12 Ağustos 2016 Cuma

                                    ARTIK ...

          Çok şükür .Darbe kalkışmasını önledikten sonra ,demokrasi nöbetlerinin de sonuna geldik ve alnımızın akıyla çıktık hepsinden .
           ARTIK ,
   halkımız demokrasinin tüm nimetlerinden eşit olarak mı faydalanacak ,
   kişi başına düşen gelir yükselip ,refah seviyemiz mi yükselecek ,
   ülkenin dört bir yanına fabrikalar ,iş alanları mı açılacak ,
   bütün gençlere iş imkanı sağlanıp ,işsizlik mi ortadan kaldırılacak ,
   tarım da ambargolar mı kaldırılacak ,buğdayımızı ,pamuğumuzu ,mısırımızı kendimiz mi üreteceğiz ,
  anguslar limanlara sokulmayıp ,eskiden ders kitaplarında okuduğumuz gibi doğu anadolunun geçim   kaynağı büyükbaş hayvancılık mı olacak ,
  enerjimizi kendimiz üretip ,uçaklarımızı ,arabalarımızı kendimiz mi yapacağız,
  yakıp ,yıktığımız şehirleri  bir bir yeniden mi yapacağız ,
  evlerini terkedip gidenler mi evlerine dönecek yeniden ,
  kapatılan okullar  mı, bir bir açılacak ,
  içleri ,dışları rengarenk boyanıp ,kitaplarla ,boya kalemleriyle ,spor alanlarıyla mı doldurulacak ,
  öğretmenler geri mi gelecek ,
  Kapısına kilit vurulan labaratuarlar mı açılacak ,deneyler mi yapılacak ,    öğrenciler bu deneyleri      yaparken neden ,nasıl diye sorup ,gözlem yapıp ,sonuca mı ulaşacak ,
  ve artık körü körüne hocalara ,mehdilere ,tarikatlara inanmayan bir gençlik mi yaratılacak ,
  felsefe derslerinden korkmayıp , felsefe tarihi mi öğretilecek ,
  bu derslerde ilk demokrasi kavramının antik dönemlerde M.Ö 4. YY da eski Yunanistan da ortaya    çıktığı mı anlatılacak ,
  ÖğrencilerE M.Ö 4.YY ile 2016 daki demokrasi nöbetleri arasındaki uzaklık mı hesaplatılacak ,
  olimpiyatlara yarısı devşirme olan sporcularla değil de kendi çocuklarımızla mı katılacağız ,
  analar ,babalar artık çocuklarını abili ,ablalı yurtlara teslim etmeyecek mi ,
  şehit cenazeleri mi azalacak ,analar ağlamayacak mı,
  yolsuzluk yapılmayacak ,sorular çalınmayacak ,vergi kaçırılmayacak mı ,
  ülkemizde demokrasi rüzgarından sonra barış rüzgarları mı esecek ,
  artık cumhuriyetin erdemlerinden mi söz edilecek ,
  Laik bir ülke olmanın verdiği gurur mu insanlarımıza aşılanacak ,
   Din suistimal edilmeyecek mi ,siyasette kullanılmayacak mı ,
   Bütün ülke fidanlarla donatılıp ,sonsuz bir ormana mı dönüşecek ,
   Biz bu ormanın içinde kuş cıvıltıları ile mi uyanacağız ,
   gece toprağa uzanıp , yıldızlara bakarak ,ne kadar da yakınlar mı diyeceğiz,
   o yıldızlarda da demokrasi nöbetleri tutuluyor mu acaba diye mi düşüneceğiz ,
   ya da o gökyüzünün altında ne kadar küçük ,minik ,atomik olduğumuzu mu farkedeceğiz ,
   her şeyin bir gün sona ereceğini mi düşüneceğiz ,
   o halde neden insanlar birbirine acı çektiriyor diye sorup ,yine mi cevap veremeyeceiz .
    ve en sonunda soru sormaktan vazgeçip ,kendimizi hayatın akışına bırakıp , bir su damlası gibi    akıp mı gideceğiz,gökyüzündeki yıldızlara yeryüzünden göz kırparak .....
                                   ve karar sizin olacak ....

9 Ağustos 2016 Salı

23 NİSAN ,NEŞE DOLMUYOR İNSAN ...
 
         Türk toplumundaki eğitim açlığını biraz gözlem yapan herkes görebilir ve farkedebilir.Anne ,babalar çocuklarının iyi bir eğitim alabilmesi için uğraşırlar.Sadece okullar ile yetinmeyip ,özel liseler ,etüt merkezleri ,özel dersler araştırırlar.Ekonomik durumları yetmese bile kollarındak bilezikleri satıp dersanelere gönderirler .Bu toplumu tanımayan bir kişi hafta sonlarında dahi kolunun altında kitapları ile sabahın erken saatlerinde yollara düşen çocukları görünce eğitime verilen önemi düşünür ve bravo diyebilir.
         Ama ,ne yazıkki ,eğitimde gelinen noktaya bakılırsa bu konuda pek de başarılı olduğumuz söylenemez.2015 yılı ygs sınav sonuçlarına göre:
         Matemetik dersi için ,40 soruda ,devlet liselerinin doğru ortalaması 2,92 çıkmıştır.
         Fen dersi için , 40 soruda ,devlet liselerinde doğru ortalaması 2,52 olarak saptanmıştır.
         Yani Türk eğitim sistemi temel derslerde sınıfta kalmaktadır.
         Oysa ne kadar uğraşmaktadır aileler ,çocukları matematikte en iyi olsun diye .Ama çarpım tablosu veya trigonometri formüllerini ezberleterek başarılı olunamamıştır.
         Ne kadar uğraşmaktadır  fen derslerinde başarılı olsun diye .Ama fizik kanunları ,periyodik cetvel ezberletilerek öğretilememiştir kimya ,fizik ,biyoloji .
         Ne kadar uğraşılmıştır türkçede ,edebiyatta iyi olsun diye.Ama 3,5 şiir ezberletilerek ya da dil bilgisi kuralları ezberletilerek amaca ulaşılamamıştır.
         Ne kadar uğraşılır ,paralar dökülür İngilizce öğrenilsin diye .Ama Türk öğrenciler bütün gramer kanunlarını bilir ,zamanları ezberler ama iki kelime ile derdini anlatamaz.
         Ne kadar uğraşılmıştır ,iyi birer vatandaş olsunlar ,vatanını,milletini sevsinler diye ...Ta ki 1932 yılından beri .Evet ,1932 yılından beri yani Cumhuriyetin hemen sonraki yıllarından beri .Her sabah andımız tekrarlatılmıştır küçücük beyinlere.O beyinlere kazınsın ,bir daha çıkmasın kazındıkları yerden diye.
         ''Türküm ,doğruyum ,çalışkanım.Yasam ,küçüklerimi korumak ,büyüklerimi saymaktır.Yurdumu ,milletimi özümden çok sevmektir''
           Ama yine başarılı olamamıştır Türk toplumu .Doğruyum diye her sabah avaz avaz bağırmıştır çocuklar .Buna karşılık  hep övünülmüştür insanımızın kısa yoldan zengin olması ile ,vergi ödememesi ile ...
          Küçüklerimi korumak diye bağırmıştır avaz avaz o küçücük gırtlaklar .Ama en çok da küçüklerini koruyamamıştır bu toplum .Tacize uğramışlar ,belirsiz kurşunlara hedef olmuşlar ,küçücük yaşlarda evlendirilip ,küçük gelinler haline gelmişler ve de gazete manşetlerinde barış sürecinin 365.yetimi olarak yer almışlardır.
          Türküm ,diye başlatmışız ,ama sonunu getirememişiz.75  Milyonun hepsine türküm dedirtememişiz ,dağlara ,taşlara ''Ne mutlu Türküm'' diye yazmışız  ,ama mutlu edememişiz insanlarımızı .
          İstiklal marşımızı en içten söyleyen yine o minicik bedenlerdir.Gurur duyarız onlarla ,damarları çıka çıka ,gözlerini kapatarak okurlar...Onlar ''KORKMA ,sönmez bu şafaklarda ...'' derken .Biz büyükler en çok korkanlar olmuşuz.Onlara armağan ettiğimiz bayramı kutlamaktan korkmuşuz.O küçücük beyinlerin düşünebilmesinden ,o küçücük kalplerinde sevginin yeşermesinden korkmuşuz .Elele tutuşmalarından korkmuşuz.
Küçücük bedenlerin ölmemesi için barış diyenlerden ,çocuklar ölmesin diye yazanlardan korkmuşuz .
          çünkü ,öğrettiklerimizin hepsi ezbermiş  ,hepsi yüzeydeymiş  ,derinlere inememişiz ,hissedememişiz ,hissettirememişiz .
           Küçücük vücutların bedenine ,sevgi yeşeren yüreklere ,barış diyen beyinlere dokunmuş , ama ruhlarımıza dokunamamışız.

                DURULMAYAN BİR ÜLKE

           Ülkeleri insanlara benzeterek yazıya başlarsak hata yapmamış oluruz herhalde.Çocukların doğumu sancılı olur ,kanlı olur ,vahşet bile vardır ,çünkü göbek kordonu kesilir.Aynı ülkelerin kuruluşu gibi .Genelde bir kurtuluş savaşı vardır ,geçmişinde her ülkenin .Türkiye 'nin 29 Ekim ' i  ,Fransızların 14 Temmuz 'u ,
Amerikanın  4 Temmuz 'u gibi .
           Çocuk doğumundan sonra öğrenme sürecine girer.İhtiyaçlarını karşılamayı ,ayakta durmayı ,beslenmeyi ve de korku ,sevgi ,yardım ,mutluluk ,hayal kırıklığı, adalet  gibi duyguları .Aynı ülkeler de böyledir.Dışa bağımlı olmadan ayakta durmak ,üretmek ,beslemek ve de toprağında yaşayan insanları mutlu etmek ,korku ,şüphe duymadan güvenli yaşatmak,adil bir toplum yaratmak gibi .
           Ergenlik dönemleri hep zor olur insanların .Kararsızdır ,ilerideki yaşamı belirsiz olduğu için korkar ,endişe duyar ,etrafına sebepsiz yere isyan eder ,ben böyleyim der ,terör estirir ,istikrarsızdır .Ülkelerin de ergenlik dönemi vardır.Karar verememiştir hala ,batılı mı olacak ,doğulu mu? Karar verememiştir daha zümrelerin mutluluğu mu ,tüm insanların mutluluğu mu ,bilemez daha savaş mı barış mı ?Karar verememiştir daha  demokrasimi ,askeriye mi ,diktatör mü ?Göremez geleceği ,sağa sola saldırır kaynayan kanıyla....
         İŞTE BU ERGENLİK DÖNEMİNİ  atlatan genç bir süre sonra durulur .Sakin kafayla düşünür ,geleceği ile ilgili kararlar alır ,üretir ,çevresine faydalı olmak için çalışır ,adaletin önemini kavrar ve ona göre hareket eder.Demokrat ,sosyal ve vicdanlıdır..İŞTE BİR ÜLKE DE ergeliğini atlatabildiyse ne mutlu o ülkenin insanlarına.OturmuŞ bir sistem de ,gelecekten korkmadan ,adil bir ortamda  her bir bireye eğitim ,sağlık hizmetlerinin sunulduğu ,insani vicdanın olduğu bir yaşamda ,ne mutlu o ülkenin insanlarına ...
         Ve de ne yazık ergenliğini atlatamayan ülkelere ve onun halkına ,insanlarına.Devamlı kaos ve gerginliğin sürdüğü ,geleceğin ne getireceğini bilmeden ,sonunu göremeden ,huzursuzluk içinde yaşamak ,adil olmayan hayat şartlarını görüp duygularını netleştiremeden oradan oraya sürüklenmek .Mutlu olduğu bir anı yaşarken bomnbaların patladığını duyup aniden sonsuz bir üzüntüye kapılmak ,bankaya gidip kredi borcunu ödemişken huzur içinde evine dönerken ,bir diğerinin ayakkabı kutularında paraları götürdüğünü görmek ,sıvasız evlerin çocukları(u.talu) teker teker toprağa düşerken ,neden bazılarının çocuklarının askerlik yapmadığını sorgulamak ...
         Ya da bir süre önce kolkola ,dizdize beraber olan parti cemaat ilişkilerinin çıkarlar çatıştığında ülkeyi felakete sürüklediğini görmek .Daha önce darbe görmüş insanların korkusu ya da böyle de darbe mi olur biz ne darbeler gördük demesi .Ekrandan ya da  sanki başka bir gezegenden bir amerikan filmi izler gibi ülkesinin başına gelenleri izlemek ,olmayan demokrasiyi kurtarmaya çıkan insanların heyecanına katılamamak ,kendini suçlu hissetmek ,
          Ya da soramamak ama siz daha dün kolkolaydınız ,ama siz hani  beraber yola çıkmıştınız ,ne oldu da bu hale geldiniz ve ne hakkınız var bize bunları yaşatmaya?Ne hakkınız var geleceğimi çalmaya ?Ne hakkınız var umutlarımı kırmaya?Ne hakkınız var ülkemi dünyaya böyle tanıtmaya ..
         Evet ,ergenliğimiz darbeli günlerle devam ediyor  darbe üstüne darbe yiyor .Bir türlü durulamıyor.sakinleşemiyor ,bir oh diyemiyor .Darbe yapan ile darbe yapılan birbirini yerken yine ortada kalan sıvasız evlerin çocukları oluyor .Bir türlü ellerini çekmiyorlar bu zavallı çocuklardan .Darbeyi yiyen her zaman bu çocuklar ,gençler oluyor .Bu çocuklar erkenden olgunkaşırken ,bu ülke bir türlü ergenliğinden çıkamıyor ,çıkarmıyorlar ....
          Ellerinde bayraklar meydanları dolduran  bağıran ergen halkı seyrederken taaa öbür gezegenden sormadan edemiyor insan ,30 bin genç ölürken niye bağırmadınız,neden barış diye meydanları doldurmadınız ,bombalar patlarken neden demokrasi diye haykırmadınız ?
 şehirler yokedilirken neden hani insanlık diye kükremediniz?        
           Durulmayan bir ülke ,durulmayan kafalar ,ergenlikten çıkana kadar ,olgunlaşana kadar ,izin verilirse....
 ÖLÜME SEVİNENLERİN  ÜLKESİ


  Yaşamın anlamı her dönemde merak konusu olmuş.Hayata geliniyor ,ama neden ,amaç ne ?Felsefeciler,düşünürler ,bilim adamları bu sorunun cevabını bulabilmek için çalışmışlar.Sonra da her biri yaşadığı devre ,sahip olduğu dine ,döneminin kültürüne uygun olarak yaşamanın anlamını açıklamaya çalışmış .Platona göre yaşamanın amacı bilginin en yüksek biçimine ulaşmak ,Aristoteles için bir amaca yönelmek ,Nietsche için bir hiçlik ,Buda için katlanma ve daha niceleri .
   Sonuçta canlının yaşam hakkı vardır.Bu hayata adım attıysa hangi amaç için olursa olsun sonu da doğal sebeplerden olmalıdır, aynı doğumu gibi  .Normali budur.
    Ama ne yazık ki canlıların en gelişmişi ,düşüneni diye adlandırdığımız insanoğlu kendine sunulan bu hakkı yine kendisi yok etmiştir.
    Din adına haçlı seferleri yapılmış ,vatan uğruna kurtuluş savaşları yapılmış ,ekonomik çıkarlar uğruna dünya savaşları yapılmıştır.
     Günümüze doğru gelirsek ,çok yakına ,hatta daha da yakına kendi ülkemize gelirsek ..
Artık ölümlere sevinen bir halkın ülkesi olduğumuz her halimizden belli olmaktadır.
     Vatan toprağını kanı pahasına koruyan şehitlerimiz sayılar ile ifade edilmektedir.Şehit sayısı ile canımızın acıma katsayısı orantılı hale gelmiştir.Bir şehit kanıksanırken ,otuz şehit infaal yaratmaktadır.Şehit haberlerine içimiz yanıyorken ,ardından öldürülen terörist sayısı duygu karmaşası yaratılmakta ,acı oh olsuna dönüşmektedir.
     Kimse orada ölenlerin bir annenin yavrusu ,bir genç kızın sevgilisi ,bir arkadaş ortamının neşesi ,olduğunu düşünmemektedir
      Daha adi suçlara yönelirsek ,hunharca katledilen ve yüreğimizde onarılamaz bir yara açan Özgecanın katilleri bulundukları cezaevinde saldırıya uğramış ,biri öldürülmüştür.
Geleneksel cezalandırıcı adalet sisteminde kural budur.Belki de bir çok kişi bunu bekliyordu .Bu suçlular yaşamayı haketmiyordu ve cezalarını buldular DİYE düşünüldü.Sosyal medyada insanlar sevinç çığlıkları attı ,oh olsun dedi.Katilin ağabeyi kardeşimle gurur duyuyorum dedi .
    Oysa onlara ülkenin adalet sistemi cezalarını vermişti .Onlar artık  cezaevinde yani devletin koruması altındaydılar.
    Ama acı olan taraf şu ki devlet kimi koruyabildi ki ,cezaevinde suçluları koruyabilsin Bir devlet düşünün ki korunmaya muhtaç bütün vatandaşları zarar görüyor..Vakıflarında minicik bedenler tacize uğrarken ,gencecik fidanları birer birer devrilirken ,şehirleri boşaltılırken ,,kendi vatandaşının evini cayır cayır yakarken ,vatandaşının bilgilerini bile koruyamıyorken ...
    İşte bu ortamda en güzel insanlık dersi Özgecanın babasından gelmiştir.En çok sevinç çığlıkları atması gereken kişi olması gerekirken şöyle demiştir ''Ne üzülebildim ,ne sevinebildim....Bu  dünyada sadece 3 tane kalbinde kötülük taşıyan vardı ve onlar yok edilerek dünya kurtuluşa erdi.Ama maalesef böyle değil ,daha çok var .Şimdi bunların hepsini öldürelim mi?Bunlar marstan gelmediler.Bunlarda bir annenin ,bir dayının ,bir amcanın çocukları ve yeğenleriydiler...''
     Bu insanlık dersini bir kişi daha vermişti .Hafızalarımızı tazeleyerek onun sözleriyle yazımı bitirmek istiyorum .Hırant Dink 'in karısı Rakel Dink 2007 yılında  öldürülen kocasının ardından  şöyle demişti.''Yaşı kaç olursa olsun ,17 veya 27 ,katil kim olursa olsun ,bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum .Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim ''
 ALDATILDIM                                                    
Bugün evden çıkmadım ,
Telefona bakmadım,
Çok yedim, çok ağladım,
Arandım bir sigara daha.
.............
Depresyondayım,
Unutuldum,
Aldatıldım.
......
Çok yalnızım.
Kimseye kızamadım,
Kimseye küsemedim.
Sonunda kendime küstüm,
Sonunda hayata.
..........
Affedin,
...........
Unutuldum,
Aldatıldım.
Sevgilimden ayrıldım,
Çok yalnızım.
          Bu günlerde herkesin dilinde bir şarkı .ALDATILDIM ...
  Büyük gazetelerin ,büyük sayfalarında ,tam sayfa ilanlarda okuyoruz.Aldanmışları görüyoruz.Ne kadar yazık bu şirketlere ,bu para babalarına .Tek suçları kendi deyimleri ile'' ömrümün büyük bir bölümü hayır işleri yapmakla geçti .bugüne kadar yaptığımız hayırları allahın rızasını kazanmak için yaptık .bu yardımlar karşısında kimseden bir beklentimiz ve talebimiz olmadı .....en büyük gafletim yardım yaptığım kuruluşların gerçek yüzünü görememektir  ...gözü dönmüş bu kişiler allahın yardımı ,sizlerin  dirayeti ....ile bertaraf edilmiştir........siz sayın cumhurbaşkanımız ve başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğana minnet ve şükranlarımızı arz ediyor ,hakkınız helal etmenizi temenni ediyoruz ''....DUMANKAYA AİLESİ (Hürriyet -ilan)
         Etme  Sayın Cumhurun başkanı ,etme hakkını helal  .Olur da bu kadar döneklik ,bu kadar yalakalık ,bu kadar namertlik ,kelime bulmak çok zor ,olur mu ?Neler  gördük neler ,ama gerçekten bu kadarını görmemiştik .(Gündemi yakalamak o kadar zor ki ,biz bunları yayınlayana kadar  cumhurbaşkanı da rabbinden ve milletinden af diledi)

       O yüzden Dumankaya ve İpek grubuna yukarıdaki  ALDATILDIK adlı parçayı  gönderiyoruz..
    Geliyoruz demokrasi nöbetlerine..Önce gerçekten her biri akp nin bir neferi olan  ve liderleri için ve dolayısıyla vatanları için ölmeyi göze alan insanları takdir etmemek mümkün mü ?Hangi ideal için olursa olsun ölmeyi göze almak şehitlikse şehitlik ,kahramanlıksa kahramanlık nasıl adlandırırsanız ..Kanser tedavisi gören ,Tayyip Erdoğan'ı bir abi gibi gören genç , Karısının gitme demesine aldırmadan '' vatan elden gidiyor ,sen ne diyorsun '' diyen genç bir eş ve baba ,Tayyip Erdoğan 'ın reklamcısı ve oğlu bu uğurda can verdiler .Biz o anda hala ne oluyor diye tv ekranına saplanıp kalmışken ...
      Demokrasi nöbetlerinde ellerinde bayraklarıyla ,liderlerini dinleyen vatandaşlarımızı da tebrik ediyorum (.0/0 50 oy nereden geliyor diye göremeyenlere de bu arada meydanlara inmesini önerelim)Küçük ,büyük ,kadın erkek ,çocuk ,başı örtülü ,örtüsüz insanlarımız o günden beri meydanlarda.
      Amma velakin arkada görünen  tablo da normal mi acaba ?Sarıklı,cübbeli ,ellerinde kuranlı ,belli ki bir cemaatin ürünü olan kişilerin demokrasi nöbetini tutması ?iyi ama biz hep dini istismar edenlerden yaşamadık mı bunları ?Yukarıda ki ilan bunun özürü değil mi ?Ne değişti ki o zaman ?Bir cemaatten bir  diğerine yol almak .
       Demokrasi nöbetini sarıklı ,cüppeli ,cumhuriyetimiz içinde yer almayan gruplar tutarken ,bunlar hoş görülürken , anayasa görüşmelerine meclisin 4.partisi çağrılmıyor .Onsuz bir demokrasinin olamayacağı gayet aşikar değil mi ?Şu anda herkesi kucalayan ,parti binalarına boy boy Atatürk posterleri asan iktidar  neden onlara sevgi ve sıcaklık göstermez ki?Hangisi daha tehlikeli acaba?Aldatanlar mı ,aldatmadan isteklerini söyleyenler mi ?Hangisini tercih edersiniz ?Peki muhalefet sormaz mı ki ,diğer parti lideri nerede ,onsuz demokrasinin bir ayağı eksik olur diye?( Daha sonra kılıçdaroğlu bunun dile getirdi )Uygarlıkların gelişmesinde rol oynayan temel etken bir toplumun karşılaştığı sorunlara verdiği cevap , daha doğrusu sorunla ona verilen cevap arasındaki diyalektik ilişkidir .(toynbr -tarihin irdelenmesi )Biz hem ortaya çıkan sorunları önce görmezden geliyor ,sonra da sorun çözme değil sorunu çıkaranları ezme yöntemini seçiyoruz .Bizim diyalektik anlayışımız da bu oluyor.
         O yüzden aldatıldım ,hala akıllanmadım adlı şarkıyı da iktidara ve muhalefete gönderiyoruz ( varmıy dı böyle bir şarkı acaba ? )
         Bir paket ETİ CİN  de Melih Gökçek beye armağan ediyoruz .Aslında Melih Gökçeğin 3 harfliler saptamasında doğruluk payı vardı .Gülen eğitim sistemi yoksulluk ile dini birleşirerek küçük yaşta gençleri ele geçirerek bir sistem yaratmaya çalışmıştır .Tabi ki bu sistemde dini bütün bir  gençlik ,sorgulamadan itaat eden bir kitle oluşacaktı .Aslında Gülen in kullandığı 3 harfliler YDİ idi .Yani YOKSULLUK ,DİN ve İTAAT ...
         Tam 1600 sene önce yaşamış ,( 375 yılı doğum tarihi ) ,İskenderiyeli bilim kadını Hypatia  ,filozof ,matematikçi ,astronom ,öğrencilerine inanmadan önce sorgulamayı ve bildiklerinin arkasında durmayı öğreten kadın .Dönemin gerici zihniyeti tarafından yok edilen kadın .Demiş ki :
         '' Masallar masal ,efsaneler efsane diye anlatılmalıdır .Boş inançları gerçek diye öğrenmekten daha korkunç birşey olamaz .Çocuk aklı bunları kabul eder ve çocuk yanlış şeylere inanır.Bu yanlış inançlardan arınmak çok zor olur ,uzun yıllar alır .İnsanlar boş inançlara bir gerçekmiş gibi inanıp uğruna daha fazla döğüşürler .Çünkü boş inanç öylesine elle tutulmazdır ki çürütülmesi neredeyse olanaksızdır ''
            Bu sözleri de hepimize armağan ediyoruz.