ) Çok sayın SOYLU efendimiz ,o halde ,  sizlerin , yanı başınızdaki bakanınızın yani Zafer Çağlayan olur kendileri , Rıza Sarraf 'tan rüşvet olarak aldığı kanıtlanan ,  PATEK PHİLİPPE 5101G markalı 300 BİN franklık saatini göremeyişinizin sebebi İHA ile bakmamak mıydı acaba  ?
B ) Teröristin kolundaki saatin markası yazdığı için okunabilir , onu anlayabiliriz de ,ancak  , öldürülen kişilerin alnında terörist yazıyor muydu ? ( sivil ya da terörist ,hiç bilgim yok ,sadece yorumluyorum )
C ) İHA ' ları kontrol eden yine insanlar değil mi , yoksa insansız ama uzaylı mı ?
D ) İHA '  ları Türkiye de üretenler ,çok sayın Cumhurbaşkanımızın muhterem dünürleri BAYRAKTAR  ailesi idi galiba.Hatta kendilerine devletten 6 İHA için 36 Milyon dolarcık ödeme yapılmıştı galiba ,yoksa yanılıyor muyuz?
   

İSMAİL AĞA CEMAATİ ÜYESİ BALKANLIOĞLU : ''Açıl kızım açıl , gelen öpsün ,giden yalasın ''
Çok özür diliyorum bu satırlar için .Bu sayfaya yakışmıyor ama , günlerdir gazetelerde ve ekranlarda bu video konuşması yer alıyor .

Şimdi yine sorsak diyorum :

A) Bu iğrenç yaratık ,valilik koltuğuna tekbirlerle oturtulan  yeni Sakarya Valisi İRFAN Balkanlıoğlu  ' nun abisi midir ?Evet ,evet  öyledir .
B)Bu sözlere hiç bir AKP ' li yönetici ,kadın kolları ya da Aile ve Sosyal Politikalar  Bakanlığı rahatsız olmayıp cevap vermez ve kınamaz mı?
C)Ya da neden TESETTÜRLÜ ,BAŞÖRTÜLÜ arkadaşlarımız , beraber yaşadıklarımız iki çift laf etmez ve konuşurken ağzından salyalar akıtan yaratığa '' HADDİNİ BİL ,SUS ARTIK '' demezler .Onlarda mı salyalı adam gibi mi düşünüyordur yoksa ?
D) Bu ülkede kadınlarımızın başörtüsü için Laiklerin , solcuların, demokratların savaş verdiğini BAŞÖRTÜLÜ kadınlarımız unuttu mu ?Ve onların,  verdikleri bu mücadele için ömür boyu dönek ,yalaka ,yetmez ama evetçi diye damgalandıklarını bilmezler mi ?

             
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ RECEP TAYYİP ERDOĞAN :ABD ' de tutuklanan Rıza Sarraf 'ın yargılandığı davaya eski ekonomi bakanı Zafer Çağlayan 'ın dahil edilmesi üzerine .

 ''Atılan bu adımlar tamamen siyasidir .Bu işlemin arkasından çok pis kokular geliyor '' dedi . 9 eylül .2017

Şimdi inceleyelim bakalım

A) Biz çok uzun süredir bir çöplük ya da kanalizasyonda yaşıyor gibi pis kokular alıyorduk  zaten
B) Çok şükür ki , sinüzitimiz yok, burun enfeksiyonumuz yok , travmamız yok burnumuzda .
C) Eeee o zaman bu kokular nereden mi geliyor ?.17 aralık , 15 temmuz , referandum , ayakkabı kutularından olabilir  belki de .
D) Sayın Cumhurbaşkanımıza ise hep uzaktan geliyor kokular .Taaa  Amerika 'dan .Neden acaba ?
             
Şimdi sizde isterseniz bir E şıkkı ilave edebilir  , sorulara cevap verebilir veya  vermeyebilirsiniz ..Serbestsiniz . Sonuçta Demokrasi var ülkemizde.

10 Eylül 2017 Pazar

YEŞİL KRİSTAL TABAK



                               YEŞİL KRİSTAL TABAK 

Çok şıktı , ama onu görünce nedense içim bir hoş oldu .Ezildi gibi , cız etti derler ya , onun gibi işte .Sanki bir mengene sıkıyor  içimi gibi .Neden bu ruh haline bürünmüştüm acaba , bilemedim .Aslında bu günlerde yanımızda ya bir yaşam koçu ya da bir psikolog taşısak iyi olacaktı .İşte ben de tam öyle bir ruh halindeydim.Yine de soruyordum kendi kendime , neden böyle oldum o yeşil ve camdan yapılmış ,eskilerin kristal diye nitelendirdiği , bir zamanlar bütün evlerin sehpalarını süsleyen tabağı görünce.

Sonra yavaş yavaş o yeşil kristal tabağın bana hatırlattıkları bilinç altından yüzeye çıkmaya başladı.
Annemin günlerini hatırlattı bana .70 ' li yıllarda her ev kadınının misafir kabul ettiği bir günü vardı .Annemin ki her ayın 5' i idi mesela . Allahım, ne stresli bir gündü her ayın 5 'i .Hala ayın 5 ' i olunca stres yapıyorum desem abartmış mı olurum acaba ?
Tepsiler sıra sıra fırına atılır ,  börekler , çörekler , açmalar , yapılırdı .Annemin bol yeşil soğanlı ,lorlu , sini pidesi ile bol soğanlı ve kıymalı yaptığı göbetesi meşhurdu .Canınızı istetmemişimdir inşallah  .O zamanın ünlü pastası 7 katlı pasta , amonyaklı da denirdi galiba .Bir de Ecevit pastası vardı , neden öyle denmişti ,şimdi hatırlayamadım .
Siniler dolusu yapılırdı , çünkü gelecek misafir sayısı bilinmezdi .Bazen 50 kişi gelir ,bazen de 5 kişi gelirdi .Gelene borçlandık denirdi , bir daha ki ay da ona gidilirdi , borç ödemeye.
Ben her zaman ya da çoğunlukla diyelim , kaçardım bu günlerde evden .Yakalandıysam yapacak bir şey yok .Misafire görüneceksin evin kızı olarak .Çok da kısmetim çıkmıştır bu sayede söylemesi ayıp .Beni ne fabrikatörler milletvekilleri  , davulcular ,zurnacılar  istedi de......
Çok uzattım yine.İşte bu günlerin baş aktörlerden biri de o yeşil cam kristal tabaktı .İçine her markadan sigara konulurdu .Yenice ,Birinci ,Samsun  ,Maltepe ....İkram edilirdi misafirlere.Kalanları da bazen gizli saklı içmeye kalkardık , bir sigarayı ikiye bölüp , öksüre öksüre , çocukluk işte.

Bir Cahide  hanım teyzemiz vardı .Sanırsınız bize değil , kırmızı halı törenine geliyor .Sapsarı , kuaförden çıkma yapılmış saçları , kürk mantosu ,ince topuklu ev ayakkabıları ,kırmızı ojeli uzun tırnakları ile .Adı gibi , sanki bir Cahide Sonku .

Sigarayı alır o yeşil cam kristal tabladan ,  öyle bir havalı yakardı ki , bütün çakmaklar bakakalırdı.
Herkes çok ama çok şıktı .Jorjet elbiseler  , tayyörler giyilir ,yakaya broşlar takılır. O zamanın en revaçta takısı kordonlar bir kaç kez dolanırdı boyunlara , çok ama çok özen gösterilirdi .

Şimdi ki yırtık kotlarla görselerdi bizi çok ama çok üzülürlerdi .Durumumuz bozuk sanırlardı yani .
İşte kopma noktama böyle geldim sanırım .

.O havalı kadın , Cahide hanım teyzem ne yazık ki veda etti bu dünyaya .
 O yeşil kristal sigaralık babacığımın bana verdiği harçlık ile anneler gününde alınmıştı .Babacığımda veda etti bizlere .
Anneciğim tepsi tepsi börekler ,sini pideleri yapardı , bir kez bile yoruldum demeden .Ama şimdi ağrıları ile savaşıyor ve  zor yürüyor , yaşlandı, hemen yoruluyor .
Sapsarı saçlı ,kardeşlerin en güzeli ,şimdilerde gittikçe babama benzeyip , baba oldu da , kendi gibi güzel iki çocuk yetiştiriyor.
Ben 53.Kat diye yazılar yazmaya başladım , botoks yaptıranlara ( kendim yaptıramıyorum ya ),haksız rekabet diye sinirlenip duruyorum, yani çizgilerim arttı ,yanaklarım sarktı ..... 
Ve ve ve  o yeşil kristal sigaralık hala yaşıyor , ilk günkü gibi pırıl pırıl parlayarak hem de nispet yaparcasına . .
Biz eskidik , kirlendik , o eskimedi ,kirlenmedi .,
Biz sarktık , yaşlandık o yaşlanmadı ,sarkmadı ,
Ona uzanan eller kırıldı , gitti , yok oldu , o kırılmadı ,gitmedi ,yok olmadı .

Anladım ki , 
Bir tabak kadar kalmayacağız bu dünyada ,
 sevdiklerimiz gidecek birer birer ,
ama kalacak eşyalar arkamızda ...


6 Eylül 2017 Çarşamba

DOMATES GÜZELLERİ

                   DOMATES GÜZELLERİ 

Hayal dünyamı çok geniş sanırdım ,ama hiç de öyle değilmiş .Son günlerde veya daha önce , ,iktidardaki büyüklerimizin, abilerimizin , amcalarımızın  ve de daha da ilginci kadınlarımızın , kadınlar için yaptıkları benzetmeleri görünce dedim ki : '' bravo size , nasıl bir hayal  dünyanız var ,yelpazeniz  müthiş geniş vallahi ''
Kadınların vücut yapılarından dolayı , armut ,elma tipli olarak nitelendirildiğini bilirdik de .......

Hiç  aklımıza gelmezdi , domatese benzediğimiz .Hem de soyulmuş domatese.
Akademia dergisi ve Üsküdar Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği bir sempozyuma konuşmacı olarak katılan Merve Akyüz '' Müslüman bir kadında tesettür olmalıdır. Başları biraz açılmış ,soyulmuş domatesi kimse almak istemez '' demiş .( 4.eylül.2017)
Neyse ki sadece soyulmuş demiş , salçalık da diyebilirdi .Ama biraz daha bilgi de verebilirdi yanii.

Mesela SIRIK DOMATES Mİ,  yer sofralık domates mi , yoksa dünyanın en lezzetlisi sayılan Ayaş domatesi mi ,sanayi tipi domates mi , ya da yüksek oranda antioksidan içeren efsane  Amerikan  Abraham Lincoln domatesi mi? .....Merak ettik doğrusu ...
Bu arada kimse almak istemez demiş de , şu ata sözünü unutmuş bu cici kızımız .''Her kör satıcının ,bir kör alıcısı olur '' içi rahat etsin yani Merve kızımızın .
  Tabi Merve gibi genç kızlarımıza örnek olan büyüklerimiz vardı daha önce .Kadınlara yakıştırılan sıfatlarda yaratıcılık da top 10 da yarışmak üzere .

Örneğin 1995 yılında daha Refah Partisinde iken Tayyip Erdoğan bir kadın gazeteciyi KAPORTASI BOZUK ,  , makyaja ihtiyaç duyan arabaya ,

10 . mart .2011 ' de AKP Ünye Tanıtım ve Medya Başkanı '' Örtüsüz kadın perdesiz eve  benzer .Perdesiz ev de ya kiralıktır ya da satılıktır '' diye yumurtlayıp ,örtüsüz kadını PERDESİZ EVE ,

Zaman Gazetesi yazarı sosyolog Ali Bulaç  yaratıcılıkta sınır tanımayıp kadınları '' SIKILMIŞ DİŞ MACUNUNA ''  ve de  bir ayağı sabit ,evinde, ancak diğer ayağı dışarıda olabilen PERGEL ' E benzetmiştir . .( ELİF AKTUĞ .BLOG )


İngiliz Yazar Joseph Conrad '' Kadın olmak çok zor bir iş .Çünkü erkeklerle uğraşmak zorundadırlar '' demiş .Zavallı adam Türkiye gibi bir ülkeyi düşleyemediği için nereden bilsin , bu ülkede sadece erkek kadını değil ,  kadın da kadını aşağılamaktadır , kadın kadınla uğraşmaktadır .

Bu yazıyı okuyanlar,  Sizde dönün bir bakın kendinize bakalım , kabuklu mu ,soyulmuş mu , sırık mı , çeri domates misiniz , yoksa bir pergel , ya da tül perdeli mi ya da storlu bir pencere misiniz , ya da  sizi de sıka sıka tüpten dışarı atanlar mı oldu , ya da kaportanız mı kaydı ...

ya da gelin , bunların hepsini fırlatalım bir kenara , söyleyenleriyle beraber ......
biz NAZIM ' ın şiirlerindeki kadın olalım .Ne dersiniz ? 
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin,
yorulmuşsundur ;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını ,
ne gül suyum ne gümüş leğenim var ,
susamışsındır ;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim 
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam 
memleket gibi yoksuldur odam. 

 Hoş geldin kadınım benim  hoşgeldin  
ayağını basdın odama 
kırk yıllık beton , çayır çimen şimdi 
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde ,
ağladın ,
avuçlarıma döküldü inciler 
gönlüm gibi zengin 
hürriyet gibi aydınlık oldu odam ...

Hoş geldin kadınım benim , hoş geldin     NAZIM HİKMET 


2 Eylül 2017 Cumartesi

HİDROJEN VE OKSİJEN BİR KIYIDA .....


      HİDROJEN VE OKSİJEN BİR KIYIDA ......



Dünyamız dönmeye devam ettikçe ,
atmosferde o/o 21 oranında  oksijen gazı var oldukça ,
hidrojen ve oksijen gazları kıyıda köşede buluşup suyu oluşturdukça,

su buluta ,bulut yağmura dönüştükçe,
güneş ta uzaklardan ama en uzaklardan enerjisini gönderdikçe,
bitkiler güneş enerjisini alıp klorofil sayesinde döngü oluşturdukça,

ormanda tek bir ağaç kaldıkça ,
bazen yanı başımızda ,
bazen çok uzağımızda ,
bazen tam evimizin içinde ,
bazen sınırlarımızın ötesinde,
bazen fır fır dönen , ama başımızı döndürmeyen dünyamızın dışında ,
bazen bedenimizin içinde ,
bazen de insanlığımızın bile dışında ,
devam edecektir VAHŞET , devam edecektir KIYIM .
Çok ama çok, eskidendi çok eskidendi hani erken inerken karanlık ,sezenin dediği gibi ,
Avrupa'dan  İspanyollar  Maya uygarlığını yok etmek üzere yeni kıtaya giderken,
1492 yılında Kristof  Kolomb yeni bir kıta keşfederken ,ve bu süreçte  başlayan Kızılderili katliamı sonucu 1886 yılına kadar tam 70 milyon Kızılderili yok edilirken ,

biraz daha yakında Naziler 6 milyon Yahudiyi  temizlik malzemesi sabun yaparken ve ellerini kirletirlerken ,

biraz daha ,daha daha yakında ve daha yanı başımızda Balkanlarda Bosna' da,Srebrenitsa 'da  insanlar kurşunlanırken ,
daha ,daha yakında ,topraklarımızda Dersim'de (1937),Sivas 'ta (1993)  , Uludere'de (2011), Dağlıca'da  (2007) ,insanlarımız,  kendi canlarımız yakılıp yıkılırken ,

çok ama çok içimizde , yüreğimizin içerisinde ,  çocuklarımız yani bildiğin kendi evlatlarımız birer birer toprağa gömülüp , yaşayanlara can simidi olurken ,

daha da içerlerde , kutsal mekanlarımızda , korunma barınaklarında ,cemaatlerde, orada ya da burada ne fark eder ki ,  çocuklarımız tacize uğrarken ,
dün daha dün bir Aylan bebek (2015)  ,
bugün daha bugün adını bile bilmediğimiz coğrafyalardan birinde ,ama insanların yaşadığı , ama  ama insanlığın öldüğü yerlerin birinde MYNMAR ' da  ordunun ve aşırılıkçı Budistlerin  ARAKAN 'lı Müslüman  azınlığı hedef alması sonucu Rohingya'lı  bir bebek( 2017 
)ellerinde kova kürekleri ile kumdan kaleler yapması gerekirken , yine bir kumsalda uzanıp yatıyorken ,

şimdi daha şimdi bir lider Türkiye' de  vatandaşlarına '' kefenleriniz hazır mı '' diye sorarken (2017  )ve vatandaşları da liderlerine ''iyi ama neden kefen , biz yaşamak istiyoruz '' diye sormazken ,



VAHŞET için , KIYIM için ,KATLİAM 
Budist , Müslüman ,Hristiyan ,Deist ,Ateist fark etmiyorken ,


İŞTE O ANLARDAN BİRİNDE ,
Hidrojen ile Oksijen bir köşede , yaşananlardan , TANIK OLDUKLARINDAN utanarak bir araya gelip yaşam kaynağımız suyu oluşturup ,


bari birazcık da olsa temizler miyiz ,insanoğlunun kanlı ellerini  diye ,bulutlara dönüşüp ,yağmur olup ,yeryüzüne düşüyorlardı .