31 Aralık 2016 Cumartesi

HER DAİM POLLYANNA

                                                       



                                   

              HER DAİM POLLYANNA

           ''Yarın farklıdır bu günden 
              Adı değişir hiç olmazsa.
              Kara bir suyu
             Geçiyoruz şimdilerde
              Basarak yosunlu taşlara.

                                Sen bugünden yarına
                                Birazcık umut sakla.”
                                                    ( m.altıok )


                         Bir zamanlar optimist hatta Polyannacılığa varan bir optimisttim.Şu an ki realitemle  ise optimistliğin   kırıntıları kalmış mı diye aranıyorum.
                       '' Umutlarımızın ,sevinçlerimizin bombalarla patladığı bir yılı bitirdik .'' Yok ,yok bu yılı yani 2016 yı kastetmiyor bu yazılanlar .
2015 biterken yazılmış bu  cümleler ve de şöyle devam etmiş '' 5 haziran HDP mitingi , 20 temmuz Suruç katliamı  , 10 ekim Ankara tren garı patlaması ....Asla unutamayız ,unutmayalım da , unutturmayalım da ...''
                         Amma velakin unutturmamışlar da ..Hep hatırlatmışlar hatta .2016 'ya öyle bir giriş yapmışız ki , daha beteri de olur mu ki derken olmuş , beterin beteri varmış gerçekten .
                        1 yılda 17 bombalı saldırı ,298 kişi ölü ,bine yakın yaralı .Bakın tam bir sayı bile yok ,bine yakın ...Kim onlar ,çocuklarımız ,gençlerimiz ,anneler ,babalar ,sevgililer ....
                        Biz yaşamışız bunları . Bu ülkede yaşayan ,bu ülkenin vatandaşı olan hepimiz .Ekranda izlemişiz gencecik şehit polislerin fotoğrafları geçerken , izlemişiz geride kalan yetimleri asker selamı verirken,eşleri ,nişanlıları mağrur bir duruş sergilerken ,izlemişiz sıvasız evlerine bayrak asılırken , neden hep sıvasız evlere asılıyor diye sormazken toplumumuzun insanlarını izlemişiz.,gözyaşı dökmüşüz ..Bunları izlerken de sıvalı evlerimizdeki çocuklarımıza sarılmışız sıkı sıkı ...Başka bir alemi izler gibi , hayvanlar alemini izler gibi ,belgesel izler gibi izlemeye devam etmişiz ,çocuklarımız koltuğumuzun altında..
                     Tam o anda yakınımızda ,çok yanı başımızda bir bomba sarsmış bizi.Uyanın ,uyanın ,uyanın der gibi .Başka bir alemde değil ,tam ortasındasınız der gibi ...Bu gün sıvasız evlerin ama belki de yarın sıvalı evlerin çocukları der gibi .Bursa ,Gaziantep, İstanbul ,Kayseri ...
                     Fetö terör örgütü ,Pkk terör örgütü ,işid  ve diğerleri .Canlı bombalar içimizde , çok ama çok yakınımızda ,onlarla iç içe ,kol kola ,baş başa bir yıl geçirmişiz.
                     Ellerine bir fırsat geçirip siyasi emeller uğruna bir araya gelemeyenler ile , halkı için anayasa yapmaya çalışırken birbirine su şişeleri fırlatanlar ile bir yıl geçirmişiz iç içe ..
                     Gazetecilerin ,yazarların, öğretim üyelerinin ,karikatüristlerin ,ama diyenlerin  bir bir tutuklandıkları bir yıl geçirmişiz hep beraber ....
                     Geçirmeye de devam edeceğiz .2015 , 2016 ,2017 ,ya da diğerleri ....Nereye gideceğiz ki ,bu ülkeden daha güzel bir ülke var mıdır ki ?''Yaprak döker bir yanımız , bir yanımız bahar bahçe '' demiş ya şair aynen öyle .Bir yanımız bombalar ,düşmanlar ,hainler ,diğer yanımızda sevdiklerimiz  ,anamız ,babamız ,kardeşlerimiz ,arkadaşlarımız ,dostlarımız ,komşularımız .Kaçmakmış   bu ülkeden .Masal bunlar.Sıvalı evler ,sıvasız evler , ilkbahar ,sonbahar , hep beraber yaşamaya devam edeceğiz hayatı ,bu şekilde ya da başka bir şekilde ,ama bizim ülkemizde .Dış düşmanlar ,iç düşmanlar , pet şişe fırlatan siyasiler , koltuk sevdalıları hep beraber yaşayacağız enseyi karartmadan.

                  İşte 2017 ye girerken bazen pesimist , bazen optimist ,bazen Pollyanna ....Kısaca ülkemiz gibi ruhumuz da karışık iç güçler optimist ,dış güçler pesimist ,gönül ister her daim Pollyanna ve NİCE MUTLU YILLARA .
 
                                      “Hadi uyan
                                       Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
                                       İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
                                       Yoksul olsan da uyan
                                      Garip olsan da uyan
                                      Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
                                      Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
                               Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için“( m.eloğlu )

(not :sıvasız evler Umur Talu 'nun ,enseyi karartmayalım Çetin Altan' ın sözleridir )

24 Aralık 2016 Cumartesi

ÜST KATTAKİLER

                                                   





            ÜST KATTAKİLER

Niye kızıyorsun baba
Bence sırası değil
Bağırmanın faydası yok
Yumruklarının gücünle ve saygıyla alakası yok
Seni terk ediyoruz baba
Annem ve ben
Karın ve oğlun ( alıntı )

         
                Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki her daim hareket ,her daim değişim .Ayak uydurabilmek mucize .Bu karışıklıkta kısacık hayatlarımız elimizden kayıp gidiyor. .Çevremizdeki , karşı dairemizdeki  , üst katımızdaki  insanlar  sade ,ama aslında  her biri öykülere ,romanlara konu olabilecek  hayatlarını yaşıyorlar sessizce .
              Bu arada ,  üst katımdakiler deyince ...
      İlk taşındığımızda biz de ürkmüştük önce .Gece yarısı üst kattan sürekli bir yürüme sesleri .Bir ileri ,bir geri , bir ileri ,bir geri ,gidip gelmeler .Bir gece değil, iki gece değil ,sonra anladık ki hep olacak .Evimize kalmaya gelenler de ilk önce şaşırıp ,ürküyorlar ,ama sonra biz devreye girip durumu izah ediyoruz .
        Üst kat komşularımız bir anne ve oğlu .Ufak tefek ,kısacık saçları ,hep gülümseyen , hafif de kamburu çıkmış bir kadın anne .70' li yaşlarında .Çok şeker , ama çok ürkek ,çok korkak .Öyle ürkek ,korkak ki sanki hep birileri ona zarar verecek de,''aman kimseyi kızdırmayayım '',  ''aman kimseyi sinirlendirmeyeyim''  der gibi davranışları , çekingen .
        Çünkü korkutulmuş ,ürkütülmüş bir kadın .Alkolik bir kocanın yadigarı bize ve bizim apartmana .Sarhoş olup merdivenlerden yuvarlanan ,düşüp kafasını patlatan ,sızıp küfelerde taşınan ,yemeği beğenmeyip  karısına saldıran , gürültü yapıyorlar  diye  üç çocuğuna şiddet uygulayan bir kocanın .Sonunda da içki masasında hayatı terk eden  bir kocanın yadigarı bize ...
            Arkasında 3 erkek çocuk ,ama 3 yarım erkek çocuk  ve bir yaralı kadın bırakarak giden bir koca .3 yarım erkek çocuk ,hiç tam olamamışlar bir daha .Bir tarafları eksik kalmış .Çünkü babaları olmuş ama baba sevgisi olmamış ,bir türlü tamamlanamıyor yani bir yanları .Yaralı bir kadın ,ama o kadar da dayanıklı bir kadın . O kambur boşuna oluşmamış sırtta .Onunla sırtlanıyor hayatı .Ve acılarını o kamburun da biriktiriyor .. Anne ne kadar sahip çıkmaya  ,tüm sevgisini , ilgisini üç çocuğuna vermeye çalışsa da ,çocuklarının  o yarım kalan yanlarını tamamlayamıyor .Bir türlü çocuklarını kanatları altında tutamıyor ,beceremiyor işte.
               Çocuklardan  en büyüğü kendi kanatlanıyor , hem de öyle bir kanatlanıyor ki çok yüksek bir binanın en üst katından bırakıyor kendini yere , kanat çırpmadan ,çırpamadan ...
                Bir diğer yarım çocuk,  diğer yarısını başka yerlerde aramaya ,tamamlamaya çalışıyor ,başka şehirlerde ,uzaklarda.yok oluyor ,geçmişini ve izlerini silmek istercesine terkediyor evini ..
              İşte geride kalanlar ,üst kat komşularımız .Küçücük salonda bir ileri ,bir geri mütemadiyen yürüyen bir erkek çocuk .Artık çocuk değil ,büyümüş , yetişkin bir insan .
               Anlamak zor değil onu .Bazen 10 yaşında bir çocuk oluyor ,babası annesine şiddet uygularken annesini kurtarmaya gidiyor ,ama gücü yetmiyor geri dönüyor. Bazen 15 yaşında bir ergen  oluyor ,babası kardeşine şiddet uygularken ,kardeşini kucaklamaya gidiyor ,ama gücü yetmiyor geri dönüyor .Bazen 20 yaşında bir delikanlı oluyor ,babasının içki masasını devirmeye gidiyor ,ama yapamıyor ,korkuyor  ve geri dönüyor
            Belki de sokak kapısına kadar gidiyor ,gitmek istiyor ,diğer kardeşleri gibi .Ama annesini görüyor odada ,minicik kalmış battaniyenin altında ,acılarını ,kayıplarını biriktirdiği kamburu dışarıda , kıyamıyor ona ve gidemiyor ,geri dönüyor .
           Küçücük bir odada ,bir ileri ,bir geri  ,bir ileri ,bir geri ...Hepimiz gibi ,bütün insanlar gibi , gitmek isteyip de gidemeyen yüzlerce insan gibi ....
Bir ileri ,bir geri ,bir ileri ,bir geri ......

Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör                    
sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur
ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiçbir anlamı. (W.Shakesper)

17 Aralık 2016 Cumartesi

SEFERBERLİK








                                                         
                                                                  
                                             SEFERBERLİK


  İncecik bir yağmur damlası 

     Seslendi yaseminin kulağına:
“Hep yüreğinde tut beni, n’olur!”
     Yasemincik, “Ama ben…” diyebildi,
  İç çekti derinden, usulca
     Ve sonra toprağa düşüverdi.( Tagore )


               Bir yağmur damlasının bir yasemin ,minik serçenin bir ekmek kırıntısı araması gibi , güzel mi güzel bir ülkenin insanları da bir umut kırıntısı arıyordu .
               Tam umut arayışları devam ediyordu ki , vatandaşlarına refah , huzur ,barış ,adalet getirmek üzere söz verdiği için seçilen başkanları dedi ki :'' SEFERBERLİK ilan ediyorum ''
                        O kadar umutlandılar ,o kadar sevindiler ,o kadar mutlu oldular ki ...Akıllarına yüzlerce ,binlerce, milyonlarca  şey geldi ..
                     Şimdi seferberlik zamanı ,tam zamanı hem de diye bağırdılar hep bir ağızdan .
              EĞİTİM ' de    milli seferberlik zamanıdır şimdi .Pisa sonuçlarına göre en alt sıralarda kalan bir ülkenin tam da silkinme zamanı ( matematikte 64 ülke arasında 45. sırada yer aldı bu ülke ).Dört işlemi yapamayan üniversite öğrencileri yetiştiren bir ülkenin uyanma zamanı....Kitap okumayan bir nesil yetiştiren ülkenin uyanma zamanıdır  şimdi .(Türkiye’de ihtiyaç malzemeleri sıralamasında kitaplar 235. Sırada yer almaktadır.
Türk çocukları kitap okuma konusunda çoğu Afrika Ülkelerinin gerisinde kalmış durumdadır. Japonya’da toplumun % 14 ü, Amerika’da % 12 'si, İngiltere’de ve Fransa’da %21 'i düzenli kitap okurken Türkiye ‘de yalnız 10.000 kişide 1 kişi düzenli kitap okuyor.
Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken,73 milyon nüfuslu Türkiye’de bu rakam 2-3 bin civarında kalıyor. yine  pisa sonucuna göre 41 ülke arasında okuma sıralamasında Meksika ile Türkiye en alt sırada yer aldı )
Çocukların ellerinde idam ipleriyle poz vermediği bir ülke olmanın seferberliği , çocukların ellerinde kitaplarıyla poz verdiği bir ülkenin seferberliği .
            EKONOMİ 'de  milli seferberlik  zamanıdır şimdi .Milli gelir dağılımında 64 .sırada .olduğu , ithalat ,ihracatın yerlerde süründüğü , üretimin ,yatırımın sadece inşaatla ölçüldüğü , 20 kişilik işçi alınacak kontenjana 2000 kişinin başvurmuş olduğu ülkenin tam da seferberlik zamanıdır şimdi.
              DEMOKRASİ 'de   milli seferberlik zamanıdır şimdi.Hem de tam zamanı  .Ülkenin farklı düşünen ne kadar yazar ,gazeteci ,politikacısı varsa tutuklandığı ,ceza evine atıldığı ,suçlandığı bir ülkenin tam da demokrasi isteme zamanı .( suçları kesinleşmeyenler kastediliyor )Bu durum sadece bu günü ilgilendirmiyor bu ülkede.Dün de mağdur kesimler vardı ,susturulan ,yok sayılan ,şiir okudu diye tutuklanan .Bu günde öyle ,yarın da öyle olacak .Oysa kim iktidara gelirse gelsin , diğerine tahammül edecek ,başka çare yok .O yüzden ,tam zamanıdır ,demokrasi seferberliğinin ..
             KARDEŞLİK SEFERBERLİĞİ ....Ne kadar çok ihtiyacımız var.Beraber olmaya ,bir olmaya .Sen ,ben ,o değil ,biz demeye .Kürt ,Türk  aynı acıyı çekmiyor mu çocukları öldüğünde .Hangisinin acısı daha fazla, ölçebilir miyiz?O halde , artık kukla olmaya hayır diyebilsek , iplerimizi kesip ,suratlarına fırlatabilsek .Elimizi uzatabilsek senin acın ,benim de acımdır  diye ..Bu gün değil de ne zaman kardeş olduğumuzu hatırlayacağız ki ,kardeşler kötü günde birbirine seferber olmaz mı?
                                                   
                   
                ÇOCUKLARIMIZ ÖLMESİN  diye seferberlik ilan etmenin tam zamanı .Şimdi ,şu an .Biz doğuruyoruz çocukları bu ülkeye .Güvende ,huzurlu ,mutlu ,insanca yaşasınlar diye .Dış güçler mi ,iç düşmanlar mı bizi ilgilendirmiyor .Biz çocuklarımızı iç güçler ,dış güçler ile savaşsınlar diye doğurmadık ki .Büyük ve güçlü ülkemizde büyük ve güçlü kahkahalar atsınlar diye doğurduk .Bu ülke gençlerine '' inşallah şehit olursunuz ,siz de ,ben de '' deyip kurşun geçirmez arabalarına binenlerin ülkesi olduğu için şimdi tam zamanı ..
                    Terörü lanetleyelim bir an bile tereddüt etmeden ve  seferberlik ilan edelim ,tabi ki edelim .Terörü lanetlemenin en güzel yolu seferberlik ilan etmektir .Sevgide seferberlik ,barış için seferberlik , demokrasi için seferberlik , eğitim için ,üretim  için seferberlik ,kardeşlik için seferberlik .Ve en büyük seferberlik çocuklarımız için ,gençlerimiz için yapılan seferberlik olacaktır .Biz doğurduk onları , onların mutlulukları ve huzurları için seferber olmak boynumuzun borcudur .

                                     Çıkamaz çocukluğundan dışarı
                                      Kimse.
                                     Kardeşliğimiz  bundandır
                                     Mavi sularla binlerce yıl.
                                    Çıkamaz çocukluğundan dışarı
                                    
Kimse

                                    Bundandır inanmamamız
                                    Kocaman bombalara ( fazıl hüsnü dağlarca )

10 Aralık 2016 Cumartesi

KIRMIZI

                                                                         KIRMIZI  


Gece yarısına doğru ekranın karşısında uyuklarken ,alt yazı geçmeye ve son dakika ,son dakika yazılarını görmeye başladığımda ,kalbim çarpmaya , içim bulanmaya ve bir bağıra bağıra ağlama isteği içimi doldurunca ,''hayır buna izin vermeyeceğim ,kendi bedenine zarar veriyorsun'' deyip kendime ....Kumandanın kapat düğmesine bastım .Ve kalktım ,kendimi yatağıma attım .Uyumak istedim  hemen .Uyumak ,derin bir uyku ...Ve hiç uyanmamak ..
           Sabaha karşı ezan sesleri duydum bir an ,köpek havlamaları demek ki gün ağarıyordu .Ama kulaklarımı tıkadım ,yorganı başımın üstüne çektim ,''bugün uyanmayacağım'2 dedim ,kararlıydım .
            Dalmışım ,ama yarı uyur ,yarı uyanık .Bir yerlerdeyim .Ama üzerimdeki gökyüzü kıpkırmızı.Hem ay var gökyüzünde ,hem güneş ,hem de yıldızlar ,şaşırıyorum .Hem de hepsi kırmızı kırmızı gökyüzünün altında kırmızı ağaçlar , kırmızı dalları ,kırmızı yaprakları ...
           Denizi görüyorum ,Kıpkırmızı dalgaları  kabarıyor ve yine kırmızı kumsalı öfkeyle ,şiddetle 
dövüyor .
         Kırmızı   kıyafetler içinde insanlar görüyorum bir stadyumdalar. Kırmızı çimlerin üzerinde, kırmızı bir topun peşinde koşuyorlar ,kırmızı terler akıyor suratlarından ,vücutlarından .Hakemler bile kırmızı formalar giymiş . Yüzlerce ,binlerce ,milyonlarca taraftar var .Kırmızı koltuklarında oturuyorlar ,kırmızı t-shirtleriyle ,ellerinde kırmızı bayraklar var .Ama o kadar sessizler ki .Korkuyorum ,onların bağırmasını ,her zaman yaptıkları gibi hakeme küfretmesini istiyorum .Doğal olanı istiyorum .Bu sessizlik hayra alamet değil ki !
                Dışarıda kırmızı minibüsler var ,kırmızı otobüsler ,kırmızı taksiler ..Kırmızı otobüslerin etrafında ,içinde kırmızı üniformalı polisler var .Otobüslerin tekerlekleri bile  kırmızı .Gülüşüyorlar kendi aralarında ,konuşuyorlar ,kim bilir  neler anlatıyorlar .Belki ailesini ,ya da geçinemediğini ,ya da özlediğini ..Ama farkında değiller mi kırmızı giymişler üniformalarını !
                Birden yolun tam karşısında bir sürü  çocuk görünüyor .Kızlı ,erkekli .Anneleri onları aynı bayramlarda ki gibi giydirmiş .Kırmızı ayakkabıları ,ellerinde kırmızı horoz şekerleri .Baba ,babacığım diye bağırıyorlar kırmızı üniformalılara .Kırmızı üniformalılar da kollarını açmış ,gel babasına ,gel babasına yapıyorlar.
                 Kendimi görüyorum birden.Ödüm kopuyor kendimden .İyi ama ne zaman saçlarımı kırmızıya boyadım ben diyorum .Kıpkırmızı bir ruj ,gözlerimde kırmızı farlar , rimeller yarı akmış suratıma ,kırmızı geceliğim üstümde ve kırmızı yüksek ökçeli ayakkabılar ..
                  Koşuyorum çocuklara doğru .''Gelmeyin buraya ,gelmeyin bu tarafa , burası kıpkırmızı ,kalın orada'' diye bağırıyorum  ,bağırıyorum .
                  Ve kendimi birden kıpkırmızı bir gölün içinde yüzerken buluyorum .Gölün suları kırmızı .Hayır hayır .Su değil bu .KAN ..Bir kan gölünün içinde yüzüyorum .Çıkmak için uğraşıyorum ama çıkamıyorum .Etrafı kırmızı sazlarla sarılmış ,kırmızı bir bataklık .Herkesi içine çekiyor .Bütün herkes burada ,taraftarlar ,polisler ,çocuklar ,anneleri ,babaları ...Hep beraber yüzüyoruz bir  kan gölünde .
               Birden kıyıda bir takım insanlar beliriyor.Lacivert elbiseler giymişler ,önemli kişiler .Ellerinde mikrofonlar var .Kıpkırmızı mikrofonlardan diyorlar ki '' Merak etmeyin bu kan gölünü kurutacağız '' Diyorlar ki '' Korkmayın , bu kımızı rengi yok edeceğiz ,topraklarımızı  ,pembelere ,mavilere ,yeşillere boyayacağız'' Bunları söylerken ağızlarından kıpkırmızı salyalar akıyor ,lacivert elbiselerinin üzerine .Dehşete kapılıyoruz .Ama o kıpkırmızı salyalar onların elbiselerini hiç kırmızıya boyamıyor ,ağızlarını ,dişlerini boyamıyor , bembeyaz duruyor hepsinin dişleri ...Kıpkırmızı kan gölünün etrafında lacivert elbiseleri ,  bembeyaz dişleri ile seyrediyorlar ....  
           Uyumak mı ,, uyanmak mı ? Yok ikisi arasında bir fark .Uyusak da ,uyansak da bir kan gölünün içinde yaşıyoruz ve artık kurtulmak için debelenmiyoruz bile .Uyumak mı uyanmak mı?Karar bizim  artık .

4 Aralık 2016 Pazar

BİR ANNE KEDİ



                                                            BİR  ANNE KEDİ
                          Yapılan araştırmalara göre ,içgüdü sadece hayvanlarda bulunmakta ,insanlarda ise irade söz konusuymuş ..Bunu okuyunca ve son günlerde yaşadıklarımızı düşününce keşke hayvan olabilseydik ya da ilkel kalsaydık diyesi geliyor insanın .
                           Bir kedinin yavrusunu dış saldırılardan korumak için yaptıklarını görünce duygulanırsınız ,hayret edersiniz.İyi ki iradesi yok dersiniz .İyi ki içgüdüleri var diye düşünürsünüz.
                        Çünkü ,   bizlerin yani insan denilen gelişmiş varlıkların! iradesi varmış .Ama bir anne kedi kadar bile yavrularımızı koruyamadıktan sonra irademiz varmış ne yazar ki ..
                           Araştırmalar ne derse desin , aslında hayvan ya da insan fark etmez , annelik içgüdüsü diye bir şey vardır.Telefonla konuşurken çocuğunun sesinden hasta ya da mutsuz olduğunu hisseden bir anne gibi .Ya da uzakta olan çocuğunun sıkıntısını içinde hisseden bir anne gibi ..
                           İyi de bizim ülkemiz de ne oldu da anneler ,kadınlar  bu içgüdülerini kaybettiler ? Diyelim ki kadınlar eğitilmedi  ,diyelim ki cahil bırakıldı diyelim ki ,din duygusu ile sömürüldüler ,korkutuldular , ya da  düşünemiyorlar ,iradelerini kaybettiler , ya da irade denilen şey kadınlarımızda hiç oluşamadı ,ya da , ya da  , ya da ...
                         İyi ama hani ya annelik içgüdülerimiz ? Okulsuz, öğretmensiz köyümüzden ,sıvasız evlerimizden koparılıp alınan çocuklarımızı ,birilerine teslim ederken hiç mi içimiz  acımadı ya da hiç mi kime teslim ediyorum çocuğumu demedik ?Hiç mi annelik içgüdüsü birazcık ortaya çıkıp rahatsız etmedi bizi ?O çocuklarımız berbat binalarda üçer beşer kalırken hiç mi hissetmedik onların yaşadığı koşulların zorluğunu ?O çocuklarımız alevler arasında iken hiç mi hissetmedik o alevleri kalbimizde ? O çocuklarımız kapının arkasına saklanmış  korkuyla bekleşirken o analık içgüdümüz nereye saklanmıştı ?
                          Şu gün yaşadıklarımız ,kaybettiğimiz çocuklarımız , trafik kazalarında işçi çocuklarımız , vatan uğruna ölen çocuklarımız , yurtlarda yanan çocuklarımız .Farkında mıyız acaba ,şu an anne baba olan kişiler ya da bu yaşlarda olan kişiler yani yetişkin kişiler çocuklarını telef etmekle meşgul .İlkel insanın yavrusu belki bir hayvanın saldırısı sonucu ölüyordu , oysa bizim gibi gelişmekte olan  ülkelerin çocukları resmen kendi ellerimizde can veriyor .
                           Bizim gibi toplumlarda huzur sağlamak ,adalet sağlamak , çocuklarımızı korumak hayal gibi .Atalarımızda koruyamamış Osmanlı'da padişahlar ve padişah anaları çocuklarını , kardeşlerini elleriyle öldürmüşler .Cumhuriyet yıllarında öyle veya böyle (sebebi bu yazıyı  ilgilendirmiyor )  1920 den 1938 e kadar 19 kürt isyanı ve katliamlar ,sürgünler , 1972 den beri pkk ,  yine 1970 li yıllardaki kardeşin kardeşi öldürdüğü sağ sol savaşları, idam edilen gençler , yani yıllardan beri bu topraklarda yaşayan insanlar çoluk çocuk katledilmiş .Şimdi de biz.Bize kalan mirası çocuklarımıza devrediyoruz .
                Bir anne kedi kadar bile olamadık .Aşk ateşi ile yanması gereken gençlerimizi ,çocuklarımızı koruyamadık kızgın alevlerden .Çocuklarımızı isteyen cemaatlere ,onlara izin veren kurumlara , çocuklarımızı kendi iktidarları ve zenginlikleri uğruna kullananlara , onları okulsuz bırakanlara ,onları oyun oynamaktan mahrum bırakanlara , onların hayal kurmasına izin vermeyenlere , onların bedenine saldıranlara ,göz yumanlara ,onları savaşa gönderip kendi çocuklarını yurtdışına gönderenlere , kendi uydurdukları ,yarattıkları bir din uğruna onları eğitimsiz ve cahil bırakanlara gösteremedik pençelerimizi .
                 Bir anne kedi kadar bile olamadık .      Bir anne kedi yavrusunu korumak için pençelerini ortaya çıkarıyor ....Peki ya biz  ya biz ?